dünya kupası finallerinde oynayan suat mamat ve şükrü ersoyun katıldığımız ilk dünya kupası ile ilgili anıları şöyle;
nasıl hazırlandınız dünya kupasına?
şe: topu topu 10 günlük bir kamp. kamp dediğiniz de saha olmadığı için yıldız parkı'nda eski sarayın içi. içinde yatak falan da yok. üç-dört kişi bir arada yer yataklarında yatıyoruz.
sm: antrenman yapacak yer yok. otele falan bile götürmüyorlar bizi. parkta koşup durduk. hazırlık maçı yerine de parkta kendi aramızda çift kale yaptık
sm: otele gittik, türk bayrağı, türk takımı diye bir şey yok. bizi hesaba katmıyorlardı. ispanyollar gelecek diye rezervasyon onlar adına yapılmış. her yerde, bardakların üzerinde bile ispanya bayrağı vardı. ilk iş onları değiştirdik. sonra maçları oynadık. ilk maçta almanlara 4-1 yenildik. onlara üçüncü dakikada üç kişiyi çalımlayıp çok güzel bir gol attım. devre 1-1 berabere bitti ama bizim enerjimizin hepsi 15 dakikalıktı. maçtan önce avrupa basını, "suat'a dikkat" diye başlıklar atıyordu. maçtan sonra "suat'ın gücü 15 dakika yetti" diye yazdılar.
şe: sonra, kore'ye 7 tane attık. suat'ın da iki golü vardı. ben de ilk maçta yedektim, kore zayıf olduğu için, turgay bekler o maçta kaleye ben geçerim diye bekliyordum. olmadı, almanya'ya 7-2 yenildiğimiz maçta görev yaptım.
1954 elemelerinde ispanyayı 1-0 yendiğimiz maçta golümüzü atan "canavar" burhan sargın ile yapılan röportajdan;
dünya kupası’nda da gittik en zorlu gruba düştük.iki finalistin grubuna... gerçekten de bizim grubumuzda çok iyi takımlar vardı.almanya-macaristan final oynadı zaten. bir de kore vardı, dişimize göre.
biz ilk maç almanya’ya yenildik 4-1. ilk golü biz attık gerçi.hatta kaleciyle karşı karşıya kaçırdık 1-0’ken. bence 2-0 olsaydı bambaşka olurdu.
türkiye, ilk kez ay-yıldızı ile isviçre’deki dünya kupası finaline uçmaktadır 1954’ün bir erken haziran gününde; güney kore, almanya ve macaristan’la eşleşerek. ne grup ama...
kadere bakın ki, ‘54 kupası’nın o muhteşem finalini oynayacak en güçlü iki takım işe bizimle başlayacaktır. almanlar ilk oyunda, bern’in wankdorf stadında taş gibi takımlarıyla (iki walter’li) ayyıldıza karşı dizildiklerinde, usta suat’tan daha ikinci dakikada kalelerinde bir ilk gol göreceklerdir.
tarih: haziran 17, 1954. anımsıyorum, açık ve güneşli bir perşembe öğle sonrasıydı.
kupa harpten dolayı paris’ten zürich’e taşınmış, fifa’nın ülkesinde oynanıyordu.
türk takımının ilk onbiri o zaman güçlüdür. kalede, berlin’de olimpiyat stadı’nda üç sene önce almanları durdururken parlamış, uzun sürecek spor yıllarına kaptan başlamış ve hep kaptan kalacak yakışıklı turgay: akıllı, modern, güçlü, okuldan galatasaraylı, örnek sporcu, sanki bir genç türk “yaşin”idir.
önünde taş gibi gözüpek, korkusuz, o zamanki dizilişe göre iki bek vardır. ankara karagücü’nden rıdvan ve taze fenerli, gele gelecek yılların mehmetçik basri’si.
onların önünde, bugünkü deyişle orta sahada, yıllarca milli takımın değişmez sağhafı “beton” mustafa, onun solunda tekniğiyle namlı galatasaraylı, rober ve ortalarında sessiz ve gösterişsiz kasımpaşalı çetin.
o zamanlar daha yeni profesyonel olunmuş; her şehirde yerel ligler var: ıstanbul ligi, ankara ligi... milli ligin kurulmasına zaman var. metin oktay henüz genç milli takımda ve de milli takımda beşiktaş’tan kimse yok.
forvet raket ayaklarla dolu. sağda eski fenerli sonradan adaletli erol (adalet, o zaman büyük bir atakla fenerbahçe’den oyuncu kapmış olan bir battaniye fabrikası takımıydı), yanında top tekniği kuvvetli galatasaraylı suat (sonradan küsüp bir beşiktaş serüveni yaşayacaktır), ortada iki fenerbahçeli sarışın feridun ve 10 numara formalı canavar burhan.
en uçta, solda, bir efsane: ordinaryüs lâkaplı lefter. fenerbahçe’nin ta kendisi demektir. kurnaz, kıvrak, canlı, fedakâr... futbolda geçerli her tanım kullanılır onun için. anlatması görmeyene pek kolay olmayan ve bugünlerde de bir benzerini göremeyeceğimiz bir topçudur.
“doğuştan olma” fenerbahçeliliğini bitirip, antrenör olarak gittiği yunanistan’a ısınamayıp evine geri döndüğünde yaşı 36-37 gibidir. tesadüfen gördüğümüz büyükada’da yerinde duramaz gibiyken, “yahu yarın keşke çıkıp oynasa istanbulspor maçına” diye içimizden geçirmiştik. ertesi gün bir mucize oldu, fenerbahçe lefter’li çıktı. kazanılan penaltıyı galiba o kaçırdı, ama bir tarih yaşanmıştı tıklm tıklım dolu dolmabahçe’de.
milli takımın sahada işte bu kadroyla, ama alışılmış düz beyaz forma yerine, pek sevmediğimiz beyaz şort ve göğsü ayyıldızlı kırmızı üst ile dizildiğini iyi kötü anlamıştık, parazitli bir radyo yayınında.
bir anlık büyük bir sevinç yaşanmıştı 1-0 olunca. 1950-54 arasında çok büyük galibiyetleri olmayan, sadece ünlü teknik direktörleri herberger’in “üç cephesi” diye bilinen, a, b ve amatör diye istim üstünde üç kadro yaratan almanlar, sanki sessizce, harpten sonra ilk katıldıkları bu kupayı almaya kararlıdır; hem de yenilgisiz efsane macarlara rağmen.
kupaya kadar fazla bir kazançları olmamıştır; iki isviçre galibiyeti, bizle bir yenilgi bir yengili durum, üstüne üstlük irlanda’dan dublin’de üç yemişler; sadece o zamanın güçlü takımı avusturya’yı viyana’da 2-0 yenmişlerdir.
ilk devre 1-1 kapanacaktır, bu iyi bir başlangıçtır bizce. “ya ya ya şa şa şa, türkiye türkiye çok yaşa”… almanlar ikinci devrenin başında 2-1’le ferahlar. altmışlı dakikalarda othmar walter de 3-1’i bulunca iyice rahatlarlar.
madrit’te dört yediği ispanya’yı, istanbul’da 1-0’la durdurup o zamanın usûllerine göre roma’da üçüncü maçı oynayan, 2-2 biten karşılaşmanın ardından “küçük franko”nun küçük elleriyle çektiği kurayla koca iberik’i kupa dışı ediveren, birkaç yıl önce berlin’in dev olimpiyat stadını onlara dar eden uçan kalecili ve isviçre’de “equipe fantome” (esrarengiz ekip) adı takılan korkulu türkleri artık geçmişlerdir. rahat bir nefes alacaklardır.
ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
yıl, 1954. türk milli futbol takımı, tarihte ilk kez bir dünya kupası'nda oynuyor. on altı finalistten biri türkiye... sevincimiz büyük... hele benim... bu muhteşem olayı yerinde izleme şansına erişen bir avuç türk arasmdayım. isviçre'ye giderken, "orada rastladığımız (elediğimiz) ispanyollar kim bilir bize ne kadar kızacak" diyoruz. ama daha bern'e ayak basar basmaz, bize asıl kızanların, hem de ne kızanların, isviçreliler olduğunu görünce şaşırıp kalıyoruz. niye mi kızıyorlar? nasıl kızmasınlar ki!.. binlerce hatıra eşyası ellerinde kalmış. "bizi ne kadar çok zarara soktunuz" diyorlar da başka şey demiyorlar. ne mi yapmışız biz? daha ne yapacağız ki! dinleyin bakın:
dünya kupası, olimpiyat ve benzeri dünya çapındaki uzun süreli organizasyonlar, ev sahibi ülkeye büyük kazanç getirir. bu gelirin büyük çoğunluğunu da, özel olarak yapılan hatıra eşyası sağlar. işte isviçreliler de bu kupa için hatıra eşyası yapımına biraz erken başlamış, ispanya ilk başta bizi farklı yenince, on altı finalistten biri olarak ispanyolların bayrağını hatıra eşyasının süsleri arasına koymuşlar. ama evdeki hesap çarşıya uymamış, finalist olma şansını türkiye kazanınca, "eyvah!.." demiş ev sahipleri... ellerindeki binlerce hatıra eşyasını bir kenara atıp, yeniden türkiyeli eşya üretmeye başlamışlar. yani biz istemeden zarara sokmuşuz isviçrelileri... onlar da üç gün daha bekleselerdi ya...
ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
ispanya'yı eleyip dünya kupası bileti aldığımız 17 mart 1954'ten... 17 haziran 1954'e... tam üç ay sonra... bu kez isviçre'nin bern şehrinde, wankdorf s tadandayız... "stadındayım" da diyebilirim. hiç ama hiç unutmadığım günlerdendir. stada giderken yürüyüşüm bile bir başkaydı sanki... hafiften kasıla kasıla yürüdüğümü iyi hatırlıyorum. organizasyondan çok ilgi görmüştük. onlar hatıra eşyası satıcıları gibi kızgın bakmamıştı bize... büyük kolaylık göstermiş, maçtaki yerlerimizi hemen vermişlerdi. daha sonraki yıllarda medya mensuplan o kadar artacaktı ki, bir gazeteden veya bir radyo istasyonundan ya da bir tv kanalından iki-üç kişiye değil, bir kişiye bile bilet bulmak zorlaşacaktı. spor yazarları dünya çapında bir örgüt kurduktan sonra bile, bu güçlükler alabildiğine sürecekti. ama isviçre'deki 5. dünya kupasında her şey çok kolay ve rahattı...
türkiye spor adına benden başka büyük bir spiker ağabeyimiz muvakkar ekrem talu ve gazeteci ali karakurt arkadaşlarım da, bizim maçlan izlemek için gelmişlerdi. gene değerli spor yazarı ağabeylerimizden, ilk maç spikerliği yıllarımda mikrofon başına birlikte geçtiğimiz sevgili tevfik ünsi de, milli takımımızın basın temsilcisi olarak oradaydı. tribünde heyecanla maçın başlama saatini bekliyorduk. laf aramızda, öylesine erken gitmiştik ki maça... olayın keyfini daha uzun yaşamak için... bir gün önce de futbolcularımızla konuşmuş, onlara moral vermeye çalışmıştık. italyan teknik direktörümüz puppo sandro sessiz, sakin, çok az konuşan bir insandı. bir futbol adamından çok, üniversitedeki bir bilim adamı izlenimi verirdi. federasyon başkanı ulvi yenal, futbolcularımızın ispanya karşısındaki başarısına güveniyordu. hepimizin ortak korkusu, almanların çok hızlı temposuydu. onları durdurabilirsek, yüzümüz gülebilirdi. futbolcuların çoğu "ilk on beş dakikada bir gol yemezsek, sonrasında işimiz kolaylaşır" inanandaydı, işte bu duygular içinde nihayet beklenen saat geldi. portekizli hakem da costa'nın yönettiği maça taraflar şu onbirlerle çıktı:
türkiye: turgay şeren (gs) - rıdvan bolatlı (ankara karagücü), basri dirimlili (fb) - mustafa ertan (ankara karagücü), çetin zeybek (kasımpaşa), rober eryol (gs) - erol keskin (adalet), suat mama t (gs), feridun bugeker (fb), burhan sargun (fb), lefter küçükandonyadis (fb)
almanya: turek - laband, kohlmeyer - eckel, posipal, mai - klodt, morlock, othmar, fritz walter, schaefer
elli bine yakın seyircinin izlediği maçta bizler adeta yok gibiydik. o tarihte avrupa'da çalışanlarımız fazla olmadığından bern'deki seyircinin yarısı ev sahibi isviçreliler, yarısı da yol yakın olduğu için otomobilleriyle gelen alınanlardı. biz ise, sık sık söylediğim gibi, bir değilse de birkaç avuç türk, tribünde bağırsak da sesimizi duyuramaz haldeydik. ama maçın başlamasıyla birlikte öyle bir mucize olacaktı ki... koca kalabalıkta kaybolan bizler bir anda havaya fırlayacaktık. ve koca stadda çıt çıkmayacak, sadece bizim, birkaç türk'ün coşkusu yeri göğü sarsacaktı. çünkü... daha maçın 2. dakikasından 3. dakikasına gidilirken, bizim suat mamat da kenardan aldığı topla, iki alman savunma oyuncusunu geçiyor ve ileri uzattığı topa, yani kendi pasına gene kendisi müthiş bir deparla yetişiyordu. sonrasında suat'ın topu sürüşüne şahit olacağımızı beklerken... birden sert bir şut... kaleci turek yatıyor ama... top ağlarda... gol... gooool... goooool... nasıl bağırıyoruz, ama sadece birkaç kişi... spor yazarı bağırır mı? gazeteci bağırır mı? onu düşünecek halde değiliz... dünya kupası finallerinde ilk kez oynuyoruz... ve "herkesin favorisi" almanya karşısında, maçın ilk golünü atan biziz... nasıl bağırmayız? (yıllar sonra devlet başkanlarının, başbakanların maçta takımları gol attığında nasıl da yerlerinden fırlayıp "gooool" diye bağırdığını görecektik... biz uzun yıllar önce yaptığımıza göre bizimki daha kolay bağışlanabilirdi.)
itiraf etmeli, "beklenmez golümüz"ün sevinciyle coştuktan hemen sonra yerime oturuyor ve hemen... neee? istanbul'u, gazeteyi mi arıyordum cep telefonumla? cep'lisini bırakın, staddan çıkınca otele gidip de gazeteyi aradıktan kaç dakika, çoğu kez kaç saat sonra istanbul'la telefon bağlantısı kurduğumuzu ne kadar anlatsam, inandıramam bugünün gençlerini... eğilip defterime not alıyorum: "dakika üç... gol: suat... kalecinin altından... stadda çıt yok, bizden başka..."
dakikalar ilerliyor. bizim çocuklar, bir gün önce "ilk on beş dakikada gol yemezsek..." diyorlardı. işte yememiş, hattâ atmıştık o ilk on beş dakika içindeki golü... ancak 1-0'ın keyfini sadece onbir dakika sürebilecektik. bu arada korku içinde aldığım notlar artıyordu:
dakika beş... alman kaptanı fritz walter'in müthiş şutu... bizim kaptan turgay uçarak kurtardı...
dakika dokuz... gene kaptan fritz... gene kaptanımız turgay... köşe vuruşundan gelen top... walter kafa... turgay karşılıyor...
ama nereye kadar? ve işte artık turgay da başa çıkamıyor bu fırtına gibi gelen alman akınlarıyla... staddaki gök gürültüsü bir yandan,
sahadaki müthiş goller öte yandan... 1-1, 1-2, 1-3, 1-4... ooooh bitti. ilk maçı 4-1 kaybediyoruz. ne var ki, yalnız biz değil, tüm izleyenler de "bu alman fırtınasını kimse durduramaz" yargısına varıyor. (tek tesellimiz bu!)
aynı kupadan halit kıvanç'ın diğer iki anısı için;
tarih: 17 haziran 1954, bern / wankdorf stadyumu hakemler: jose da costa vieira (portekiz), istvan zsolt (macaristan), armond merlotti (isviçre).
b.almanya: anton turek, fritz laband, werner kohlmeyer, horst eckel, josef posipal, karl mai, bernhard klodt, max morlock, ottmar walter, fritz walter (kaptan), hans schäfer. teknik direktör: sepp herberger (almanya)
millî takımımız almanya ile bugün bern'de karşılaşıyor
bern, 16 (hususi muhabirimiz ali meral bildiriyor) - dünya futbol şampiyonası bugün bern, lozan, zürich ve cenevrede yapılan maçlarla açılmıştır. takımımız ilk maçını yarın bern'de almanya ile yapacaktır. isviçrenin en büyük ve modern stadyomlarından biri olan 60 bin kişilik wankdorf stadında oynanacak olan bu maçın neticesi grup birinciliği ile sıkı sıkıya alâkalıdır. kaptan turgay başta olmak üzere bütün oyuncularımız büyük bir neşe içinde yarını beklemektedirler. kafile dün toplu halde yarın almanya ile oynıyacakları wankdorf stadyomuna gitmişler ve uruguay - çekoslovakya maçını seyretmişlerdir
biz ve almanlar
berlinde galibiyetimizle, istanbulda ise mağlûbiyetimizle neticelenen maçların revanşı mahiyetinde olan bugünkü karşılaşma için her iki tarafta hazırlıklarını tamamlamışlardır. alman millî takımı eleman bakımından hemen hemen evvelce yapmıi olduğumuz karşılaşalardakinin aynıdır. buna mukabil
türk takımı tamamiyle değişik ve genç bir manzara arzetmektedir. takımımız oyunun başından itibaren rakipleri üzerinde bir hâkimiyet tesis edip forvetimiz alman kalesini sık sık uzak veya yakından şut yağmuruna tutacak olurlarsa, maçın neticesi muhakkakki lehimize olacaktır. alman takımı bilgi ve teknik bakımından bizden üstünse de modern futbolun en büyük vasfı olan takım oyunu ve anlaşma bakımından, bütün dünyanın da kabul ettiği gibi takımımız al manyadan daha avantajlı bir durumda bulunmlaktadır. bu suretle maçın neticesi türk takımının sürati ile alman takımının tekniği arasındaki mücadeleye kalmaktadır. türk futbolu için büyük bir ehemmiyet taşıyan bu karşılaşmayı portekızin en şöhretli hakemlerinden birisi olan senyor vieira de costa idare edecektir.
türkiye - almanya milli maçına takımların aşağıdaki kadrolarivle çıkmaları çok kuvvetle muhtemeldir
buradaki mücahitler ispanya maçından sonra türk takımının asla küçümsenecek bir ekip olmadığını söylemektedir.
nitekim türkiye, kazanan bir takımda değişiklik yapılmaz kaidesi gereğince, ispanyayı yenen takımı aynen almanya'ya karsı çıkarmaya karar vermiştir. yalnız takımda sağaçık değiştirilmiştir.
almanlara gelince kısa bir buhran devresinden sonra kalkınmış ve kuvveti ve tekniğiyle avrupanın kuvvetli bir ekibi haline gelmiş ve bundan önceki karşılaşmalarda norveç'i 1-1 ve 5-1, saar'ı da 3-0 ve 3-1 yenmek suretiyle kıymetini ispat etmiştir. takımın gözbebeği mesabesinde olan fritz walter. kardeşi ottmar walter ile gayet tehlikeli bir çift teşkil etmektedir. müdafaa ise, geçen yıl avrupa onbirine katılmış olan posibal'e day anmaktadır.
lausanne, 16 (türktel) -isviçre'de yapılacak dünya kupası maçlarına iştirak etmek üzere buraya gelen ecnebi takımlar arasında en fazla ilgiyi çeken türk ve macar takımlarıdır. gazeteler, türk takımından sitayişle bahsetmektedirler. bu arada spor aktüalite gazetesi, türk oyuncuları için şunları yazmaktadır:
«roma'da, türk ve ispanya takımları arasında yapılan ve 2-2 berabere sona erdikten sonra kur'a neticesinde final turnuvasına iştirak hakkını kazanan türklerin bu şansı, bir çokları tarafından tenkid edilmistir. halbuki. 1950 dünya kupası yıldızlarından biri bulunan ispanya'nın karsısında bu neticeyi elde etmek, her hangi bir ekibin kârı olmasa gerektir. kuvvetli ve süratli olan türk futbolu. italyan futboluna benzemektedir. f.i.fa.'nın teşkil ettiği son beynelmilel turnuvalarda genç türk futbolcuları, çok kıymetli oyuncular olduklarını isbat etmişlerdir. hattâ, isviçre takımı bile daha pek az evvel bern'de türkler karşısında boyun eğmek mecburiyetinde kalmışlardır.
iste, bütün bu deliller. türkiyede gelişmeğe başlayan yeni spor kudretinin ne derecede yüksek hatırı sayılır olduğunu bariz bir şekilde ortaya çıkarmıştır. iki numaralı eleme grupunda türkler, almanya ve güney kore ile karşılaşacaklardır. türklerin şansları büyüktür. çünkü, beklenmedik bir hal ortaya çıkmadığı takdirde, macaristan ile karşılaşacak değildir. kur'ada ispanya'ya galebe çaldıktan sonra, türkler, kendi çaplarında iki ecnebi takımla karşılaşacaklardır. güney kore'nin türkiye için tehlikeli bir rakip olması, herhalde hayretle karşılanacak bir hâdise olur.
almanya'ya gelince: almanlar, seyyallikleri, teknikleri ve kudretleri cidden tehlikeli olan türk futbolcularından ürkmeleri gerekir. binaenaleyn, türkiye, bu futbol maçlarında, belki de süprizler yaratacak bir memleket olarak ortaya çıkacaktır.»
otuz bin kişinin takip ettiği maçta yegâne golümüzü ikinci dakikada suat attı. pazar günü kore ile karşılaşıyoruz
bern, 17 (hususi muhabirimiz ali meral bildiriyor) - milli takımımız bugün bern şehrinde dünya kupası maçlarının ilk karşılaşmasını almanya ile wankdorf stadında otuz bin seyirci önünde yaptı ve 4-1 mağlûp oldu.
böylece, bizim grupta almanya - macaristan ve güney kore de bize yenildiği taktirde kardöfinallere iştirak edecek takımı tesbit edebilmek için 22 haziranda biz almanlarla bir maç daha yapacağız. ancak bu maçın galibi bir tur daha atlamaya hak kazanacaktır.
bugünkü maç esnasında portekizli hakem dakosta'nın almanlara bir hayli sert olan hareketlerine ve bir iki ofsaytlerine göz yummasına rağmen bunların netice lerinde mühim bir rol oynadıkları iddia edilemez. maçın pek mahdut anları hariç takıımımız, çok süratli ve deplâsananlı bir oyun çıkaran rakiplerine karşı ancak bir müdafaa oyunu çıkarabilmişlerdir. maçın ilk golünü biz attığımız halde neticenin bu kadar açık farkla aleyhimize neticelenmesi de bunu sarahaten gösteriyor.
maç, iyi bir havada oynandı. 60 bin kişilik stadda hemen hemen çok az boş yer vardı. oyunu takipeden 30 bin seyircinin takriben yarısını almanyadan gelen taraf tarlar teşkil ediyordu. aynı zamanda fransa, italya, almanya ve isviçrenin muhtelif şehirlerinde okuyan türk talebeleri de gelerek stadın bir kenarında ellerinde türk bayrakları ile toplanmışlardı.
saat 17 de başlayan maça takımlar aşağıdaki kadrolariyle çıktılar:
almanya: turek - laband, kohlmayer - eekel, posibal, mai - klodt, morolck, o. walter, f. walter, schaefer.
oyuna takımımız başladı. ilk akında topu kapan suat 2 alman hafı arasından sıyrılarak yerden sıkı bir şutla oyunun ilk ve takımımızın yegâne golünü attı. almanlar derhal soldan akına geçtiler. ilk şutu turgay güzel bir kurtarışla bertaraf etti. takımımızın içleri ve açıkları ile ileri geri çalışıyordu. almanlar oyunda bir muvazene kurduktan sonra yavaş yavaş hakim vaziyete geçtiler.
haf hattından başlayan alman hücumları açıklara doğru inkişaf ediyor ve merkezde toplanıyordu. bu üstünlük semersini vermekte gecikmedi ve 14 üncü dakikada sol haf mai'nin ayağından ve kısa mesafeden beraberlik gollerini kazandılar. almanlar oyunu sertleştirdiler. hakem bir hayli müsamahakâr davranıyordu.
25 inci dakikada burhan sakatlandı ve oyundan çıktı 5 dakika sonra tekrar girdi. bizim oyuncularımız tesirsiz. buna mukabil almanların her akını ayrı bir tehlike oluyordu. 40 ıncı dakikada takımda küçük bir tadilât yapıldı. burhan santrfora, lefter içe ve feridun açığa alındı, lâkin bu değişiklik herhangi bir tesir icra edemedi.
devre böylece 1-1 berabere sona erdi.
ii. devre
bu devreye bizim takım durgun bir şekilde başladı. almanlar derhal hâkimiyeti ele aldılar ve 7 inci dakikada sol içleri vasıtasiyle 2. gollerini kazandılar.
oyun bir müddet ortalarda devam etti. bizim takım golden sonra biraz canlanır gibi oldu ise de kısa bir zamanda hâkimiyeti tekrar almanlara bıraktılar. 15 inci dakikada alman soliçi othmar takımının 3 üncü golünü attı. bizim takım bir hayli bozuldu. basri sakatlanarak çıktı 4 dakika
sonra tekrar girdi. bu arada 21. dakikada feridun turgayı aşan bir topu kale çizgisi üzerinden çevirdi. tevali eden akınlar arasında 30 uncu dakikada turgay f. walter'in çok yakın mesafeden çektiği sert bir şutu bloke ederek uzun uzun alkışlandı.
nihayet 39 uncu dakikada f. wolter oyunun son golünü yaptı. almanlar tekrar tekrar akın tazeliyordu. bunlardan birinde turgay 18 dışına çıkarak topu ayakla uzaklaştırdı.
netice değişmeden oyun bu şekilde 4-1 mağlûbiyetimizle sona erdi.
takımımızın süratli oyunu seyircilerin takdiri ile karşılanmıştır. bilhassa turgay, lefter ve burhanın güzel oyunu bir hayli alkış toplamıştır. almanlar da harpten sonra en güzel oyunlarından birini çıkarmışlardır.
deutschland hatte in seinem ersten spiel die gesetzten türken als gegner. obwohl die herberger-elf nach drei minuten in rückstand geriet, ließen sich die akteure um spielmacher fritz walter nicht von ihrem weg abbringen. schäfer glich bereits nach einer knappen viertelstunde aus. trotz eindeutiger überlegenheit dauerte es bis zur 50. minute, ehe klodt das 2:1 besorgte. danach stellten ottmar walter und max morlock noch das standesgemäße endergebnis von 4:1 her.
isviçrede yapılan 1954 dünya kupası futbol maçlarına katılmaya hak kazanan milli futbolcularımıza, isviçre federasyonu tarafından hediye olarak birer saat gönderilmiş.
ve bu saatlerde futbolcularımıza federasyonca yapılan bir merasimle verilmiş.
yardımcı hakemler: istvan zsolt (hun), armand merlotti (sui)
germany fr: toni turek (gk), fritz laband, werner kohlmeyer, horst eckel, jupp posipal, karl mai, max morlock, berni klodt, ottmar walter, fritz walter (c), hans schaefer
yedekler: hans bauer, herbert erhardt, paul mebus, werner liebrich, karl-heinz metzner, helmut rahn, richard herrmann, uli biesinger, alfred pfaff, heinz kubsch, heinz kwiatkowski