yaklaşık 7-8 sene küme düşmeme hesabı yaptıktan sonra bir sene şampiyonluk hesabı yapmaya başlamıştık. bir sene önce kurulan takıma harun, vehbi, reşit, zafer gibi birinci ligde oynamış ve şampiyonluk tatmış futbolcu ve başlarına da kadri hoca getirilmişti. böyle olunca bizler de ilk günden şampiyonluğu sayıklamaya başlamıştık. gruplar belli olduğunda birinci ligden düşen eskişehirspor tek rakibimiz olarak görünüyordu. eses takım kadrosunu aynen korumuştu. tek handikapları düştükleri sezonun son maçında beşiktaş ile oynadıkları maçta çıkan olaylardan dolayı sahaları 5 maç kapatılmasıydı. bu bizim için ilk aşamada avantaj olarak görünüyor. fikstürün çekilmesi için sabırsızlanıyoruz. tabi hesabımız eses maçının cezalı oldukları döneme gelmesi. fikstür çekildi. maçlara bakmaya başladım. 5. hafta, 6. hafta, 7. hafta derken bir baktım bizim maç adamların cezasının bittiği 11. haftaya denk geliyor. yerimden zıpladım. yahu olur mu? bu ne ya! diyorum. daha maçlar başlamadan 11. haftadaki maçı düşünmeye başladım. ora ya gittiğimizde 3-4 puan önde olalım diye dua etmeye başlıyoruz.
evet, maçlar başladı. geleni gideni yeniyoruz. takım bomba gibi. yönetim mükemmel ve daha önemlisi her şey tıkır tıkır işliyor. biz yolumuza namağlup devam ederken eskişehir hiç de korktuğumuz gibi gitmiyor. puanlar kaybediyorlar.
sonunda 11. hafta geldi. ve dualarımız tutmuş durumda. 5 puan önde gidiyoruz eskişehir’e. gidişata da güvenerek o kadar rahatız ki, “yeneriz ama beraberlik de yeter” diyoruz. çünkü adamların sahası bu maçla açılıyor. bir de üstüne meşhur amigo orhan hastalığını yenmiş durumda. bu maçla tribünlere dönüyor. ulan bu maça nasıl gideceğiz! gitmesine gideceğiz de bu maç nasıl bitecek! buna can mı dayanır, yürek mi yeter? ne yapayım, takımla gidersem 2 günü çıkartamam. zaten başlarında genel kaptan mehmet dilber var. en iyisi kısa yoldan, daha az heyecanlanmak için başkanla gitmek. ilhan abim böyle yakın yerlere maç günü giderdi. eskişehir’e 2, giresun’a 3, istanbul’a da en fazla 4 saatte giderdi. adeta uçardı. tutana aşk olsun.
derken maç günü saat 10 sıralarında koç yurdunun önünden başladı bu zor deplasman. ilhan abim biraz yavaş gitti ve 2 saat 15 dakika sonra takımın oteline geldik. tiril tiril titriyoruz. üst kata çıktık. bizden önce gelen idareci abilerimiz salonda oturuyorlar. başkan da onların yanına oturdu. ben kendime volta atacak yer arıyorum. onu da buldum. salonun koridorunda başladım dolanmaya. çocuklar maç yemeğini yemiş odalarında biraz dinlenip son hazırlıkların yapıp salona inecekler. bu arada bakıyorum herkesin yüzü bembeyaz fakat kadri hoca hem anlatıyor hem gülüyor. ben volta atarken bana bir “kardeşim” çekiyor ardından gene gülüyor gene anlatıyor. kendi kendime “işte” diyorum “tecrübeli şampiyonluk tatmış adamın hali başka oluyor.” adam rahat bizim ise heyecandan dilimiz donmuyor kalbimiz dışarı fırlayacakmış gibi atıyor. maçin başlamasına daha 2 saate yakın zaman var. geçer mi bu 2 saat derken maç konuşması yapılacak. hoca taktik verecek, başkan moral konuşması yapıp prim açıklayacak derken anam kaptan cemalim geldi. yay gibi, arkasından diğer çocuklar hepsi zımba gibi ama herkesin yüzü biraz beyaz. aslanlar toplandı, idareciler tamam, ben de ara kapiği kapayıp başladım voltaya. ama camdan onlar beni, ben onları görüyorum. her 10 adımda bir hepsini görüyorum. “hadi aslanlar hadi koçlar” diye kendi kendime konuşuyorum. “bir otobüse binsek soyunma odasına bir girsek” diyorum.
derken konuşma bitti. herkes yay gibi gerildi çantayı kapan doğru otobüsse. biz ise komaya girdik. idareciler hepsi birlikte ayrı gidecekler yerlerine oturacaklar en ön sağ koltuğa oturdum. kadri hoca yanımda. otobüsün kaptanı “tamam mıyız hocam” diye sordu. “tamamız” der demez besmeleyi çekti ve bastı gaza. ciftik yola, geldik stada. stat inliyor. girdik soyunma odasına kapadım kapiği başka kimse giremez. çocuklar başladılar soyunmaya. ısınmak için masör bir yandan vaks sürüp bir yandan isteyene masaj yapıyor. derken maça 35 dakika var, çocuklar başladılar ısınmaya. ben kapıda sigara içip dolanıp duruyorum. bir baktım ilhan abi yine geliyor dayanamamış bir daha basariler dilemeye gelmiş ama rengi bembeyaz. heyecanlı mi heyecanlı. tekrar basariler diledi. zaten çocuklar da koridora çekip iyice ısınacaklar. baktım 25 dakika var. “hadi başkan” dedim, “biz türümündeki yerimizi alalım.” çıktık, stat inliyor. başkan başkanların yerine, ben de bulduğum ilk yere oturdum. sağım solum eskişehirli olsun, yer bulup, oturduk ya yeter. bu arada çok büyük tezahürat var. ortalık eskişehir diye inliyor. stat ağzına kadar dolu iğne atacak yer yok.
bu arada futbolcuların cikciği yerden bir adam cifti. ortalık “orhan orhan” diye inlemeye başladı. anam dedim meşhur amigo orhan bu. amigo orhan tam orta sahanın ortasındaki yuvarlağa geldi. 4 tarafına yerlere eğilerek selam verdi. arkasından iki elini yukarı kaldırıp parmaklarını oynatmaya başladı. 5 10 saniye içinde tezahürattan yıkılan sahada ses yok. 2-3 saniye daha oynattı. bu sefer çıt yok. öksürsen duyulur. lan ne oluyor dememe kalmadı amigo orhan yere doğru eğildi, bir doğruldu ellerini yumruk yapıp kollarını sağa sola bir oynattı, ortalık yıkıldı. 4 taraftan seyirciler hep bir ağızdan “es es es ki ki ki” ye bir başladılar yer gök inliyor. oturduğum yere yapıştım. bu nasıl tezahürat, bu nasıl tempo haliyle ürktüm. ulan dedim bizim çocuklar bu tezahürata nasıl dayanacak, hakem ne yapacak? aldı mı beni bir düşünce. olsun dedim yenilsek te yine öndeyiz. yani ben seyircinin o tezahüratı karsısında kendi kendime havlu attım. kısaca bir yandan da “biz bunları yeneriz en kötü de berabere kalırız ya allah diye” kendimi telkin ediyorum, ama bir yandan da tir tir titriyorum.
işte takımlar sahaya çıktı. amigo orhan 4 tarafı selamlayarak maratondaki yerine geçti. hakem de sahaya çıktı. stadı yıkılıyor ve maç başladı. adamlar başladılar bastırmaya derken daha 3 dakikada golü yedik. millet havaya zıpladı. biz yerimize göçtük. yav daha maçın başı bu maç nasıl biter allah’ım yârdim et demeye başladım. korkuyorum 1 tane daha yersek namağlup unvanı gidecek. olmaz diyorum, bizim aslanlar bunlara yenilmez ama adamlar ha babam saldırıyor. 15’inci dakikadan sonra bizim aslanlar oyunu dengeledi. bizimkilerde başladı karsı akınlara. top bir o kalede, bir bu kalede derken devre oldu. ilk kez ayağa kalktım bir sağıma soluma idareci abilerime arkadaşlarıma baktım. kimsenin ağzını bıçak açmıyor. seyirci devrede bile stadı tezahürattan inletiyor.
neyse 2 inci yarı başladı top bir orda bir burada. heyecandan ölüyoruz. kendi kendime vehbi var, reşit var, harun var, birinden biri çakar diye umuyorum. derken 70-80’ler geçti. top durmuyor, seyirci de durmuyor ama bizim aslanlar bu maç böyle bitmez diyorlar. akın üstüne akın yapıyorlar. dakika 88 sağdan korner atışı kullanacağız. reşit her zaman olduğu gibi kafası yerde süratle topu dikti. nereye atacağını hesaplıyor. bir baktım son adamlar zafer ile bilal’de geldiler. bir de baktım kaptan cemalim de sol taraftan 18 kösesine doğru geliyor. geride bir tek kaleci okan var. 18’in içinde topçular köşe kapmaca oynuyor. onlar da uzun boylu burhanettin var hiç kafa topu vermiyor. vehbi bir adım atıyor, o yapışıyor. derken reşit topa doğru gelip vururken vehbi ön direğe fırladı. top havadan geliyor vehbi burhanettin’e kafayı vurdurmadı ve yüksek top nasıl oldu daha bilemiyorum tam bel hizasına indi. altı pasın kenarında çaprazdan kaptanımın ayağına gidiyor. aslanım cemalim sol ayağının içiyle topa vurdu, top kaleye gidiyor ve goool! ilk defa yerimden zıplayıp kendimden geçiyorum! önümdeki adamların üstünden atlayıp soyunma odalarına gidecek koridorun başına gelip son dakikayı bekliyorum ve hakem düdüğü çaldı. maçı bitirdi.
kalabalığı yara yara soyunma odasına geldim. kapıyı tutacağım, yabancıları içeri almayıp bayram yapacağız. kapıya bir geldim kadri hoca içeride ne zaman geldin be adam bir kardeşim çekip sarılıp öpüştük. tabii ben her zamanki gibi bebe gibi ağlıyorum. aslanlar gelmeye başladı. öpüp sarılıp içeri postalıyorum. hepsi geldiler. enver hocayla genel kaptan mehmet kardeşim de geldi. herkes tamam. ağlayan, bas bas bağıran, kikir kikir gülen, ne ararsan var. bebeler gibi oynuyoruz zaten kapıyı da tutuyorum. bir baktım başkan ilhan abi geliyor. rengi de yerine gelmiş. birazda fazla gelmiş pancar gibi. kapıdan çocuklara boğuk bir sesle tebrikler dedi ve bana bir şey sordu. anladım ama kulaklarıma inanamadım. “ne diyorsun ilhan abi” dedim. “rıfat” dedi. “puan farkı kaça indi?” yüzüne baktım “abi dedim 5 puan.” “rıfat” dedi. “berabere kaldık puan kaybettik.” “tamam abim” dedim berabere kaldık, 1 puan kaybettik. 1 puan da onlar kaybetti puan farkı 5’ti gene 5” dedim. gözleri parladı. demek ki dedim cemal’in golü başkanı da şaşırttı, aklını karıştırdı. başkan dışarı koridora çıktı. ileri doğru yürümeye başladı. o arada fabrikanın muhasebe müdürü gürol abiyle konuştular. gürol abi başkanı tebrik etti. bana doğru geldi sarılıp opustuk ve bana “helal olsun rıfat sana. başkanı da ağlattın” dedi. gürol abi başkana sormuş” ilhan abi niye ağlıyorsun” demiş. ilhan abi de “ne biliyim rıfat ağlıyordu ben de ağladım” demiş. ben de o gün ilk defa güldüm. “vallahi bu cemalimin golü değil gençlerin başkanını dünyanın başbakanı olsa yine ağlatır” dedim.
7-8 saat sonra eve geldim. rahmetli babam boynuma sarılıp hem ağlıyor hem de” şimdi şampiyonuz” diye nara atıp beni yeniden ağlatıyordu.