not: o yıllarda takımlar haftasonları cumartesi ve pazar günü olmak üzere 2şer maç yaparlardı ya da birkaç hafta "bay" geçerlerdi. bu yüzden bu maç 12. hafta maçı olmasına rağmen aslında gençlerbirliği'nin ligdeki 11. ve evindeki 2. maçıdır.
ilk maç 12.30'da, 14.15 de oynanacak beşiktaş maçında recep eski takımına karşı oynamıyacak
milli ligin 12 nci haftası bugün mithatpaşa stadında yapılacak beykoz -feriköy ve beşiktaş - kasımpaşa maçları ile başlayacaktır.
günün ilk karşılaşması saat 12.30 da beykoz ve feriköy takımları arasında olacaktır. hâlen 8 puanla 12 nci durumda bulunan beykoz son maçında vefaya mağlûp olmasına rağmen «iyi takım» hüviyeti taşımaktadır. kuvvet ölçüsü bakımından sarı - siyahlılardan daha zayıf görülen feriköy'ün rakibi karşısında tek avantajı süratli ve canlılığıdır. tarafların muhtemel kadroları siyledir:
beykoz'u 2-0 mağlûp eden kırmızı-beyazlılar bütün hatları ile başarılı bir oyun çıkardılar
halit kıvanç
12.30 normal olarak «yemek saati» idi. ba bakımdan pek çok futbol meraklısı «maç saati» 12.30 olunca, boş mideyle stada yollanmayı pek göze alamadı ve hiç değilse ayak üstü, alelacele bir şeyler yemeyi uygun buldu.
bu şekilde beykoz - feriköy maçının 15-20 dakikasmı kaçıranlar, tribüne gelip de sayı tabelâsına baktıkları anda «aaaa» demekten kendilerini alamadılar. «feriköy 1-0 galip durumda mı? nasıl oldu gol?»
maçı yemeğe tercih edip iki sandviçle stada gelmiş olanlar, gecikmiş meraklılara «gol» ü hemen özetleyiveriyorlardı: «15 inci dakikada hüseyin topu ortaladı. münacettin'le ekrem kafaya çıkınca, top hikmete geldi. o da sert bir şutla meşin yuvarlağı kaleye havale etti. sırkının ellerinden kurtulan topa k. ali ancak çizgiyi geçtikten sonra yetişebilmişti. işte feriköy golü böyle attı... ama çok güzel oyuuyor feriköy lüler..»
evet, güzel oynuyordu feriköylüler ve attıkları gol bir «tesadüf» değildi. o kadar değildi ki, 37 nci dakikada hüseyin, k. aliden seken topu yakalayarak kaleye atacak ve «işte bu da ikincisi!» diyecekti. fakat hüseyinin daha önce ofsayt durumunda bulunduğunu tesbit eden hakem, santra yerine ofsayt atışının yerini gösterecekti. top rakipten gelmişti ama, hakem ofsaytın o pozisyondan da önce mevcut olduğunu bildiriyordu.
feriköylüler pek üzülmedi buna... hâttâ sayılmayan golün kahramanı hüseyin de kederlenmedi. çünkt iki dakika geçmeden, aynı futbolcu gene sağdan akacak, ismailden sıyrıldıktan sonra da ceza sahasına girer girmez kaleye yaklaşıp şutunu çekecekti. yağmur öylesine şiddetlenmiş, saha öylesine çamurlaşmıştı ki... kaygan top, sıtkının uzanan ellerinden kaçıp filelere gidiveriyordu. feriköy «işte ikincisi!» dediği golü de atmıştı.
beykoz, liglerin o çetin takımı beykoz, «büyük» rakiplere bile kolay kolay boyun eğmeyen beykoz, kümenin yeni takımı karşısında galibiyet şöyle dursun, hattâ beraberlik de bir yana, tek gol, bir şeref golü için mücadele etmek zorunda kalmıştı. feriköy, daima «sağbek- olarak görülen münacettin'i ilerde oynatıyor, «9» numaralı forma giymiş burhanı da daha ziyade ileri - geri «boş saha adamı» olarak çalıştırıyordu. müdafaa bakımından takım tam numara, alırken, hücumlar da - zaman zaman aksayan - beykoz müdafaasını zorluyordu. sarı - siyahlılar ise arasıra oyunu rakip yarı sahaya, hattâ feriköy kalesi önüne aktarıyorlardı. ve bu arada müsait fırsatlar da yakalıyorlardı. fakat başta kaleci necdet olmak üzere, kırmızı - beyazlı elemanlar bu fırsatları «gol» e gitmeden öldürüyordu. arada bizzat beykozluların öldü dedikleri pozisyonlar da az değildi.
feriköy yıllarca şeref stadının ağır çamur sahasında oynamanın mükâfatını nihayet görüyordu. öyle rahat çalışıyorlardı ki çamur zeminde... ilk devreyi 2-0 mağlûp bitiren beykozlular, ikinci devrenin hemen başında topu bir defa havadan feriköy kaleline sokmuşlardı. eğer bu anda favl yapmamış olsalar, bu mutuber bir sayı oalrak tabelâya geçecekti.
yağmur hızlandıkça, oyun da hızlanmıştı. fakat bu yağmurdan daha çok ıslanan, beykoz olmuştu. feriköylüler mithatpaşadaki ilk galibiyetlerini alırken, her bakımdan takdire değer bir youn göstermişlerdi. ve bu, feriköy'ün artık millî lige alıştığını belirten bir işâret, diğer takımlara bir ihtardı.
bu yazı serisini feriköyün asil hatırşinas, kadribilir, sporsever semtlilerine, idarecilerine ve futbolcularına ithaf ediyorum.
onları teker teker alınlarından öptüm
8
hazırlıklar bittikten sonra ben bir yere tebeşirle çizerek oyun tarzımızı ve herkesin vazifelerini basit bir şekilde çocuklara tekrarlardım. sonra da onlara değişmez ve inandığımız baş prensibimizi hatırlatırdım. «futbolda herkes hatâ yapabilir. yapılan bir diripling tutmayabilir, atılan bir pas yerini bulmayabilir, kale çizgisi, üzerinden bile gol kaçabilir. bütün bunlara zerre kadar aldırmam. sadece sahada duran, elini beline dayayıp çalışmayan futbolcuya dayanamam. haydi sahaya fırlayın ve tam doksan dakika takımınız için iyi niyetle çalışın. sahada birbirinize her bakımdan yardım edin. göreceksiniz allah sizlere yardım edecektir» der ve onları teker teker alınlarından öperdim. onlar da birbirleriyle öpüşerek sahaya fırlarlardı.
iki devre arasında ise odaya gelen her futbolcu ilkönce yüzünü gözünü yıkar, formasını, külotunu değiştirir, limon ve şekerini yer sonra da sessizce dinlenirdi. bu arada da sükûnetle antrenörlerinin ufak tefek tavsiyelerini dinlerlerdi.
feriköy soyunma odasında ne maç arasında, ne sonunda hiç bir gün futbolcuların en hafif şekilde bile birbirleriyle münakaşa ettiklerini görmedim, işitmedim. kısacası feriköy soyunma odası birbirlerine yüzde yüz inanmış on iki kişinin bir vücut gibi düşündüğü, hırslandığı, dinlendiği, üzülüp sevindiği bir yerdi. sırası gelmişken bu odanın kahrını çekmişlerden masör zeki ve orhana, cin ali ve küçük muavinine, sıhhiyeci fethiye teşekkürü bir borç bilirim.
tuhaf bir adetimiz
galibiyetlerden sonra yerine getirmeden rahat edemediğimiz tuhaf bir âdetimizi de anlatmadan geçemiyeceğim.
beykoz'u yenip istanbul'da ilk galibiyetimizi aldığımız gün sevinçten içim içime sığmıyordu. bu iç coşkunluğumla soyunma odasındaki gömme havuzun yanında birisiyle konuşan apartman mustafaya gerilip iyice bir omuz vurdum. koskoca mustafa adamakıllı sallandı amma havuza düşmeden kendisini toparladı ve gülerek bana: «hoca! bugün sana dağlar dayanmaz» dedi. işte o gündenberi her galibiyetten sonra mustafa odanın ortasında sıkıca durur ve beni kendisini omuzlamaya çağırırdı. belki de pek çocukça görülen bu tuhaf âdetimiz içimizdeki sevinci hareket haline getirip bir hayli neşelendirirdi bizleri..»
maçtan sonra soyunma odasından en son futbolcumuz çıkıncaya kadar beklerdik. üstüste iki gün oynanan maçlarda ise birinci maçın akşamı idareci arkadaşlarla kulüpte buluşur çocuklar için ayrı ayrı yaptırmış olduğumuz şeker paketleri üzerine iliştirdiğimiz kartlara herbirinin o günkü maçtaki kusurlarını yazardık.
sonra da idareci fehmi arkadaşımızın kırmızı emektar mercedes'ine atlayıp futbolcularımızın evlerini dolanarak şeker paketlerini dağıtırdık. bu gece gezintilerimizin müdavimleri fehmi, apartman mustafa, hüsnü ve münir'den ibaretti. böylece futbolcularımız da kusurlarını tatlı tatlı öğrenmiş olurlardı.