maça gidip gidememe konusunda net bir şey yokken, öğleden sonra sevgili bir arkadaştan iki bilet gelmesi ile maça doğru çevirdim rotayı. giderken de yanıma totem olsun diye batlas'ı aldım. her ne kadar bu dönemki karnesi iyi olmasa da totem totemdir dedik. hatta yolda kırmızı ışıkta beklerken mendil bile aldım. üstüne en klasik totemlerimden maç önü yeni biratkı edinmeyi bile ihmal etmedim.
maçta dikkat çekici olan maçın günü iledeilgili olarak seyirci azlığı idi. bedavaya giren kadın ve çocuklarınyine trabzonlu olduğunu, bilet fiyatlarını protesto eden bir grup kale arkasıtaraftarının polisce dışarı çıkarıldığını da eklemek lazım.
bir de ayrıca taraftar konusunda şunu özellikle belirtmek isterim. "bize her yer trabzon" şeklinde bence iyice antipatik bir slogana sahip olan trabzonsporluların altıncı dakikada "ankara'da en büyük ankaragücü" tezauratları bizimsahamızdaki bir maçta yaşanan sevimsizliklerin son noktasıydı bence.
iyi tarafından bakarsak ise dakika doksanda gelen beraberlik golünden sonra bir devredir vakit geçiren trabzonsporluların top toplayıcılığa soyunmaları, hatta bizim kaleciyi hakeme şikayet etmeleri, taraftarlarının ise bu dakikadan sonra bir kez bile seslerinin çık(a)maması en keyifli anlardı.
maç çıkışı tanıl abi ve maliyi de alarak eve yolculukta çeşitli sohbetlerle geceyi tamamladık.
maçı tribünden izlemek başka bir duygudur. mesela her zaman topun yönünü algılayamazsınız. özellikle daha uzak noktalarda oyun dönerken.
bu sene ilk devrede beşiktaş maçında egemen'in kendi kalesine attığı golde yaşadığımız bir iki saniye vardı. allahım top nereye gidiyor diye beklediğimiz. ve topun sonunda bjk kalesine girdiği. bu maçtada da tum'unboş kaleye bir aşırtması var ki saniyeler geçmedi. bu sefer emindim top kaleye giriyor diye ama, bu sefer de direkler engel oldu.