1999/2000 sezonunun ilk haftası, o haftasonu oynanacak. ailecek izmir seferihisar-sığacık'ta tatildeyiz. ağustos sıcağı. genellikle sezonun ilk haftaları tatil sebebiyle kaçırılır ya. bu da bir tür futbol töresi. yine öyle olacak. ama canım bu maça gitmeyi çok istiyor, içim kıpır kıpır. üstelik pek de parlak bir sezon beklentisi içinde değilim, transfer sezonu kesat geçmiş, kulüpte tam bir "bu sene de vaziyeti idare edelim" havası var. ufak ufak yokluyorum, eşim ve eş dost, o kadar saat yol gidilir mi, tatil bölünür mü diye çıkışıyorlar, ama ısrar etikçe bileniyorum ve kararım kesinleşiyor, gideceğim. maç cumartesi günü yanlış hatırlamıyorsam. cuma akşam izmir'e geçiyorum, gece otobüse atlayıp cumartesi sabah ankara'ya iniyorum. evde biraz dinleniyorum, bir iki arkadaş ziyareti, vakit yaklaşıyor ve erkenden stada gidiyorum. kale arkasındayız. kale arkasının yaklaşık üçte ikisi gençler taraftarı. ağustos iklimi, hava geç kararıyor, en az ilk devre pilondan yanmadan idare edebilir. ama malum, maça doğru pilonlar azar azar yakılıyor. maç başlıyor. çok iyi giriyoruz. ilk çeyrek saatin içinde olmalı, sağdan hakan demir (altay'dan gelmişti, genç ve ümit milliydi, birkaç iyi maçı dışında ne yazık ki hayal kırıklığı oldu) çok iyi harmanlayarak getiriyor, çizgiye iniyor, herkes paralel ortaya göre hazırlanırken arkaya doğru kısa çıkartıyor yerden, orada ceza alanının kaleden (ve kale arkasından) bakıldığında sol tarafında, ceza yayının da 5 metre kadar solunda ümit karan var, gelişine uzak direğe plaseliyor, çok sert olmayan ama tam köşeye (kaleden ve kale arkasından bakıldığında sağ alt köşeye) giden bir top, kaleci uzanıyor,yetişemiyor, gol!
gerisi, eveleme. beşiktaş bozuluyor, hamle etmeye çabalıyor ama pek bir şey beceremiyor, biz de ikinci atma girişiminde bulunmuyoruz pek, vakti başarıyla öldürüyoruz ve kazanıyoruz. doğrusu pek ummadığım, harika bir sürpriz galibiyet. ama 13-14 saatlik yolu geldiğim için de kendimi hak etmiş saydım bu galibiyeti!
gece otobüse atlayıp aynen geri döndüm. sığacık'a tatil sitesine vardığımda formamı giydim. kahvaltı edilen restorana doğru inen yolun yüksek bir mevkiinde kollarımı kaldırıp farkedilene kadar öyle durdum. aşağıdan muzaffer bir komutan gibi tezahüratla karşılandım.