ilk basımı 2003 olan jimmy burns'ün "tanrının eli: futbolun kayan yıldızı diego maradona'nın yaşamı" kitabından;
maradona'nın meksika'ya birlikte gittiği arjantin milli takımının kupayı kazanmasına kesin gözle bakılmasa da, mavi-beyazlılar kupanın en güçlü takımlarından biriydi. o günlerde takım içindeki gerginliklerin, bölünmüşlüğün ve iş mücadeleye gelince takım içindeki güvensizlik hissinin kimse pek farkına varmamıştı. arjantin takımı, henüz bir önceki dünya kupası'nda yaşanan hezimetin etkilerinden kurtulamamıştı. meksika'ya hazırlık için yaptıkları maçlarda ve daha önceki eleme maçlarında takım olarak bütünleşmeyi başaramamışlardı. aksine takım içindeki önemli oyuncuların arasında çatışmalar daha da artmıştı. bu oyunculardan ikisi, yeni kaptan maradona ile eski kaptan danıel passarella'ydı. passarella, arjantinli futbolcuların arasında en yaşlı ve deneyimli olanlardandı ve kendisinden daha genç olan ve ne yapacağı pek belli olmayan maradona'nın onun yerine kaptanlığa getirilmesine karşı çıkıyordu. passarella, 1978'deki dünya kupası'nı kazandıkları sırada arjantin milli takımı'nın kaptanlığını yapmıştı ve dediğim dedik kaptanlık anlayışı o sıralardaki askeri rejimin yönetim anlayışına çok iyi uymuştu. menotti'nin maradona'yı kadrodışı bırakma kararına karşı hiç sesini çıkarmamıştı. dört yıl sonra ispanya'daki kupada ise, passarella takımın moralini düzgün tutmaya çalışırken, takımın bir türlü toparlanamamasında en büyük suçlu olarak maradona'yı görüyordu. o günden beri passarella, biraz ukalaca bir tavırla maradona'nın başarısını kıskanmaya ve onun oyuncu olarak değerinin fazla abartıldığını, özel hayatında çok sorumsuz ve ahlaksızca davrandığını düşünmeye devam etmişti. meksika dünya kupası'ndan önceki günlerde bir olayda, maradona'nın odasına dalan ve bir partiyle karşılaşan passarella şöyle bağırıyordu, "eğer kaptan olacaksan, kaptan gibi davran bari!!"
maradona'nın, lakımın en yaşlı oyuncusu olan ricardo bochini'yle de sorunları vardı. delikanlılık günlerinde, 'el bocha'nın' takımı ındependiente'nın güney amerika kupasını almasına yardım edişini izleyen maradona için bochini, pele ve johan cruyff'la birlikte en büyük kahramanları arasına girmişti. takım arkadaşlarından birinin 'sahaların woody allen'ı' diye tarif ettiği, kısa boylu, vücudu pek ümit vermeyen ve yüzüne bakıldığında kaybetmeye mahkummuş gibi görünen el bocha, çalımı bastığında kendisinden daha uzun, güçlü ve yakışıklı futbolcuların, arkasında kırık heykeller gibi çaresizce dikilip kaldıkları bir buyuk yetenekti. ama artık otuz yedisine basan el bocha'nın formunun zirvesinde olduğu günler geride kalmış ve ona ait olan, arjantin'in en sevilen oyuncusu ünvanı da maradona'ya geçmişti. yine de bochini, hâlâ passarella'nın kaptan olmasını destekliyor ve krallığını devralan yeni prens maradona'yı gizliden gizliye kıskanıyordu.
ama işler öyle gelişmişti ki, kaptanlığı takıntı haline getiren passarella turnuva sırasında takıma bile girememişti. önce aztekler'in eski kralı montezuma'nın intikamına -yani yerlilere özgü bir tür karın ağrısına- yakalanmış, sonra da baldırından sakatlanmıştı. el bocha da turnuvanın büyük kısmında yedek kulübesinde oturmuştu. sadece yarı finalin son altı dakikasında sahaya çıkabilmiş ve maçın sonunda maradona tarafından şu sözlerle tebrik edilmişti: "harikaydın, maestro!" el bocha arjantin'e döndüğünde, şahsen meksika'dakı kupayı unutmayı tercih edeceğini söylemesinin şaşılacak bir tarafı yoktu elbette. "kendimi dünya şampiyonu gibi hissedemedim" demişti, yaşadığı utancı pek fazla gizleyemeden. bütün bunlara rağmen, arjantin, bir kez daha dünya şampiyonu olmuştu. bu başarı, maradona'nın yaşadığı kişisel sorunları şampiyona sırasında unutabilmiş olması sayesinde gelmişti.
maradona, daha arjantin takımıyla birlikte club america'ya yerleştiği andan itibaren bu konudaki kararlılığını göstermişti. buna arkadaş oldukları italyan gazeteci paulo pauletti de yakından şahit olmuştu. genç ve sevimli bir adam olan paulettı, televizyon için yaptığı oldukça napoli yanlısı bir röportajla maradona'nın barcelona'dan napoli'ye geçişini hızlandırmış ve böylece onun sevgisini kazanmıştı. meksika'da dünyanın her köşesinden gelen diğer gazeteciler, maradona'nın, takımın antrenman sahasını çevreleyen tel örgülerin arkasından verdiği doğaçlama basın açıklamalarıyla yetinmek zorunda kalırken, paulettı club america'ya elini kolunu sallayarak girip çıkabiliyordu.