can kozanoğlu'nun futbol ve kültürü kitabında (ilk basım 1993) yer alan "gençler deplase olunuz!" başlıklı yazısından;
son yıllarda, istanbul-ankara deplasman hattında otobüsler trenleri ikinci plana itmeyi başardılar. oysa daha 80'lerin sonuna kadar, tren bu hattın lideriydi. akşamdan anadolu ekspresine ve mavi tren'e doluşulur, sabaha kadar tantana yapılırdı. o yıllarda, anadolu ekspresi haydarpaşa'dan erken kalkar. bilecik istasyonunda mavt tren'in arkadan yetişip geçmesini beklerdi. ve bilecik'teki buluşma sırasında büyük gürültü kopardı. bir sürü taraftar tren değiştirirdi ha mavi tren'de biletsiz yolculuk etmişsin, ha anadolu ekspresinde, ne farkeder...
bilecik istasyonunun başka işlevleri de vardı: hilmi'yle ankara'ya maça gidiyoruz. trende o yılların ünlü hakemlerinden coşkun kutay da var. restoranda kutay'la aynı masaya düştük, yanlış hatırlamıyorsam istanbul'da galatasaray-adana demirspor maçını yönetmişti. muhabbetimiz iyi gidiyor. adamcağız ısmarladığımız bir biranın altında kalmamak için durmadan bira ve kuruyemiş ısmarlıyor, hilmi de bir tabak kuruyemişi iki dakikada yutup beni kıl ediyor. yalnız bir sorun var, ben ve hilmi kısa bir süre önce futbol hakem kursunu bitirmişiz. fener'in bize ihtiyacı var, hakemlikte yükselmeliyiz. ya coşkun kutay bizim fanatikliğimizi kafasına not eder de, kariyerimizin önüne engel çıkarırsa? eee, fanatik fenerli değilsek o trende ne işimiz var, nereye gidiyoruz? biraz huzursuz olduk. sonra hilmi bir parçalanmış aile masalı yazarak huzuru temin etti. ankara'daki anne, istanbul'daki baba, ikisinin arasında mekik dokuyan evlât ve evladı yalnız bırakmayan iyi kalpli arkadaş...
yan masada da, dört kişilik yere sekiz kişi sığmaya çalışan bir grup var. yaş ortalaması 14-15 filan. ortalarında, daha sonraları televizyonun "fener'in üzüntüsünden göğsünü jiletle parçalayan adam" olarak meşhur edeceği pepe metin. o da o zaman 14-15 yaşlarında. metin'i sürekli "me me me metiin" diye kızdırıyorlar. o küfrediyor, arkadaşları susmuyor. hava iyice gerginleştiği için biz de yan masayı seyrediyoruz. pepe birdenbire bira şişesini kaptığı gibi, diğerlerinden daha küçük görünen şişmanca bir çocuğun kafasına geçiriverdi. çocuğun kafasından kanlar akıyor, coşkun kutay "vurdu be, vurdu be" diye bağmyodr. kondüktörler koştu, ortalık karıştı. tren tam bilecik istasyonuna girmek üzereydi. bilecik'ten polisler bindi, "yaralı"'yı ve "zanlı"yı alıp gittiler.
ertesi gün, 19 mayıs stadı'nda, maçın başlamasına az bir süre kalmış. tribünden bir ses yükseldi. baktık, pepe metin sahanın içinden tribüne doğru koşuyor. hem de alkışlar arasında. gece vakti bilecik'te gözaltına alındı, ne zaman serbest kaldı, ankara'ya nasıl yetişti, sahaya nereden daldı da tribüne kavuştu; büyük başarıydı. (ancak her gözaltından böyle kolay kurtulunmayacak ve birkaç yıl sonra tribüne uzun yol yapmış bir pankart asılacaktı: "bolvadin cezaevi'nden fenerbahçe'ye sevgiler- pepe metin"...)