başantrenör cihat arman "takımımızın morali portekiz maçındaki gibi olursa, romanya'da kolay maç vermeyiz" dedi. adaylar salı günü çalışacak
2 mayıs pazar gübü bükreş’de romanya ile karşılaşacak millî futbol takımımız dün akşam kampa girmiştir.
başantrenör cihat arman, «takımımızın morali portekiz maçındaki gibi olursa, romanya'da maç vermemiz biraz zor olur» demiştir.
arman, takımın nüvesini teşkil eden galatasaraylı ve fenerbahçeli futbolcuların yorgunluklarının göz önünde tutulduğunu belirterek ancak salı günü hafif bir antrenman yapacaklarını söylemiştir.
bükreş'ten sonra, 6 mayısta bulgaristan'la milli ve 9 mayıs'ta da temsili iki karşılaşma yapacak olan milli takımın kampa alınan kadrosunda şu futbolcular bulunmaktadır: ali, özcan, şükrü, şeref, ogün (fenerbahçe), metib, naci, mustafa, yılmaz, ayhan, doğan (galatasaray), ercan, halûk (istanbulspor), numan (altay), yasar (ptt), yılmaz, nevzat (ordu takımı)
milli takım başantrenörü cihat arman, «portekiz'e karşı olan şanssızlığımızı romanyada yeneceğiz» demiştir
futbolcularımın hepsinden memnunum şeklinde konuşan arman, sakatlık olur düşüncesi ile millî takıma hazırlık maçı yaptırmayacaklarını sadece üç antrenmana tâbi tutacaklarını açıklamıştır.
milli takım ilk çalışmasını bugün 10.30 da mithatpaşa stadında yapacaktır.
asker futbolculardan sadece nevzat ile yılmaz kampa katılmamışlardır.
milli takı, ayrıca yarın ve salı günleri de çalışacaktır.
portekiz, çekoslovakya maçını tâkip eden sandro puppo dedi ki:
"çek'ler önünde şanslıyız"
lazio ve austria'dan can ile özcan için yeniden izin istendi. millî takımımız yarın otobüsle bükreş'e gidiyor
portekiz - çekoslovakya maçını takibe giden milli takım antrenörü sandro puppo, «çekler karşısında şansımız var» demiştir. dün prag’dan dönen puppo, hava alanında kendisi ile konuşan arkadaşımıza,
portekiz'in 1-0 galibiyeti ile sona eren dünya kupası eleme turu maçı için şunları söylemiştir: «- portekiz milli takımı, ankaradaki maça nisbetle çok daha iyi oynadı. bir aralık mendes'in sakatlanması ile 10 kişi kalmasına rağmen galibiyeti haketti, çekoslovakya’ya gelince;
çek futbolunu, portekiz karşısında çıkardığı oyunla mukayse etmek yersizdir. zira çok hatalı oynadılar. bilhassa defans büyük açıklar verdi. milli takımımız portekiz karşısında çıkardığı oyunu tekrarlayacak olursa şansımızın çok olacağını rahatlıkla söyleyebilirim.»
can ve özcana izin istendi
pazar günü bükreş'te yapılacak türkiye - romanya milli maçı için milli takımımız yarın otobüsle hareket edecektir. laziolu can ile austrialı özcan'ın bu maçta oynamalarım temin için kulüplerine yeniden müracaat edilmiştir. her iki futbolcumuz mektupların henüz gelmediğini belirtmişlerdir. özcan takımının çok önemli bir maçı dolayısiyle izin verilmeyeceğini söylerken, can sakatlığının geçtiğini ve izin alındığı takdirde oynıyabileceğini ifade etmiştir. can ve özcan’ın uçak bileti hazırdır.
lazio can'a izin vermedi. özcan'ın durumu belli değil
millî takım bugün gidiyor
yurt dışına çıkamayan naci'ye izin almak için çalışılıyor. kafile geceyi zağra'da geçirecek
2 mayıs pazar günü bükreş’te romen milli takımı ile dünya kupası eleme maçım oynayacak milli futbol takımımız bu sabah otobüsle hareket edecektir.
millî takım kafilesi geceyi eski zağra'da geçirdikten sonra, yarın öğle üzeri bükreş'de olacaktır.
bu müsabakada da can'ın yer alması için yapılan müracaatı lazio kulübü kritik bir durumda olduklarını belirterek reddetmiştir. özcan’ın kulübü austria ise, hâlen kararını bildirmemiştir.
başantrenör cihat arman, «ankaradaki portekiz maçı bizi aldatmamalıdır. bizim için en büyük rakipi romenlerden ziyade içimize böyle bir hissin girmesidir.» demiştir.
saim kaur'un başkanlığındaki kaifilede, raşit giray, menecer sandro puppo, antrenör cihat arman, bir doktor beden terbiyesi müşahidi, masör orhan ve şu futbolcular bulunmaktadır: «ali, özcan, şükrü, şeref, ogün, şenol (fenerbahçe), metin, naci, mustafa, yılmaz, ayhan, doğan (galatasaray), ercan, halûk (istanbulspor), numan (altay), yaşar (ptt), yılmaz, nevzat (ordu takımı).
millî futbol takımımız yarın öğleden sonra bükreş'in 23 ağustos stadında antrenman yapacaktır.
maliye bakanlığı millî takım kafilesinde bulunan naci erdem'in yurt dışına çıkmasına izin vermemiştir.
bir federasyon üyesi galatasaraylı futbolcunun bir vergi işi sebebiyle çıkışına müsaade edilmediğini açıklamış ve «öğrendiğimize göre naci'nin bahsedilen vergi borcuyla ilgisi yok. teşebbüse geçtik, durumun düzeleceğini ümit ediyoruz.» demiştir.
bakanlık kararında israr ederse erdem, milli takımın bükreş ve sofya seyahatine katılamayacaktır. ilgililer naci’nin yerine kadroya başka bir oyuncu çağırılmasına imkân olmadığım açıklamışlardır.
pazar günü dünya kupası için romanya ile karşılaşacak olan milli futbol takımımız akşam üzeri eski zağra’ya hareket etmiştir.
istanbul'dan edirne'ye kadar olan yolculuk esnasında galatasaray'lı yılmaz rahatsızlanmıştır. idareciler milli takım sağaçığının tedavisi ile meşgul olmaktadırlar. geceyi eski zağra'da geçirecek olan kafile bugün bükreş'e varacak ve aynı gün maçın oynanacağı stadda hafif bir idman yapacaktır. milli takım yöneticileri romanya karşısında şenol’u solaçık, nevzat’ı soliç olarak oynatmayı düşünmektedirler. kadro yarın idmandan sonra kat’i şeklini alacaktır. bu takdirde onbirimizin sahaya şöyle çıkması muhtemeldir: ali - şükrü, numan - şeref, naci, mustafa - yılmaz, ayhan, metin, nevzat, şenol.
milli maçı avusturya federasyonuna mensup hakemler idare edecektir.
temsili müsabaka ise rusçuk’ta koden isimli bir takımla yapılacak ve bu maçta milli karşılaşmada yer alan futbolcularmız oynatılmayacaktır.
kafile üç saat geç gitti
milli takım kafilesinin dün istanbul'dan hareketi üç şaat geç başlamıştır. kalabalık olan kafilenin tek otobüsle gidemiyeceği dikkate alınarak bir otobüs daha temin edilmiştir. bu arada futbolcular saat 8'den 11'e kadar mithatpaşa stadının önünde diğer otobüsü beklemişlerdir.
ciklet çiğnediler, lâhmacun yediler, 3 saat beklediler
necati karakaya
* otobüs 40 kişilikti. kafile ise 36 kişi. antrenör cihat arman futbolcularının ayaklarını uzatmasını istiyor ve: «futbolcularımın rahatını düşünmek zorundayım. böyle, 20 saat yolda gidilir mi?» diyordu. bu konuşma en çok otobüsün sahibi fahri erişgen'e dokunmuştu: «hemen gidip milli takım için hiçbir ücret almadan bir otobüs daha getireceğim» dedi. üç saat sonra dönebildi...
* kafilenin gecikmesi üzerine dolmabahçe caddesinden geçen sporseverler, futbolcuları uğurlamak üzere taşıtlarından indiler. futbolcular, bu vesile ile ummadıkları eş ve dostları ile vedalaşmış oldular. bunlardan biri de, galatasarayın eski ikinci başkanı rüçhan adlı idi. o da, futbolcuları uğurlamak fırsatını elde etti. biraz da metinle başbaşa konuşmak...
* kafile için, bir lokantadan yolluk alınmıştı. gelmeyecekleri zannedilen bâzı şahıslar kafileye katılınca önce yollukların adedi sayıldı. bu arada kafileden çıkan bir gazeteci şöyle konuştu: «benim yolluğumu, genel müdürlüğe iade ediniz.»
* milli takım kafilesinin rötar yapışından en fazla memnun olanlar ayakkabı boyacıları, lâhmacuncular ve cikletçilerdi. bol bol ayakkabı boyadılar, lâhmacun yedirdiler, ciklet çiğnettiler. manzara, tıpkı bir hacı kafilesinin sınırda bekleyişini andırıyordu.
* futbolcular üç saatlik bekleyişte güneşlendiler. onları seyretmek için seyircilerin saatlerce beklediği turnikeler üzerine çıkarak güneşten istifade ettiler. şeref has ne yaptıklarını soranlara: «güneşten d vitamini alıyoruz» cevabını verdi.
* bütün bunlardan habersiz biri vardı: menacer sandro puppo, gönlünü rahat tutuyor, sinirlenmiyor ve duran otobüste rahat rahat uyuyordu.
dün dolmabahçe’den geçenler, lahmacuncuların, boyacıların, çikletçilerin etrafını çevirdiği, önü bayraklı otobüsün bir hacı seferine çıktığını sanırdı. oysa, türk milli takım bir dünya kupası maçına gidiyordu. bir dakikalık istirahatleri bile önemli olan milli futbolcular, üç saat ya otobüs koltuklarında, ya stad demirlerinde, ya da kenardaki taşlar üzerinde bekleyerek, daha uzun yolculuğa çıkmadan yoruldular. sebep neydi? kafile kalabalık, otobüs bu kalabalık içinde oyuncuların rahat gitmesine imkân vermeyecek durumdaydı. fakat beden terbiyesi teşkilâtında bu konurlarla yetkili olanlar, kâğıt üstündeki hesaplarının daha dolmabahçe’de yanlış çıktığını göremeyecek kadar uzaktaydılar.
oyuncuların istirahatı elbette düşünülmelidir. ama tam hareket saatinde değil.. âdeta 3-5 gazetecinin kafilede bulunması, bütün kalabalığı yaratıyormuşcasına, sanki gidecek insan sayısı önceden bilinmiyormuşcasına son anda harekete geçmek, böylesine garip durum doğurur işte... neyse ki, otobüs sahibi, yetkililerden daha anlayışlıydı da, ücret almadan ikinci bir otobüs getirdi. bu anlayışı göstermeyen bir firma, kafilenin ya kucak kucağa gitmesine ya da yola çıkamamasına sebep olmaz mıydı?
şu, milli kafileleri medeni milletlere yakışır manzara içinde gönderebilmek ne zaman mümkün olacak? bu işi, muhasebe odalarının karanlık ve gerçekleri bilmez davranışından ne zaman kurtaracağız? bu gidişle, ümit de yok galiba...
puppo ümitli, arman ise endişeli. romen basını "can ve mzcan'ın yokluğu ile şanslıyız" diyor. 25 bin kişinin seyretmesi beklenen maçı bükreş radyosu naklen verecej
pazar günü saat 16.30 da bükreş’in 23 ağustos stadında oynanacak türkiye - romanya millî maçına çıkacak milli takımımız dün akşam mahalli saatle 19 da bükreş’e varmıştır.
evvelki gün iki otobüs halinde istanbul'dan ayrılan kafile 800 kilometrelik mesafeyi 18 saatte almıştır. takımda bulunan bütün futbolcular uzun yolculuktan feci şekilde yorgun olduklarını ifade etmişlerdir. dün geceyi kaldıkları lido otelinde iştirahatle geçiren futbolcular, bugün saat 14.30‘da maçın yapılacağı 23 ağustos stadında bir antrenman yapacaklardır.
havanın hafif yağmurlu oluşu sahanın çimi, futbolcuların portekiz maçındaki başarılı oyunları ve neticeyi mühimsemez gözükmeleri antrenör cihat arman’ı fazlası ile korkutmaktadır. antrenör arman, «bu haleti ruhiye ile sahaya çıkarsak üzülürüm ki maçı farklı şekilde kaybederiz» demiştir. menecer sandro puppo ise, ayni görüşe iştirak etmemektedir. puppo, «portekiz maçının futbolcular üzerinde moralman iyi bir tesir bıraktığını» söylemiştir. yetkili şahısların açıklamamasına rağmen romanya karşısına ay - yıldızlı onbirin, «ali - şükrü, numan - şeref, naci, mustafa - yılmaz, ayhan, metin, şenol, yaşar» tertibi ile çıkması kuvvetle muhtemeldir.
romen basını da can bartu’-nun kadroda bulunmayışını sütunlarında geniş yer vermiştir. romen’lerin bartu ve can'ın kadroda olmayışlarından memnunluk duydukları gözlerden kaçmamaktadır.
26.000 kişinin takip etmesi beklenen maçı radyo verecektir.
türk milî takım kafilesi bulgaristan ile romanya’yı birleştiren hudut kapısında 1.5 saat beklemek zorunda kalmıştır.
hudutta kafileyi karşılayan romen futbol federasyonu genel sekreteri tanescu, bu bekletiş için kafilemizden özür dilemiş ve bizden önceki bir yunanlı grubun sıkı bir kontrola alındığını söylemiştir. gümrükte bulunan memurlar ise, daha önce galatasaray voleybolcularının yapmış oldukları seyahatten fazlası ile şikâyet etmişlerdir. iddia edildiğine göre galatasaray'lı voleybolcular kendi yanlarında külliyetli miktarda kadın çorabı ve 200'den fazla saat bulundurmuşlardır. bu eşyaların gümrükte alakonulduğunu söyleyen bir yetkili memur espri ile karışık olarak «sizde de 200 saat var mı?» demiştir. bu yüz kızartıcı olay hakkında beden terbiyesi genel müdürlüğünün tahkikat açtığı kafile başkanı federasyon üyesi saim kaur tarafından memurlara bildirilmiştir.
pazar günü milli takımımızla karşılaşacak olan romen milli takımı bükreş’e 30 kilometre mesafede kampa girmiştir. genel sekreter tanescu, romen ekibinin genç futbolculardan kurulu olduğunu açıklamıştır.
muhtemelen kadro şu tertipte aa haya çıkacaktır: «hajdu - popa, hakmescu - gergely, dan, greavu - costantin, dimitriu, ionescu, georgiov, nesterescu»
* ah, şu mevzuat hazretlerleri koskoca bir türk milli takımını 18 saat müddetle dört tekerlek üzerinde ve sallantı içinde tâ, istanbul'dan bükreş’e götüren zihniyet. sadece gidişte aldığımız 800 kilometrelik yolun bir de dönüşünü düşünüyoruz da ürpermemek elimizden gelmiyor. allah razı olsun şu otobüs şirketinin sahibinden. yoksa bir vasıta ile bu yolculuk yapılsaydı, her halde kafilemizin stad yerine hastahaneye gitmesi gerekecekti.
* yolculuk çocukların gayreti ile oldukça neşeli geçti. bilhassa eski zağrada şıpka dağlarından geçerken yenilen yemek kederleri dağıttı. fakat havanın soğukluğu çocukları epey rahatsız etti. silistireden geçerken türk turistlerle karşılaşmamız otobüsün rahatsızlığını hemen unutturuverdi. ama yine de herkesin fikri böyle ciddi bir maça bu tarz bir vasıta ile katlanmanın yersiz olduğu idi. metin «dizlerim uyuştu sanki» derken ızdırabını yüzünden anlamak mümkündü.
* rusçuk'a gelirken ahalisinin ekseriyeti türk olan bu şehirde büyük bir hüsnü kabul gördük. otobüsün etrafını alan rusçuk'lular bize sigara ikram ederlerken «çok şükür türk gördük» diye sevinçlerini belli ettiler.
* yol boyunca idareciler hariç hemen hiç kimse can ve özcan'dan bahsetmedi. maça gelip gelemiyecckleri esasen kati olarak belli olmayan bu iki futbolcumuzun kafilede bulunmaması pek yadırganmadı dersek hatâ etmemiş oluruz.
* konya lezzet lokantasının seyahat için hazırladığı yollukların üzerinde «metin'e aittir», «can'a verilmesi lâzımdır» gibi yazılar yazılmıştı. bunlardan can'a verilmesi yazılanı bana düştü. metin, kendisine ait olan paketi kimseye kaptırmamağa azami gayret gösterdi.
* otobüsün radyosundan dinlediğimiz ankara radyosunun haber bülteninde türk milli takımının seyahatinden hiç bahsedilmemesi hayretle karşılandı. bilhassa haberlerin sonunda verilmesi âdet haline gelen spor kısmını herkes birbirine belli etmeden dikkatle dinledi ama nafile. türkiye radyoları için bu haber câzip değildi anlaşılan..
pazar günü dünya kupası için romanya ile karşılacak olan...
millî takımımız dün çaşıştı
bir gecelik dinlenme ile yol yorgunluğunu atan milli takımımız, dün maçın oynanacağı 23 ağustos stadında çalışmıştır.
yarın romanya'ya çıkacak takımımız dün ilân edilmiştir. buna göre ay - yıldızlı onbirimizin yarınki kadrosu şöyledir: yılmaz - şükrü, numan - mustafa, naci, şeref - yılmaz, ayhan, metin, nevzat, yaşar.
kadro sürpriz olarak kurulmuş ve idareci, şenol'un solaçıkta oynatılmasını düşünen idareciler antrenmandan sonra yine yaşar’a şans vermeyi kararlaştırmışlardır.
romenleri daha şanslı gördüğünü belirten kafile başkanı saim kaur, «ancak, romenlerin bizi küçümseyen, maçı muhakkak kazanacaklarına inanmış bir havaları var. bu da, bizim lehimize» deler «başka karar verdik» demişlerdir.
menecer sandro puppo ise, «maça eşit şansta çıktığımızı» ifade etmekte ve şöyle konuşmaktadır: «takımımızda büyük bir gelişme var. daha da ileriye gideceğimize inanıyorum.»
romen antrenör ümitli
romanya milli takımı antrenörü oana ilie, ankara’daki maçı seyrettiğini ve türklerin o gün gayet iyi oynadığım söyleyerek: «bilhassa can, portekiz takımında bile bulunmayan bir yıldızdı o maçta.. can’ın o fevkalâde oyununu gördükten sonra. bükreş'e gelmemiş olmasıyla bizim şansımızın yükseldiğini rahatça ifade edebilirim. gençleştirilmiş takımımızdan ümitliyim. fakat gene de zorlu bir maç olacağına inanıyorum. saha ve seyirci avantajı, bizim favori gösterilmemizi sağlıyor» şeklinde konuşmaktadır.
bükreş’te havanın bozuk gitmesi ve yağmurun artması, futbolcularımızı biraz endişelendirmektedir. havanın pazar günü de yağışlı olması muhtemeldir.
maçın türk radyoları tavafından nakil için teşebbüs devam etmektedir. teknik imkânlar sağlandığı takdirde, türkiye -romanya maçının tamamı nakledilecektir.
g. saraylı yılmazı futbol federasyonu tedavi ettirecek
galatasaray ve millî takım futbolcularından yılmaz’ın ayaklarındaki ârızayı futbol federasyonu, yurt dışında tedavi ettirmeğe karar vermiştir. genç futbolcunun ayak damarlarındaki bir ârıza sebebiyle soğuk havalarda, futbol oynaması çok güç olmaktadır.
türk millî takımı, dünya kupasındaki üçüncü maçını bugün bükreş’te 120 bin kişilik 23 ağustos stadında romen milli takımı ile yapacaktır.
saat 16.30'da başlayacak karşılaşmayı avusturya federasyonuna mensup schiller, kelner ve babuçek idare edeceklerdir. millî takımımız bu müsabakaya, «yılmaz - şükrü, numan - mustafa, naci, şeref -yılmaz, ayhan, metin, nevzat, yaşar» tertibi ile çıkacaktır.
bâzı futbolcularının sakatlığı sebebiyle geniş çapta değişikliğe uğrayan romen millî takımı ise, sahada şu tertibi ile yer alacaktır: «haidu - popa, greau - gergely, halmegeanu, dan - pircalap, matelanu, ionescu, georgescu, crainiceanu», romenler hızlı ve sert oyunları ile balkan’ların en iyi futbolunu oynadıkları iddiasındalar. kendi sahalarındaki bu maçta da şanslarını artırmak için hücum güçlerine önem verecekler. bilhassa iki açıkları kalemizde dalma tehlike yaratacak kadar hızlı.
taktiğimiz asla inatçı bir müdafaa olmayacak. ama, gene de - bütün yurt dışı maçlarımızdaki gibi - bütün yükün defansımıza yükleneceği muhakkak. bu arada nevzat'la mustafa’nın 4-2-4'ün aradaki «2» adam olarak ileri geri çalışmaları gerekiyor.
türkiye - romanya millî maçını, istanbul ve ankara radyoları 16.25'den itibaren 23 ağustos stadından naklen verecek.
* romanya'ya karşı oynayacağı açıklanan onbirimize, «sürpriz takım» demek hiç de hatâlı olmaz. aslında bu deyim, sadece bize değil, çokça romenlere ait... şaşırdılar onbirde şenol'un adını göremeyince... «çok formda olduğunu duyduk, eskiden de tanırız. niye şenol yok takımınızda?» diyorlar. bilmiyorlar ki bu soruyu şu anda milli futbolcular dahi birbirine soruyor: «niçin şenol yok?» sürprizin böylesi karşısında insan söyleyeceğini de şaşırıyor. fakat yetkililerin sözü hazır: «şenol, 4-2-4'ün adamı değil..» acaba fenerbahçe'nin 4-2-4'ü çok iyi tatbik ettiği son maç çok iyi tatbik ettiği son maçlarını mı görmemişler, yoksa bu maçlarda o 4-2-4'ü en iyi başaranlardan şenol’u mu?
* şenol'a tercih edilen nevzat'ı ise. koca mevsim boyunca gören yok... ne kendi takımında oynadı, ne muntazam milli takım idmanlarına gelebildi. millî takımda tek devrelik antrenman maçı, 4-2-4‘ü en iyi onun tatbik edeceğini yetkililere anlatmış demek...
* takımın ikinci sürprizi de. kaleci yılmaz... o da nevzat gibi, askerde olduğundan lig’de oynamak ve milli takım idmanlarına katılmak imkânını pek bulamamıştır. ve son dakikaya kadar kalede ali'nin oynatılacağını biliyordu herkes. bizzat yılmaz bile, kaleci olarak alinin oynayacağından emindi. fakat son dakikada piyango, yılmaz'a çarpıverdi. ali'nin oynatılmayışının sebebi mi? yok yok, 4-2-4'1e ilgisi yok onun... sadece «çok heyecanlı» imiş... yılmaz'ı «daha soğukkanlı» olduğu için kaleye koyduklarım belirtiyor idareciler ve teknik adamlar... «ali ne kadar iyi oynarsa oynasın, bu heyecanı sebebiyle takıma giremezdi» diyorlar... futbolun cilvesi hep bunlar!.. fazla heyecanlı olan, bu yüzden takıma giremiyor. fazla sâkin olan da «lâkayt» diye... bu hesaba göre, kafilenin en heyecansız adamı sandro puppo'ya bile yer var takımda...
* şeref de çok heyecanlı... ama korkmayın, takımdan çıkarmadılar heyecanlı diye.. çünkü onun heyecanı başka kaynaktan doğuyor. dün kızının yaş günüydü. «aaah, diyordu şeref, kızımın ilk yaş gününde yanında değilim... inşallah ikinci yaşını kutlarken beraber olurum...» ve «milliyet» vasıtasiyle mesajım sundu kızına: «sevgili yavrum alev... bu ilk yaş gününde bulunamadım. yanaklarından öperim. bundan sonra hep yanında olacağım...» daha sonra da saim kaur'a döndü şeref: «ağabeyciğim, ne olur bir daha 1 mayısta milli maç almayın!.. kızınım doğum günü...»
* romanyada türkiyenin temsilciliği var mı? şu koca bükreş'te koca türkiye'nin bir elçiliği var mı? eğer olsaydı, türk milli takımım karşılamağa gelmez miydi? uğramaz mıydı milli takımın oteline? haaa, elçilikten biri telefon etti dün: «bizi arıyormuşsunuz, bir isteğiniz mi vardı?» diye sordu. ne isteyecektik, «orta şekerli kahve» dedik... doğrusu elçiliğin bu ilgisizliği, milli takımların yanından ayrılmamış, doktorlar getirmiş, nice elçileri ve elçilik mensuplarım hatırlattı...
* yağmuru bir garip buranın.. duruyor, sonra tam geçti sanılırken, birden bastırıyor gene.. çocukları biraz çekindiriyor bu yağmur... saha nasıl olur yağmurda? hani portekizliler gibi yapsak, diyorum. nasıl onlar «çim saha isteriz, bizim avantajımız bu» demişlerdi... biz de romenlere «avantajımızı kaybetmek istemeyiz, biz de ille çamur saha isteriz. yıllardır ona alıştık» diyemez miyiz?
futbol federasyonu beni türkiye'ye davet ettiği zaman bir şey düşündüm: türk futbolüne faydalı olabilir miyim ve neler yapabilirim?
uzun yıllar yaşadığım ve âdeta ikinci vatanım olan türkiye'den gelen teklif beni çok samimi olduğuma inanın heyecanlandırmıştı. ve dâveti kabul ettim. yine işaret etmek isterim ki, bugünkü etaba gelebilmek için çok zorluk çektik. arkadaşım cihat arman ve benim için en önemli nokta kollektif oyunun öğretilmesi idi. bir devamlı sistem koymak lâzımdı. 4-3-4 demek kâfi değildi. bu üç rakkamla futbolcuların karşısına çıkmak doğru olmazdı. programlar yaptık, devamlı kamplar yaptık, türklerin sevdiği bir deyimle herşey damlaya damlaya oluyordu. bugün çalışmalarımızın sonucunu almak üzere olduğumuzu söyleyebilirim. bir futbol idarecisi olarak şunu söylemek istiyorum: futbolde neticeler geçicidir. çalışmalarımızın neticesi dışardan belki görülemez fakat biz bu işin içinde olan insanlar olarak gelişmeyi ve sistemin getirdiği faydayı görüyoruz. bu gelişme yavaş yavaş olmaktadır. kafi neticeyi bu belirli plânın süresi ortaya çıkaracaktır. yine söylüyorum netice mühim değildir, futbol önemlidir, oyun önemlidir.
ilk millî maçı da romanya ile yapan ay-yıldızlı foranın beynelmilel sahalardaki ilk golünü zeki rıza sporel frikikten kaydetmişti...
türk futbolunun ilk defa karşılaştığı iki milletten biri romenlerdir. ilk defa yurdumuza 54 yıl evvel gelen ecnebi futbol takımı macar klogvarla karşılaşan galatasaray, ayni yıl içinde revanş maçlarını yapmak için gittlgi macaristandan dönüşte 20 eylül 1911 salı günü romanyalılarla ilk karşılaşmalarını yapmışlar ve bükreş karmasını 11-1 gibi açık farkla yenmişlerdi.
yine çok enteresan bir tesadüftür ki, ay - yıldızlı formanın sahalarda görünüp karşılaştığı ilk rakip romen milli futbol takımıdır. ve ay - yıldızlı formanın ilk golünü zeki rıza sporel 2-2 lik romanya maçında kaydetmiştir.
a millî takımımız dün bükreş'te 3-0, ümitlerimiz ise mithatpaşa'da romenlere 5-1 mağlûp oldu
gol yağmuruna tutulduk
23 ağustos stadındaki maçın ikinci yarısında çözüldük. ayakta kalan tek adamımız yaşar'dı
necmi tanyolaç bükreş'ten bildiriyor
a milli takımımız, «dünya kupası» eleme maçında romanya'ya farklı yenilmekten kurtulamadı: 3-0.
doğrusu maçın garip bir seyir takip ettiğini ve zaman zaman bu farklı sonucun doğacağını, romen seyircilerin dahi beklemediğini hemen belirtmek gerekir. daha 45 inci saniyede yediğimiz gol, başka deyimle bir «kazâ golü» ilk anda takımımızın moralini sarsmıştı. bunu diğer gollerin kovalaması, işten değildi. ancak, takımımız geçen dakikalarda toparlanmış, hâttâ başabaş bir tempo kurmuştu. romenler kollektif futbol olarak gene üstün görünüyor, ama futbolcularımız da gol pozisyonuna girme bakımından romen kalesini sık sık tehdit ediyorlardı. ilk dakika golüne her an cevap vermemiz mümkün sayılıyordu. ilk devre «kazâ golü» dedik. böyleydi: santra ile beraber akına geçen romenler, geri haltımızda favlle durdurulmuş, matelanu’nun çektiği frikike yerinde bir kafa dokunduran georgescu da topu filelerimize gönderivermişti. fakat sonra, meselâ 7. dakikada bu defa biz bir frikik kazanmıştık. ve yaşar iyi doldurmuştu topu. ayhan da derhal dalarak iyi bir kontrolle pozisyonu hazırlarmştı. ne çâre ki yılmaz değerlendiremedi bu fırsatı... on dakika ara ile gene yılmaz bir fırsatı kullanamazken, âni bir romen alanında adaşı kalecimiz, muhakkak bir golü önlüyordu.
takımımız oyunda dengeyi sağlamıştı. ileri-geri çalışan metin’in birden yakaladığı topu sert şutla kaleye havale etmesi, seyircilerin yüreğini ağzına getirdi. fakat top, direği adeta yalıyarak dışarı çıkıverdi. bu yarıdaki en büyük talihsizliğimiz ise, son dakikada nevzat'ın yaptığı orta ile gelen topun kaleci haidu'yu aşması, ancak filelere gitmeyerek direkten dönmesiydi.
çözülüyoruz
ikinci yarının başlamasıyla birlikte, romenler galibiyetlerini garantilemek için akınlarının tesirini arttırdılar. bu arada rakiplerimizin fizik üstünlüğü ziyadesiyle hissolunuyordu. bununla beraber bu yarının ilk yirmi dakikasında da takımımız asla ezilmiş görünmüyordu. hâttâ beraberlik fırsatı olabilecek pozisyonlar da elde ediliyordu. ama faydalanamıyorduk bunlardan... romen takımı gittikçe açılırken, bizimkiler fizik yönden yavaşlıyor, oyun üstünlüğünü rakiplerine kaptırıyordu.
peşpeşe iki gol
maçın 65. dakikasından sonra ise, takımımız tamamen duruverdi. ve işte romenler de kalemizde devamlı tehlikeleri sıklaştırmağa başladılar. maçın 72. dakikasında şeref, pircalab'ı ancak favlle durdurabildi. fakat hareket cezâ sahası içindeydi ve hakem penaltı ile cezalandırdı bunu. mateianu isabetli bir şutla penaltıyı gole çevirdi.
üçüncü gol, ikinci golü kovaladı: nacinin yaptığı favlü romen solacığı yirmi beş metre uzaklıktan ve yandan kaleye gönderdi. maç kaabiliyeti olmayan kalecimiz yılmaz, bu favl atışında başının üstünden giden topu sadece seyretti. bu üçüncü golden sonra ise, ne 4-2-4 kaldı, ne de takımımız kaldı. ve önceleri başabaş oynadığımıza sevindiğimiz maçta, sonunda da üçten fazla gol yemediğimize memnun olmak durumunda kaldık.
maçtan sonra üzgün bir şekilde soyunma odasına döndük. işte bizimkilerin fikirleri:
saim kaur: «korktuğumuz başımıza geldi. fizik kondisyonu üstün, romen'ler karşısında bir saat başabaş ve hattâ daha iyi futbol oynadık. ancak son yarım saatte söz fizik kondisyonun olmuştu.»
cihat arman: «teknik ve fizik kondisyonu yönünden yetersizdik. ancak her üç gol de kombine akınlar sonucunda olmamıştır. ikinci golde ise, penaltıdan önceki pozisyonda şeref'e faul yapılmıştı. maçı bu zamana kadar iyi yöneten hakem nedense bunu göremedi ve devam eden pozisyondan beş saniye sonra penaltıyı yapıştırdı. bu bizim için sondu.»
romenlerin odası
oana (antrenör): «geçen defa bükreş’de onadığımız türk milli takımına kıyasla takımınız daha güzel ve daha modern futbol oynadı. biz maçın 1-1 biteceğini tahmin ederken ummadığımız bir anda 3-0 kazandık.»
mateianu: «zaman zaman iyi oynadınız. fakat sür’atli ve çok deplasman yapan bizim forvet karşısında müdafaanız bocaladı. oyunun sonucu 3-0 olmamalıydı.»
* herşey sekiz on dakika içinde bitti bizim için.. pekâlâ oyunu başabaş götürüyor, romen'lere karşı kendi sahalarında beraberliği kovalıyorduk, hem de henüz kırkbeşinci saniyede yediğimiz gole rağmen, ve paniğe uğramadan.. ve sekiz on dakikalık fırtına bütün ümidimizi bitiriverdi. oyunun başından beri sakin sakin yoluna devam eden bizim tekne, sallanmağa başlamıştı. artık saha her tarafı ile rakiplerimizindi. ve biz fırtınayı haber veren alanlara karşı koyacak güçte değildik. maçı romen'ler fizik güçleri, fizik üstünlükleri ile kendi yönlerine çevirip bir anda farka gittiler. dün bükreş’te oynadığımız dünya kupası maçını 3-0 kaybedişimizin kısa özeti buydu. güzel güzel giden oyun değilmiş, denizcilerin deyimi ile «hava patlamıştı» kısacası. biz romen'lerin dalgalar halinde üzerimize gelen akınlarına karşı koyamayacak, sinecek ve kaybolacaktık. çünkü hazırlıklı değildik, çünkü tedbirli değildik, çünkü takım tertibinde akıllı değildik. sonunda battı bizim tekne.
* * *
* oyunun ilk yarısı için iyi oynadık demek hatalı olmayacaktır. bu gerçeği yakından teslim edecek üç kişi avusturyalı hakemlerdi. maçtan sonra otelin asansöründe dediler ki:«romenler ilk
devrede fazla bir varlık göstermediler. oyun türklerindi. ikinci yarıda ise, hava değişti. siz durdunuz onlar parladı.» orta hakemi schiller'in bir çift sözü daha kalmıştı: «ama türk takımında gol atacak kimse yok.»
* * *
* ne yapıp yapıp, türk milli takımının hücum hattına vurduğu yerden toz kaldıracak bir saldırıcı eleman bulmak zorundayız; iki kere iki dört. bu saldırıcı tip 4-2-4 modası çıkıncaya kadar metin oktay’dı, ama bugün bu düzen içinde metin’in bu karakterde futbol oynamasına imkân yoktur. çünkü metin, ölü insaytlerle hazırlayacılık nedir bilmeyen arkadaşlarının ortasında yalnız kalmaktadır. ona pas vereceksin, onu pozisyona sokacaksın ki, vurduğu yerden ses getirsin. bizde tam tersine idi işleme şekli. metin hazırlayıcılık görevini yüklenmişti. hiç biri yoktu bu işi yapacak olanların. zavallı metin dizleri kesilinceye kadar didindi, sonunda o da tembeller arasında kaynayıp gitti.
* * *
* takım kuruluşu için maçtan evvel «yöneticiler hataya düştüler, onlarla aynı görüşte değiliz» demiştik. hiç temenni etmezdik ama netice ve oyunun ikinci yarısında birden baş gösteren çöküntü takımın hatalı kurulduğunu ortaya koydu. nevzat, bu maçın düğüm adamı idi. ankara'daki can'ın görevini yapacaktı bir senedir sahalarda görmediğimiz nevzat.. genç futbolcu biraz da gösterişe kaçarak oyunun başında birkaç güzel hareket yaptı ve alkış topladı. devrenin sonunda yaptığı ortanın direklere çarpıp gidişi talihsizlikti belki. sonra, kaskatı kalıverdi sahanın ortasında. çok büyük meziyetleri olan bu çocuk böyle bir maça hazır değildi. maç kaabiliyetini kaybetmişti. bir sene kendi takımından uzak kalan nevzat’ı yarım yamalak bir-iki antrenmanla takımın en can daman olan yere koymanın mantıkla izahı yoktur. kaleci için de öyle. o da bir dünya kupası maçına çıkacak yeterlikte değildir. şu golde hatası vardı bu golde hatası var demekten çok, yediği üçüncü golü tamamen maç oynamama noksanlığından ileri geldiği doğrudu. bir romen gazetecinin dediği gibi komik gol yedi bizim kaleci. yazık oldu yılmaz'a.
* sonuç: bir günde romen'lerden sekiz gol yedik. hazmet hazmedebilirsen?