halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
ver lefter'e yaz deftere
ingiltere'de 48'lik matthews'ü seyrettikten sonra, türkiye'de dönüşte bizim matthews'ü kutlama zevkine eriştim. lefter 50'nci milli maçını oynuyordu. 39 yaşındaydı. tabii stanley matthews'e söylediğimde "neee?" demişti, "39 yaşında mı? o daha bebek sayılır, bebek..."
ne yazık ki lefter'in, futbolumuzun yetiştirdiği bu büyük ustanın bu en mutlu gününde mikrofon başında değildim. yoksa lefter'i 50'nci milli maçında anlatmak, ayrı bir zevk olurdu. milliyet gazetesinin kendisi için hazırlattığı altın rozeti sunma göreviyle mutluluğa eriştim.
lefter'i yıllar önce italya'da fiorentina forması altında seyretmiştim. şahane paslar vermiş, üç golden ikisini attırmıştı. hatta italya'nın ünlü hocası pozzo onun için neler demişti: "bu lefter var ya, bu lefter... bu küçük türk futbolcusu. öyle büyük ki... hani avucum bir meşin top sığdırmam mümkün olabilse, inanırım ki, bu lkefter avucumdaki o topla bile çalım atar."
1952'de istanbul ekspres'ten italya'daki dört futbolcumuzu görmek görüşmek amacıyla gittiğimde lefter'i seyretmiştim ya... aslında dört sporcumuz da ayrı ayrı başarı tablosu çiziyordu orada...
şükrü güles'in lazio'da frikikleri, kornerleri ile kaleleri titretiyordu. hatta lazio antrenmanlarından sonra taraftarlar "sukru sukru" diye bağırıyorlar. şükrü de onların gönlü hoş olsun diye, birkaç tane penaltı çekiyordu kendi kalecisine... şükrü gülesin, italyan sahalarının sevimli golcüsüydü. lazio soyunma odasına girdiğimde bütün italyan futbolcuların birbirine türkçe takıldıklarına tanık olmuştum. şükrü'ydü öğretmenleri... şükrü'den italya'da gördüğüm dostluğu da hiç unutamam.
bülent eken, palermo'da sağlam bir kale gibi karşı akınları önlüyordu. döneminin sert santrforlarını durdururken görmüştüm bülent eken'i... bülent oradaki fotoğraflarından verecekti bana... ama her gün "yarın" diyordu. derken fotoğrafçıya kendim uğradım. "siparişlerinizi sinyor eken'e verdim" dedi. peki, bülent bana niçin vermiyordu resimleri? sonradan anlayacaktım işin iç yüzünü: bülent'in saçları yeni yeni dökülmeye başlamıştı. meğer almış fotoğrafları... topa kafa vurmak için sıçradığı pozlarda, başı arkadan görününce dökülen yerler seçiliyormuş. oralara kalemle saç yapmış o yüzden bana vermesi gecikmiş. şimdi her görüşte takılırım bülent'e...
bülent esel, spal takımının golcüsüydü başarılıydı. bir ilginç maça raslamıştım. lazio-spal karşılaşmasına... birinde şükrü, ötekinde bülent...
oyun başladı, şükrü ilerde solda, bülent aksi yönde ortada... ama bizim bülent esel koştu koştu geldi, şükrü'ye bir çelme taktı, düşürdü. faul oldu tabii.. maçtan sonra sorduk bülent esel'e. "tabiî" dedi, "mahsus düşürdüm şükrü'yü.. .ikimiz de türk'üz... şike yapıyoruz sanmasınlar diye maçın başında çelmeledim. fena mı ettim?" hep birlikte gülmüştük.
evet, tekrar italya'dan türkiye'ye dönelim. floransa'da bıraktığım lefter'le ankara'daki altın madalya törenine... lefter 50'nci milli maçını geride bırakırken, miili takımımız tatsız bir 0-0'a boyun eğmişti romanya karşısında...
milli takım kafilemiz yarın uçakla şehrimize dönüyor
milli futbol takımımız yarın uçakla şehrimize dönecektir. kafile başkanı saim kaur'la konuşan ve polonya maçında sakatlanarak almanya'ya karşı oynayamayan metin oktay, «romanya maçına kadar iyleşeceğim ve takımdaki yerimi alacağım» demiştir.
maçın oynanacağı gün milliyet gazetesi 50. milli maçına çıkacak olan lefter için 8 sayfalık bir ek gazete hazırlamıştır. normal milliyet gazetesinin de 8 sayfa olduğu düşünülürse verilen önem daha iyi anlaşılacaktır...
«milliyet», lefter'in 50. maçını oynaması sebebiyle kendisine bir hâtıra olarak sunduğu spor ilavesinin, makineden çıkan ilk sayısını ankara'ya gönderdi. «milliyet» ekibi, ilâveyi lefter'e uzattığında altın madalya adayı şöyle bir baktı ve «teşekkür ederim dedi», «bu, 50. maçım için çok güzel, hiç unutmayacağım bir hediye.»
«milliyet» ekibi, bundan sonra lefter'e kızlarının gazetemiz vasıtasıyla gönderdiği mesajını uzattı. lefter önce birini aldı, «vay rula, dedi, çapkın. galatasaralı olduğunu burada da yazmış» sonra küçük kızı aliki'nin mektubunu okudu. «çok iirindir aliki» dedi ve kıvanç'a döndü «inşallah onları mahçup etmeyeceğim.»
yorgundu, antrenmandan henüz gelmişti. «bir dakika müsaade» istedi. yatağına uzandı ve yıllardır takip ettiği metodla ayaklarını havaya kaldırıp duvara dayandı. bir yandan da «eee, diyordu, eskisi kadar genç değiliz. daha fazla dinlenmek lâızm şimdi...» sonra bu vaziyette uzun müddet kaldı. bu onun için çok mühimdi...
birden aklına gelmişti. kalktı, futbol ayakkabılarını aldı. şöyle bir giyindi. «bakalım» dedi, «bana yarın ne cilveler yapacak ayakkabılarım?» ve sonra şunları ilâve etti: «top ayakkabısı bir futbolcunun canı demektir. topu kalein içine veya dışına atmakta, futbolcunun ayakları kadar, maçta giyeceği ayakkabıları da rol oynar.»
lefter dul yaptı, geldi, yatağına uzandı. ve «milliyet» spor il'avesini aldı gene, «hey gidi hey» diyordu. «hepsi hatıra oldu. fakat, şaştığım şey burada, ne yazdıklarınızın ve ne de neşrettiklerinizin çoğu bende yok. nasıl buldunuz, nereden çıkardınız? bana çok uzun seneler kadar tekrar eski ve güzel günlerimi yaşatıyorsunuz...»
lefter maçlara çok defa sakallı çıkardı. ama bu maç başka maçtı ve bu defa da o sakalını traş ettirmek istiyordu. gülerek, «biraz daha genç görünürüm» diyor ve berber koltuğuna oturuyordu. kendisine yaşlı olmadığını söyledik, «doğru» cevabını verdi. «gerçek yaşımı ben de unuttum. gazetelere inanırım. demek ki daha 39...»
9 ekim 1963 tarihli milliyetten; (spor ilavesinden)
bir devin hayatı
lefter’in hayatı birkaç satır, birkaç sütun, hattâ birkaç sayfa içine sığamayacak kadar zengindir. işte bu hayat hikâyesinden bâzı noktalar…
namık sevik
• ilk sevgilisini terk etmesinin bir tek sebebi vardı: futbol… bütün vaktini futbola veriyor ve gina’sına gidip, elele çamlıkta gezecek zaman bulamıyordu. o tarihte yaşı 10-11 idi.
• ilk işinden kovuluşunun bir tek sebebi vardı: futbol… gümrük komisyoncusu olan ağabeysinin yanında çalışırken, hergün işten kaçıp tamirhanenin altındaki arsada çift kale oynardı. eniştesi elinden tutup onu babasına teslim ettiği zaman da 12 yaşında idi.
• ikinci işi «su tesisatcılığı» idi. ustası da bir başka eniştesi. lefter bu işi, sevmişti ve eniştesi bu sebeple ona arasıra top için izin verirdi.
• ilk takımının adı fenerbahçe idi. hayır, bildiğiniz fenerbahçe değil, ilk okulda arkadaşları arasında kurdukları fenerbahçe, galatasaray ve beşiktaş adlı üç takımdan biri…
• öğretmenlerinin sevmediği adamdı: tembellikten değil, yaramazlıktan bıktırmıştı hepsini. fakat ilk okulu hiç sınıfta kalmadan bitirdi.
• büyükadada kumsal adlı mahalle takımının as’ı olduğu zaman 13’ünde idi.
• beyoğluspor’un tanınmış beki panani, küçük kardeşi lefter için «o oynarsa ben oynamam» diyerek büyükada karmasına girmesine engel olduğu zaman «küçük» henüz 14’ünü bitirmemişti.
• aynı panani, askerliğinden sonra onu beyoğluspor’a almak için çok uğraşacaktı.
• iki büyük ölüm tehlikesi atlattı: biri 1943 de diyarbakırda geçirdiği öldürücü sıtma yüzünden, diğeri 1951 de italya – fransa arasında geçirdiği feci bir trafik kazâsında oldu.
• ilk defa omuzlara alınmanın zevkini 39 derece ateşle ve henüz 14 yaşında iken oynadığı bir büyükada – burgaz maçında tattı.
• hayatında iki defa sahte lisansla futbol oynadı: birincisi 1942 yılında taksim forması ile diğeri 1945 yılında diyarbakır karmasında…
• 1942 de birçok genç askere alınınca taksim takımı hemen hemen tamamen orduya katılmıştı. lefter 18 yaşını doldurmamıştı ve ona bir lisans «uyduruldu».
• 1945 de türkiye futbol birinciliğine katılan diyarbakır karmasında lefter’i oynatmak istemişlerdi. oysa, askerlerin oynaması yasaktı. ona bir şalvar ve kasvet giydirdiler. mersin’de, hatay’ı 1-0 yenen diyarbakır karmasının golünü ufak, tefek, zülfo adında bir delikanlı yapmıştı: bu, lefter’den başkası değildi.
• adalarda meşhur olan lefter’i henüz istanbul tanımadan doğu anadolu tanımıştı. askerliğini yaparken yer aldığı askeri takımlarla ve diyarbakır karması ile 3 yıl maç yaptı. her macta mutlaka gol attı.
• futbol hayatı boyunca ilk parayı, oynadığı ilk resmi takımından taksim’den aldı: maç başına ödenek olarak 25 kuruş.
• terhisten sonra ağabeysinin isteği ile girdiği beyoğluspor takımında kendisini üçüncü takımda oynatacaklarını anlayınca eski kulübü taksim’e gitti ve ilk maçında beyoğluspor’u 4-1 yenen taksim’in 3 golünü lefter yaptı. sonradan anlaşıldı ki idareciler onu başka kulübe kaptırmamak için kimseye göstermemek istemişlerdi.
• 1947 de bütün takımlarda gizli profesyonelliğin alıp yürüdüğü bir tarihte lefter, fenerbahçe’ye ayda 50 lira ile transfer oldu.
• 1951 de fiorentina’ya giderken de o tarihe kadar herhangi bir türk futbolcusunun aldığı paradan daha fazla aldı: 30 bin lira.
• bir sezon fiorentina, bir sezon nice takımlarında oynadıktan sonraki dönüşünde çok kimse «artık lefter’de iş kalmamış» demişti. o günden bu yana tam 11 yıl geçti.
• 23 nisan 1948 de ilk defa milli formayı giydi ve ilk milletlerarası golünü yunan kalesine attı. 1954 de almanya ile yaptığımız 7-2 lik dünya kupası maçında ilk defa «kaptan» oldu.
9 ekim 1963 tarihli milliyetten; (spor ilavesinden)
millî maçları
49 maçta 22 gol attı
lefter ay-yıldızlı formayı bugüne kadar 49 defa giymiş ve 8 defa da millî takım kaptanlığı yapmıştır. lefter 49 maçta türk millî takımına 22 gol kazandırmıştır. işte lefterin maçları:
9 ekim 1963 tarihli milliyetten; (spor ilavesinden)
milli takım kaptanlığı
lefter, türk milli takımına 8 defa kaptanlık yapmıştır. bunlar 1954 dünya kupası finallerinde 7-2 kaybettiğimiz batı almanya maçı ile başlamış ve şu sırayı takip etmiştir:
türkiye – brezilya 0-1, türkiye – belçika 1-1, türkiye – bulgaristan 0-0, türkiye – çekoslovakya 1-0, türkiye – romanya 2-0, türkiye – hollanda 0-0, türkiye – rusya 1-2.
milli futbolcu kaptan olarak çıktığı maçlarda 3 gol atmıştır.
batı almanya’da 7-2 yenildiğimiz maçta bir gol kaydeden lefter, batı almanya’ya 7-2 yenildiğimiz maçta bir gol kaydeden lefter.
9 ekim 1963 tarihli milliyetten; (spor ilavesinden)
italya ve fransa sahalarında
bir turko vardı
halit kıvanç
lefter’i ne zaman topu solaçık yerinden almış, kale ağzına getirerek bir arkadaşına uzatırken görsem, kulaklarımda ayni sesin çınladığını duyarım: «turko… turko…»
bu, o’nun, vatanından çok uzakta tek başına milletini temsil edişinin hâtırasıdır. ya da benim, ekmeğinden suyuna, seyircisinden oyuncusuna, her şeyi ile yabancı bir beldede. lefter’in bu başarısına şâhit oluşumun hâtırası…
1951 deki 2-1 lik berlin zaferinin ertesinde, italyada tahsilde bulunan bir arkadaşından aldığı mektup, lefter’in futbol hayatında yeni bir devir açmış, bir süre tereddüt etmişse de, bir gün kendini hiç sevmediği bir taşıtta, uçakta buluvermişti.
aslında italyaya gitmek, orada futbol oynamak da, o’na uçağa binmek kadar tatsız geliyor, öylesine endişe veriyordu. daha doğrusu türkiye’den, istanbuldan, fenerbahçeden, arkadaşlarından, hele hele sevgili büyükadasından ayrılmak, zor geliyordu leftere… ama işte bir gün kararını vermiş. floransaya yollanmıştı.
garip günler geçirdi başlangıçta… tam 10 gün antrenörüyle bir idarecisinden başka kimsenin yüzünü görmedi. hep antrenman yaptı, hep çalıştı. nihayet onbirinci gün, floransa yakınındaki carrera’da deneme maçına çıktı. sağaçığa geçmesini söylediklerinde yüzünü buruşturmuş, fakat çıkardığı oyunla kendisini deneyen fiorentina idarecilerinin yüzünü güldürmüştü. ogünün futbol piyasasına göre «pahalı» sayılan bir ücretle mukavele imzalaması, italya’da büyük heyecan uyandırmıştı.
ilk maçını juventus’e karşı oynadı. takımı 2-1 yenilmişti ama, lefter, ince futbolüyle seyircinin gönlünü kazanmıştı. hele ikinci maçla fiorentinanın bolognayakarşı 1-0 lık galibiyetini sağlayan tek golün kahramanı olunca… lefter, italya sahalarında da parlıyordu. fakat profesyonelliğin sağladığı maddi şartların yüksekliği, lefter’in karşısına koca bir duvar gibi dikilecek ve herşeye rağmen yurdunu, arkadaşlarını arayan futbolcu. gereken intizamlı hayatı devam ettirmekte güçlük çekecekti. bu ise, o’na pahalıya maloldu. para cezalarını. takımda oynatılmama kararı kovalıyordu. üstelik o’nu «lefter» diye değil, çok zaman «turko» (türk) diye çağırıyorlardı. milletini temsil görevini en iyisiyle yapmalıydı. kendini toparladı. azmetti, çalıştı. ve tekrar takıma girdi. bu arada eşini de italyaya getirmişti.
lefter için ikinci bir devir başlıyordu. işte ünlü inter takımını 5-0 yenerek sahadan silen fiorentinanın yıldızı, lefter’di. gollerden 2 sini atmış, diğerlerinde de ortak olmuştu.
ve bir başka hafta da, o’nun bir değil, iki deil, tam üç golü nasıl hazırladığını, topu solaçıktan alıp da kale ağzına getirdiğini, «alın, atın» diye arkadaşlarına uzattığını görmüş. fiorentina stadının «turko… turko» sesleriyle nasıl çınladığını duymuştum. yanımdaki seyirciler «maçı turko kazandırıyor» diyor, lefter’in her topu alışı bütün tribünleri ayağa kaldırıyordu. pro-patria’yı 3-0 yendi ler o gün…
italya’dan fransa’ya…
fakat lefter, floransaya, fiorentinaya ısınamamıştı. «arkadaşım yok» diye dert yanmıştı. ada’yı özlediğini uzun uzun anlatmıştı. dönmek istiyordu. «kendi seyircimin önünde oynamak, her şeyden tatlı» diyordu. ama fiorentina ile de mukavelesi vardı. ve yaz tatili için geldiği türkiyeden italyaya geç dönünce, ağır bir para cezasıyla karşılaştı. şöyle böyle 15 bin türk lirası ödeyecekti. hakkını aradı ve kazandı. para cezası kaldırılmıştı. fakat kulübünden de iyice de iyice soğumuştu. bir daha teklif etti: türkiyeye dönmek istiyordu. fiorentina kabul etmedi bunu… ancak fransanın nice takımına kiralanmasına râzı oldu.
yabancılar için gerekli üç ay bekleme süresinde sadece antrenmana çıktı ve sonra nimes’e karşı ilk maçını oynadı nice’de… o gün nice, sahadan 2-0 galip ayrılırken, gollerden birinin kahramanı da, lefter’di. sonra fransa kupası maçında lille’e attığı üç golle kendinden bahsettirdi. fransa’da da şöhretini duyuruyordu.
arada feci bir kazâ, yalnız kendisinin değil, karısının ve yeni doğmuş kızının hayatını da tehdit etmiş. fakat uçuruma yuvarlansa otomobildeki küçükandonyadis ailesi büyük talih eseri kazâdan kurtulmuştu. yılbaşını geçirmek üzere fransa’dan italyaya giderken geçirdikleri bir kazâydı bu…
türkiyede oynamak istiyordu. avrupa şampiyon kulüpler turnuasında nice’le fiorentina’nın karşı karşıya geldikleri mactan sonra ise, yıldızı daha da parlamıştı. o gün nice’nin 2-0 lık galibiyeti, santrfor oynayan lefter’in iki golüyle sağlanmıştı. günün as’ıydı artık… ve fiorentina, kendisini böylesine mağlûp eden eski oyuncusunu geri istemeğe başlamıştı. lefter ise, «ne italya, ne fransa…» dedi ve döndü… vatanına, ada’sına, kendi formasına, kendi sahasına, kendi arkadaşlarının pasına koştu.
o’nu fiorentina’da seyrettikten sonra floransa’dan ayrılırken «peki lefter, demiştim, dönünce hangi takımda oynıyacaksın?»
«döndükten sonra futbol oynayabilecek miyim bakalım? yaş 30’a geliyor…»
gerçekten yaşı 30 a geldi, 30 u geçti… ve şimdi 40 a yaklaşıyor.
ama o, «hayat 40 ında başlar» sözünü bile değiştirmeğe azimli: «futbol 40 ında bitmez!»
9 ekim 1963 tarihli milliyetten; (spor ilavesinden)
“çok sevişirdik çok kavga ederdik!..”
basri dirimlili (kıbrıs) «lefter’le çok sevişirdik, çok da kavga ederdik. 50 nci milli maçını oynayacağı için sevinçliyim. aslında lefter benim iyi arkadaşımdı. bu maçı seyretmek ve lefter’le aynı takımda oynamak isterdim. içimdeki inancım şut lefter torunlarına dahi kendini alkışlatacak bir futbolcudur. uzun yıllara…»
şükrü ersoy (avusturya) «lefter gibi bir şöhrete sahip olduğu için türk futbolu ne kadar iftihat etse azdır. yurd dışında, sevdiklerimizden ve yakınlarımızdan uzakta 50. milli maçın heyecanı içindeyiz. lefter’e ve milli takımdaki arkadaşlarıma sevgiler…»
can bartu (floransa) «futbolde yaş meselesi mühim değildir. benim için fiziği kuvvetli olan futbolcu uzun yıllar klâsını devam ettirir. lefter, üstelik futbol dünyasında kıskanılacak derecede ileri bir futbol zekâsına sahiptir. senelerce fenerbahçe’de ve milli takımda yanyana oynadığım lefter’in futbolu kolay kolay bırakacağını tahmin etmiyorum. bence, milli takımdaki ve fenerbahçedeki yeri açıklardır. türk futbolunda ilk altın madalyaya hak kazanan lefter’i candan tebrik eder, daha çok uzun yıllar aynı başarıyı tekrarlamasını dilerim.»
şükrü gülesin (italya) «italya’da da lefter yaşında futbolcu var. ama, kimse tanımıyor. burada olsaydı, gazeteciler ona «dede futbolcu» diye takılamayacaklardı. 39 yaşında, 18 yaşın delikanlılığını yaşayan lefter’i gıpta ile seyrediyorum. 50. milli maçı bence aşacağı futbol yolunun ancak yarısıdır. selâmlar, tebrikler…»
9 ekim 1963 tarihli milliyetten; (spor ilavesinden)
39 yaşında haa!..
… daha bebek sayılır
kenan şengül
lefter hakkında futbol dünyasının sayılı yıldızlarının, ünlü otoritelerin, tanınmış kritiklerin söyledikleri takdir edici sözler:
stanley matthews (ingiliz milli takımının şöhretli sağaçığı ve stock city kaptanı) «39 yaşında ha. benim için bebek sayılır. her halde şu anda futbol hayatının en verimli ve parlak yıllarını yaşıyor olmalı. dünyanın heryerinde tanınan lefter’in daha uzun yıllar futbol oynamasını temenni ederim.»
jean eskenazı (fransanın en yüksek tirajlı gazetelerinden france soır’ın futbol yazarı) «lefter avrupa sahalarında uzun yıllardır kendinden bahsettiriyor. büyük virtüoz. büyük klâs. büyük zekâ. şahsi oyuna kaçışı tek kusuru. ama, bu huyu bile ona yakışıyor.»
fritz walter: (alman milli takımının eski kaptanı) «lefter’le isviçredeki dünya kupası maçlarında tanıştık. maçı farklı kazandık. ama, lefter’i yenemedik. ben futbolu bırakalı hayli oluyor. lefter’in hâlâ oynadığını duydukça hayret ediyorum. daha uzun yıllar, bunu işiteceğimi zannediyorum.»
dennis follows: (ingiltere futbol federasyonu genel sekreteri): «türkiye’den seyrettiğim futbolculardan hatırımda kalan tek kişi var. ufak, tefek bir adam. çok büyük futbolcu. ismi, ismi… lefter’di galiba…»
vittorıo pozzo (futbol âlemişnin 1 numaralı tek seçicisi, meşhûr italyan futbol adamı) «bu lefter dedikleri küçük yapılı büyük futbolcu, meşin topu öylesine ustalıkla kullanıyor ki… eğer futbol topunu avucuma sığdırabilmem mümkün olsaydı, lefter’in avucumda bile kıvrak çalımlar atacağına bahse girerdim.»
janos palfai (tanınmış macar futbol otoritesi): «lefter, enternasyonal çapta bir kıymet… türk milli takımının bütün elemanları lefter ayarında olsa, dünyada yenemiyeceğiniz takım kalmaz..»
czıbor: (bir zamanların meşhûr macar milli takımının ünlü solaçığı) «hayatımda lefter gibi kudretli bir solaçık görmedim. kendisi her zaman avrupa karmasında yer alabilir…»
gustav sebes (macar spor bakan yardımcısı – milletlerarası spor otoritesi): «ben de hayatımda bizim czibor kadar kendini beğenen bir solaçık görmemiştim. czibor, lefter için «hayatımda gördüğüm en kudretli solaçık» dedikten sonra, czibor’u defalarca tasdik ederim.»
portugueza desportos brezilya takımının kafile başkanı: «eğer lefter adlı futbolcunuzun bugün yaptığı gol, brezilya’da atılmış olsaydı, bütün halk gece sabaha kadar fener alayı tertip ederdi..»
daily herald gazetesi spor kritiği: «lefter öyle bir oyuncu ki, sanki yanında bir numara kutusu taşıyor ve gözümüzün önüne durmadan bir şeyler çıkarıyor.»
9 ekim 1963 tarihli milliyetten; (spor ilavesinden)
herkese teşekkür ediyorum... tanıdığım, tanımadığım bu kadar insanın bana gösterdiği bu büyük ilgi elbette gözlerimi yaşartıyor. bunu böyle kuru bir lâftan ibaret teşekkür hâlinde bırakmamağa da kararlıyım. bu maçta da bana gösterilen ilgiye lâyık olduğumu isbat için çalışacağım.
ellinci defa ay - yıldızlı formayı giymenin nasıl heyecan veren bir şeref olduğunu evvelce hiç düşünmemiştim. bana çok defa milli maçlardan sonra gazeteciler ve başka dostlarım «en fazla heyecan duyduğun milli maç hangisidir?» diye sormuşlardır.
şimdi aynı soruyu kendi kendime soruyorum: «acaba en büyük heyecanı bu ellinci maçta mı duyacağım?»
şüphesiz ki bu maçın havası benim için bambaşka olacak. ama hiç duraklamadan itiraf edebilirim ki ay - yıldızlı formayı ilk giydiğim ve bu forma için ilk golümü attığım maç hâlâ hayatımın en büyük âbidesi olarak hâtıralarım arasında yaşamaktadır. 1948 de atina'da oynadığım milli maçtan bahsediyorum.
o günden bugüne kadar neler yaşadık... o gün bacakları titreyerek sahaya çıkan lefter'e sen bu formayı elli defa giyeceksin deseler, ne yapardı acaba?
geriye baktığım zaman daima bugünkü hâlime ulaşmayı düşünen heyecanlı, arzulu bir adam görüyorum... ileriye baktığım zaman ise... bu formayı taşımayı hak ettiği müddetçe onun hakkını vermeğe azmetmiş bir başka delikanlı var önümded.
9 ekim 1963 tarihli milliyetten; (spor ilavesinden)
babamız lefter
babalarının altın madalyaya hak kazandığı haberi, kızlarını ziyadesiyle sevindirdi. bu yazıda lefter’in kızlarından lefter’i dinleyeceksiniz
necmi tanyolaç
«ben, babamı tanımaya başladığpım zaman 5 veya 6 yaşındaydım. o günlerden hatırımda kalanlar; büyükadadaki bahçeli evimiz, babam ve annemdi. babamın futbolcu olduğunu ve nice şehrinde doğduğumu sonradan öğrendik.»
lefter’in büyük kızı 12 yaşındaki rula «babasını» anlatıyordu: «yaşım büyüdükçe, çok sevilen bir futbolcunun kızı olduğumu anlamaya başladım. ilk okula başladığım sırada, çocukluk hâtıralarımın küçücük dünyası büyümüş, futbol yuvamıza girmişti. artık, annem, babam, ben, kardeşim aliki, futbol veya fenerbahçe hep beraber yaşıyorduk. futbolla yatıyor, futbolla kalkıyor, fenerbahçe ile hayatımızı devam ettiriyorduk. ve ben her gece rüyamda meşin toplar görüyordum.»
rula’ya «babanın maçlara gidişini veya maçlardan dönüşünü anlatabilir misin?» dedim.
«– biraz daha yaşım büyüdü ve babamın maçlarıyla daha fazla alâkalanmaya başladım. size bir şey anlatacağım. babam maça giderken beni ve kardeşimi kucaklardı. yüzü gülüyorsa, akşam eve yine güler yüzle dönerdi. bu şu demekti; maçı fenerbahçe kazanacak.ikimiz de babamızı iskelede beklerdik. boynuna atılır caddeye kadar ayağımızı yere basmazdık. babam, maçtan hemen eve dönerdi. çabucak giyindiğini ve bizi görmek için koşa koşa vapura koştuğunu söylerdi..»
– pekiyi, fenerbahçe yenildiği zaman ne yapardı?
– o zaman biraz gecikirdi doğrusu. biz de «eh ne yapalım, demek ki, babamızın takımı mağlûp, deyip, yatar uyurduk.»
20 senedir fenerbahçede oynayan ve sarı – lâcivertli renklerin bayrağı haline gelen koca lefter’in küçücük kızı bilir misiniz, hangi kulübü tutuyor? galatasaray’ı…
– niçin, galatasaray da, fenerbahçe değil?
«– babam beni çok fenerbahçeli yapmak istedi, ama olmadı. ben sarı – kırmızı renkleri seviyorum. babam galatasaray maçlarından evvel benimle şakalaşır ve «eh, bugün yine sizin takıma 6 tane atacağız» derdi. ben de sahiden olacakmış gibi üzülürdüm. üstelik kardeşim aliki babam gibi koyu bir fenerbahçeliydi. iki bir olur, beni kızdırırlardı.»
rula, hassas bir kız. bir galatasaray maçından sonra babası yine asık suratla eve dönmüş. rula, radyodan duymuş fenerbahçenin yenildiğini. evin kapısında karşılaşmışlar. lefterin canı hiç konuşmak istemiyormuş.
«– baktım, babam üzgün. boynuna sarıldım. üzülme babacığım.» dedim. bir daha sefere kazanırsınız? babam güldü. neş’esi yerine gelmişti.»
işte böyle bizim hayatımız. babamı çok severim. galatasaray’la maçları olsa bile, ben fenerbahçe’nin galip gelmesine dua ederim. çünkü babamı galatasaray’dan çok severim…»
lefter’in büyük kızı, lefter’in kızı olduğu için memnundu tabii mahallede, okulda, vapurda onu tanıyanlar birbirlerine «bak lefter’in kızı diyorlardı..» o da babası gibi sevilen bir insan olma yolundaydı.
söz, tabii 50. milli maça geldi. aliki ile beraber oturdular. babalarına bir güzel mektup yazdılar. ikisi de babalarının ve milli takımın kazanmasını istiyorlardı. babalarının 50. milli maçına 2 gün kala yazdıkları mektuplara imzalarını da atmayı unutmadılar. «galatasaraylı kızın rula, fenerbahçeli kızın aliki» diye..
büyükada iskelesinin biraz ilerisinde muhteşem bir futbolcunun mütevazı evinde şimdi iki tatlı kız 50 rakamı üzerinde uğur deniyorlar, dua ediyorlar. babaları için, büyük futbolcu lefter için…
ve üçü birbirlerine söz vermişler… perşembe akşamı… büyükada iskelesinde…
bugün 50 nci milli maçını oynuyor milliyet altın rozet veriyor
türkiye - romanya
ankara'da 19 mayıs stadında saat 17'de başlayacak olan milli maça her iki takım da iddialı olarak çıkıyor
lefter "bana güvenenleri mahçup etmeyeceğim" dedi
halit kıvanç ankara'dan bildiriyor
türkiye - romanya millî takımları bugün saat 17 de 19 mayıs stadında karşılaşacaktır. bu, iki memleket arasındaki dokuzuncu «a» milli futbol temasıdır.
türk milli takımı sahaya, içinde 50 nci milli maçını oynayarak altın madalyaya hak kazanacak lefter'in de bulunduğu şu onbirle çıkacaktır: turgay (gs) - candemir (gs) , yalçın (ist. spor) - suat (beşiktaş), sabahattin (beşiktaş), şeref (fb) - tarık (gs), birol (fb), metin (gs), lefter (fb), uğur (gs)
romen milli takımı da şu kadro ile oynayacaktır: tatcu - popa, ivan - kotzka, nunweiller iii, pertru - pircalop, constantin, dridea, tirconicu, haidu.
maçı üç yunan hakemi idare edecek. jan roges hakemliği, panakidis ile dimitrekopulos da yan hakemlikleri yapacaklardır.
maçta biri kaleci olmak şartırla dört oyuncu değiştirilebilecektir.
turgay ve lefter önde çıkacak
takımlar sahaya yanyana çıkacak, önlerinde de turgay'la lefter beraber yürüyeceklerdir. şonra kaptan turgay, bayrağı lefter'e vererek kaptanlığı da ona bırakacaktır. bunu, apak'ın 50. maçını oynayacak lefter'e çiçek takması takip edecektir.
bu maçtan önce lefter'e altın madalya verilmeyecektir. federasyon başkanı apak, bu konuda şöyle demiştir: «altın madalya verilebilmek için leflerin 50 maçını oynaması lâzımdır. müsabakadan önce ise, lefter 49 maç oynamış durumdadır. öte yandan, 25 milli maç oynayarak gümüş madalyaya hak kazanan futbolcularımız da vardır. bütün bu madalyaların, istanbulda tertiplenecek bir törenle verilmesini uygun bulduk.»
lefter 50. maçını oynadıktan sonra altın madalyaya hak kazanacak, 25 milli maç oynayanlara verilecek gümüş madalyayı da tertiplenecek törende alacaktır.
taktiğimiz
dün saat 12'de takımımızın kadrosu teknik komite başkanı saim kaur tarafından açıklanmıştır. kaur tarafından açıklanmıştır. kaur genellikle sakat oyuncuların tedavi edildiğini, sadec şenol'un iki büyük çıban çıkardığını söylemiş, maçta oyuncu değiştirmenin de duruma ve mevkie göre olacağını belirtmiş, takımımızın bu maçtaki taktiğini açıklamanın, rakiplerin mukabil taktik hazırlamalarına imkan vereceğini sözlerine eklemiştir. antrenör eken ve diğer yetkililer de bu görüşe katılmışlardır.
neşeli antrenman maçı
milli takım adayları dün sabah 10 da 19 mayıs stadında 9 ar kişilik iki takım halinde kısa bir antrenman maçı yapmışlardır. futbolcuların neşeli ve ümitli göründükleri bu denemede «özcan, muzaffer, süreyya, ismet, şeref, lefter, metin, suat, uğur» dan kurulu taraf, «turgay, candemir yalçın, sabahattin, kaya, tarık, nedim, birol, aydın» tertipli takıma daha fazla gol kaydetmiştir. bu arada lefterin kendisine has çalım ve şutlarıyla attığı goller, zevk ve takdirle seyredilmiştir.
milli maçın saati önce 16 olarak tespit edilmişken, ankaranın bir memur şehri olması dolayısıyla federasyona pek çok müracaat yapılmış ve oyunun daha geç saate alınması istenmiştir. romenlerle yapılan görüşmede, bu teklifimiz ancak bir saat ileriye alınma şeklinde kabul edilmiş, fakat oyunun 17 de başlaması, başka bir endişeye imkan vermektedir. hava karardıktan sonra stadın projektörlerinin yanması ve oyunun, kalan kısmının ışıklar altında oynanması gerekmektedir. ancak 19 mayıs stadı ve civarında bir kablonun bozulması sebebiyle, elektrikler kesiktir. arızanın yeri tespit edilemediği veya gecikme olduğu takdirde maçın devamı güçleşecektir. ilgililer, gerekli çalışmanın yapıldığını ve maç saatine kadar arızanın giderilmesinden ümitli olduklarını belirtmektedirler.
milli takımımızın poznan maçını seyreden romen müşahidi, «türkler iyi futbol oynuyor. fakat takımımızı da yabana atmak hatâlı olur» dedi
doğan şener ankara'dan yazıyor
sert bakışlı, heybetli vücutlu, fırça gibi sert saçlı adam parmağıyla işaret etti: «işte metin şu prensdögal gömlekli. şu siyah süveterli de turgay. bak ilerde şenol, uğur, birol, kaya var... » dedi.
romen milli takım kafilesiyle gelen üç doktordan biri türk milli takımını son defa polonya karşısında seyreden tek romen müşahidi. geniş bir futbol kültürüne sahip doktor balaban, şaşkınlığıma aldırmadan devam etti: «yalnız bu kadarla kalsa iyi. milli takımınızın nasıl futbol oynadığını da biliyorum.»
eyvah diye düşündüm. işe yine «defansif taktik» karışacak ve romen müşahidi de, «duvar sistemimizden yana yakıla bahsedecekti.» mösyö balaban, insanı bir kere daha hayrete düşüren bir jestle şunları söyledi: «biliyorum, takımıma inatçı bir müdafaa yapmakla tenkid ediliyor. bence bu doğru değil. türk takımı o gün çok iyi futbol oynadı. müdafaa telaşsız ve şuurlu idi. polonya'nın forvetleri, bu müdafaanın karşısında eridiler. maç başlarken türk takımının gayesi, sahadan iyi bir netice ile ayrılmaktı. turgay, metin, şenol, birol, şeref, tarık gibi çok teknik elemanlara sahip türk takımı 90 dakika boyunca bir makina gibi çalışarak bu gayetine erişti.»
polonya'yı yenebilir miydik?
- sizin ölçülerinize göre takımımız polonyayı yenebilir miydi?
«elbette, metin ve şenol birkaç fırsat kaçırdılar ki, polonyalılar sahayı başları önünde terkedebilirdi. polonya forvetleri gol atamadıkça, defansı telâşlanıyor ve hatâ üstüne hatâ yapıyordu. türk forvetleri, geriden siyrılıp akına geçtiği zaman polonya müdafaası, bozguna dönmüş ordu gibi dağılıyordu. buna mukabil türkler, kendi onsekizleri içersinde tek falso yapmadan çalan bir orkestraya benziyordu. suat da bu orkestranın «maestro» su idi.
defans bu kadar iyi olmasa, türklerin alacağı en iyi netice olan beraberlik bozulabilirdi.»
- türk takımının bir anatomisini yapabilir misiniz?
«ciddi, olgun, klâs elemanların topluluğu bir takım. futbolcularınız basma kalıp değil, bilerek, görerek hissederek oynadılar. inanın bana, son zamanlarda bu kadar büyük bir takım görmedim.»
dr. romuluz balaban'ın sözleri içime bir ferahlık verdi artık takımımızı, yenilmez bir dev olarak görüyordum. birden aklıma alman maçı geliverdi, içim burkulurken romen doktorun son sözleri kulağımda çınladı:
«fakat, romen futbolunu da yabana atmayın siz. poznan'da öğrendiklerimi, bütün romen futbolcuları da biliyor. 19 mayıs stadında bir de bizi seyredin...»
metin. türkiye gol kralını istisnasız bütün romen futbolcuları tanıyor.
dinamo takımının 28 yaşındaki gediklimillisi sağbek popa, parmak hesabıyla galatasaray maçlarının sayısını hatırlamaya çalıştıktan sonra «nasıl çekinmezsin metin'den» dedi. «bize her maçta bir golü var»
* * *
sağaçık tarık'ın derdi iki taraflı şiddetli bir soğuk algınlığı geçiren çocuğundan henüz haber alamadığı için üzülüp duruyor. mili takımın antrenman maçında seyircinin dışardan müdahalesine de canı sıkılmış, «bir ara tarık sen çık ben oynayayım diye bağırdılar. ne duruyorsun gelsene be birader diye cevap verdim.» arkadaşları basıyor kahkahayı...
9 ekim 1963 tarihli milliyetten; (spor ilavesinden)
seçtiğim lefter!..
eşfak aykaç
yazımın başlığı «seçtiğim lefter». sanki türk millî takımının mes'ul adamı olarak seçmediğim bir lefter varmış gibi…
evet, halk efkârının adını ordinaryüs’e çıkardığı lefter’i ben her teşkil ettiğim milli takıma, üzerinde bir tek saniye düşünmeden koydum
yaş... form... lefter bahis konusu olduğu zaman boş sözler...
nitekim onu 3-1 lik macar maçına koyarken kafamdan aslâ «lefter muvaffak olamaz gibi..» menfi bir düşünce geçmedi.
lefter futbol oynamağa devam ettiği her zaman büyük klâsını sahada daima konuşturacak ve bugün oynadığı her takıma, başka hiçbir futbolcunun olamayacağı kadar faydalı olacaktır.
bu gerçeğin milli takım mes'ulleri tarafından da anlaşılarak kadroya ithal edilmesinden millî takım adına memnuniyet duyduğumu belirtirken, kıymetli futbolcumuza ellinci maçında muvaffakiyetler dilerim.