halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
istanbul'da 3-0 gerekliydi sarı-lacivertli türk temsilcisine... ve elde ettiler de 3-0'ı... ancak üçüncü golün sevinci, daha doğrusu zafer sarhoşluğu, fenerbahçelilere pahalıya mal olacak, o heyecan içinde mtk'lılar beklenmez pozisyonda attıkları bir golle işi "üçüncü maç"a götüreceklerdi. ilginçtir, budapeşte'deki 2-0'lık maçtan sonra, macarların dünyaca ünlü büyük futbol adamı gustav sebes'e sormuştum. "ne olur?" diye... "iş, üçüncü maça kalır" demişti. dediği aynen çıkmıştı kurt futbol otoritesinin...
f. bahçe: hazım (****) - atilla (****), b. ismail (***) - hüseyin (****), özer (***), a. ihsan (*****) - ogün (****), birol (***), şenol (**), selim (****), aydın (*****)
hâzım ve birol oynuyor. maç saat 20 de başlayacak. hakemler yugoslav. mtk'lılar müdafaa yapacak
fenerbahçe, «avrupa kupa galipleri turnuası» çeyrek finalindeki ikinci maçını bu akşam saat 20 de mithatpaşa stadında macaristan kupa galibi mtk takımıyla oynayacaktır.
budapeşte'deki ilk maçı mtk 2-0 kazandığı için, fenerbahçe'nin tur atlayabilmesi, bu gece sahadan 3 farkla galip ayrılmasıyla mümkün olacaktır. maç 2 farkla sarı-lâcivertliler lehine kapandığı taktirde ise, iki takım 18 mart'ta tarafsız bir sahada «üçüncü maç» oynayacaklardır.
yugoslav hakemler triosu tarafından idare edilecek maçta veceviç kostantin hameliği yapacak, kragulj ile rukavina da yan hakemlikleri deruhte edeceklerdir.
antrenmanlarda sakatlanan hâzım'la bir süredir sakat bulunan birol'un da tedavileri yapılarak bu maçta oynamaları temin edilmiştir. böylece fenerbahçe sahaya şu onbirle çıkacaktır: «hâzım - atillâ, b. ismail - a. ihsan, özer, hüseyin - ogün, selim, şenol, birol, aydın»
mtk takımı ise budapeşte'de 2-0 kazanan tertibiyle veya bir değişiklikle sahada yer alacaktır: «kovalik - keszci, jenel - nagy, danzsky, kovacs iii - török, laczko, vaşaş, halapi (takacs), bödör»
dün şehrimize gelen mtk'lılar 1-0 farklı mağlûbiyet beklediklerini söylemişlerdir.
kuruluşundan bu yana türk sporuna daima şerefli sahifeler yazmış olan fenerbahçeyi bugün yeni bir imtihan daha beklemekledir.
mütareke yıllarında herkes bir zafer kazanmak mevzuunda ileriye atıldığı bir devirde işgâl kuvvetleri karşısında spor sahasında büyük galibiyetler elde ederek milyonlara fenerbahçe sevgisini ve fenerbahçe aşkını aşılayan sarı - lâcivertl futbol mücahitlerinin torunlarıişte
mithatpaşaya yeni bir zaferin müjdecisi olarak çıkacaklardır. ve her devirde, her rakibe karşı daima türk milletine ilk başarıyı kazandırma şerefine nail olan fenerbahçenin bugün de sahadan başı dik olarak ayrılacağına eminim.
bu itibarla türk milletinin büyük bir ekseriyeti tarafından sevilen kulübümüz, diğer bütün kulüpler için de ileride arzu ettiğimiz bir muvaffakiyetin eşiğinde bulunduğunu idarecisiyle, sporcusuyla müdrik olarak, azimle yeni bir başarıya ulaşmak arzusundadır. fenerbahçe mütareke yıllarında elde ettiği tarihi zaferlerine bir yenisini ekleme yolundadır. teknik ve taktik kısmı, hattâ şanssızlıklar bir yana, mithatpaşayı dolduracak binlerce sporseverin yardımı ile fenerbahçe bütün varını yoğunu ortaya koyarak türk futbolüne avrupa çapında bir başarı kazandırmaya çalışacaktır. her şeye rağmen onbir fenerbahççeliye hepimiz güvenelim.
kur‘ada mtk'nın karşısına fenerbahçe’nin çıktığını öğrenince sevinnmiştim. öteden beri dostluklarıyla iftihar ettiğim türklerin bir temsilcisiyle, hem de daima iyi futbol örnekleri verdiğini bildiğim bir takımla karşılaşmak, mtk hesabına iyi bir tesadüftü. nihayet iki takımın kuvvetini denk tahmin ediyordum. budapeşte maçı de pek yanılmadığımı gösterdi. penaltıya kadar türk takımı, rakibiyle başabaş oynamış ve bir müdafaa taktiği içinde hücum tehlikeleri yaratmasını bilmişti. bence fenerbahçenin budapeşte maçındaki asıl başarısı buydu. hem müdafaa oynamak, hem de futbolun kalitelini düşürmemek... son yıllarda birçok takım, maçı az farkla kaybetmek veya beraberlik sağlamak gayesiyle, müdafaa oynuyor. ama bunu öyle mübalâğalı yapıyor ki, bazân, maç seyredilmez hale geliyor. ayrıca maçın havası da elektrikleniyor, oyuncular sinirleniyor, hâdise çıkıyor. işte fenerbahçe, müdafaa taktiğini hücum elemanlarının desteğiyle başararak oyunun kalitesini korumasını bildi. fenerbahçenin yerinde bir başka rakip olsa, mtk’nın daha kolay kazanacağını, hattâ farkı da arttıracağını beklerdim. meselâ vienna takımı dayanamamış, 4-0 yenilmişti.
istanbul'da fenerbahçeyi favori gördüğümü rahatça ifade edebilirim. fakat gol farkının ikiden çok olacağını ayni rahatlıkla belirtemem. mtk’nın da müsait fırsatları kaçırmayacak forvetleri var. bu bakımdan fenerbahçe'nin üç fark yapmasının zor olduğunu sanıyorum. ama. iki farklı bir galibiyet alması ve «üçüncü maç» oynama hakkım sağlaması, o kadar zor değildir.
sarı-lâcivertliler, bu geceki maçta budapeşte'deki iyi oyunu tekrarladıkları takdirde, tur atlama şansını elde eder veya en azından bir "üçüncü karşılaşma" yapmak yolunu kazanırlar
her horozun kendi çöplüğünde öttügü sözü, sanki avrupa şampiyon kulüpler veya kupa galipleri turnuası için söylenmiş...
her takım kendi sahasında kazanıyor ve tur atlama şansını da, bu kazancın yüksekliği ölcüsünde elde ediyor.
fenerbahçe bugüne kadar kendi toprağında kazandığı 4-1 lik galibiyetleri, yabancı beldelerde de korumayı başarmıştı. ama şimdi durum tamamen aksi: misafirlikte kaybettiği avantajı, kendi evinde telâfi etmek zorunda...ve soru meydanda: «fenerbahçe, mtk yı ikiden fazla gol farkıyla yenebilir mi?»
suali böyle sormak dahi, sarı-lâcivertlilerin galibiyetinden emin bulunuşun açık ifadesi... evet, fenerbahçe bu akşamki maçın favorisi... ama gol farkı ikiyi geçer mi? hemen söylemeliyim ki, aslında budapeşte’deki maçta da gol farkının ikiyi geçmemesi lâzımdı... sarı - lâcivertli takım, öylesine iyi oynamış, öylesine başarılı görünmüştü. bizzat mtk idarecilerinin ve macar futbol otoritelerinin de itiraf ettiği gibi, mtk o gün sahadan çok çok bir penaltı golü ile evet sadece 1-0 galip ayrılabilirdi. ama bir oyuncusu, müsabakanın üçte ikilik süresinde sakat, bir diğeri en kritik son 15 dakikada saha dışında kalmış, kısacası 9.5 adamlı bir takım için 11'i tam evsahibi karşısında 0-0’ı ya da 1-0 ı korumak, gerçekten zordu.
şimdi de ayni zorluğun 2’den fazla fark yaratmak için mümkün olduğunu düşünüyorum, şeref'i cezalı, mustafa'sı, nedim'i amelivatlı olmayan bir fenerbahçe takımını seyredebilecek olsak, «üç farklık bir galibiyet beklenir» demekte belki de güçlük çekmem. hele fenerbahçe'nin şansına karşı ters esen peşte rüzgârına rağmen mtk sahasında çıkardığı oyunu gördükten sonra... müdafaada şuurlu, sâkin anlaşmış bir tempoda çalışan, ilerde de ayni serinkanlılık içinde top kullanan geçen perşembe'nin fenerbahçesi, kendi toprağında gerçekten ikiden fazla fark yaratabitecek güçteydi. fakat şimdi takımın beyni bir şerefin yokluğu, çok şey kaybettirir endişeşini veriyor.
bu, bir anlık karamsarlığı kenara itersek, meselâ ogün, şenol ve aydın'ın budapeşte'de çıkardıkları oyunu tekrarlamaları hâlinde, mtk’nın gene de mithatpaşa'dan elenip çıkmasının imkân dahilinde olduğunu rahatça söyleyebilirim. daha da genişletelim bunu... işte fenerbahçe, peşte’deki oyununu tekrarlarsa ve talihi de, bir oyuncusunu maçın hemen başında, bir diğerini sonunda oyun dışı etmezse, türk futbolünün parlak bir geceyi gündüz gibi aydınlatabilir. ama şart bu: sarı - lâcivertliler, ilk maçtaki kadar şuurlu, temkinli, sâkin, âhenkli oynadıkları takdirde...
iyimser ve kötümser noktaları terazinin iki kefesine koyunca, budapeşte'de seyrettiğim fenerbahçe'nin mtk'yı mithatpaşada yeneceğine inanıyorum. iki farklık bir galibiyete kadar da gidiyor bu inancım... ama iki farktan fazlası? mtk'nın fenerbahçeden çekindiği kadar çekiniyorum bu konuda kesin konuşmaktan... ve pek sempatik gelmese de, bir «üçüncü maç» buılutunu dağıtabilmek, fenerbahçe forvetinin rüzgârlaşmasına ve üç farkı yaratacaj fırsatları kullanmasına bağlı... türk futbolünü temsille görevli sarı-lâcivertlilere bu kritik maçtaki güvenimiz aradaki gol farkından çok daha büyük...
bi de rica seyircilerimizden: budapeşte’de fenerbahçeyi candan alkışlayan, asla aleyhte tezahürata kaçmayan macarlara karşı türk'ün geleneksel misafirperverliğini göstermemiz gerek.
iyi bir futbol seyircisi örneği vermek kısacası maçı sadece sahada değil tribünde de kazanmak zorundayız.
f. bahçe mtk karşısında 3-0'lık avantajı koruyamayınca son söz 3. maça kaldı
iyi bir futbol gösteren sarı-lâcivertliler, mtk'tı ogün'ün (2) ve selim'in attığı gollerle 3-1 mağlûp etmeğe muvaffak oldular
namık sevik
dağlar yürümüştü türk futbol tarihinde... dağlar yürümüştü... birtürk takımı avrupa dömifinaline giriyordu...
he-heeey!.. ne büyükgündübu... seyirci kendini kaybetmişti artık... o an şeref tribünündeki kerli ferli mevki sahiplerini görmeliydiniz, basın tribünündeki yıllanmış politika yazarlarını görmeliydiniz, halkı tutmak kolaydeğildiartık... yalnız halkı mı? artık futbolcuları da, türk futbol tarihinin en büyük başarısını kazanmış olan futbolcuları da kurtaramazdınız bu zafer sarhoşluğundan... oysa, maçın bitmesine daha 14 dakika vardı.
... ve, birdenbire, yürüyen dağlar ayaklarımızın altında eriyiverdi. bir de, baktık ki, yerdeyiz. maçı zanneden fenerbahçe... denerbahçeyi dmifialist zanneden hepimiz... sönüp çöküverdik balon gibi.
zafer günü, bir anda matem günü oluvermişti. oysa, sebepsizdi bu matem dömifinalist olamamıştık ama macaristan kupa şampiyonunun iki farkını kapatmıştık... 3-1 büyük bir skordu. belki şansımız, fazla olmayacaktı üçüncü maçta, fakat gene de kupada idik henüz...
ilk dakikalardan başlayan bir «büyük futbol gösterisi» ilk ümit olmuştu. sonra altıncı dakikada şenol'dan gelen topu, selim düzeltip aydın'a yuvarlayunca, ilk andan beri civa gibi kaçan aydın durduğu yerde dönerek ortasını yapıverdi. tam kala ağzında topu iki ayağının ortasında bulan ogün, sol ayağının burnu ile köşeyi öyle rahat buldu ki... altıncı dakikada idik ve fenerbahçe ilk golünü atıyordu, ümit balonu şişebilirdi artık.
aradan sekiz dakika gececekti, ümitlerin zayıflayıp «sönmesi için. o âna kadar sahanın yıldızı olan ali ihsan fenerbahçe ceza çizgisi üzerinde vasas'la çarpışacak ve bacağına yediği gaddar bir darbe ile kıvır kıvır kıvranacaktı yerde. sahanın yıldızı kucakta terkediyordu sahayı... ya tekrar giremezse oyuna. bitikti bu iş. tanrı fenerbahçeyi mtk karşısında 11 futbolcusu ile oynatmayacaktı galiba... takım duruverdi ve mtk hakim oldu oyuna. beş dakika sonra seke seke ali ihsan gelince bir sihirbaz gibi sahadaki futbolu değiştiecekti. ümitler yeniden büyümüştü.
20 nci dakikada sağdan kazandığımız korner allak bullak etti mtk kalesini. öyle bir girdik ki rakip kaleye, artık ceza sahası içinde değil 6 yardalık kale sahası içinde oynuyoruz... dakikalar hep böyle geçiyor.
bastırıyoruz. yükleniyoruz. ve hepsinden önemlisi mükemmel bir futbol oynuyoruz. 30 uncu dakikadan sonra yavaşladık. 32 nci dakikada vasas'la bödör nefis bir kombinezonla defansımızın arasına kaydılar. eğer son anda özer, vasas'ın önüne ayak koymasa gitmişti bizim ümitler kaf dağının ötesine. biraz sonra mtk'nın en iyisi bödör tekrar sıyrıldı aradanç hâzım çıkarak ayakla karşıladı.
devre işte böyle bir farkla bitiyor ve...
... ve ikinci devreye fenerbahçe maç başındaki hızla başlıyordu. şimdi ali ihsan iyice topallıyordu. selim solhafa, ali ihsan solaçığa geçyiler, inanılmaz derece muhteşem bir solaçık seyretmeye başladık.
solaçık yerinde orta çizginin biraz ilerisinde duruyor, sakat ayağının üzerinde sekerek ancak 10 metrelik bir çevre içinde hareket edebiliyordu. ama arkadaşlarından aldığı her topu ihsan beyninin uzun uzun düşünüp de bulabileceği en iyi yere bir içgüdü ile ulaştırıveriyordu. koşan, didinen, çalışan bir solaçık bundan daha güzel işler başaramazdı. ali ihsan futbol sanatının eşsiz âbidelerinden birini dikiyordu, tek ayağı ile...
nihayet 67 nci dakikada... çıldırverdik. evet evet... çıldırmak denirdi buna. fenerbahçe bir saattir ikinci bir gol atabilmek için çırpınmış çabalamış muvaffak olamamıştı. selim oldukça uzaktan bir top aşırdı ileri doğru. bu vuruş fazla uzun kaçmıştı. kavalamadılar bile... süzülerek kvalik'in sol tarafına gitti top. yere vurdu ve kalecinin yanı başından içeri giriverdi. düz duvara tırmanmağa uğraşırken bir el bizi yukarı çıkarıvermişti. 2 farkı kapatmıştık. asıl maç şimdi başlıyordu.
açıldı macaristan kupa galipleri ve yüklendiler kalemize. bu arada hâzım iki güzel kurtarışla moral düzeltti. hem kendi moralini, hem arkadaşlarının, hem de bizim...
birkaç dakika böyle ufalandı.
maçın bitmesine 14 dakika kalmıştı. şansızlık olmazsa artık üçüncü maça hazırlanabilirdik. şenol, aydın'a bir top geçirdi. aldı aydın kaydı köşeye ve keszei ile köşede cilveleşmeğe başladı. döndü, düzeldi. durdu, yürüdü. tekrar döndü. ortaladı sonunda. defansı çok yüksekten aşan top taaa solaçık yerindeki ogün'ün üzerine indi. yükseldi ogün... çok yükseldi ve vurdu kafayı. top üçüncü defa olarak ağlara takılıyor ve işte o anda türk futbolunda dağar yürüyordu. fenerbahçe 3 - mtk 0... he-heeeeey! asıl çıldırmak buydu.
şimdi mtk'lılar sahaya yayılıvermişlerdi. biz neler olup bittiğinin farkında bile değildik. yayıldılar sahaya. sarhoşluğumuz dört dakika sürdü ve halapinin sağa kayarak yaptığı ortayı bödör -usta futbolcu bödör- kafa vuruşu ile çaprazdan ağlarımıza takıverdi.
yürüyen dağlar işte o zaman ayaklarımızın altında eridi gitti. oysa 3-1 lik skor büyük bir skordu ve mükemmel bir futbol oynamıştık.
teknik direktör, macar soyunma odasını ziyaret etti. mtk antrenörü kovacs «bödör altın bir gol attı» dedi
nezih alkış togay bayatlı
fenerbahçe dördüncü basamağa adımını atamadı. daha doğrusu bir ayağı havada kaldı.
aslında 2-0'lık dezavantajla sahaya çıkıp, devamlı sürette gol peşinde koşmak ve bir ara durumu 3-0 yapmak çok büyük bir oyunun neticesi idi. ama talihsizlik ve biraz da golün verdiği gevşeklik pahalıya mâl oldu sarı - lâcivertlilere...
dömifinal yolundan dönen futbolcular bu sebeple çok üzgündüler. ve hepsi bir defa olsun 11 kişi ile bir maçı bitiremediklerinden şikâyetçi idiler.
sessizliğin hâkiom olduğu sarı - lâcivertli odaya giren arıcan'ın «hepiniz iyi oynadınız. üzülmeyin. hem onların yediği ikinci gol de bir tesadüftü» şeklindeki konuşması odadaki havayı biraz olsun yumuşatmıştı.
idarecisi ile futbolcusu ile ve odaya giren tarafları ile sarı - lâcivertlilerin bir tek şikayeti daha vardı ki, o da hakemin durum 3-0 olduktan sonra ceza sahası içinde şenol’un düşürülmesine seyirci kalması idi.
mtk’lılar sevinçli
«bu bir güreş» diyordu mtk takımının antrenörü imre kovacs, «sadece düşünülen yenmek veya yenilmemek, ne yazık güzel futbol oynanmıyor»
mtk takımının soyunma odasında da bir sevinç havası yoktu. kaleci kovalic «ah, o ikinci golü nasıl yedim» diye dövünüyor, diğerleri ise sinirli sinirli macarca birşeyler söyliyen antrenör kovac’ı dinliyorlardı.
antrenör, «üçüncü golü yedikten sonra bir an her şeyin sona erdğini hissettim. ama bir ümit ışığı beni düzeltti» diyerek üçüncü maçın yolunu açan gollerinin hikâyesini şu şekilde nakletti: «artık bizim için kaybedilecek bir şey yoktu. solbek keszci'ye, kendi de dahil bütün futbolcuların ileri çıkarıp fenerbahçe sahasına yerleştirmelerini söyledim. fenerbahçe tur atlama sevinci içinde şuursuz bir futbol oynuyordu. nitekim düşüncem tahakkuk etti ve bödör altın golü attı.»
antrenör, fenerbahçe'den en çok ogün ve selim'i beğendiğini sözlerine ilâve etti.
mtk kulübünün genel sekreteri bakoş ise türk seyircisinin centilmenliğinden bahsederek «üçüncü maç hakikaeten bir kupa finali olacaktır. istanbul seyircisine mithatpaşa'da güzel bir futbol seyrettirdiğimizi ümit ederim. alman seyircisi de stutgart'taki maçta böyle güzel bir oyun görecek» temennisinde bulundu.
fenerbahçe, frankfurt'u, mtk ise stuttgart'ı istiyor
iki taraf idarecileri bugün toplanarak 3. maçın yerini tesbit edecekler. ismet uluğ, futbolcularına 12 gün izin istedi
fenerbahçe ile mtk takımları üçüncü maçı 18 mart çarşamba günü oynayacaklardır.
sarı - lâciverttiler üçüncü karşılaşma için frankfurt'uisterken, mtk'lılar da stuttgart şehrini teklif etmişlerdir. durum iki taraf idarecilerinin bugün yapacakları toplantıdan sonra belli olacaktır.
sarı - lâcivertti ve mtk’lı idareciler maçın yeri hususunda anlaşamadıkları takdirde, üçüncü maçın şehrini u.e.f.a. tâyin edecektir.
f. bahçe kulübü reisi ismet uluğ «fenerbahçe'nin avrupa’nın göbeğinde muzaffer olması isteniyorsa, fenerbahçe'yi oyuncuları ile 12 gün başbaşa bıraksınlar» demiştir.
bütün alakalılardan bunu temenni ettiklerini söyleyen uluğ, milyonlarca türkün ve onmilyonlarca ecnebinin böyle turnuaları heyecanla tâkip ettiğini bildirmiştir.
ismet uluğ, dün f. bahçe’nin maçlarının tehiri ile ilgili olarak devlet bakanı malik yolaç ve başbakan yardımcısı kemal satır ile bir görüşme yapmıştı. ayrıca, ordu takımı kadrosunda bulunan şenol, birol ve özcan'a da bugün izin istenecektir.
a. ihsan'ın ayağı döndü
mtk maçında sakatlanan a. ihsanın ayağının döndüğü doktorlar tarafından tesbit edilmiştir. a. ihsan'ın sakatlığının mühim olmadığı bildirilmiştir.
dünkü maçta sahte bilet yakalandı
dün gece oynanan f. bahçe - mtk maçında stad kontrolörleri tarafından sahte maç bileti yakalanmıştır.
f. bahçe kulübü derhal ilgili mercilere müracaat ederek şikâyette bulunmuştur. emniyet müdürlüğü bu mevzuda geniş bir tahkikat yapılacağını bildirmiştir.
ikinci cihan harbinden sonra avrupa futbolunda bir düşme olduğu muhakkak. bunun yanında şampiyon kulüpler ve kupa galipleri turnuasının da tesiri var. bu şampiyonalar istemeyerek takımları yabancı sahalarda kapalı müdafaa oynamağa sevkediyor.
nitekim; mtk’lılar damacaristan'daki2-0’lık farkı korumak için hem bu tarz oyunu tercih ettiler ve maçı kaybettikleri sırada oyuna asılarak yaptıkları tek golle üçüncü maçı sağladılar.
ilk golden sonra, bir ara âdeta futbol ziyafeti vermeğe başlayan sarı - lâcivertliler rakiplerin yerden oyunu ve topu koşturmaları neticesi kesilmeğe ve dolayısıyle gelişigüzel oynamağa başladılar.
şahsi gayretler yerine, nefesi tüketmeyecek olan topu istedikleri yere sevketselerdi hem dinlenme payı bulurlar, hem de düzgün bir tempo ile başlayan oyunlarını bozmazlardı.
buna rağmen nadir rastlanan bir şans neticesinde kazanılan ikinci ve bunu tâkip eden üçüncü gol neticeyi tayin etmişti. etmişti ama, asıl maç, üçüncü golden sonra başlıyordu ki: bunu ne idareci ne de oyuncular farkedemedi ve coşkunluğun verdiği şaşkınlık üçüncü maça yol açtı. bu golle beraber oyunun ağırlaştırılması ve rakip sahada top alış verişi yanmak sureti ile zaman kazanma taktiği kullanılması lazım gelirdi. fakat, biroi’den başlayıp, ismail ve atillâ'da devam eden hatâ hâzım’da bitti ve üçüncü maç macar'ların yüzünü güldürdü.
fenerbahçe ve mtk takımları dün gece, istanbul seyircisine, futbol maçı seyrettirmediler, bir futbol ziyafeti çektiler... hakikat o ki, maça lezzetli, doyurucu bir futbol ziyafeti olmak vasfını daha çok fenerbahçe verdi. süratli, dinamik, mücadeleci ve arzulu sarı - lâcivertliler, bu mükemmel oyunla, kendilerine, kupa galipleri dömi final yolunu açan 3-0 lık durumu temin ettikleri vakit, maçın bitmesine tam on dakika kalmıştı.
bu âna kadar macar futbolunun hiç de kötü temsilcilerinden biri sayılamayacak kadar iyi oynayan mtk, bu futbole rağmen rakibinin hızını kesememiş ve üçüncü golü de yiyerek kupadan elenmiş olmanın moral bozuklukları içinde çırpınmağa başlamıştı.
gerektirdi ki, bu andan itibaren mtk ile dilediği gibi oynayan, rahat, kendinden emin bir fenerbahçe seyredelim...
fakat böyle olmadı. sarı - lâcivertlilerin attıkları gol, macarları ümitsizliğe sevkederken galip takımı da telâş ile zafer sarhoşluğu karması bir şuursuzluğa sürüklüyordu.
ve bu şuursuzluk, bir anda, bütün güzel hayâlleri yıktı. ümitleri üçüncü maçın ötesine attı.
«budapeşte'de seyrettiğim f. bahçe’nin budapeşte'deki mtk'yı yeneceğine inanıyorum»diye yazmıştım dün... hattâ budapeşte'dekinden de güzel oynayarak bu inancımı doğru çıkardı sarı - lâcivertliler... fakat yine dün «bu inancımın iki farklı bir galibiyete kadar gittiğini kaydetmiş, «bir üçüncü maç kokusu seziyorum havada...» cümlesini yazıma eklemiştim. işte benim burnuma gelen bu kokunun, dün gece bir gerçek olarak gözlerin önüne serildiğini gördük. ancak, yarı final hakkını getiren üçüncü golden sonra, sahadan tribüne, tribünden sahaya yayılan bir anlık zafer sarhoşluğunun, üçüncü maça götüren bir gole kadar gideceğini kimse tahmin etmez, edemezdi.
futbol maçının 90 dakika olduğunu nasıl unuturdu f. bahçeliler? sadece bu hakikati bilerek beşiktaşı yenmişlerdi kısa süre önce... maçın bitimine 10 saniye kala gol atanlar, nasıl nasıl olur da, o bitime 10 dakika kala topu tââ dışarılara atmağa kalkardı? maçın üçüncü golle bitmediğini. sarı - lâcivertli forma taşıyan ve o âna kadar mükemmel bir futbol gösteren, gerçekten futbolcu olduğunu herkese kabul ettiren türk temsilcileri nasıl nasıl hatırlamazlardı?
fakat «üçüncü maç» endişesini bir yana bırakmak, f. bahçe’nin dün gece aldığı sonuçtan, ondan da önemlisi, gösterdiği oyundan dolayı iftihar duymalıyız... yanımda maçı macaristan’a nakleden budapeşte radyosu spikeri de söylüyordu bunu... «fenerbahçe fevkalade oynuyor» diyordu. «fenerbahçe'nin iki açığı iki czibor» diye anlatıyordu. «türkler nefis kombinezonlarla iniyor, dayanamak zor» cümlesini tekrarlıyordu. ve unutmamalıydık ki, her şeye rağmen, macarlar bir futbol okuluydu. onların kupa galibi'ni, böylesine futbolle yenmek de, spor alanında iftihar kaynağı değerindeydi.
haaa, bir de , herkese ders veren, futbolün tek ayakla bile, ama beyinle oynandığını isbat eden yıldızımıza «milliyet» in 5 yıldızının bile çok az olduğunu eklemek gerek... evet, gustav sebes'in budapeşte'de kulağıa eğilip, «beynelmilel klâsta bir futbolcu» dediği, yine onun deyimiyle «f. bahçe'nin sarışın yan hafı» ali ihsan dün gece sahanın kralıydı. sakat ayağına rağmen, futbolün en iyisini gösteren ali ihsan, f. bahçe'nin dün geceki futbolü kadar yıllar yılı unutulmayacaktı.
sen şenol kardeşim... senden bahsedelim. takımın 3-0 galip duruma geçmiş... türkiye'yi ayağa kaldırmış bu galibiyet... senin takımın, benim takımım, onun takımı, kısacası fenerbahçe'miz avrupa'nın 4 büyük takımıarasına girmiş... deliriyorduk hepimiz... aman, yarabbi bir aşağılık duygusundan kurtuluyorduk aslında. demek ki «türk futbolunun, türk takımlarının işi buraya kadar değildi...» ve biz futbole delice âşık türkler göğsümüzü şişire şişire cakamızı satacak ve «eh» diye bağıracaktık... «işte biz de bir avrupa şampiyonasında ilk defa yarı finale kaldık...»
az şey miydi bu kardeşim. soğuğun nefesleri kestiği, karların yolları kapadığı bir karakış yılında senin takımının maçını görmek için taâ cenevre'lere kadar koşan, binlerce fenerbahçelinin heyecanını düşünüyordum. o fenerbahçe'li, senin yarı final oynayacağın memlekete de akacaktı. durduramazdın o’nu...
ama, kardeşim 3-0'dan sonra bir tane de sen atsaydın ya... ne zararı olurdu bunun? neye vurdun, ceza sahasına girerken ayağına gelen topa. bir başıbozuk gibi taâ tribünlere... affetmiştik bütün oyun boyunca toplara sırtını dönüşünü, ters girişini... o fırsat kaçırılır mıydı, tepilir miydi o önüne düşen nimet?
ve sen kardeşim birol... sen değil miydin, teknik direktörüne «beni oynat» diye direnen? niçin o, sonu gole giden pozisyonda oyaladın ayağındaki topla? neden şöyle ortaya, bir tarafa, nereye olursa olsun vurmadın? senin hakkındı bu. senin işindi bu. senin defansa can yeleği atacağın andı bu... yazık oldu, yediniz, yedik golü...
ve şen fenerbahçe'nin 3-0'ın sevinciyle ceza sahasını macar'lara bırakan geri adamları. adam topu ayağğına geçirmiş, kalenin civarında aranıyordu. atsaydınız be kardeşim, kendinizi onun ayaklarına. bir yeriniz mi eksilirdi? ve sonra topu sağdan sola geçirdiler. solaçık golü atıncaya kadar seyrettiniz. olur mu be kardeşlerim?o gol yenir miydi?...
bir değil, iki değil, üç gol lâzım demiştikl. bir oldu.. iki oldu, üç oldu. bir anda da 3'ten, 3'ye ini verdiniz. kendi elinizle yaktınız elinizdeki piyango biletini ..
3-0'lık beraber fener alayına hazırlanan o «büyük» o «muhteşem» seyircinin 3-l’den sonra stadtan çıkışını görseydiniz. cenazeye gidiyorlardı sanki. dirilip. ölmüşlerdi, ölüleri çıkıyordu mithatpaşa'dan...
şimdi üçüncü maçınızı oynayacaksınız... 5-1 yenildiğiniz cenevre’deki üçüncü maçı, galatasaray’ın roma’da kaybettiği talihsiz maçı düşününüz. ve güldürünüz, peşinizdeki milyonlarca insanı.
türk seyircisinin 10 parmağı yakanızdadır, bilesiniz...
fenerbahçe mağlûp olabilirdi. fenerbahçe berabere kalabilirdi. fenerbahçe bir farklı galip de gelebilirdi. bu üç halde de sarı - lâcivert'liler kupadan eleniyordu. fenerbahçe için iki farklı galibiyet üçüncü maçı oynamak hakkını sağladığı için iyi, üç farklı galibiyet ise, dördüncü tura atlamak bakımından fevkalâde idi.
işte fenerbahçe tam 76. dakikada bu fevkalâde neticeyi elde etmiş, fakat bu avantajı maalesef 80. dakikada yediği golle muhafaza edememlşti. maalesef diyoruz. zirâ, sarı - lâcivertli futbolcular tribünlerin gösterdiği haklı ve coşkun tezahürata kendilerini kaptırınca birden zafer sarhoşluğu içine düştüler ve avrupa’nın dört takımı arasına girebilmek için mtk ile bir maç daha oynamak mecburiyetinde kaldılar.
bütün bu başarıyı gölgeleyen o son gol oldu. kaçan balık büyük olur derler. bir palamut lalan değil, balina idi bu fırsat.
ancak, taraflı tarafsız tek bir vücut, tek bir kalb halinde atan seyirciler şunu unutmamalıdırlar ki, dün geceki maça sarı - lâcivertli takım sakatlık, kırıklık çıkıklık demiyoruz, yüzde yirmi şansla çıktı. ve yüzde yüz bir netice alacakken yüzde doksanlık bir kazançla sahadan ayrıldı. şimdi oynayacağı üçüncü maçta bu şansı yüzde elliye yükselmiştir. bu sebepte macar şampiyonu ile başabaş dişe diş bir mücadeleye tutulacaktır. yüzde yirmi şansı yüzde doksana yükselten sarı - lâcivertlilerden, bu son fırsatı iyi neticelendirmelerini beklemek, hakkımız olacaktır.