hakemler: mete kalkavan, ceyhun sesigüzel, esat sancaktar
kayserispor: nicolas navarro, hasan ali kaldırım, eren güngör, zurab khizanishvili, peter pekarik (dk. 29 kamil ahmet çörekçi), james troisi, cristian riveros, sefa yılmaz, furkan özçal, okay yokuşlu (dk. 58 nordin amrabat), emir kujovic (dk. 77 ömer şişmanoğlu)
gençlerbirliği ligin 13. haftasında ankara'da galatasaray'a 1-0 yenildiği (şu ana kadar bu sezon ankara'daki tek mağlubiyet) maçtan bu yana 12 maçtır her maçta en az bir gol atıyor...
yine tanıl abilerdeki deplasman tribünümüze kurulduk. maçtan önce 4. sıradaki trabzonspor’un kaybetmesi ve 6. sıradaki sivasspor’un mersin’i deplasmanda 5-1 yenmesi bu maçı kesin kazanmamız gerektiğini gösteriyordu. ama bir yanda da bu sezon kötü olsalar da bir an önce 5-8 arasına girmek isteyen ve son iki yılın en parlak ekiplerinden biri olan kayserispor’u evinde yenmek zor iş. “trabzon puan kaybetmişken 1 puanın iyi” olduğuna karar veriyoruz…
3 sezon önce gençlerbirliği kulübü ile yaptığı anlaşmalardaki (ön protokol) bir açıktan yararlanıp kulübe kazık atarak kayseri’ye giden troisi’ye karşı “gıcığız”. bir de bu transferden önce kayserispor yönetiminin oyuncuları mehmet topuz’un beşiktaş ve fenerbahçe tarafından ayartılmasına kızıp ortalığı ayağa kaldırmasına rağmen troisi’yi “benzer” bir şekilde “kazıklayarak” almasından ötürü de kayseri’ye kızgınlığımız var…
troisi saçlarını sıfıra vurmuş. bu yüzden bizim ankara'da izlediğimiz avustralyalıdan çok türke benziyor. bunun geyiğini yaparken tanıl abinin oğlu ışık, "mehmet emin troisi" olmuş dedi. çok güldüm...
troisi son haftalarda parlayan oyuncu. zaten maçın hemen başında nefis bir hareket ile kaleci ile karşı karşıya kalıp sağ ayak dışı ile nefis vuruşu direkten dönüyor. bu andan itibaren gençler ipleri alıyor. bir serbest vuruşta azo’nun şişirdiği topu aykut nefis bir kafa ile tamamlıyor ve havalara uçuyoruz. maçta tek hakim oluyoruz. orta sahadaki presimiz ve aradan top kaparak rakibi güçsüz/dengesiz yakalamayı çok iyi yapıyoruz. tüm oyuncular inanılmaz soğukkanlı ve ayağa top yapıyor. tanıl abiye dönüp “abi bu kadro geçen yıldan bile kötü bir kadro. oyuncuların topu ayaklarına aldıktan sonra gösterdikleri soğukkanlılık ‘takım’a güvenlerini göster miyor mu? ” diyorum…
yasin’in karşı karşıya kaçırdığı top derken bir türlü ikinci golü bulamıyoruz. 45+’da troisi, soldan aldığı top ile önce 2 gençlerlinin karşısında 360 derece dönüp oyundan düşürüyor ardından karşısına çıkan bir oyuncuyu daha ekarte edip çaprazdan kale sahasına giriyor ve iğne deliğinden golü atıyor. kızıyoruz! hem de troisi… gol güzel ama daha da bir sinirleniyoruz yani!
devre arasında tanıl abiyle 1 puanın iyi olduğunda bir kere daha hemfikiriz. bu arada bugün fas’a giden özgeden bahsediyorum. biraz laklak ediyoruz…
ikinci yarı kayserili çok gazlı başlıyor. ama biz de her topu aldığımızda etkili oluyoruz. derken yandan gelen pas ve tum’un kale karşısından şutu… ve topun dağa taşa gitmesi. bu arada tanıl abi bir anısını anlatıyor hızlıca.
ozan ve necdet abi antrenman izlemeye gitmişler. fuat hoca tum’u onlara “golden head” diye tanıtmış. gülmüşler ve ardından ozan abi “but silver foot” demiş. gülmeye devam etmişler.
bu şuttan sonra tanıl abi bana bakıp “silver” abi… dedi gülüştük. birkaç dakika sonra bu sefer soldan yasin girdi ve aynı pozisyondaki tum’a çıkartı. tum o kadar güzel vurdu ki! top yerden ve tam kale direği dibinden fileleri buldu! ben hemen tanıl abiye dönüp “silver mı abi? ne silver’ı be!” dedim ve güldük…
biz biraz geri çekilmeye başladık. bu arada tanıl abi “çok erken attık be daha 30 dk var” diyordu. kayseri yüklendikçe yükleniyordu derken soldan yerden orta ve riveros’un dokunuşu… 2-2…
75. dakikada yasin'in yerine zec oyuna girerken tanıl abi, zec'in geçen yıl her iki maçta da kayseri'ye nefis 2 gol attığını hatırlatıyor...
kayseri yüklendikçe yükleniyordu ve “1 puan kesinlikle iyi!” diye aklımdan geçiriyordum. pek alışkın olmadığımız şekilde beş dakika uzatmayı görünce “eyvah” dedik.
90+2’de soldan ergün resmen çizgi üstünden ileri top attı. oyuna sonradan giren murat duruer topu önce bir açtı. kayserili yetişip önüne kaydığı anda ortaladı ve ceza alanı içinde bulunan zec sağ ayağı ile nefis bir dokunuş yaptı!!!! 3-2…
son yılların en heyecanlı ve güzel maçı oldu. hem takımın ortaya koyduğu oyun ve direnç hem de bunun sonunda alınan 3 puan nefis oldu. 11 oyuncu da inanılmazdı ama bence azo bugün enfes oynadı!
maç içinde ve sonunda ümit kıvanç ile tanıl abinin telefonda yaptıkları kritikleri de görülmeye değerdi.
tam çıkacakken tanıl abi bana döndü ve “bundan sonra her ‘en’ kritik maçımızda özge’yi fas’a gönderiyoruz mali” dedi ve kahkahalar attım! :)
rakamlarla 2002-03’den sonraki en iyi sezonunu geçiren (lig tarihindeki en iyi 6.) gençlerbirliği’nin her hafta maç öncesi ve sonrası taraftarlara kağıt kalem alıp hesaplamalar yaptırmasını çok çok çok özlemişiz. maçtan sonra twitter’da fuat hocaya da bu konuda bir twit attım ve “hesaplama yapmayı çok özlemişiz hocam. emeğinize sağlık!” dedim.
maçtan dakikalar 2. dakikada soner sağ kanattaki herve tum'u gördü. ceza sahasındaki herve tum'un vuruşunda top, araya giren hasan ali'ye çarptı. meşin yuvarlağı kayserispor defansı uzaklaştırdı. 8. dakikada ceza sahası içinde oluşan karambolde oktay, yerden kaleye vurdu. yasin'den önce topu, kaleci navarro yatarak kontrol etti. 10. dakikada sefa'nın sol kanattan kullandığı köşe atışına çok iyi yükselen kujovic'in vuruşunda top yandan auta gitti. 12. dakikada kujovic'in pasıyla ceza sahasına giren troisi'nin vuruşunda top direkten döndü. dönen topu iyi takip eden kujoviç sert vurdu. kaleciden dönen topu defans uzaklaştırdı. 23. dakikada sefa'nın sağ kanattan ortasında top, kaleciyi geçti. arka direkte yükselen troisi topa vuramadı. 26. dakikada cem can yaklaşık 35 metreden kullandığı serbest vuruşta topu ceza sahasına ortaladı. topa çok iyi yükselen aykut'un kafa ile vuruşunda meşin yuvarlak ağlarla kucaklaştı: 0-1 37. dakikada azofeifa sağ kanattan kullandığı serbest vuruşta sert vurdu. kaleci navarro topu yumruklayarak uzaklaştırdı. 38. dakikada oktay'ın ara pasıyla ceza sahasına giren aykut'un vuruşunda top kaleci navarro'nun dizine çarparak dışarı gitti. 43. dakikada troisi'nin ceza sahası dışından yaptığı sert vuruşta, top az farkla yandan auta gitti. 44. dakikada sol kanattan taşdığı topla ceza sahasına giren troisi'nin vuruşunda top ağlarla buluştu: 1-1 karşılaşmanın ilk yarısı 1-1 berabere sona erdi. 53. dakikada hurşut'un ceza sahası çizgisi üzerinden sert şutunda top, üst direğe çarparak auta çıktı. 57. dakikada yasin'in sol çaprazdan ceza sahasına ortasına dönerek sert vuran herve tum, topu ağlarla buluşturdu: 1-2 71. dakikada sefa'nın sağ kanattan ceza sahasına ortasına hareketlenen nunez, defansın arasından gelişine vurarak topu kaleye gönderdi: 2-2 90+2. dakikada murat sol kanattan ceza sahasına ortaladı. gelişine vuran ermin zec, topu ağlara gönderdi: 2-3 karşılaşma 3-2 gençlerbirliği'nin üstünlüğü ile sona erdi.
kayseri (iha) - spor toto süper lig'de kayserispor, son dakikaları oynadığı sırada gençlerbirliği oyuncusu zec'in golüyle adeta yıkıldı. maç sonrası düzenlenene basın toplantısında konuşan kayserispor teknik direktörü şota arveladze, galibiyet serisini devam ettiremedikleri için üzgün olduklarını söyledi. hatalarını kalan maçlarda telafi edeceklerini kaydeden şota, "sert geçen maçta hakem buna yeterince müdahale etmedi. kalan 9 maçta hatalarımızı telafi etmeye çalışacağız. pozisyona girdik ancak bunu yeterince değerlendiremedik. üzgünüz" dedi. amrabat hakkında konuşan teknik direktör şota arveladze, "amrabat ülkesinden döndü ancak yaşanılan olaylarda bizi ve kendisini üzmüştü. hava değişikliğinden de biraz performansı etkilenmiş olabilir. sonuçta amrabat bizim oyuncumuz, ona güveniyoruz" diye konuştu. kayserispor'un başarılı oyuncusu troisi ise, zorlu maç olduğunu kaydederek, puan alamadıkları için üzgün olduklarını ifade etti. troisi, "1 haftada 3 maç oynadık. bu günde iyi mücadele ettik. olumlu düşünmemiz ve önümüzdeki maçlarda puanlar almamız gerekiyor" diye konuştu. kaleci navarro ise, iyi mücadele ettiklerini kaydetti.
gençlerbirliği cephesi gençlerbirliği teknik direktörü fuat çapa, rakibin oyununa göre bir düzen oluşturmaya çalıştıklarını, bunda da başarılı olduklarını söyledi. çapa, "1-0'dan sonra birkaç pozisyon yakaladık ama bunu değerlendiremedik. 2-1'den sonra zaman zaman sıkıntı yaşadık ve değişiklik yaptık. sonuçta da kayserispor 2-2'yi buldu.son dakikalarda atılan golle galip geldiğimiz için mutluyuz. çok iyi oynamadık, oyuncularımı kutluyorum" dedi. gençlerbirliği oyuncusu oktay ise şunları söyledi: 'kayserispor'a karşı iyi mücadele ettik. alanları kapatarak kayserispor'a pozisyon vermedik. iyi takım olduğumuzu sahaya yansıttık. maçtan galibiyetle ayrıldığımız için mutluyuz.'' ergün ise, 'önemli maçtan 3 puanla ayrıldıkları için mutlu olduğunu kaydederek, ilk 4'te yer alma hedefine doğru ilerlediklerini söyledi.
lig tarihimizin en iyi 6. ve son 9 yılın en iyi 2. sezonu
süper lig’in 25. haftasında kayserispor’u yenen ve puanını 43’e çıkartan ekibimiz, son 9 yılın en iyi sezonunu geçirmeye devam ediyor. 25. hafta itibariyle ulaşılan 43 puan aynı zamanda gençlerbirliklilerin lig tarihindeki en iyi 6. sezonu.
evde izlediğim ve pek keyiflendiğim bir maç oldu. öncelikle hep kaçan ve yarışı önde bitiren bizdik. her ne kadar fotofinişle de olsa 3 puanı biz aldık.
gençlerbirliği camiası olarak biz troisi'yi çok sevmiştik. adana'da oynanan bir kayserispor maçında kayseriye üç gol birden atan troisi'nin attığı gollarin birinden sonra tribün tellerine nasıl geldiğini ve sevincini bizlerle nasıl paylaştığını hatırladım.
neyse. neticede böyle duygularla troisi'yi izledim. ilk vuruşu direkten dönünce bir ohh çektim. ama sonra daha güzelini attı.
maça 2-2'ye geldikten sonra gençlerbirliği neredeyse durdu. kayseri oynamaya başladı. fakat son dakikaların içerisinde (uzatmalarda) oyuna yeni giren iki oyuncunun güzel anlaşması golü getirdi. son maçlarımızın tamamında olduğu gibi oyunu son anına kadar bırakmamanın ve oyuna doğru müdahalelerin etkisi diyelim.
bu maçta ilginç olan ve aklımda kalan noktalardan birisi kayserispor taratarının "day'ankaragücü" pankartı açması, maç içerisinde de ankaragücü kümeye tezauratları oldu. sanırım aynı kişiler değildiler :)
maçtan bir kaç saat sonra sevinçten dört köşe bir biçimde mali geldi. biraz mali maçına baktık afrika kupasında, biraz fenerbahçe bjk maçına. yukarıda yazdığı anılarını anlattı, aynı keyifle ve hastalıktan yeni çıkmanın halsizliğiyle gitti. bir de bjk deplasmanına gideceği müjdesini erdi tabi ki. giderken kendisindeyken hiç yenilmediğimiz gençler atkısını mı versem acaba?
daha önceleri beer bus'ta izlediğim maçlarda bırakın 3 puanı, 1 puan bile alamamıştık. hatta gol bile atamamıştık. o derece kötü bir beer bus karnesine sahiptim.
maç öncesi birkaç saat gidip gitmeme konusunda tereddüt yaşadım. en sonunda 'tamam geliyorum!' dedim. fakat aksilikler peşimi bırakmadı. evden geç çıktım. bindiğim dolmuşun kapısı bozuldu. kapı yani. motor arızası olsa tamam dicem de, kapı. ondan sonra, yol kapalıydı; farklı bir yoldan gittik. derken maçın ilk yarısını kaçırmıştım.
sonuç olarak bu maç benim için ilk'lerin maçı olmuştur.
* ilk kez beer bus'ta izlediğim bir maçta galip gelmiştik. * ilk kez beer bus'ta gol sevinci yaşamıştım. evet, tribünden farkı olmuyormuş!
geçmişi hatırlamak: barışmak 7/şubat/2012 mehmet ali çetinkaya
çocukluğun hayal-meyal anları
birisi benden 5 (ömür), diğeri ise 8 (ömer) yaş büyük olan iki abim var. çocukluğumda en büyük olanla hayatlarımız çok az kesişmişti. onunla gittiğim yerlerde tüm paraları onun ödemesi aklımda kalan en güzel kesişmelerden. ortanca abim ise çocukluğum boyunca her gün hayatımdaydı. arkadaşlarıyla bir halı saha takımı kurmuşlardı. adı da yaşadığımız semtin adıydı: fc esat! mavi-beyaz formalar bile yaptırmışlardı. ben o takımda (sanırım) hiç yer almadım. çünkü abimin dediği gibi “topu ayağıma alınca kafamı kaldırmazdım” ve sürekli top kaptırırdım. ama işin özü, tek tük sahaya çıktığım maçlardan önce (fc esat’ın maçları değil sadece hazırlık maçları) kendimi göstermek ve mavi-beyaz formayı kapma hayalleri kurmamdan kaynaklanıyordu. her top ayağıma geldiğinde panikler, kafamı kaldırmadan bir an önce toptan kurtulmak için gelişi güzel vururdum. ama bu hamleyle çoğu zaman topu kaptırır ve üzüntü yaşardım…
o yıllarda üç kardeş birden (ve hatta 2 amca oğlu ile birlikte), türkiye’de doğan her erkek gibi bir aile büyüğünün takımına gönül veriyorduk. savaş eniştemin tuttuğu takıma…
çocukluğun verdiği hevesle ve fanatizmle beşiktaş’ı tutuyordum. ama hastalıklı bir ruh haliydi bu, çünkü beşiktaş’ın yenildiği maçlardan sonra ağlıyor hatta uyuyamıyordum. tek doğrum beşiktaş’tı. diğerleri ise beşiktaş’a sürekli çelme takmak isteyen yalancı ve şarlatanlar. bu yüzden diğerlerinden ciddi ciddi nefret ediyordum!
yıllar geçiyordu…
1992-93’de ömer abimle birlikte hayatımın ilk maçına gidiyordum. gençlerbirliği-beşiktaş maçı. gecekonduda gençlerbirliklilerin yanındaydık. hayal-meyal hatırlıyorum. çok sakin bir maçtı. hatta vasat. sadece bir genç beşiktaşlının birkaç klas hareketi heyecan yaratıyordu. sonradan adını bolca duyacağımız genç futbolcu sergen yalçın’dı…
körlük derecesinde bağlı olduğum beşiktaş’ın şampiyonluğa oynadığı 1994-95 sezonu. aynı zamanda büyüdüğüm ve “sorgulamaya başladığım” yıllardı. ilk işaret, “beşiktaş’ı çekemiyorlar!” diyerek küfürler yağdırdığım rakip takım (genelde anadolu) oyuncularının maçtan sonra “hakkımızı yediler, biz de ekmek parası için mücadele ediyoruz!” sözlerinin içimde bir şeyleri hareketlendirmesiydi.
aslında “bu saçmalıktan” iyice sıkılmıştım ve kızgındım! onların haksızlığını ispatlamalı, beşiktaş’ı aklamalı ve bu davayı “ebediyen” bitirmeliydim. maçları daha dikkatli izlemeye başladım. tekrarları daha özenle takip ediyordum. maç sonundaki röportajları, yorumcuların sözlerini, gazeteleri daha çok izliyor/okuyordum. bir yandan da tartıyordum.
fakat yola çıkma sebebimden sapmaya başlamıştım. çünkü daha önce görmediğim şeyleri görüyordum. uyduruk penaltılar, ofsayt goller, hakem takdirlerinin “güçlüde” toplanması…
bugüne kadar “kayıtsız şartsız” inandığım şeylerin aslında kocaman bir yalan olduğunu görmek beni korkutmaya başlamıştı. ama üzerine gitmeliydim. belki de hepsi gerçekten hakem hatalarıydı. rastlantıydı…
ama günler geçtikçe umudum tükenmeye başlıyordu. şampiyonluğa giden takımımın birileri tarafından itilmesi kanıma dokunuyordu. çünkü ortada bir dengesizlik vardı. beşiktaş’ın kayrıldığı maçlarda rakip kendisinden 10 kat daha güçsüzdü! ve buna rağmen kol kanat gerilmeye ihtiyaç duyuyordu…
bir yandan da bu sorgulama aşamasını kimseye belli etmeden devam ediyordum. sonuçta ülkede taraftarlık namus meselesiyle eş değerdi. birilerinin siz doğarken omuzlarınıza yüklediği yükü tüm hayatınız boyunca taşımanız bekleniyordu. bir de bunu yaparken bazı şeyleri hasıraltı etmeniz, görmezden gelmeniz isteniyordu.
ama artık görmezden gelemiyordum. sanki birileri göz kapaklarıma kürdan yerleştirmişti. karar aşamasında olduğum gün, beşiktaş’ın artık bana ihtiyacının olmadığına karar verdim. hem onu benden daha çok “destekleyenler” vardı, hem de artık bu “haksız kazancı” taşıyamayacağımı anlamıştım. çünkü bana ağır geliyordu ve en önemlisi artık taşımak istemiyordum.
uzağı tercih etmek / nefret
tüm hayatı futbol olan, her maç sonrası vhs kasetlere maç özetlerini kaydeden, gazetelerden takım logoları kesip video kasetlerine “indexler” yapan 16 yaşındaki çocuk büyüyordu. büyürken de futbolu ardında bırakıyordu.
hiçbir maçı izlememeye, okumamaya, takip etmemeye başladım. futbolu hayatımın en uzağına koymaya çalışıyordum. karşıma çıktıkça “bir şekilde” ondan uzaklaşıyor, çok ısrar eden olursa bir iki kelime edip susuyordum. çünkü içimde çok büyük bir kızgınlık vardı. birilerinin beni aptal yerine koyduğunu düşünüyordum. güçlü olanı daha da güçlü hale getirmek için yapılanların bir de göstere göstere yapılması zoruma gidiyor, sinirlerimi bozuyordu. her aklıma geldiğinden futboldan bir kere daha nefret ediyor ve tekrar uzağı tercih ediyordum.
ısınma pasları
2000-01 sezonu. en büyük abimin gönlü, yıllar önce beşiktaş’tan gençlerbirliği’ne kaymıştı. beni arıyor ve “oğlum akşam fenerbahçe ile türkiye kupası finali oynayacağız. kesin izle. takım gör!” diyordu. ne yalan söyleyeyim içimden izlemek falan gelmiyordu. futboldu sonuçta. ne değişmiş olabilirdi ki? ama abim ısrar ediyor ve kıramıyordum “tamam” diyordum “izleyeceğim.”
akşam televizyonun karşısına geçiyordum. fenerbahçe maçın hemen başında öne geçiyor, gençlerbirliği beraberliği yakalıyor, ikinci yarıda öne geçiyor ama fener beraberliği yakalıyordu. uzatmalar ve penaltılardan sonra gençlerbirliği kupayı kazanıyordu. mutlu oluyordum. heyecanla telefona sarılıp abimi arayıp tebrik ediyordum…
futboldan uzak kaldığım 6-7 yıldan sonra ilk kez bir maçın tamamını izliyordum ve hoşuma gidiyordu…
taşın altına elini koyma isteği / sakin bir liman
2001-02 sezonunda yine abimin ısrarı ile sezonun son maçlarından birine gidiyorduk. neredeyse hiçbir şey hatırlamadığım maçtan birkaç ay sonra gençlerbirliği kombinesi alıyordum…
gençlerbirliği sezona çok iyi başlıyor. sonra duruluyor. sonra tekrar atağa geçiyordu. bu süre içinde tribündekileri gözlüyor, hareketlerine dikkat ediyordum. gergin maçlar da bile küfredilmemesi ve taraftarlar arasında beklediğimden çok kadının olması ilginç geliyordu. daha önceleri okuduğum, izlediğim tribün kültüründen çok farklı bir kültür vardı ortada. hoşuma gitmişti…
tribündekilerle arkadaşlıklar kuruyordum. konuşuyor, paylaşıyorduk. her birinin hayatlarında bir kırılma noktası olduğunu ve ondan sonra “kendi iradeleriyle” bir takım seçtiklerini öğreniyordum. kimisi gençlerbirliği’nin kimliğini seviyor, kimisi renklerini seviyor, kimisi tribününü seviyor, kimisi de gençlerbirliği’nin sakinliğini, kendi halindeliğini seviyordu…
benim için ise gençlerbirliği, “kazan da nasıl kazanırsan kazan” düşüncesinin uzağında sakin bir liman oluyordu. bir yandan da futboldan nefret etme sebebim olan “haksızlıklara karşı” taşın altına elimi koyma fırsatı…
nefreti hatırlama
2002-03 sezonu beklediğimden çok farklı bir sezon oluyordu. çünkü gençlerbirliği, dar ve tecrübesiz kadrosu ile kendinden “onar kat" büyük ve güçlü takımlarla şampiyonluk mücadelesine girişiyordu. bir süre sonra sürekli iyi sonuçlar alan kırmızı-siyahlılara ufak ufak tırpanlar gelmeye başladı. hem de göstere göstere! ama gençlerbirlikliler “onları da” yenerek yollarına devam ediyorlardı.
önceleri “olur böyle şeyler. hakem her yerde hata yapıyor” diye düşünsem de, bir süre sonra sonuca etki etme hamleleri canımı sıkmaya başladı. maçları daha dikkatli izlemeye, tekrar tekrar pozisyonları tartmaya başlamıştım.
her geçen gün futboldan nefret etme sebeplerim tekrar gün yüzüne çıkıyordu. ama gariptir bu sefer “diğer” taraftaydım. hakkı yenilenin yanındaydım…
sonunda takımın gardı bir şekilde düşürüldü ve ligi üçüncü bitirdik. hiçbir hedefi kalmamasına rağmen ligin son maçına daha bir coşkulu gittik. takımı tribüne çağırıp dakikalarca alkışladık. çünkü yine “güçlüler” kazanmış olsa da onlar ellerinden geleni yapmışlardı… herhalde o gün gerçekten gençlerbirlikli olduğumu anladığım gündü.
2003’ün sonlarına doğru amca oğlu süleyman’la birlikte gencler.org’u kurmaya ve içini doldurmaya başladık. işte o günlerde tanıl bora’nın “ankara rüzgarı: gençlerbirliği tarihi” kitabını görüp kırmızı-siyahlıların tarihini öğrenmeye, araştırmaya ve paylaşmaya karar verdim. bu adım aslında tüm hayatımı değiştirecekti. çünkü bir yandan karar aşamasında olduğum mesleğimi belirlememi, bir yandan da bir sürü değerli gençlerbirlikli ve futbol araştırmacısıyla tanışmamı sağlayacaktı…
olgunluk / cefa zamanları
2003-04 sezonunda uefa kupası’ndaki güzel günlerin ardından gençlerbirliği yine sakin liman oluyordu. düşme sorunu olmadan yıllarca 5-8 arasında yer alıyorduk.
2006-07 sezonunun devre arasında en iyi oyuncumuz (defansın göbeğinde oynayan) risp’in çok (ama gerçekten çok) komik bir rakama trabzonspor’a satılması ve ikinci yarı peynir ekmek gibi gol yemeye başlamamızın ardından gençlerbirliği bir türlü eski günlerine dönemedi. 10-15 arasında dolaşmaya başladık ve 3 kere küme düşmekten son haftalarda (2007-08’de son hafta) yırttık.
bu dönemde “risp” benim bayrağım oldu. çünkü bana kötü yönetimi ve tehlike çanlarını anımsatıyordu…
cefa dolu yıllar geçtikçe olgunlaşıyordum. tribündekiler “dostlarım” oluyor, kötü bir sezon sırf onları “topluca” görmek için tribünde yerimi alıyordum. kötü bir maçta yanımdakine dönüp muhabbet ediyor, maç sonralarında hayatı paylaşıyorduk…
gençlerbirlikli olmayı da öğreniyordum. rakip takıma, rakip taraftara saygı duymayı. kazananı alkışlamayı. ne olursa olsun küfretmemeyi. futbolu “sadece” futbol olarak görmeyi. ondan zevk almayı. eğlenebilmeyi. kendi takımından biri bile yapsa ırkçılığa karşı olmayı. kendi takımına yarar bile sağlasa haksızlığa karşı durmayı...
bu süre zarfında, hiçbir takımla düşmanlığı olmayan gençlerbirlikliler olarak defalarca deplasmana gidiyorduk. çoğunda büyük bir saygıyla karşılanıyor, hiç tanımadığımız ev sahibi takım taraftarlarıyla maç öncesi-sonrası (skor ne olursa olsun) muhabbet ediyor, atkı-forma değiştiriyorduk.
2011-12
daha kötü bir kadroyla ve daha önce takımda görev almış bir hocayla 2011-12 sezonuna başlamak üzereydik. hiçbirimizin büyük bir beklentisi yoktu. hatta “eyvah” diye geçiriyorduk içimizden.
fakat daha önceki gelişinde hiç “tanışamadığımız” fuat hoca, sezon başlamadan önce farkını ortaya koyuyordu. türkiye’de ilk kez bir teknik direktör - taraftar buluşması düzenliyordu. “beni daha iyi anlamanız için kendimi anlatmalıyım” diyor ve her maçın ardından samimi ve içten açıklamalar yapıyordu. “eksiklerimizi daha iyi görmek için bir de sizin açınızdan bakmalıyım” diyor ve taraftarı her platformda dinliyordu…
bu yazı yazıldığında gençlerbirliği ligde 25 maç sonunda topladığı 43 puanla 4. sırada yer alıyor. benim ankara’daki tüm maçlarını tribünden izlediğim ve son maçta gençlerbirlikli olduğuma karar verdiğim 2002-03 sezonundan sonraki en iyi sezonunu geçiriyor. hem de o yıla göre daha tecrübesiz bir kadroyla bunu başarıyor. izlediğim her maç tribündeki ilk günlerimi hatırlatıyor.
takım oyunu oynayan, birbirinin eksiğini kapatan, bitiş düdüğüne kadar savaşan, pes etmeyen takım, geçmişimi hatırlatıyor. futbolla, taraftarlıkla tanışmamı. gençlerbirliğini seçmemi. ve o günlerle barışmamı…
skor 0-0 berabereyken mehmet sedef'in ceza alanı içinde riveros'un çenesinin yarılmasına sebebiyet verdiği kontrolsüz hareketi penaltıydı. oysa hakem bu pozisyonun akabinde yaşanan ofsayta ve serbest vuruşa karar verdi...
aslında bu hatanın en büyük sebebi hakemlerin bulunduğu açılar ve peş peşe 2 pozisyonun yaşanmasıydı. şöyle ki; kayseri korner kullandı. gençlerliler topu kafa ile ceza alanı dışına gönderdi. kayserililer topu kafayla tekrar ceza alanına gönderdi. bu karambolde 2 kayserili ofsayt pozisyonundaydı. fakat topa geriden çıkan riveros yetişti. kafası ile topu öndeki arkadaşına çıkartmak isterken de mehmet sedef'in kontrolsüz hareketi geldi.
işte bu karambol sırasında yan hakemin önünde birçok oyuncu vardı ve riveros-mehmet sedef bu oyuncuların en arkasındaydı. muhtemelen hareketi göremedi ve riveros'un çıkarttığı top için "ofsayt" bayrağını kaldırdı.
orta hakem ise pozisyonu muhtemelen görmüş ve endirekt atışı işaret etmişti. çünkü mehmet sedef ayağını uzatsa da tam açmamıştı ve riveros'un yüzüne bir darbe gelmediğini düşünmüştü.
fakat kararından sonra kafasını yan hakeme çevirince ofsayt bayrağını görüp kararını değiştirdi ve ofsayt dedi. yine muhtemelen bu kararı verirken sedef'in pozisyonundan önce ofsayt olduğunu düşünmüştü...
ama ne olursa olsun gençlerbirlikliler olarak bu tarz pozisyonların aleyhimizde ya da lehimizde yaşanmasından dolayı üzüntü duyuyoruz... çünkü hiçbir tartışmanın olmayacağı bir galibiyet her şeyden daha değerli...
profesyonel futbol disiplin kurulu'nun 09.02.2012 tarih ve 68 sayılı toplantısında almış olduğu kararlar aşağıda belirtilmiştir.
- kayserispor kulübü hakkında, 05.02.2012 tarihinde oynanan kayserispor - gençlerbirliği spor toto süper lig müsabakasında, saha olayı nedeniyle sevk yapılmış ise de isnat olunan ihlalin unsurları oluşmadığından ceza tayinine yer olmadığına,
this was a great match with twists and turns all the way through. with other results going our way genclerbirligi now find themselves in fourth place and in a great position to get into the play-offs. there is still a long way to go but my confidence is high.
kayserispor 2 - 3 genclerbirligi
i may have been the only kanka at the beer bus on sunday afternoon but i was joined by about 30 gencler fans, all of whom were just a little bit scared. gencler has been playing okay footy since the half-way mark, but not brilliant football. kayseri on the other hand have been doing pretty well recently.
on to the match and it was good to see we were pretty much back to our regular line-up. cem can was back from his red card-forced sidelining. the attack looked good, with herve tum up front supported on the wings by hursut and yasin. oktay and azofeifa in midfield. aykut back for good at the back and the rest all names we are now familiar with.
kick-off and er... er... it was all kayserispor. they looked more dangerous and controlled the vast majority of the ball. it was only a bit of luck that saved us on a few occasions with former gencler player james troisi looking especially dangerous.
but football is football and it was pretty much against the run of play when we took the lead. a free-kick from a fair distance. azofeifa takes it, straight to aykut's head and in.
much cheering at the beer bus but it wasn't long before troisi equalised. he had an excellent match for kayseri. "your countryman just scored against us" one of the alkaralar honchos told me as i tried to hide under the table. it wasn't so long ago when they used to clap me on the back as if i had personally scored whenever one of the gencler aussies found the back of the net. not any more obviously.
half-time and most reckoned we could win the match. we had a few shots well saved, some shots which should have been goals and at least one off the post. we could get this.
then something we don't see very often. yasin sent the ball along the ground to tum just outside the box and he kicked it with a great left footer into the goal. let me repeat that, he actually kicked, as opposed to headed, a goal. 2-1 up and there was nothing but joy.
not long later though kayseri equalised again thanks to some bad man marking at the back. come'on boys. we can still do it.
and we did. five minutes of injury time were announced and with one of them gone, ergun sent a ball through to former ankaragucu player murat dururer on the left. he ran with it and passed perfectly to ermin zec who made no mistake. final result. 2 - 3.
all up a great match. lots of goals, lots of attacking football from both sides and, most importantly, the right result.
it certainly is fun to be supporting gencler this season.
yardımcı hakemler: ceyhun sesigüzel, esat sancaktar
4. hakem: ercan hellaç
gözlemci: sefer altuntaş
temsilci: ismail şenay, nazif çıldır, hasan onar
kayserispor: nicolas gaston navarro, hasan ali kaldırım, eren güngör, zurab khizanishvili, james troisi, okay yokuşlu (dk. 58 noureddine amrabat), cristian miguel riveros nunez, emir kujovic (dk. 77 ömer hasan şişmanoğlu), sefa yılmaz, furkan özçal, peter pekarik (dk. 29 kamil ahmet çörekçi)