* ilk gol yediği * evinde oynadığı ilk, * evinde ilk beraberlik aldığı, * evinde ilk gol attığı, * evinde ilk gol yediği, * evinde ilk puan aldığı maç.
not: o yıllarda takımlar haftasonları cumartesi ve pazar günü olmak üzere 2şer maç yaparlardı. bu yüzden bu maç 2. hafta maçı olmasına rağmen aslında galatasaray'ın ligdeki 3. ve evindeki 1. maç.
masına rağmen aslında galatasaray'ın ligdeki 10. ve evindeki 6. maçtır.
* ilk oynadığı, * ilk gol attığı, * ilk gol yediği, * ilk beraberlik aldığı, * ilk puan aldığı maç. * deplasmanda oynadığı ilk, * deplasmanda ilk gol attığı, * deplasmanda ilk gol yediği, * deplasmanda beraberlik aldığı ilk, * deplasmanda ilk puan aldığı maç.
not: o yıllarda takımlar haftasonları cumartesi ve pazar günü olmak üzere 2şer maç yaparlardı ya da bazı haftaları bay geçerlerdi. bu yüzden bu maç 2. hafta maçı olmasına rağmen aslında karşıyaka'nın ligdeki ve deplasmandaki ilk maçıdır.
ilk basımı 1993 olan, futbol ve kültürü kitabında yer alan yaşar aksoy'un "gavur izmir'de gol sesleri: izmir'in takımları" başlıklı yazısından karşıyaka'nın kuruluş öyküsü;
kaf sin kaf'ın kurulduğu tarih 1912'dir. evvela o günün karşıyaka'sını anlatmaya çalışacağım. 1908 meşrutiyet inkılabı olduğu zamanda bizim nesil 10-15 yaşında idi. hürriyet, adalet, müsavat, uhuvvet diye dört inanç doğmuştu... ittihat-ı terakki fırkası hürriyeti ilan ettiği o gün bizler de 'yaşasın hürriyet' diye bu heyecanlı günleri alkışlamıştık.
memleket bizimdi, fakat hakim olan türkten başkalarıydı. ticareti, sanayii her şeyi türk'ten başkaları için bir nimetti. hürriyet ilanı ile 'türküz' diye övünmek ihtiyacını yavaş yavaş duymaya başladık, her sahada duyulan bu ihtiyaçlar bizi sporda örgütlenmeye itti.
işte bu atmosfer içinde bizler, 10-15 yaşlarında çocuklukla gençlik arasında bocalayan bir nesildik. spor ruhu o zaman bizlerde tedrici uyanmaya başladı. ve bu tahayyül ettiğimiz spor o güne kadar türk olmayanların sanki inhisarında idi.
izmir'de rumlar'ın panyanios, apollon ve birçok kulüpleri vardı. bornova'da da ingilizlerin kendi aralarında bir toplulukları mevcuttu. o tarihte biz de aramızda para toplayarak top aldık. kısa pantolonlarla o günün sahası olan osmanpaşa camii'nin yanındaki ilk mektebin bulunduğu yerin bitişiğindeki arsada oynamaya başladık.
bu arsa, şimdiki çocuk yuvasının bulunduğu köşkle, bir tarafı alaybey'de diğer tarafı karşıyaka'da olan geniş bir bahçe idi, sahibi de omiros isminde rus asıllı ve eşi ingiliz olan karşıyakalı bir kişi idi. cami ve mektep arasında halen duvarla hudutlu bu bahçenin arasındaki geniş saha bizim futbol sahamız olmuştu.
aramızda ilk defa bir topluluk kurmaya 5-6 arkadaş o günlerde bu arsada karar verdik. ağabeyim kadızade raşit, teyzezadem süreyya iplikçi, ben, refik civelek, osman nuri, örnekköylü hüseyin, bir zeytin ağacının altında hafif yağmurlu bir günde biz de bir kulüp kurmayı tasarlamıştık. içimizdeki milli heyecan bir yangın gibi ateş almıştı.
bize, muhitimizden çığ gibi gençlik katıldı. kendi aramızda bir takım yapmıştık. 2-3 ay sonra da bu topluluğumuzu daha çok canlandırmayı düşündük. bu bizim için bir özlem olmuştu. ittihat-ı terakki cemiyeti'ne müracaat ettik, bizi himayenize alınız, bir kulüp teşkil edelim, daha verimli çalışmak arzusundayız, dedik. olumlu karşıladılar, size bir oda tahsis edelim burada teşkilatlanın, bu kulübü vilayete müracaat ile tescil edebiliriz dediler.
bu büyük bir ümit olmuştu. haftanın birkaç gününde akşamları burada toplanıp tasarladıklarımızı büyüklerimize iletiyorduk. onlardan büyük teşvik görmeye başlamıştık. bir müddet sonra vilayete müracaatla hukuk müşavirliği kanalı ile kulübümüz "karşıyaka mumaresei bedeniye kulübü" ismi altında teşekkül etmiş oluyordu. k.s.k., artık doğmuştu. tarih, 1 kasım 1328 yani 1912 idi..."
bir zeytin ağacının altında milli spor kulübü kurmak için ant içen ve bu düşüncelerini gerçekleştiren 6 delikanlı, gerçekte izmir tarihi açısından son derece önemli bir süreci başlatmışlardır. bu gençler, futbol yolu ile gençlik örgütlenmelerini tırmandıran ve ulusal kültürlerini ayakta tutmak isteyen azınlıklara karşı (gerçekte rum, yunan ve ermeniler azınlık kelimesi ile tarif edilemezdi, ekonomik, toplumsal ve siyasal bakımdan çoğunluk idiler) milli bir tepkiyi dile getirmişlerdi.
bu gençlerin kurduğu k.s.k., karşıyaka'da "türk milliyetçiliği" çevresinde toplanmak için can atan gençleri içinde bulundukları bunalımdan kurtaracak ve sporun "kılıflı milliyetçiliğine" çekecekti. kaf sin kaf, bu yüzden 1912'lerden 1922'lere kadar yani 10 yıl türk gençliğinin yabancı egemenliğine karşı direnişinin simgesi olmuştur ve cumhuriyet'in ilanından sonra aynı k.s.k., bu kez "kemalist devrim"in bir savunucu olarak gençliği atatürk'ün işaret ettiği ilkeler doğrultusunda güçlü, dinamik, kültürlü, çağdaş ve batıcı yetiştirmek için kolları sıvamıştı.
k.s.k.'nin ilk kurucusu zühtü işıl, kurtuluş savaşında çarpışmış, fahrettin altay paşa'nın süvarilerinden biri olarak izmir'e ilk giren süvariler arasında yeralmıştır.
bir diğer kurucu olan örnekköylü hüseyin yine bir kurtuluş savaşı kahramanıdır ve istiklal madalyası ile ödüllendirildikten sonra yaşamının son günlerine kadar gerçek bir k.s.k.'li olarak örnekköy'de yaşamıştır.
k.s.k.'nin bir diğer kurucusu süreyya iplikçi ise (sadi lplikçi'nin ağabeyi), milli mücadeleyi desteklediği için bizzat yunan kralı konstantin'in emri ve izmir işgal kumandanı steryadis'in eliyle atina'ya sürgün edilmiş ve idam cezasına çarptırılmıştır.
bütün bunlar rastlantı değildir. çünkü k.s.k.'nin kuruluşunun kökeninde bir sportif heyecandan daha çok, bir ulusal uyanış coşkusu vardır. spor tutkusu ile ulusal uyanış heyecanı yanyana ilerleyerek, k.s.k.'yi yaratmıştır.
saat 15 de başlıyacak olan galatasaray - karşıyaka maçı üç hafta evvel izmir'de oynanan ve 2-1 sarı-kırmızılıların galibiyetiyle sona eren hususi karşılaşmanın bir revanşı mahiyetindedir. bu sebeple iki takım da hafta içindeki çalışmalarını ciddi tutmuştur. saha ve seyirci avantajına sahip galatasaray ilk nazarda daha şanslı gözükmektedir. maçı adana bölgesinden ali timur idare edecektir.
0-1: 12. dak. metin şaşırtıcı bir vücut hareketiyle müdaileri aldattı. top soliç yerinde boş duran ahmede geldi. ahmed'in sert sol şütüne akın müdahale ettiyse de top yuvarlanarak ağlara değdi.
1-1: 58. dak. selim topu ogün'e geçirdi. ogün'ün ortasında top galatasaray müdafasının kifayetsiz müdahalesiyle kale önünden uzaklaştırılamadı ve kendie vuracak birini beklerken özcan'ın kafası yetişip onu yerden ağlara yolladı.
değişen oyuncular: 8. dakikada suat sakatlanıp sahayı terketti. ünal takıma girerek sağhafa. ahmet'te sağiçe geçtiler. 33. dakikada özgenç çıkarak yerini selime bıraktı.
hadise: maç başlamadan karşıyakalılar ısınma vuruşları yaparlarken atılan sert bir şüt başka bir tarafa bakmakta olan kaleci akının başına çarptı. akın bu darbenin tesiriyle bir fenalık geçirerek saha kenarında tedavi edilip tekrar yerini aldı...
2 kişi azdır! 20 kişi azdır!... maç başlayalı henüz birkaç dakika geçmişti ki galatasaray tribünlerindekiler hep birden bu tempoyla bağırıyorları.
zira daha başlama vuruşu yapılır yapılmaz karşıyaka santrforu hemen geri çekilip metini adım adım takip ederek marke etmeğe girişmiş, karşıyaka santrhafı da biraz onun gerisinde bütün dikkatiyle gene metini kollamaya başamlıştı... galatasarayın golcü adamı böyle iki muhafızla zararsız hale getiriliyordu... 8 inci dakikada suat da sakatlanıp bir daha dönmemek üzere sahayı terkedince sarı-kırmızılılar akınlarının akıllı mimarını da kaybetmiş oluyorlardı.. ve işte bundan sonra metin olmayınca gol çok olmıyacağına inananlar suat olmayınca da takımda kalsın da kalmadığını anladılar. artık sarı-kırmızı akınları hem inkişaf hem de netice bakımından yavanlaşıvermişti. geriden ortaya vurulan toplar bir duvara çarpar gibi geri dönerken, cenahlardan gelenler de aynı şekilde tehlikesiz oluyordu... sonra galatasaraylı forvetler şahsi dalışları tercübe ettiler o da olmadı... nihayet bütün ümitler onsekiz civarında verilen frikiklerde ya metin ya da saimin vuruşlarına bağlandı kaldı...
k.s.k. = renk ve vazife aşkı
kaşıyaka gelince metini iki adamlarıyla zaptederken diğer forvet oyuncularını da adam adama sıkı markahlarla durduruyorlardı... çok adama ihtiyaç gösteren bu koyu markaj yüzünden haflar pek nadiren forvetlerine yardım edebiliyorlar ve hatta çok zaman sağiç de geriye geldiğinde ilerde ogün, k. erol, özcan korkunç fırtına gibi deplasmanlarla heryere koşarak rakip müdafaayı karıştırıyor, allak bullak ediyorlardı.
hemen şunu da söylemek gerekir ki yeşil-kırmızılılar kuvvetli rakipleriyle başa baş bir oyun çıkarmak için canlarını dişlerine takarlarken katiyen lüzumundan fazla sertliğe, haşinliğe de kaçmıyorlardı. sadece lisanslarına "profesyonel" yazılmış, tamamiyle ve tertemiz amatör hislerle, renklerine sarılmış bir takımdı sahada efendice mücadele eden... elde ettikleri kıymetli beranerliten dolayı hepsini tebrik ederiz.
lüzmsuz kalabalık
galatasaray oyun ilerledikçe ve iş tehlikeye girince takımda bazı değişiklikler yapmayı denediler... fakat takım o derece karşılıklı ki, bu yeniliklerin tesiri olmadığı gibi, yapılmak istenilenlerin farkına varmak bile zordu...
tribünlerde, saha kenarında bulunan antrenör, antrenör yardımcısı ve umumi kaptana ilaveten orada hiç bir vazifesi olmayan veznedarla, bölge temsilcisinin de karışmasıyla kalabalıklaşan galatasaray kurmay heyetinin bu karmakarışıklıkta büyük rolü olduğunu söylenenler çoktu. bizce de görevli olamayanlar artık saha kenarında boy göstermekte, akıl karıştırmaktan vazgeçmelidirler...
maçtan mühim dakikalar
dak 3: isfandiyar iki rakip oyuncuyu çalımlayarak geçti, yaptığı güzel ortayı cengiz kafasıyla değerlendiremedi.
dak 11: ahmedin mücadelesi neticesinde metine gelen top kuvvetli bir şütle avuta yollandı.
dak 12: galatasaray'ın golü.
dak 18: karşıyakalılar sağdan uzun bir taç atışıyla galatasaray kalesine ilk tehlikeli anı geçirttiler.
dak 28: isfendiyar çok müsait vaziyete bir gol kaçırdı.
dak 30: selimin kaleye havale ettiği vuruşu metin tamamladı. top karşıyaka kale çizgisini geçer gibi oldu. müdafiler uzaklaştırdılar.
dak 48: selim yükselle karşılarşıya kaldı fakat topu içeri vuramadı.
dak 58: karşıyakanın golü.
dak 73: özcanın güzel ortasına ogün'ün kafa vuruşu az farkla avut.
dak 83: soldan gelen ortaya isfendiyarın güzel volesi avut.
dün karşıyaka maçında ayak bileğinden sakatlanan galatasaray takımı kaptanı suat, bugün göztepe'ye karşı oynamayacaktır. doktorlar suat'ın sakatlığının 15 gün içinde geçebileceğini bildirmişlerdir.
niye öteki taraftarlar, altaylı ya da artınordulu oluyor da; biz, karşıyakalı taraftarlar, kaf sin kaf'lı oluyoruz? bunu bir türlü anlayamıyordum. çocukluğumun, bulmacalarından biri: karşıyaka'dayız (izmir); o semtin takımı, ksk; o yıllarda kimse karşıyaka demiyor, adını anmak için; ille kaf sin kaf diyeceksin; âdet bu!..
1930'lu yıllar. yıldırımspor'un asımlı, kör hikmetli, göbek hidâyetli zamanı. bu takım federe değil, karşıyaka'nın genç takımı gibi, bir mektepli takımı; başlıca rakibi alaybey'dir ki, o naldöken palamut fabrikasındaki, bazı işçilerin de oynadığını sandığım, bir halk takımıydı. duvarların tepesine çıkıp, yıldırımspor-alaybey maçlarını seyrettiğimiz; eski mahfel'deki, uyduruk (toprak) sahada ağabeylerden birisi, muammayı benim için, yarı yarıya çözmüştü; kulübün adı karşıyaka spor kulübü, baş harfleri ksk, eski alfabeyle okudun mu, kaf sin kaf! işte o kadar!
golden ya da galibiyetten sonra, taraftarların coşturucu bağırışı da, zaten bunun üzerine kurulmamış mı? kaf kaf kaf simsinsin kafsin kafsin kaf! o yıllarda öteki izmir takımlarının böyle özel bir bağırış biçimleri yoktu; ya ya ya, şa şa şa diye bir ağızdan bağırıp, futbolcularını yüreklendiriyorlar; doğrusu, bizim farklı bağırış tarzımız hoşuma gidiyor ama; sebebini de merak etmiyor değilim: meğerse, neymiş!
batı özentisi olmak ya da olmamak!
bunu galatasaray taraftarı olunca anladım. ne yani döneklik mi yapıyoruz? hayır, o zaman türkiye ligi oynanmıyor, çünkü imkânsız; ne ulaştırma var, ne ulaşım, yollar berbat deplasman, akla ziyan bir iş! o yüzden büyük şehirlerin, kendi ligleri oynanıyor: izmir, ankara, istanbul vs. her şehrin çocuğu, kendi liginden bir takıma sahip çıkıyor ama; ülkeye istanbul basını hâkim istanbul ligi'ni de izlemeye adeta mecbur, öyle ki, aramızda, izmir'dekinden başka, bir de istanbul takımını desteklemek âdet oluyor.
ben galatasaray'ı seçmiştim, neden seçmiştim, bunun ayrı ve duygusal bir nedeni vardır ama seçtiğim anda, şaşırdım; bu takım taraftan da oyuncusunu, -aynen ksk gibi- özel bir tekerlemeyi bir ağırdan tekrarlayarak coşturuyordu; üstelik, tuhaftı da bu tekerleme: "re re re, re ra ra, gas'saray, gas'saray cim bombom"! ne yalan söylemeli, öğrendiğimde bunu, türkçe'den çok frenkçe sanmıştım. istanbul'da uzun bir gençlik yaşantısı olan babama söylediğim zaman, bana hak verdi: "...benzer" dedi, "- ...mekteb-i sultan-i'nin takımıdır o, tedrisatı fransızca olan bir mektep, şehzadeler için açıldığı rivayet edilirdi, hâlâ da memleketin en iyi mektebidir!"
futbol tarihimizi kurcaladıkça, muammayı büsbütün çözer gibi oldum. galatasaray, türkiye'nin en eski futbol kulübü: alafranga, kendisini batılı sayan bir kremanın takımı; esasen o tarihte futbol da, alafranga komprador kültürüne dahil bir spor gösterisi; dahası bu takım, payitahttaki ecnebi ve ekalliyet futbol takımlarına özenilerek kurulmuş; alafrangalığını bir şekilde göstermesi lâzım: türkçe'nin fonetiğine ters bir teşci sloganıyla bunu yaptığını sanıyor. ksk, eskilikte galatasaray'ın izmir'deki muadili (1912), işin ilginç yanı, o da izmir'deki ecnebi ve ekalliyet (mesela, pani-yoniyon) takımlarına özenilerek tesis edilmiş; fakat ilkinin tersine, izmir'dekilerin teşci bağırışı alafranga değil; onlar alaturkayı seçiyor; "ya, ya, ya/şa, şa, şa" demiyorlar ama,
osmanlı alfabesine dayanarak, günümüzde bile geçerli olan bağırışı buluyorlar: kaf kaf kaf sin sin sin.
galatasaray'ın tutumunda, bir bakıma j.m. albertini'nin azgelişmişliğin mekanizmasında altını kalın kalın çizdiği, seçkinci alafrangalığa ciddi bir özenti sezilivor. ksk'nin seçtiğindeyse, o özentiye ciddi bir direniş... böyle temel bir tespit...
attila ilhan
ilk kez cumhuriyet gazetesinin 11 eylül 2000 tarihli nüshasında, attila ilhan'ın söyleşi adlı köşesinde yayınlanmıştır.
not: milli ligde oynanan ilk galatasaray - karşıyaka maçına yazdım.