kentin meşhur soğuğuna aldırmadan bütün şehir rövanşa hazırlanıyor ve 16 eylül 1970 tarihine geliniyor. futbolun bütün şöhretleri eskişehir atatürk stadı'na akın ediyor. eskişehir ve işyerleri filmin ikinci perdesini izlemek için tatil ediliyor. tribünlerin ateşini daha da arttırmak isteyen eskişehirsporlu yöneticiler kalipso metin ersoy'u maça davet ediyorlar. ersoy, amigo orhan'a destek olurken maç başlamazdan evvel saha da bir şov gerçekleşiyor eskişehirliler. boğa misali kuşanan bir seyircinini eskişehirspor'u temsil eden matador tarafından altedilişi büyük alkış koparıyor. milliyet'in haberine göre, begiter'in eşinin kurduğu eses'in yönetici ve futbolcu eşlerinden oluşan takım, iğne iplikleriyle formalara ay-yıldız işliyor. taraftarın desteğiyle maça hızlı başlayan eskişehirspor ilk yarı gole ulaşamıyor. dengede giden maçın 77. dakikasında 9 numaralı acosta sahneye çıkıoyr ve herkesi düş kıraklığına uğratan golü atıyor.
24 mart 2000 tarihinde kaybettiğimiz aydın köker'in radyo anlatımıyla, sevilla maçı;
"karşılaşmanın 19. dakikasında bir hakem hatasından büyük bir gol tehlikesi atlattı eskişehirspor. 19. dakikada ofsayt durumunda bulunan lora topla beraber kaçtı. yan hakem ofsaytı kaldrımadı, açık bir ofsayttı. verdi pasını berruezo'ya. çok müsait bir pozisyondu fakat berruezo topa yetişemedi. mümin çıktı aldı. şimdi gene tehlikeli bir pozisyon. aman, acosta gidiyor, tehlikeli. vurursa gol olabilir. vurdu gidiyor, gol gol gol gol gol sayın seyirciler. gol, gerçekten hazin bir gol. deminden beri size anlatmak istediğim bir hadise cereyan etti!.."
o dakikalarda gegiç tarafından ısınmaya gönderilen halil, bu golle umutları sönen hocası tarafından tekrar kulübeye çağırılıyor: "haydi bre, sen mi kurtaracaksın takımı, otur!.." derken bu golden bir dakika sonra, eses temmuz 1970'de ankaragücü'nden transfer ettiği, sağ açık mevkiinden sarı doğan'ın yaptığı ortayı altı pas üzerinde yakalayan fethi, kalecinin sağından eses'in ilk golünü kaydediyor ama kalan 12 dakikada gol yemeden iki gol daha atmak imkansız gibi... bir ara fethi de gegiç'in yanına geliyor ve "sir, maç böyle biter, biz çıkalım genç arkadaşlara şans ver" diyor. abdullah gegiç, kaptana "olmaz öyle şey" diyerek tekrar sahaya gönderiyor ve halil, eses formasıyla bu ilk maçında o kadar hırslı oynuyor ki girer girmez yakaladığı pozisyonlarla arkadaşlarını da motive ediyor. maçın 82. dakikasında ilhan'ın sağdan yaptığı ortayla gelen topu kaptan fethi çok şık bir uvuruşla ağlara takarak eses'i 2-1 öne geçiriyor. ileri uçta bunlar yaşanırken defansta buruk bir sevinç yaşanıyor. ismail, süreyya'ya gözleri nemli bir şekilde, "ağabey keşke o golü yemeseydik, yazık oldu" deyince tatar süreyya, "siz de ileri gidin, ben tek başıma savunma yaparım" diyerek ismail'i ve ilhan'ı da ileriye gönderiyor. eses'i ikinci tura ve aynı zamanda tarihe geçirecek olan mucize gol, ilhan'ın ortasıyla yine fethi'den, bu sefer kafayla 89. dakikada geliyor. kaptan golleri sıraladıkça tribünde ayağa kalkıp aşka gelen feriha abla'nın gür sesi duyuluyor eskişehir atatürk stadı'nda: "aslanım fethi, koççum benim!.." kaptanın kafayla attığı nadir gollerden en akıl dolu olan bu gol... kafalara çıkmayan, kafa golü atmada başarılı olmayan fethi, kendisine takılanlara, üniversite tahsiline gönderme yaparak "o kafa bize lazım" dermiş. en lazım olduğu dakika sevilla'yı porsuk'un serin sularına gömen bu kafa golü oluyor. son 10 dakikada gelen üç muzice golü çoğu eskişehirspor taraftarı izleyemiyor. zira futbolun 90 dakika olduğunu bir anlık ümitsizlikle unutuyorlar ve stadı terk ediyorlar.
maçın son düdüğüyle birlikte eskişehir'de yer yerinden oynuyor, gerçi şehir o yıllarda böylesi günlere alışık, maça giden, maçı terk eden, maça giremeyen herkes sokaklara dökülüyor, sabaha kadar gecelerini gün ediyorlar. ertesi gün bütün gazeteler eskişehirspor'u manşetlere taşıyor... "ilk golde atatürk stadı, ikinci golde eskişehir, üçüncü golde türkiye ayağa kalktı" diyor biri, "bir ara maçı yöneten doğu almanya'nın fifa kokartlı hakemi gerhart kunze durdu ve muhteşem eskişehir seyircisiyle onların şefi amigo orhan'ı izlemekten kendini alamadı" diyor diğeri... hakem elbette ateşli eskişehir seyircisine hayran kalmıştır ama pür dikkat tribünleri seyre dalmasında "es es" çeken seyircileri nazi sempatizanı sanmasının payı da büyüktür.
eskişehirspor sevilla galibiyetiyle avrupa kupalarında bir ispanyol takımını eleyen ikinci türk takımı oldu. ilk olarak, 22 kasım 1967'de atletico madrid'i 3-0'lık bir sonuçla eleyerek bu ünvanı alan göztepe'ye, eskişehirspor'dan sonra, ancak ta 2000 yılında real mallorca'yı eleyen galatasaray ortak olacaktı. eses'in sevilla galibiyeti tarihe şu verilerle geçti:
galeana'nun cümlesinden (ç)alıntıyla "arjantinli"nin yerine "eskişehirli"yi koysak: "sahada yalnızca yirmi bin kişi vardı, ama hangi eskişehirliyle konuşsanız o gün orada olduğunu söyler..."
"ben yönetici olduğum için ispanya'daki ilk maça da gitmiştim. maç 40 derecede oynandı ve emin olun eskişehirspor maçtan sonra takım halinde 15 kilo vermiştir, o denli bunaltıcı bir sıcaktı. 1-0'la döndük... buradaki maç başladı, adamlar kapandığı için takımımız hiçbir varlık gösteremiyor. 78. dakikada golleri geldi. şeref tribününde, aynı zamanda ispanya'nın en tanınmış avukatlarından olan sevilla'nın başkanı 'artık bu iş bitti' diye öyle bir kasıldı ve puro yaktı ki maçı beraber izlediğimiz eşimin bile dikkatim çekti bu hareketler... golün ardından ilhan ortalıyor, fethi vuruyor vc beraberliği sağlıyoruz. son on küsur dakika... iki gol daha atmalıyız ki tur atlayabilelim. neyse ilk golün ardından takını da taraftar da şaha kalktı ve 3-1 kazandık maçı. maçtan sonra sevilla'ya yemek verecektik. bizi ispanya'da ağırladıkları otellere, restoranlara karşılık olarak biz de dönemin eskişehir'inde basma fabrikasını yemek için ayarladık. kabul etmediler. zaten maçtan hemen sonra eşofmanlarla otellerinden ayrılıp istanbul'a hareket ettiler. yol üstünde saraçoğlu tesisleri var o zaman, orayı kapatıp, şarap, bira ne varsa epey bir içmişler, havaalanına öyle zil zurna gitmişler eskişehirspor-sevilla maçı sadece bizim değil, onların da unutamayacağı bir maç olmuş tur yani..."
"sevilla maçına babamla gitmiştik. lise 1'e yeni başlamıştım. küçük olsam da düşününce enfes bir maç izlediğimi hatırlıyorum. golü yediğimizde büyük bir sessizlik oldu. hatta tel ögülerin orada bir kişi yığıldı kaldı, herkes şoke olmuştu. sevilla golü attıktan sonra kaptan fethi'nin hırsla kalemizden topu alışı ve santraya bir an önce götürmek isteyişinin görüntüsü hâlâ bellegimdedir. maçtan sonra köprübaşı felç oldu. amigo orhan bir arabamn üstüne çıktı. tezahüratlara, şarkılara oradan devam etti. köprübaşı'ndaki o anımız hayat dergisinde fotoğraflarla yayımlanmıştı..."
sevilla maçının oynandığı yıl saint benoit'da orta bölüme gidiyordum. eses aşkıyla daha o yıllarda istanbul-eskişehir arasında mekik dokuyoruz. neyse, efsane maçı izledik yine döndük istanbul'a... fransızca dersinde kompozisyondan sınav olacağız. ben zaten maçın etkisinden kurtulamamışım, aldım kalemi elime sevilla maçını bir güzel fransızca yazdım. hiç unutmam öğretmenimiz joseph edizel ki kolejde kıt notuyla nam salmıştı, hayatında hiçbir sınavda 7 dahi vermemesine karşın, eses'in sevilla maçım yazdığım sınav kâğıdına tuttu 10 verdi, yetmedi bir de bu kompozisyon okul tarafından ödüllendirildi. ben dört köşeyim tabii, eses'im ispanya boğalarını madara etmiş, ben de onun sayesinde zor bir sınav dan tam not almışım!..
aradan yıllar geçti, 1997'de milliyet spor servisi dış haberler'de çalıştığım günlerde görevli olarak cenevre'ye gittim. tesadüf, kaldığım otelde sevilla'nın o günkü kadrosundan eloy da vardı ve hemen o müthiş maçla ilgili konuşmaya başladık. eloy, o yıl takımlarından 5 kişinin milli takımda olduğunu ve başardı bir sezon geçirdiklerini anlattı. hatta eskişehir'den dönüşte ligde atletico madrid'i 4-3 yenip liderliklerini sürdürdükleri için son dakikalarda gelen gollerle eses tarafından elenmeleri ispanya'da da uzun yıllar basın tarafından bir talihsizlik olarak yorumlanmış. eloy, geçen çeyrek asra rağmen o gün sahada yaşananları ayrıntısıyla hatırlıyordu ve başladı anlatmaya...
'maç 1-0 üstünlüğümüzle devam ederken ilk maçın da verdiği rahatlıkla turu atlayan tarafın biz olacağına o kadar inandık ki, oyun disiplinimizi bıraktık. bir ara sağ bek oyuncumuz maç devam ettiği bir arada eline bir limon aldı ve eskişehirspor seyircilerine baka baka limonu yemeye başladı. aman allahım, takımlarından ümidini kesmiş rakip taraftarlar bu harekete öyle bir tepki gösterdi ki, hepsi birden hemen organize olup tekrar takımlarını motive edici sloganlara başladılar. o sırada da eskişehirspor bir oyuncu değişikliği yaptı ve takıma hareket geldi. neyse maç bitti, soyunma odasında hepimiz kahrolmuş vaziyette oturuyoruz. antrenörümüz max merkel odaya girer girmez azuaga'nın üstüne yürüdü ve kafa attı. söylediği cümle yenilgimizi özetler gibiydi:
-sonumuzu sen hazırladın, uyuyan devi sen uyandırdın!'...
orhan erpek ile yaptığım söyleşi boyunca seçici oldu; geçmişle ilgili ve özellikle kendisinin saha içindeki hareketleriyle ilgili sorulanını ustalıkla geçiştirdi. ben de onun her fırsatta büyüklerimden zevkle dinlediğim performansını, yaptığı el kol hareketlerini ve bunlann anlamını çok merak etmeme rağmen erpek'in bu tutumuna saygı duydum. ancak geçmişten bir belge olarak, o günlerin maç atmosferinde amigo orhan'ı tasvir eden bir yazıyı aktarmak istiyorum.
maçın başlamasına on beş dakika kadar kısa bir süre kaldığı halde, eskişehir'in atatürk stadı'nda tribünleri hıncahınç dolduran seyirci kalabalığı, büyük bir sessizlik içindeydi. maçı seyre gelen, ilk defa bu stadda bulunan bir yabancı olsaydınız, tribünleri dolduran 20.000 eskişehirli'nin böyle sessiz sedasız duruşuna bakarak, 'hani? nerede?.. eskişehir'deki brezilyayı hatırlatan tezahürat bu mu? eskişehirsporlular'ın o gök gürültüsünü andıran, bir ağızdan kopar gibi çıkan feryatları? meğer yazılanların, söylenenlerin hepsi balonmuş!' diye peşin bir hükme varırdınız. gerçekten de o ateşli eskişehirspor taraftarları, uslu uslu yerlerine oturmuş, bir yandan stad hoparlöründen yayınlanan şarkıları dinliyor, bir yandan da eğlencelik kabilinden leblebi-çekirdek atıştırıyorlardı. sanki biraz sonra yapılacak karşılaşma, eskişehirspor için hayatî hiçbir önem taşımıyordu... futbol maçı değil, alelade bir jimnastik gösterisi seyredeceklerdi sanki...
meğer seyirci alesta bekliyormuş... yine sessizlik içinde geçen bir beş dakikadan sonra, kırmızı kazaklı bir gencin çıkış tünelinden sahaya fırlamasıyle birlikte, o saatlerdir 'tıs' çıkarmadan oturan binlerce kişi öylesine korkunç bir gürültüyle ayaklandı ki, sormayın... stad bir anda bayram yerine dönmüştü. havaî fişekler atılıyor, sirenler çalmıyor, dev kaynana zırıltılarının kulakları sağır eden gürültüsü arasında, 20.000 kişi hep bir ağızdan, 'or-han!, or-han!' diye tempo tutuyordu. kırmızı kazaklı genç, saha içinde bir tur atıp, tribünleri selâmladıktan sonra, tam santra yuvarlağına gelip durdu. ve... onun bir el kaldırmasıyla birlikte, o korkunç gürültü bıçak gibi kesildi. şimdi dünyanın en büyük korosu, maestro 'amigo' orhan yönetiminde gösterisine başlıyordu...
orhan, kollarını önce iki yana açıp, bütün tribünlere şöyle bir baktıktan sonra, yavaş yavaş dizlerini kırıp, çömelmeye başladı kollarını göğsünün üzerinde kavuşturdu. ellerini yumruk yaptı. sol dizi tam yere değmek üzereyken, birden kollarını açarak havaya fırladı. ve onun bu fırlayışı ile birlikte, stadı dolduran 20.000 kişi gırtlaklarını yırtarcasına 'heyyy allah.!' diye haykırdı. aynı hareketi birkaç defa üst üste tekrarladı. her seferinde 'amigo' orhan ayağa fırlarken, eskişehirsporlu taraftarların 'heyy allah!' diye haykırışları âdeta yeri göğü inletiyordu.
sonra birden hareket değişti. orhan'ın sağ elini, sert hareketlerle sağa sola sallamasıyla, korosu da tempoyu değiştirdi. şimdi bütün stad 'es-es-es! ki-ki-ki! eski, eski, es!' avazeleriyle çın çın ötüyordu. orhan yeni bir el hareketi daha yaptı ve bu defa seyirciler, 'hop-hop-hop! güm-güm-güm! kırmızı şimşek, hey-hey-hey!' diye haykırmaya başladılar. tam bu sırada kırmızı-siyah formalı eskişehirspor on biri, şimşek gibi sahaya fırladı.
eskişehir'in atatürk stadı'nda eskişehirspor'un oynadığı her maçtan önce, bu program uygulanır. maçın başlamasına on dakika kalıncaya kadar sessiz sedasız oturan halk, 'amigo' orhan'ın sahada görünmesiyle, birden hareketlenir. onun kol ve vücut hareketlerine uyarak, belirli sözleri, hep bir ağızdan haykırmaya başlar. ve tam, 'kırmızı şimşek hey-hey-hey!' diye bağırılırken, çıkış tünelinde bekleyen eskişehirspor sahaya fırlar. yalnız eskişehir'de değil, kırmızı-siyahlı takımın her gittiği şehre göç eden taraftarlar, 'amigo' orhan'ın idaresinde bu değişmeyen programı uygularlar. binlerce insanı kol ve vücut hareketleri ile idare eden 'amigo' orhan'ın ünü, artık türkiye sınırları dışına taşmıştır..."
"rahmetli 4. noter polat cansızoğlu, adapazarlı deve ziya, alexi kosigin (hikmet üstertuna), bahçeli şeref lokantasının sahibi rahmetli enver yönder, rahmetli naci tümer, rahmetli papaz muzaffer (aydın begiter'in abisi) ve ayı yusuf'un çekirdeğini oluşturduğu yaklaşık 20 kişilik bir taraftar grubumuz vardı. eskişehir'deki birçok mahalle ve taraftar grubu gibi bu grup da eskişehirspor için önemli hizmetlerdebulunmuştur. neyse,sevilla maçı var. herkes hazırlık yapıyor kendi çapında. biz önce bahçeli şerefte bir güzel içlik, zerzevatlarımızı bidona doldurduk, maça öyle geldik. o zamanlar plâstik bardak yok. cam bardakları ceketlerimizin ceplerine koyduk, maçta içmeye devam edeceğiz. polis, öyle büyük olaylar çok sık olmadığı için üst baş araması yapmazdı... ikinci yarı beraberlik golümüzü atınca, inşallah ikinciyi de atarız diyorduk, derken mucizevi üçüncü golümüzü de attık. zaferimizi hıçkıra hıçkıra ağlayarak kutladık. polat'ın ağlamasını bugün bile hatırlarım. allahım, bir erkek bu kadar mı güzel ağlar?.."
"eskişehir iktisadi ve ticari ilimler akademisinde talebeyim. kampanya dönemlerinde de kütahya şeker fabrikasında muhasebecilik yapıyorum. eskişehir'de sevilla maçı var. maçtan bir gün önce şefe gittik, durumu anlattık. şef de lanet bir herif. kabul etmedi tabii... 8 eskişehirli arkadaş birer istifa dilekçesi yazıp önüne koyunca şef uyandı. işler tepe taklak olmasın diye izni verdi. hemen eskişehir'e geldik, maçtaki yerimizi aldık. son 20 dakika içinde sevilla'nın golü geldi. normalde biz takıma sonuna kadar bağlıyız ama ilk defa nasıl küfür ediyoruz. biz işimizden olmayı göze alıp maça gelmişiz, bir de yeniliyoruz yani. golümüz son dakikalarda geldiği için stadın büyük bir kısmı boşalmıştı. dolayısıyla onlar son 12 dakikada gelen üç golü izleyemedi. üç gol de birbirinin kopyasıydı... hep sağdan orta, hep fethi, hep hep gol!.. biz golü sanat okulu tarafından yedik. üç golümüz de hava hastanesi tarafındaki kaleye atıldı. bol bol sevinç gözyaşları döküp tur attıktan sonra kütahya'ya döndük. fabrikanın tesislerinde eskişehirli arkadaşlarla sabaha kadar rakı içtik..."
""o zaman eskişehirspor genç takımında futbolcuyum. maç kazanıldı. sonraki ilk antrenmanda teknik direktör abdullah gegiç futbolculan topladı ve herkes övgü dolu sözler beklerken o bütün ciddiyetiyle fethi heper'e kızdı. hepimiz şaşırdık. zira 3 gol atıp takıma tur atlatmıştı. bu büyük başarıya rağmen fethi heper'in attığı gollerde, önceden belirlenen alanda olmadığını, kendi alanını terk ettiğini söylüyordu..."