halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
yağmur başlayınca takımlar yok oldu
evet, yağmur başlayınca takımlar yok olmuştu. saha üstünde değil, ama kağıt üstünde... fenerbahçe'nin avrupa kupa galipleri turnuvası'na çeyrek finaldeki ilk maçıydı bu... budapeşte'de mtk stadı'nda mtk takımıyla oynuyordu. fenerbahçe'nin işi zordu ama benimki de kolay değildi. çünkü maçı oyun alanı kenarından anlatacaktım. macarların dünyaca ünlü spikeri, (sonra futbol federasyonu başkanı olan) györgy szepesi ile eski dosttuk. 1954 dünya kupası'nda tanışmış, arkadaş olmuş, birçok uluslararası maçta rastlaşmış, buluşmuş, ahbaplık etmiştik. szepesi, maçların oyun alanı kenarından anlatımından yanaydı. o günkü maçta benim için de kulübede tertibat aldırmamış, mikrofon düzenini sahaya hazırlatmıştı. szepesi "hemen sahanın yanından oyun daha iyi yansıtılır" görüşündeydi. çaresizdim. kabullendim. üstelik ayakta konuşuyordum. ama az sonra yağmur başlamadı mı?
hakemlerı ve takımların kadrolarını yazdığım elimdeki kâğıt da ıslandı tabii... böylece yağmurla birlikte benim kâğıttaki takımlar da siliniverdi. allah'tan bir hafta önce gitmiştim budapeşte'ye. mtk takımını lig maçında ve iki antrenmanında izlemiş, oyuncularını tanımıştım. fenerbahçelileri zaten biliyordum. bu bakımdan fazla sıkıntı çekmeden yayını sürdürdüm. ama bu bana öyle bir ders oldu ki... o günden sonra notlarımı muhakkak bir naylon dosyaya, bir saydam kaba koyma alışkanlığını benimsedim. özellikle açık havadaki sunuculuk görevlerimde notlarımı hep naylon kılıfta korudum.
işler yalnız saha kenarında değil, sahada da iyi gitmiyordu. ilk yarı sonlarında mikro mustafa sakatlanmış, sağaçıkta sadece yer dolduruyordu. seke seke koşmaya çalışıyordu. yani fenerbahçe 10 kişiydi gerçekte... yine de dayanıyordu. 15 dakika daha dayanabilse, istanbul rövanşı güven altına alınabilirdi. fakat tam 75'inci dakikada... fenerbahçe kalesinin önü karıştımştı. o kargaşada topun kaleye girdiği görüldü. yemiştik golü... fakat, hayır!.. hakem penaltı noktasını gösteriyordu. doğrusu avusturyalı hakem babaucek'in bu kararına kargalar gülerdi. çünkü top ağlarla kucaklaştığına göre, eğer penaltılık durum varsa bile penaltı verilmez, gol geçerli sayılırdı. yoook, gol değilse, faul varsa, o zaman da bu serbest atışın fenerbahçe lehine çalınması gerekirdi. hakem dinlemiyordu. penaltı çekilecekti. çekildi de... ve kaleci hazım kurtardı. fenerbahçeliler sevinçle hazım'a koşarken, avusturyalı hakem penaltıyı tekrarlatacağını bildiriyordu. mtk'ıılar penaltıcılarını değiştirdiler. ve ikinci şanslarını gole çevirdiler. fenerbahçe'de moral adına hiçbir şey kalmamıştı. bu arada şeref has kaptan olarak hakeme doğru yaklaşırken... birden hakemin eliyle dışarıyı gösterdiğine tanık olduk. şerefi oyundan çıkarıyordu. şeref ne yapmıştı? gören, anlayan yoktu. garip bir penaltı... sakat mustafa... bir de takımın dinamosu, üstelik kaptanı çıkınca... son 14 dakikada kaç gol olabilirdi. neyse mtk'lılar bu avantajı fazla kullanamadılar, bir son dakika golüyle 2-0'ı sağladılar.
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
maç akşamı budapeşte'de verilen ziyafette fenerbahçe başkanı dr. ismet uluğ'la birlikte, yanımıza şeref has'ı da alarak avusturyalı hakem babaucek'le konuşuyorduk. şerefin terbiyesi, efendiliği nedeniyle takım kaptanı seçildiğini söyleyerek kendisini niçin oyundan çıkardığını sorduk. hakem "kaptanınız yakamı tutarak bir şeyler söyledi. ne söylediğini anlamadım. kötü bir şeyler söylediğini sanmıyorum. yüzünün ifadesinden öyle anladım. fakat benim yakamı tuttuğu için çıkardım" dedi. avusturyalıya biz türk'lerin, hattâ genelde akdenizlilerin el kol hareketleriyle, bazen de karmızdakinin yakasını tutarak, dizine vurarak konuştuğumuzu anlattım. ikna oldu. raporunda "oyun heyecanı içinde, elektrikli hava basılsın diye oyuncuyu çıkardığını" yazacağını söyledi. gerçekten öyle yazmış olmalı ki, daha sonra şerefe uefa'dan herhangi bir ceza gelmedi. ancak hakem babaucek şunları da ekledi: "şimdi futbolcunuzu tanıdım. efendiliğine de inandım. ama ilerde benim yönettiğim bir maçta rastlaşırsak, sahada bana selam vermek, hatır sormak için bile olsa yakamı tutarsa yine oyundan çıkarırım. çünkü onbinlerce seyirci onun ne söylediğini bilmez. yakamdan tutuşuna bakarak hüküm verir. bu nedenle oyuncularınız bilsin ki, hakemin yakası tutulmaz.
mtk ile budapeşte'de oynadıkları maçtan önce fenerbahçelilerin bir şanssızlığı da, nedim'in sakatlığıydı.