kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
"başbakan'a dokunmayın!"
fenerbahçe başkanı aziz yıldırım, gerek basın açıklamalarında gerek mahkemedeki savunmalarında başbakan erdoğan'ı eleştirmekten özenle kaçınırken camiadan bu yönde gelen tepkilere de set çekiyordu. o "son kale"yi ele geçirmek isteyen tek güç kalıyordu geriye; cemaat! yani cumhuriyetin polisi, askeri, medyası, yargısı, tersanesi ele geçirilmiş bir tek fenerbahçe kalmıştı! onu ele geçirmek için de "3 temmuz tertibi" gerçekleştirilmişti. yıldırım, açıkçası bazı kesimler tarafından son 10 yıla dair yapılan bu genel siyasal okumayı kullanıyordu. ve bu, etkili de oluyordu.
peki fenerbahçe'yi ele geçirmek isteyenler bu operasyondan önce "teslim olması" için direkt veya dolaylı herhangi bir girişimde bulunmuşlar mıdır? yıldırım'ın "konuşacağım" dediği şeyler nelerdi ve neden konuşma zamanı bir türlü gelmemekte? yıldırım'ın savunmasındaki en büyük handikap da bir türlü konuşamaması değil mi? tahliye olduktan ve gerekçeli karar açıklandıktan sonra da yıldırım, esasa dair konuşmadı. yargıtay sürecinin tamamlanması bekleniyor anlaşılan. olumlu karar çıkarsa ne kadar haklı olduklarını anlatacak doğal olarak. ya olumsuz karar çıkarsa? o vakit konuşacak. peki ya söyleyecekleri hakikaten bütün olaylarını seyrini değiştirecek nitelikte olursa? o zaman yıldırıma "neden bugüne kadar sustun, neden mahkemede anlatıp ceza alınmasının önüne geçmedin?" diye sorulmaz mı? hasılı, sürekli ötelemeler iyiden iyiye "aziz yıldırım blöf yapıyor" yargısını güçlendirmekten başka bir şeye yaramadı...
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
aziz yıldırım: "ben 'cemaat' demedim"
aziz yıldırım, tahliye olduktan sonra evinde dostlarını kabul etmeye başladı. bu kabullerden birinde önce onun fethullah gülen'e çok kızgın olduğunu söylediğini, sonra ise böyle bir şey beyan etmediğini öğrendik.
yıldırım'ın 2 temmuz 2012'de tahliyesinden sonra kendisini ziyarete giden hürrıyetin eski genel yayın yönetmeni ertuğrul özkök, 4 temmuz 2012'deki köşe yazısında görüşmeden notlar kaleme aldı:
"özellikle polisin uygulamalarına karşı çok tepkili. anladığım kadarı ile, bundan böyle tek kişilik bir 'sivil toplum örgütü' gibi mücadele edecek. poliste, yargıda yapılan haksızlıklara! ortadan kaldırılması için elinden geleni yapacak. özellikle fethullah gülen'e çok öfkeli. görüşlerini hiçbir sansüre tabi tutmadan, isim vererek, açıkça söylüyor. onlar hakkında 'cemaat' kavramının kullanılmasına içerliyor. o yüzden bizzat gülen'in adını vererek tarif ediyor. içerde bu konuda epey de çalışmış. yakınları, bu konuda konuşmamasını tavsiye ediyorlar. 'herkes susmuş, kenara çekilmiş, bir tek biz mi mücadele edeceğiz' diyorlar. onun görüşü ise şöyle: 'tek başıma kalsam da mücadele edeceğim. bu yargılamalar artık türkiye'nin meselesidir.' başbakan erdoğan'ı ayrı bir yere koyuyor. onunla bir meselesi yok gibi konuşuyor. basın toplantısının havasına gelince... görüşlerini sakin bir dille anlatmaya kararlı. kırıcı değil, yapıcı bir eleştiriyi tercih edecek gibi görünüyor."
ancak yıldırım ertesi gün yaptığı açıklamada özkök'ü yalanlayarak, hiç kimse hakkında ne yergide ne de övgüde bulunduğunu söyledi:
"son birkaç gündür, dostlarımın ve sevenlerimin gösterdiği yoğun ilgi ve teveccüh nedeniyle herkese ayrı ayrı şükranlarımı sunmak isterim. buna karşın, bu ziyaretler sırasında dost sohbeti şeklinde geçen diyalogların, iradem ve bilgim dışında 'haber' adı altında yazılı ve görsel medyaya taşındığını üzülerek görmekteyim. bilinmesini isterim ki, bu ziyaretler sırasında karşılıklı yapılan konuşmalarda hiçbir kişi, kurum veya oluşum adı kullanılmadığı gibi, yine hiçbir kişi, kurum veya oluşum hakkında övgü ya da yergi niteliğinde ifadeler kullanılmamıştır."
özkök, bu yalanlama karşısında susmayı tercih etti. fakat takındığı tutum "peki, öyle olsun. siz öyle diyorsanız..." bâbındaydı. özkök'ün "kabül"ünde zımni bir "yazdıklarını doğru" havası hissedilmiyor değildi!
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
en iyi savunma hücumdur!
fenerbahçe başkanı, şike davasında savunmasını üç temel üzerine kurmuştu: 1) fenerbahçe türkiye'nin en büyük sivil toplum örgütüdür, adeta bir cumhuriyettir. bu cumhuriyet de türkiye cumhuriyeti'nin kurucu felsefesine bağlıdır. alenen atatürkçüdür, kuvayı milliyeci'dir. işte bu kimliğiyle de ayakta kalmış bir "son kale"dir. şimdi onu da ele geçirmek isteyenler var ve görülmekte olan bu dava da bu nedenle asla bir şike davası değildir. 2) bu dava, aziz yıldrım'ı tasfiye operasyonudur. seçimle kulüpten alaşağı edilemeyen yıldırım, bu operasyonla itibarsızlaştırılıp başkanlıktan edilmek istenmiştir. 3) asıl şikeyi trabzonspor, hatta dava dosyasına konu olmayan galatasaray yapmıştır.
yıldırım, daha duruşmalar başlamadan savcı berk'in iddianamesinden adeta ayrı bir iddianame çıkartmıştı. yıldırım ve beraberinde fenerbahçe bağlantılı yargılanan sanıklar, şike ve teşvik eylemlerine bulaşmadıklarım, bilakis bu işe yeltenenleri engellemeye çalıştıklarını söylüyorlardı. bu işe yeltenenler de onlara göre trabzonsporlulardı. evet, fenerbahçe başkanı'nın savunmasının mihenk taşlarından biri trabzonspor'un şike ve teşvik eylemlerine bulaştığıydı. yıldırım, iddianamede fenerbahçe namına şike ve teşvik eylemi gibi gösterilen eylemlerin bir kısmının transfer çalışmaları, bir kısmının da trabzonspor'un şike ve teşvik faaliyetlerine karşı önlem alma çalışmaları olduğu savunuyordu. misal, trabzonspor'un gençlerbirliği'ne teşvik primi vermek amacıyla çalışmalar yürüttüğü duyumu aldıklarını ve buna mani olmak için de gençlerbirliği kulübü başkanı ilhan cavcav'a bir mektup yazdıklarını mahkemede dile getirdi. ilgili mektup tanık olarak mahkemede ifade veren cavcav tarafından da teyit edildi. manisaspor ile ilgili duyumda kulüp başkanını uyarmaya kulüpten adamlar gönderilirken, eskişehirspor'a ise "trabzonspor'un faaliyetleri"ne ilişkin dolaylı yollardan yoklama çekiliyordu.
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
"ben değil trabzonspor yaptı" taktiği doğru muydu?
aziz yıldırım ve diğer sanıkların savunmalarını trabzonspor üzerine kurmaları doğru bir taktik miydi? başlangıçta, kamuoyu açısından çok ses getiren bir taktikti. lakin aynı etkinin mahkeme üzerinde oluşmadığı kesindi. daha işin başında radikal gazetesinde yaptığım analizlerde bu noktaya dikkat çekmiştim. nitekim ilerleyen duruşmalarda mahkeme başkanı mehmet ekinci, "siz trabzonspor'u önleme şebekesi mi kurdunuz?" diye sorarken, bir yandan da bu taktiği boşa çıkartmış oluyordu. yıldırım ve arkadaşları ise bu kanattan bindirmelerine devam ettiler. elbette "bu bir taktik değil, onlar açısından gerçek buydu" denilebilir. ancak sonuçta "trabzon silahı" yıldırım'ın elinde patladı.
neden trabzonspor argümanının tutmayacağını düşünüyordum? bunun cevabı çok alengirli değildi: fenerbahçe yönetimi, trabzonspor'un birtakım şike veya teşvik primi eylemleri içinde olduğuna dair duyum veya bilgi sahibiydiyse bunun önlemini almak onlara düşmezdi. öncelikle futbolun yönetim mekanizmalarını harekete geçirmeleri gerekiyordu. üstelik 6222 sayılı yasa da onlara ayrıca bir araç sunuyordu. yıldırım, savunmasında "savcı berk madem şike yapağımızı biliyordu neden daha ilk maçtan sonra müdahale etmedi, yoksa bahis mi oynuyordu?" diye soruyordu. bu mantık yıldırım'ı da benzer bir soruya muhatap bırakıyordu: "madem fenerbahçeliler trabzonspor'un şike yaptığım biliyorlardı neden yetkili mercilere bildirmediler?" burada mesele "doğru" ile değil de "savunma tekniği"yle alakalıydı. hani "o gece evde olduğuna tanıklık edecek kimse var mı?" sorusuna "hayır" denilince düşülen durum gibi. belki gerçekten de evdesinizdir ama hukuk bunu sizden kanıtlamanızı ister. oysa bir gün sonra bir şeyle suçlanacağınızı bilseniz o zaman elbette evde olduğunuzu kanıtlamak için birine tanıklık ettirirsiniz...
diğer yandan fenerbahçelilerin trabzonspor'a yönelik birçok suçlaması iddianame kapsamında olmadığı için mahkemece hiç dikkate alınmadı. bu da sarı-lacivertlilerde infiale neden oluyordu. bunlardan en önemlisi de trabzonspor başkanı sadri şener ile asbaşkanı nevzat şakar'ın hükümete karşı diğer siyasi partileri harekete geçirme yönünde yaptıktan konuşmaydı. dava dosyasının tamamı ve mantığı düşünüldüğünde hakikaten bu konuşmanın da bir suç isnadına kaynaklık etmesi beklenebilirdi. fakat bunun esas muhatabı iddianamenin sahibi savcı berk'ti, zira bunu bir "suçlama" konusu yapmamıştı. ikinci muhatabı da mahkeme heyetiydi elbette; heyet de gerek bu konuda gerek başka konularda davanın genişletilmesi talebini reddetti.
bir başka popüler iddia da "sivas'a giden balıklar"dı. fenerbahçeliler, sivasspor-fenerbahçe maçı oynanırken trabzonspor yöneticisi recep denizer'in ile coşkun cebi adlı kişi arasında geçen ve "sivas'a balıkları gönderin" ifadelerinin yer aldığı tape'deki konuşmaları yapan kişilerin de dinlenmesini istedi. mahkeme heyeti buna lüzum görmedi. zira iddianamede bu tape'deki konuşmaların içeriğine de bir suçlama izafe edilmemişti. yine de kamuoyunda çokça tartışılan bu tape'nin taraflarının tanık olarak mahkemeye çağrılması bana göre mahkemenin de lehine olurdu. zira fenerbahçeliler nezdinde bu "balık konuşması" trabzonspor'un sivasspor'a teşvik primi gönderdiğinin en somut kanıtıydı.
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
fenerin "derinleştirme" talebine ret
3 temmuz soruşturması patlak verdiğinde kendisinden bir an önce karar alması istenen türkiye futbol federasyonu, "belge yok", "savunmaları alamadık", "iddianameye bekleyeceğiz" diyerek topu sürekli taca atıyordu. yavaştan da "mahkeme karan beklenmeli" görüşü ısıtılmaya başlanmıştı. fenerbahçeli yöneticiler de mahkeme kararının beklenmesi gerektiğini dile getirmişlerdi. fenerbahçe başkanvekili nihat özdemir, ağustos 2011'de aydınlar'ın konuk olduğu habertürk'teki "teke tek" programında tff başkanı'nın medyaya kulak vererek süreci yanlış yönettiğini savunurken kendi reçetesini şöyle dillendiriyordu:
"ben mehmet ali aydınlar'ın yerinde olsaydım tek bir şeye güvenirdim: türk yargısına ve türk yargısının vereceği nihai karara... hiç öyle iddianamede çıkacak karara bağlamazdım. eğer yargının vereceği kararda fenerbahçe suçluysa onun en ağır cezaya çarptırırdım. ben inanıyorum ki, fenerbahçe bu dava sonunda beraat edecektir. o zaman bu federasyonun buna ne cevap vereceklerini ben merak ediyorum."
fenerbahçe'nin böyle bir talepte bulunması anlaşılırdı. zira zaman kazanmak istiyorlardı. olası tahliyelerde başkan ve yöneticilerinin spor yargısındaki yargılamada da daha rahat savunma yapma şansı bulacaklarını düşünüyorlardı. federasyonu ise mahkemenin sonuçlanmasının uzun bir süreç alacağını varsayarak adeta işi "kaynatmak" istiyordu. lakin mahkeme, yine futbol tabiriyle söylersek, hiç "yan pas" yapmayıp "dikine oynamayı" tercih edince hesaplar da şaştı.
14 şubat 2012'de başlayan şike davası, her aya en az iki duruşma konulmak suretiyle yaklaşık 5 ayda tamamlandı. özel yetkili 16. ağır ceza mahkemesi, bu kadar geniş çaplı bir davanın böylesine kısa bir sürede bitirilmesinden ötürü teşekkür bekliyordu! elbette adalet sadece "sürat"le ölçülemez. "hızlı ve adil karar" bu ülkenin özlemini duyduğu bir haktır. mehmet ekinci başkanlığındaki heyet, hem hızlı hem de adil olduğunu savunuyordu. fenerbahçe tarafıysa aynı kanaatte değildi tabii ki. bu kanaati besleyen en önemli unsurlar da bazı tanıkların dinlenmesi ve daha da önemlisi soruşturmanın genişletilmesi talebinin mahkeme tarafından reddedilmiş olmasıydı.
peki bu davanın bu kadar çabuk sonuçlandırılmasının sebebi neydi? yargı da maç seçen futbolcu misali dava mı seçiyordu? yoksa gaye fenerbahçe'yi olası hukuki düzenlemelere karşı bir an önce mahkûm etmek miydi? fenerbahçe savunma hattı kuşkusuz bu görüşteydi. evet, normal şartlarda 2-3 yıla yayılabilecek dava 5 ayda noktalandı. yargı ile siyaset arasında bu süreçte bir restleşme olduğunu söyledim. bir başka restleşme de spor yargısıyla yaşanıyordu bana göre. spor yargısı karar alma sürecini ne kadar ötelemeye çalıştıysa ceza yargısı da "kontra atak"la beklentilerin tam aksine kararını çok ama çok kısa bir sürede alarak, futbolu yönetenlere "artık karar almamak için hiçbir bahaneniz kalmadı" demek istedi. mahkeme başkanı mehmet ekinci, kovuşturma sürecinde de imzası olan bir kişiydi. karar oluşturmak için yeterli veriye sahip spor yargısının ayak sürtmesine kendisinin gördüğü mahkemeyi hızlandırarak bir cevap vermek istediği izlenimini edindim. bunun yanı sıra sanıklar ve avukatları uzun tutukluluk halinden şikâyet ettiklerinde ekinci de kendilerinin de mahkemeyi en kısa sürede bitirmek istediklerini defalarca söyledi. hatta sanık ve avukatlar uzun uzun sözlü savunma yapmak istediklerinde "valla benim için sorun yok. isterseniz size saatlerce konuşma izni vereyim. ama o zaman da 3-4 ayda bir duruşma olur" diyordu. şurası da muhakkak: futbolun büyüsü herkesi çepeçevre sarıyor. mahkeme heyetinin, şike davasını diğer davalar yanında biraz "çerez" gibi gördüklerini de eklemeliyim. kariyerlerinde bundan daha çetrefilli davalar gördüklerini dile getirmeleri boşuna değildi. açıkçası kck ve oda tv davalarına da bakan ekinci, şike davasına her ay duruşma koyarak bir an önce de aradan çıkartmak istiyordu. süratin "bir" gerekçesi de buydu muhtemelen...
fenerbahçe kanadı, karar aşamasına gelen davanın sonlarında tevsi-i tahkikat (soruşturmanın genişletilmesi) talebinde bulundu. san-lacivertliler, tape'lerde yer alan ancak iddianameye girmeyen trabzonspor ile ilgili bazı konuların da (değindiğimiz gibi özellikle şener ve şakar'ın iktidara karşı eylem yapmaya yönelik konuşmaları) dava konusu edilmesini isterken, şike suçlamalarında adı geçen herkesin mahkemede dinlenmesini istiyorlardı. fenerbahçe avukatlar bu talebi duruşma dışında, 11 haziran 2011'de mahkeme heyetine sundu. fakat kabul görmedi. mahkeme, gelinen aşamada ileri sürülen taleplerin davanın genel gidişatına bir etkisinin olmayacağına hükmetti. mahkeme, 18 haziran 2011'e kadar sanıklardan savcılık mütalaasına karşılık yazılı savunmalarını da vermelerini istedi. bu da zaten davada finalin geldiği anlamını taşıyordu.
sanıklar iki ateş arasında kalmıştı. daha doğrusu tutukluluk hali sürenler için bu böyleydi. zira onlar bir an önce davanın sonuçlanmasını isterken, diğer yandan da soruşturmanın genişletilerek, suçsuzluklarının kanıtlanmasını istiyorlardı. bu da işin uzaması demekti. yani tutukluluk halleri de uzayacaktı. elbette sanıklar için ideal olan şuydu: tutuksuz yargılanmak üzere tahliye olmaları ve soruşturmanın genişletilmesi. ne var ki, mahkeme heyeti buna gerek duymazken, savunmanın talebini "samimi" bulmuyordu. mahkeme heyeti, davanın uzatılarak tavsatılmaya çalışıldığını düşünüyordu. kimin haklı olduğuna artık yargıtay hakemlik edecek.
yargılama süresince sanıkların genel olarak mahkeme başkanının tutumundan şikâyetçi olmadıklarını da eklemekte fayda var. en azından huzurdaki beyanlara göre durum buydu. "iyi hal" sergilemek için nezaketen de böyle konuştukları da düşünülebilir ama mahkeme koridorlarındaki "off the record" konuşmalardaki genel kanı da bu yöndeydi. sanıkların odağında polis ve savcılık makamları bulunuyordu. mahkeme heyeti hakkında "menfi yargı"yı en açık ortaya koyan kişi tahmin edileceği üzere aziz yıldırım'dı.
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
fener fener'e karşı!
her ne kadar mahkeme başkanı 100 yıllık kulüpleri değil, kişileri yargıladıklarını söylese de ister istemez kulüpler de yargılanıyordu. zira dava sonucunda olumsuz bir karar çıkması halinde bunun ceremesini kişiler değil, onların temsil ettiği kulüpler taşıyacaktı. istenildiği kadar talimat veya yasa değiştirilsin, rakip taraftarlar bunu her daim kulüplere mal edeceklerdir (nitekim sportif yargı kararından sonra bile birçok maçta fenerbahçe aleyhinde tezahüratlar yapıldı, pankartlar açıldı. örneğin bursaspor-fenerbahçe maçında açılan "bursa cezaevine hoş geldiniz emek hırsızları" pankartı epey tartışma yarattı). hasılı, kişiler nezdinde kulüpler yargılanıyordu ki, bunu aziz yıldırım da sık sık dile getiriyordu. yıldırım, kendisinin suçlanmasının mühim olmadığını ancak söz konusu olanın fenerbahçe olduğunu dile getiriyordu. "ben şike yaptıysam fenerbahçe için yaptım" cümlesi de zaten her şeyin özetiydi. bu ifade yıldırım'ın kendi camiasındaki olası çatlak sesleri de bastırıyordu. sonuçta bir "leke" sürülecekse kendisinden ziyade fenerbahçe'yi daha çok yaralayacağını ve bağlayacağını iyi biliyordu.
evet, davanın odak kulübü fenerbahçe'ydi. buna karşın şike davasında fenerbahçe'den ötürü yargılanan sanıklar arasında bir savunma bütünlüğü oluşmadı. tabir caizse herkes kendi ayağından asıldı! şike davasının fenerbahçe ayağındaki önemli sanıklar kuşkusuz başkan aziz yıldırım ile asbaşkanları ilhan ekşioğlu ve şekip mosturoğlu idi. bu üçlünün savunmalarının aynı paralelde olması çok önemliydi. ancak duruşmalar ilerledikçe savunmalarda birbirlerinin kademelerine girmekten ziyade kendilerine oynamaya başladılar! bunun için de iki önemli gösterge oluştu. ekşioğlu ve mosturoğlu, tff etik kurulu ve devamında oluşan pfdk ve tahkim kurulu kararlarını tanımadıklarını mahkemede ilan ederken, yıldırım bu raporları kendi suçsuzluğunun birer delili olarak savunmasına ekledi. kişi bazında bakılırsa sanıkların bu şekilde hareket etmelerinde bir beis yoktu. fakat bu dava bir şike davası değildiyse, o halde savunmalarda da "ağız birliği" edilmesi gerekmez miydi? aziz yıldırım, ekşioğlu ve mosturoğlu'nun bu raporlarda suçlu bulunmasına itiraz edip "onlar yaptıysa beni de suçlayın" diyerek yöneticilerine destek veriyordu ama hiçbir destek ilgili raporları mahkemede de reddetmesi kadar güçlü olamazdı. ancak bizzat davaya farklı anlamlar yükleyen yıldırım, kendi lehine ama arkadaşlarının aleyhine olan raporları savunmasında kullanarak gedik veriyordu.
yıldırım ile ekşioğlu telefon tapelerinin sesli halinin sanıklara verilmesine dair talepte de ihtilafa düştüler. yıldırım, bütün ses kayıtlarının kendilerine verilmesini isterken, ekşioğlu, özel hayat mahremiyetinin deşifre olacağı endişesiyle karşı çıktı. birçok sanık da ekşioğlu gibi düşününce mahkeme bu talebi kabul etmedi. yıldırım, savunmasında sık sık "benim tapelerim tüm tape'lerin yüzde l0'unu kapsıyor" ifadelerini kullandı.
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
yıldırım ve ekşioğlu aileleri restleşti mi?
şike davasını izleyen herkes aziz yıldırım ile ilhan ekşioğlu arasındaki soğukluğu hissedebiliyordu.
iki ismin savunma stratejileri çok farklıydı. yıldırım, daha önce de belirtildiği gibi, davayı bir şike davası olmaktan çıkartıp siyasal ve tarihsel boyutlar katarken; ekşioğlu, daha kişisel bir savunma stratejisi izliyordu. ikilinin arasının sportif yargının verdiği kararlar nedeniyle açıldığı söylenebilirdi. ekşioğlu, mahkemede kulüpte her şeyin başkanın bilgesi dahilinde yürüdüğünü söylerken, sportif yargının yıldırım'ı suçsuz bulup ekşioğlu'nu ise suçlaması bu savunmaya ters düşüyordu. tabir caizse ekşioğlu, mahkemede ofsayta düşürülüyordu. çünkü sportif yargıya göre ekşioğlu, başkanından habersiz kendi kafasına göre hareket eden bir yöneticiydi. ekşioğlu, son savunmasında şöyle diyordu hâkime:
"etik kurulu raporu ile günah keçisi kabul edildim. futbolun kirli olduğunu iddia edenler varsa, ben kirletmediğim gibi, benim üzerimden temizlenmesine de şiddede karşı çıkıyorum. ben etik kurulu raporunu da, kurulunu da tanımıyorum."
yıldırım ve ekşioğlu'nun cezaevinde de çok fazla iletişime geçmediği konuşulurken, mahkemedeki savunmalar nedeniyle iki ismin aile fertleri arasında da gerginliklerin ve restleşmelerin yaşandığı duyumları vardı. öyle ki, şike davasının son duruşmalarında ekşioğlu'nun çok gergin olduğu ve dava birkaç duruşma daha sürse sürpriz gelişmelerin yaşanabileceği konuşulur olmuştu mahkeme koridorlarında! ekşioğlu'nun mahkemede "ben de insanlarla evimde yüz yüze konuşsaydım bu kadar tape'm olmazdı" demesi de manidar bulunmuştu.
yeni yönetime yıldırım'ın almak istemediği iddia edilen ekşioğlu, cezaevinden çıktıktan sonra sadece bir kez yönetim kurulu toplantısına katıldı. ekşioğlu, adı yönetimde olsa da fiilen kulüple eskisi gibi hiçbir şekilde ilgilenmedi...
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
soru sormamak da bir sorudur!
her iki tarafın da avukatları bazen izleyenleri şaşırtan tavırlar sergiliyorlardı. dosyayı okuyanların "şimdi şu sanığa şu soruları soracaklar" diye bekleyip de hayal kırıklığı yaşadığı çok oluyordu. misal, ibrahim akın'a trabzonspor avukatlarının yüklenmesi bekleniyordu ancak çok fazla soru sormadılar. aynı şekilde mahkeme heyeti de akın'ı çok fazla zorlamadı. oysa davanın en önemli figürlerindendi. fenerbahçe ve beşiktaş için "kilit oyuncu" ibrahim akın'dı. bu futbolcuya olan ilgisizliğin nedenini sorduğumda aldığım cevap şuydu: "sorulacak çok fazla bir şey yok, zaten tape'leri ve verdiği ifadelerde her şey açıkça ortada!" fakat akın, savcılıktaki ifadesini mahkemede reddetmişti. görülüyordu ki, akın'ın mahkemede verdiği ifadeye itibar edilmiyordu. bu tutum da akın'a "soru sorulmayarak" gösteriliyordu...
trabzonspor müdahil avukatları, "örgüt" suçlamaları konusunda da başta aziz yıldırım olmak üzere sarı-lacivertli sanıklara soru yöneltmediler. koridorlardaki konuşmalarda bana söyledikleri şuydu: "işin o tarafı bizi ilgilendirmiyor. ayrıca biz de yıldırım'ın tutuksuz yargılanmasını arzuluyoruz." trabzonspor cenahı, fenerbahçe'nin aksine, dosyanın dışına hiç çıkmadı. dosyaya bağlı kalmak açıkçası trabzonspor'un işine geliyordu. fenerbahçe'nin ise işine gelmiyordu çünkü kendilerine isnat edilen suçlamaların niteliğine baktıklarında bazı noktalarda haklı olarak, "madem bizi bununla suçluyorsunuz o halde trabzonspor'u niye suçlamıyorsunuz? sizin mantığınıza göre onların şu eylemi bizimkinden daha ağır" diyorlardı. buna uygun ve en sık dilendirilen örnek de, sık sık andığımız gibi, trabzonspor yönetiminin akp'ye karşı trabzon'da chp ve mhp'yi öne çıkartmak için birtakım girişimlerde bulunmayı konuştukları tapelerdi. doğrusu dava dosyasının yıldırım'a karşı güttüğü mantık düşünüldüğünde sadri şener ve nevzat şakar'ın da bu konuşmadan ötürü mahkemede ifade vermesi beklenebilirdi. çünkü böyle bir konuşmayı yıldırım yapmış olsaydı, "örgüt" kurduğuna dair en önemli delil sayılabilirdi...
fenerbahçeliler de "balık tape'si"ni çok dillendirmelerine rağmen mahkemede bu işin peşine yeteri kadar düşmediler. avukatlar, "balık mı, hamsi mi, sadri şener'e sormak istiyoruz" deyince hâkim "tamam, yarın sadri bey'e sorarsınız" dedi ama ertesi gün avukatlar şener'e nedense bunu sormadılar.
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
"bu savcı kimseyi dinlememiş!"
3 temmuz'a dair sanıklar açısından en büyük sıkına yargılama öncesi olduğu gibi yargılama sırasında da savcılık makamıydı.
şike davasının iddianamesini savcı mehmet berk hazırlamıştı. mahkemenin iddianame doğrultusunda seyretmesini temin etme görevi ise savcı ufuk ermertcan'a düşmüştü. ermertcan, tüm duruşmalar boyunca tabir caizse kıpırtısız oturdu. oyunda kendini kaybettiren futbolcu misali, adeta duruşmalarda kendini kaybettiriyordu. öyle ki, bir duruşmada mahkeme başkanı ekinci, savcının gelmediğini fark etmeyerek, duruşmaya başlamıştı! ermertcan, her şeyden önce bu sabrı ve tepkisizliğiyle izleyici sıralarında oturanlarda hayretler uyandırıyordu. diğer yandan her ttara karar duruşması"nda da büyük tepki çekiyordu. savcı için özetle şöyle deniyordu: "sanıklar ne söylerse söylesin, ne delil ortaya koyarlarsa koysunlar bu savcı hiç etkilenmiyor. karan bastan belli." sanıklar ve yakınları, yapılan savunmaların doğal olarak çok iyi olduğuna inanıyordu. her duruşma sonunda sanık yakınlarının her şeye karşı tahliye büyük bir tahliye umudu taşımalarının nedeni de buydu zaten. hani, "ne güzel savuna yapıldı. eh artık buna da diyecek bir şey bulamazlar" duygusuyla doluyorlardı. ama hemen hemen her ara kararda savcının"tutukluluk hali"nin devamını istemesi infiale neden oluyordu.
savcıya duyulan güvensizliğin zirve yaptığı ana ise 1 haziran 2012'deki duruşmada tanıklık ettik. zira bazı sanıkların savunmaları ve çapraz sorgu daha tamamlanmamışken savcının esasa ilişkin mütalaasını vermesi büyük tepki çekti. sanıklar ve yakınları, haklı olarak, mahkemede savunma yapmanın nafile bir uğraş olduğu kanısına vardılar. bu, benim için sürpriz değildi. hatta sistemi çok iyi bilen avukatlar için hiç sürpriz değildi. sadece sanıklara ve yakınlarına "hoş geldiniz türkiye adalet sistemine" demek lazımdı! mahkemelerde "itiraf gibi davanın temel seyrini değiştirecek bir gelişme olmadıkça dosyalar genelde fezleke ve iddianamelerdeki hükümler çerçevesinde bağıtlanıyor! acı ama gerçek bu. çünkü yargı sistemimiz "karakolda doğruyu söyler mahkemede şaşar" şiarına sıkı sıkıya bağlı. bu nedenle sanıkların daha "zanlı" konumundayken karakol veya savcılıkta verdiği "ilk ifadeler" davaların genel seyrinde belirleyici oluyor. mevcut yargı sistemi, insanların ilk ifadelerinde gerçeğe daha yakın beyanda bulundukları prensibini paylaşıyor. hatta bunun bilimsel olarak da böyle olduğunu savunuyor. halbuki cmk 148/4 şunu söylüyor: "müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz." mahkeme safhası genelde bir nevi usulün yerine getirilmesi şeklinde cereyan ediyor. üstelik bu zihniyet sadece savcılık için değil, mahkeme heyeti için de geçerli.
bütün bunlardan ötürü savcı ufuk ermertcan'ın mütalaasını kafasında çoktan bitirmiş olmasında şaşılacak bir durum yoktu maalesef. diğer yandan sanıkların yazılı savunmalarını daha önceden mahkemeye verdikleri de unutulmamalı. yani iyimser bir tahminle savcı, yazılı savunmaları okumuştur ve o yüzden mütalaasını hazırlamış olabilir. yine de mahkemedeki yüzleşmeler ve savunmalar tamamlandıktan sonra mütalaanın verilmesi adalet duygusunun zedelenmemesi için daha uygundu...
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
cemaat fenerbahçe yönetiminde (!)
kongre sonunda aziz yıldırım'ın yeni yönetimi şu isimlerden oluştu: abdullah kiğılı, nihat yenigûn, nihat özbağı, ali yıldırım, ilhan ekşioğlu, ömer temelli, semih özsoy, şekip mosturoğlu, yasemin merçil, ünal uzun, hakan dinçay, turhan şahin, talat yılmaz, ender alkaya, ahmet tahir perek, isfendiyar zülfikari, tolga deniz aytöre (asil), mustafa serdar erkan, ahmet ketenci ve yalçın haker (yedek). kongrede divan başkanlığı yapan talat yılmaz, aziz yüdınm'm bir oyla seçildiği ilk kongreyi de yöneten isimdi. eski kızılay genel müdürü olan yılmaz, yıllar önce de yönetimde yer almıştı. eski migros genel müdürü alkaya, bir nevi koç grubu çevresinin kontenjanındandı. başbakan erdoğan'ın gelinin ağabeyi olan ketenci'nin ise özellikle polis teşkilatına yakın bir isim olduğu söyleniyor. aytöre, eski tahkim kurulu üyelerinden. perek'e ise iyi bir maliyeci olarak
"fener'in hüsnü güreli'si" yakıştırması yapılıyor. turkuaz petrol'ün sahibi zülfikari de akp'ye yakın bir isim olarak biliniyor. factoring işleriyle de uğraşan zülfikari, nihat öz-demir'in de iş ortaklarından. kiğılı ve kadir topbaş'ın oğlu hüseyin ersan topbaş'ı da hesaba kattığımızda yıldırım'ın yeni yönetimi hükümete oldukça yakın isimlerden oluşuyor. önceki yönetimde yedek üye olan topbaş'ın bu yönetimde asilliğe terfi ettiğini de hatırlatalım.
malum fenerbahçe camiası şike davasının arkasında gülen cemaati'ni görüyor. bu görüşe katılmayanlar ülker sports arena'daki kongrede çevrilen kulislerde yıldırım'ın yeni yönetiminde de bazı cemaatlere yakın isimler bulunduğunu söylüyordu. "kim bu isimler?" diye sorduğumda nihat özbağ, a.tahir perek, h. ersan topbaş, ahmet ketenci ve abdullah kiğılı'nın nakşibendi cemaati'ne yakın olduğu cevabını aldım. daha çok kişiye teyit ettirmek için sorduğumda bazı itirazlar aldığımı da eklemeliyim. burada mühim olan kimin hangi cemaate yakın olup olmadığından ziyade yıldırım'a o gün oy verdiği halde 3 temmuz'un arkasında cemaat olduğu inancında olmayanların da hatırı sayılır bir oranda bulunmuş olmasıydı. yoksa türkiye'deki kulüplerin üye ve taraftar profilinin birbirinden çok da farklı olduğu kanaatinde değilim.
"anadolu kulüpleri" olarak tabir edilenler bir yana "üç istanbullu" ezelden beri yönetim tercihlerinde "iktidarı" kollamıştır. beşiktaş, galatasaray ve fenerbahçe'nin tarihine kabaca göz atılıp yönetim yapıları incelendiğinde "güçlü" olmak için "güç'le nasıl bir temasta oldukları rahatlıkla görülür.
tek parti döneminde zaten herkes "doğal partili", yani chp'li sayıldığından dönemin kulüp yönetimlerinde partiden isimlerin yer almış olması normaldi. ne var ki, çok partili döneme geçildikten sonra bu sefer kulüp yönetimlerinde demokrat partililer görünmeye başladı. darbe dönemlerinde "paşalar"ın teveccühüne mazhar olunması kaçınılmazken, özal ve erdoğan gibi "güçlü iktidar"larda da siyaset her daim yedek kulübesinde tutulageldi. 27 mayıs darbesinden sonra oynanan cemal gürsel kupası'nda beşiktaş sahaya her bir futbolcunun formasına bir harf düşecek şekilde "cemal gürsel" yazısıyla çıkmıştır. beşiktaş, cuntaya böylesine teşne olurken; fenerbahçe, demokrat partili başkanı medeni berk'i uzun süre 'yedirmemek' için direnmiş ama nihayetinde onlar da boyun eğmek zorunda kalmıştı. aziz yıldırım'ın "kuvvacı" dediği fenerbahçe'nin bir başkanının idam edildiğini de hatırlamakta fayda var. nazım bey, atatürk'e suikast iddiası olayında suçlu bulunup ipe gönderilmişti.
özellikle türkiye'de, futbol takımlarına tek bir paye biçerek tutarlı bir kimlik yaratmak pek kolay değildir. o nedenle üç büyükler için "demokrat/askerci" veya "solcu/sağcı" yaftalamaları yapmak pek olası ve inandırıcı değildir. yıllardır süre gelen "fenerbahçe burjuvazinin, galatasaray aristokrasinin, beşiktaş halkın takımıdır" yakıştırması da "süt kardeşler" i ayırmaya dönük suni ve naif bir tasniften başka bir şey değildir. elbette genel hatlarıyla birtakım ayranlar olabilir ama türkiye'de onca bedeller ödenmesine karşın doğru düzgün bir "sınıf mücadelesi" yaratılamamışken bu üç kulüp üzerinden bu kadar rahat ve net bir şekilde sınıfsal yorumlar yapmak bence ayrı bir "oyun". birbirinden beslenen bu üç kulüp için biçilen bu kimlikler hoşumuza gitti, hepsi o kadar. nihayetinde aynı aileden üç kardeşin birinin aslan, birinin kanarya ve birinin de kartal olmasının sebebi ideolojik bir ayrımdan değil de olsa olsa küçükken kalbin kendiliğinden tutulması, babanın, dayının veyahut ağabeyin seçimidir. celtic-rangers, boca-river ve barça-real ikilimelerine olan özenti olarak da yorumlayabiliriz üç büyükler arasında yaratmaya çalıştığımız "sınıfsal farklılık" zorlamasını...
şike davasıyla birlikte fenerbahçe, türkiye cumhuriyeti'nin "son kalesi" olarak konumlandırıldı. kendisini de bir "cumhuriyet" olarak tanımlayan fenerbahçe, davayla birlikte bir anda "siyasal bir hüviyet" çıkardı kendine. bu hüviyeti hazırlayan da fenerbahçe başkam aziz yıldırım'dı. ilk gözaltına alındığında yıldırm'ın siyasi kitaplar istediği haberi, medyada yer almıştı. buna göre yıldırım, davanın siyasi olduğunun mesajını vermek istiyordu.
zamanla bu siyaset göndermesi evrilerek "cemaat" olarak somutlaştı. yıldırım'ın fitilini ateşlediği ve ilgili medyanın da (samanyolu tv, zaman gazetesi) başlangıçta itiraz etmeyerek beslediği "cemaat algısı" üzerinde de durmalı. şu açıkça belirtmeli ki, yıldırım dışındaki sanıklar bu davaya, şike ve teşvik davası dışında anlamlar yüklemediler. en azından yaptıkları savunma itibarıyla bunu söylemek olası. iddianameyle sınırlı kalmayı taktiksel olarak daha doğru buldular. buna mukabil davaya birçok manalar yükleyen yıldırım ne yazılı savunmasında ne de duruşmalardaki konuşmalarında davanın arkasındaki "esas güç"e dair somut işaret ortayı koydu. hep imalarda bulundu. buna karşın polis ve savayı açıkça hedefine yerleştirip eleştirdi...
aziz yıldırım'ın cezaevindeyken yeniden başkanlığa seçildiği fenerbahçe kongresine dönelim. yıldırım liderliğinde oluşan yem yönetim listesinde iktidara da cemaatlere de yakın isimler yer aldı. ama bunlar kavgaya tutuşulduğu söylenen gülen cemaatinin değil, diğer cemaatlere yakın isimlerdi. peki bu durum nasıl yorumlanman? yıldırım'ın, içinde bulunulan döneme dair stratejik bir hamlesi midir yapılan, yoksa "cemaat var karşı çıkılır, cemaat var birlikte yürünür" anlayışı mı? yıldırım'ın bir önceki yönetimine de mevcut iktidara yakın isimler girmişti. yeni yönetimin tonuna bakıldığında özellikle de taraftarın açtığı "sandıkta görüşürüz" ve "cemaat fener ile başa çıkamaz" pankartları havada kalıyordu. "kuvayı milliye" ve "atatürkçülük" vurgusu yapılan bir savunmanın karşılığı olan bir yönetim kadrosunun oluştuğunu söylemek olası mıydı, bu tablo karşısında?
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
gerekçeli karardan
mahkeme boyunca aziz yıldırım, kendisinin neden dinlendiğinin açıklanmasını talep etti. yıldırım, kendisine ait ilk tape olan ve dönemin tff başkanı mahmut özgener ile aralarında geçen konuşmayı mahkemede okuyarak, dinlenmesinin devam ettirilmesine gerek duyulmasına neden olan "suç unsuru"nun ne olduğunun açıklanmasını istedi.
bu sorunun yanı sıra, davanın neden özel yetkili mahkemede görüldüğü, yıldırım ve arkadaşlarının neden örgütlesuçlandıkları ve 6222 şiddet yasası'nın çıkmasından önceki maçlara neden ceza verilmediği gibi diğer soruların da doğrudan muhatabı olan mahkeme heyeti, cevaplarını gerekçeli kararda verdi. işte gerekçeli karardan ilgili soruların özetlenmiş cevapları;
aziz yıldırımdın niçin takibe/dinlemeye alındı?
giresunspor yönetiminin, adamı ömer ülkü vasıtası ile elinde bulunduran olgun peker'in, giresunspor'un türkiye futbol federasyonu nezdinde yaşadığı sorunları da çözmeye çalıştığı, giresunspor'a yönelik transfer yasağının kaldırılması amacıyla tff başkanı mahmut özgener nezdinde girişimlerde bulunduğu görülmüş, bu durum üzerine 04.02.2011 günü mahmut özgener hakkında iletişim tespiti çalışmalarına başlanmıştır. mahmut özgener'e yönelik iletişim tespitlerinde, fenerbahçe spor kulübü başkanı aziz yıldırım'ın şüphe çeken bazı görüşmelerinin olduğu, aracılar üzerinden görüşüp buluştukları, aziz yıldırım'ın fenerbahçe futbol takımının oynayacağı müsabakalarda görev alacak hakemlerin fenerbahçe aleyhine karar vermemesi için girişimlerde bulunduğu, bazı müsabakalar için hakem ayarlaması yapmaya çalıştığı, mahmut özgener'in; karşılığında futbol camiası içerisinde etkin konumda bulunan aziz yıldırım'ın desteğini almayı hedeflediği ve bu maksatla aziz yıldırım'dan gelen her türlü talebe olumlu cevap vermeye çalıştığı görülmüş, ardından aziz yıldırım hakkında da örgütsel ilişkilerinin tespiti ve ortaya çıkarılması için 17.02.2011 günü adli çalışmalara başlanmıştır.
aziz yıldırım hakkında yapılan teknik takip çalışmalarında fenerbahçe yöneticisi ilhan yüksel ekşioğlu'nun aziz yıldırım ile yaptığı telefon konuşmalarında "tarladaki işçiler" ve "ne zaman böyle dikim yapsak olmuyor" gibi ifadeler kullanması üzerine şahısların kendi aralarında şifreli konuştukları dikkat çekmiş, yapılan çalışmalarda bu ifadelerin futbol maçlarında yapılan şike faaliyetleri ile ilgili olduğu, işçi olarak tabir edilenin futbolcu, tarla olarak tabir edilenin futbol maçı, dikim olarak konuşulan konunun ise şike yapılması anlamlarına geldiği tespit edilmiş, bu tespitler üzerine 22.02.2011 günü ilhan yüksel ekşioğlu hakkında da iletişimin tespiti ve kayda alınması çalışmalarına başlanmıştır.
aziz yıldırım ve ilhan yüksel ekşioğlu arasında 02.03.2011 günü yapılan telefon görüşmesinde şahısların "üç tarlayı da sürdük" şeklinde şifreli konuşmalar yaptıkları anlaşılmış, bu şifrenin deşifresine yönelik çalışmalarda şahısların ligin 24. haftasında 04.03.2011 günü oynanan kayserispor-manisaspor, 06.03.2011 günü oynanan bursaspor-ibb spor, 06.03.2011 günü oynanan beşiktaş-trabzonspor müsabakalarında şike ve teşvik primi faaliyetlerinin yürütüldüğünü kastettikleri, yine aynı hafta 07.03.2011 günü oynanan gençlerbirliği-fenerbahçe müsabakasında da şahısların şike faaliyeti yürüttükleri görülmüş, bu bilgiler ışığında şahısların şike faaliyetlerinin deşifresine yönelik olarak; 01.03.2011 günü menajer doğan ercan, 02.03.2011 günü fenerbahçe mali işler sorumlusu tamer yelkovan, 03.03.2011 günü ali kıratlı, 08.03.2011 günü menajer mehmet şen, 10.03.2011 günü menajer yusuf turanlı hakkında şike faaliyetleri içerisinde yer aldıklarının değerlendirilmesi sonucunda iletişimin tespiti ve kayda alınması çalışmalarına başlanmış, yine aynı hafta 10.03.2011 günü cengiz demirel, 14.03.2011 günü kaleci serdar kulbilge hakkında da iletişim tespiti çalışmalarına başlanmıştır.
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
gerekçeli karardan
örgüt suçu nedir?
suç işlemek amacıyla örgüt kurma, tck'nın 220. maddesinde aşağıdaki gibi düzenlenmiştir.
örgüt, soyut bir birleşme değildir, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki hâkimdir. bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. bu ilişki dolayısıyla örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır.
örgütün varlığı için suç işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. örgüt, niteliği itibarıyla, devamlılık arz eder. bu itibarla, kişilerin belli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde, örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur, iştirak ilişkisinden bahsedebilmek için, suç ortaklan nezdinde suçun, konu veya mağdur bakımından somutlaşması gerekir. buna karşılık, örgüt yapılanmasında, işlenmesi amaçlanan suçlann konu veya mağdur itibarıyla somutlaştırlması zorunlu değildir.
bu bakımdan, örneğin sadece üç kişinin bir araya gelmesi devletin ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik suçları işleme açısından somut bir tehlike taşımayabilir; buna karşılık, ekonomik çıkar sağlamaya yönelik suçlar açısından elverişli olabilir.
örgüte üye olmak, fiilî bir katılmadır. örgüte üye olmak için örgüt yöneticilerinin rızasının varlığına gerek yoktur. tek taraflı iradeyle de katılmak mümkündür.
aziz yıldırım neden suç örgütü kurmakla suçlandı?
şüphesiz üst üste 3 yıl şampiyonluk vaadi ile yönetime gelen aziz yıldırım için, şampiyonluğun üçüncü kez, üstelik yine kendi başkanlığı döneminde kaybedilmesi, akıllara dahi getirilmemesi gereken bir olaydır.
sanık aziz yıldırım bu amacı gerçekleştirmek için fenerbahçe spor kulübünün resmî yönetiminde görev yapan diğer üyelerin (ilhan yüksel ekşioğlu, alaeddin yıldırım ve şekip mosturoğlu hariç) bilgi ve rızaları dışında illegal bir yapı/ örgüt kurmuştur. suçun maddi unsuru; 5237 sayılı tck'nın 220. maddesi yönünden herhangi bir ayrım yapılmaksızın çıkar amaçlı suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturmayı da kapsayacak şekilde "kanunun suç saydığı fiilleri islemek amacıyla örgüt kurmaktır. |
yüksek yargıtay'ın yukarıda belirtilen ve aynı mahiyette çok sayıdaki kararında, örgüt suçundan cezalandırılmalarına karar verilen sanıkların hiçbirinin, örgüt içinde aldıkları cezanın bir göstergesi olarak herhangi bir uzvunun eksilmesini ya da dünya ölçeğinde ekstrem örnekler teşkil eden örgütlerin mensupları için rütbelerini belirten ayırıcı unsur olarak kullandığı bir kısım işaret ve uygulamaların olması gerektiğine hükmetmemiştir.
bu nedenledir ki, sanıklardan doğan ercan'ın 6222 sayılı yasa öncesi döneme ilişkin olarak 07.03.2011 tarihli gençlerbirliği-fenerbahçe müsabakasında şike yaptığından bahisle açılan kamu davasında beraatına hükmedildiği halde, sanığın aziz yıldırım liderliğinde kurulan suç örgütüne üye olduğu anlaşıldığından, örgüt üyeliği suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir.
sanık ilhan duruşmadaki savunmasında soru üzerine; "ceo demek ile ceo'yu kastetmişimdir, kendi şirketimin, genel müdür demekle de genel müdürümü kastetmişimdir"şeklile beyanda bulunmuştur. şüphesiz hiçbir şirketin genel müdürü bir yerden döndüğünde, kendi ayağına şirketin sahibini çağırabilecek kadar cüretkâr olamayacağı gibi, hiçbir patron da buna müsaade etmez.
şüphesiz doğan'ın "maça gideyim mi derken" kastettiği seyirci olarak izlemek amacıyla gitmek değildir. böyle bir durumda alaeddin'den izin istemesinin hiçbir anlamı yoktur. örgüt üyesi olan doğan'ın, sanık alaeddin'den izin istemesi, aralarında gevşek de olsa hiyerarşik bağı göstermektedir.
amaçlanan sonucu elde etmek için şike ve teşvik anlaşmalarında, kazanç veya sair menfaati araç olarak kullanmaktadır. bu itibarla amaçlanan suçları işlemek için gerekli üye, araç ve gerece sahiptir. düzenleme ile güdülen amacın, ileride işlenmesi olası olan suçların önlenmesine yönelik olarak kamu için tehlike oluşturabilecek birleşmelerin engellenmesi olması nedeniyle, suçun oluşabilmesi için bir suç işlemek amacıyla oluşturulmuş basit bir birleşmeden ziyade, belirsiz sayıda amaç suçun işlenmesi amacıyla gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişkiye dayalı olarak meydana getirilmiş, sürekli bir birleşmenin bulunması gerektiği, zira örgüt niteliği itibariyle devamlılığı gerektirdiği.
suç örgütünün süreklilik gösteren faaliyetlerinde gizliliği sağlama ve güvenlik güçlerinin takibine takılmamak amacıyla geliştirdikleri "bir numara, şirket ceosu, rüzgar, şekerli, inşaat işçisi, mağdur, müvekkil, hakim, gram, kahve içme, dava, inşaat, mahkeme, proje, tarla, taş ocağı, mühendis, kuma» gibi ifadeleri içeren jargon, aşağıda örnekleriyle belirtilmiştir.
sanık aziz yıldırım duruşmadaki savunmasında; "yani şimdi aziz yıldırım'a bir numara, ceo demek kadar normal bir şey yok, eğer bana inşaat işçisi deselerdi o zaman bu şifreli bir kelime olabilirdi. ama aziz yıldırım'a başkan ceo deyince gayet doğal yani. ama bu inşaat işçisi deyip de ben olsam o j zaman şifreli olurdu'' ifadelerini kullanmış, telefon görüşmelerinde kendisinden "bir numara ve ceo" denilmesini kabul etmiştir. yukarıda teşvik ve şike faaliyetlerine ilişkin olarak yapılan telefon görüşmelerinde geçen ifadeler, fenerbahçe spor kulübünün olağan yönetim faaliyetleri kapsamında kullanılmadığı gibi ilgililer olağan yönetsel konular ile ilgili görüşmelerde anılan ifadeleri kullanma ihtiyacı hissetmemektedirler. şu hale göre, sanık aziz yıldırım'ın ifa ettiği resmî kulüp başkanlığı görevinin dışında, suç işlemek için bir araya gelen insanlardan kurulu bir yapılanmanın en başında bulunduğu açıktır.
liderliğini sanık aziz yıldırım'ın yaptığı bu yapılanmanın, bir suç işlemek amacıyla oluşturulmuş basit bir birleşme olmadığı yürütülen faaliyetlerin kapsamından anlaşılmaktadır. amaç fenerbahçe spor kulübünün şampiyon yapılması suretiyle haksız ekonomik çıkar elde etmektir. bu amaca yönelik olarak yapılması gereken, gerek kendi müsabakalarının ve gerekse şampiyonluğa ortak olabilecek rakip takımların müsabakalarının sonucunu etkilemektir. nitekim spor toto süper ligin ilk yarısının sonunda trabzonspor'un 9 puan, bursaspor'un ise 4 puan gerisinde olan fenerbahçe, şike ve teşvik eylemlerinden haberdar dahi olmayan teknik adamının ve çoğu futbolcusunun emek ve çabalan yanında, sanıkların üstün (!) gayretleri sonucu trabzonspor ile aynı puanda olmasına rağmen ikili averaj üstünlüğü ile ligi şampiyon olarak tamamlamıştır. şüphesiz böyle bir süreç ve sonuç öngörülemeyeceğinden, sanıkların "belli bir suç" işlemek amacından söz etmek mümkün olmayıp, belirsiz sayıda suçun işlenmesi amacıyla iştirak boyutunu aşan bir yapıda bir araya geldiklerinin kabulü gerekmektedir. buna göre her ne kadar mahkememizce, 6222 sayılı yasa'dan önce işlenen teşvik ve şike fiillerine ilişkin olarak sanıklar hakkında beraat kararı verilmiş ise de, iddianameye konu edilen 21.02.2011 tarihli müsabakadan başlayarak 22.05.2011 tarihindeki son müsabakaya kadar yargılama konusu yapılan 13 müsabakada, yapılacak şike ve teşvik anlaşmalarının tarafının önceden belirlendiğini söylemek mümkün değildir. nitekim aynı müsabakaya yönelik olarak dahi, anlaşmanın taraflarının ya da kendisine şike veya teşvik teklif edilen muhatabın değiştiği bir vakıadır. bir diğer husus, liderliğini sanık aziz yıldırım'ın yaptığı suç örgütünün, gevşek de olsa hiyerarşik ilişkiye dayalı bir yapı olduğudur.
şike kararı açıklandı! 17 ocak 2014 , 16:28 ajansspor.com
şike davasında yargıtay kararını açıkladı.. dava kısmen onandı, kısmen düştü, kısmen bozuldu..
fenerbahçe başkanı aziz yıldırım'ın örgüt ve şike suçlarından cezası onandı..
fenerbahçe kulübü başkanı aziz yıldırım ve olgun peker'in cezası onandı. aziz yıldırım'ın birden fazla maçta şike ve teşvik primlerinden suçları onandı. bu kararın ardından aziz yıldırım 2 yıl 6 ay hapis yatacak.
yargıtay, 80 sayfalık karar açıkladı. 85 sanık açısından inceleme yapan yargıtay, aziz yıldırım ve olgun peker'in örgüt kurmak ile şike ve teşvik priminden aldığı cezaları onadı.
yargıtay 5. ceza dairesi, 17 aralık operasyonundan sonra başlayan "paralel devlet" tartışmaları sürerken, fenerbahçe spor kulübü başkanı aziz yıldırım'ın da aralarında bulunduğu 93 sanıklı "şike" davasının temyiz incelemesini tamamladı. yargıtay, fenerbahçe'nin yeniden yargılama konusunda yasa çıkabileceği, bu nedenle kararın açıklanmasının bekletilmesi yönündeki başvurusunu ise dikkate almadı. daire, yıldırım'a, şike ve teşvik primi suçlarını işlemek suretiyle suç örgütü kurup yönetmek ve 6 süper lig maçında teşvik primi vermek suçlarından verilen 6 yıl 3 ay mahkumiyet cezasını onadı. daire, yıldırım'la birlikte suç örgütü kurup, yönetmek suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezası alan eski giresunspor başkanı olgun peker'in cezasını da onadı. böylece, iddianame ve yargıtay tebliğnamesinde yer alan, yıldırım ve peker'in iki ayrı örgütün liderleri olduğu ve suç örgütlerinin bu isimler etrafında toplandığı tespitine de katılmış oldu. beşiktaş maçlarında da şike suçunun işlendiğine hükmeden daire, yöneticilere verilen bazı ceza miktarlarını ise hatalı buldu. daire, diğer sanıklar hakkında ise onama, bozma ve düşme kararları verdi. yargıtay cumhuriyet başsavcılığı'nın karara itiraz hakkı bulunuyor. ancak başsavcılık, tebliğnamesinde yıldırım ve birçok sanık hakkındaki cezanın onanmasını istemişti ve daire de ağırlıklı olarak tebliğnameye uygun hareket etti. bu nedenle yıldırım'ın kesinleşen cezası itiraz beklenmediğinden infaz edilecek. 1 yıl cezaevinde tutuklu kalan yıldırım, infaz kanunu uyarınca 2 yıl 2 ay daha yatmak üzere cezaevine konulacak. infaz süreci, itiraz süreleri bittikten sonra başlayacak. yıldırım'ın başkanlığı kaybetmesi ve stadyumlara giriş yasağı alması da gündemde.
istanbul 16. ağır ceza mahkemesi'nin sanıklar aziz yıldırım, olgun peker, serdar adalı, tayfur havutçu'nun da aralarında bulunduğu 93 sanık hakkındaki kararının temyiz incelemesi yargıtay 5. ceza dairesi'nce tamamlandı.
4 şike, 2 teşvik
daire, yıldırım'a, spor müsabakalarının sonucunu etkilemek amacıyla türkiye profesyonel süper ligi'nde şike ve teşvik primi suçlarını işlemek suretiyle suç örgütü kurup yönetmek suçundan 2 yıl 6 aylık hapis ve fenerbahçe-ibb spor, karabük-fenerbahçe, fenerbahçe-ankaragücü, sivasspor-fenerbahçe maçlarında şike, trabzonspor-bursaspor, trabzonspor-ibb spor maçlarında teşvik primi verdiği iddiasıyla verilen 3 yıl 9 ay hapis ve 1 milyon 312 bin 500 lira adli para cezasını onadı.
yıldırım'ın bu karara karşı itiraz hakkı bulunmuyor. yargıtay cumhuriyet başsavcılığı'nın da tebliğnamesinde yıldırım'a verilen cezaların onanmasını istediği için karara itiraz etmesi de beklenmiyor. yıldırım, şike davası kapsamında 1 yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilmişti. yıldırım'ın, toplam 6 yıl 3 aylık mahkumiyet kararı uyarınca bu cezanın 4 yıl 2 ayını cezaevinde çekmesi gerekiyor. yıldırım'ın tutuklu kaldığı 1 yıllık süre, bu süreden düşülecek. yıldırım, denetimli serbestlikten yararlanarak cezaevinden çıkabilmesi için cezasının 1 yılı kalana kadar cezaevinde kalması gerekecek. bu süreler gözönüne alındığında karar kesinleşince yıldırım'ın, 2 yıl 2 ay daha cezaevinde kalması gerekecek.
olgun peker'e onama ve bozma
yargıtay, eski giresunspor başkanı olgun peker'in, "haksız çıkar sağlamak amacıyla örgüt kurup, yönetmek" suçundan 2 yıl 6 aylık mahkumiyet kararını onarken, giresun fm ve sahibi mustafa cici'nin suç örgütünün oluşturduğu korkutucu güçten yararlanarak konut dokunulmazlığını ihlal etmek ve tehdit suçlarından 4 yıl 2 ay hapse mahkumiyet kararını ise bozdu.
bozma, onama, düşme
yargıtay, dava sürerken yaşamını yitiren ve beraatine karar verilen fenerbahçe yöneticisi serkan acar hakkındaki davanın düşürülmesine karar verirken, diğer sanıklar hakkında da onama ve bozma kararları verdi.
yeniden yargılama olmazsa
bu kararlarla dava, haklarındaki karar bozulanlar dışında, kesinleşti. buna göre, bu isimlere verilen cezalar tıpkı balyoz davasında olduğu gibi hükümetin yeniden yargılama konusunda adım atarak, özel yetkili mahkemeleri kaldırmaması ya da bir başka düzenleme yapmaması halinde mevcut düzenlemelere göre infaz edilecek. olası düzenlemeler ise yeniden yargılama yolunu açabilecek. ancak dava kesin hükme bağlandığı için yine balyoz davasında olduğu gibi özel yetkili mahkemelerin kaldırılması yeniden yargılama için tek başına yeterli olmayacak. şike davası için de, "hükme bağlanan davaların yeniden görülmesi" konusunda özel düzenleme yapılması gerekecek.
işte verilen cezalar;
ali yıldırım 1 yıl 1 ay hapis bülent uygun, teşvikten 11 ay hapis bülent işçen şike ve teşvikten 2 yıl 4 ay hapis ali kıratlı şikeden 1 yıl 10 ay hapis vederson teşvikten 5 ay hapis ibrahim akın, teşvikten 1 yıl 6 ay ilhan ekşioğlu, şike ve teşvikten 3 yıl 1 ay hapis, 900 bin lira adli para mecnun otyakmaz örgüt üyeliğinden 10 ay hapis, sivas-fenerbahçe maçından dolayı da 1 yıl 6 ay hapis şekip mosturoğlu, örgüt üyeliğinden 1 yıl 3 ay ertelemeli hapis, şike ve teşvikten 1 yıl 10 ay hapis mehmet yıldız 1 yıl 3 ay hapis sami dinç 1 yıl 14 ay hapis samet güzel 2 yıl 2 ay hapis tamer yelkovan 1 yıl 3 ay ümit karan 7 ay yavuz ağırgöl şikeden 1 yıl 8 ay ertelemeli hapis yusuf turanlı örgütten ertelemeli 1 yıl 3 ay, şikeden 1 yıl 18 ay hapis
kimler beraat etti?
şike soruşturmasında adı geçen trabzonspor başkanı sadri şener ile birlikte asbaşkan nevzat şakar beraat etti. mahkeme ayrıca davada adı geçen isimlerden zeki mazlum, zafer önder ipek, göksel gümüşdağ'la birlikte hikmet karaman'ın da beraatına karar verdi.
bülent uygun'a örgütten beraat, şikeden hapis!
mahkeme, bülent uygun'un "türkiye profesyonel süper ligi'nde spor müsabakalarının sonucunu şike ve teşvik pirimi ile etkilemek amacıyla aziz yıldırım liderliğinde kurulan örgüte üye olmakö suçundan beraatine karar verdi. uygun'un 9 nisan 2011'de oynanan eskişehir-fenerbahçe maçında şike suçundan beraatine hükmeden mahkeme, uygun'u 22 nisan 2011'de oynanan eskişehir-trabzon maçının sonucunu etkilemek amacıyla teşvik suçunu işlemek suçundan toplamda 11 ay 7 gün hapis ve 125 bin tl adli para cezası ile cezalandırdı. uygun, parayı 10 eşit taksitte ödeyecek.
emenike kararı verilmedi!
öte yandan fenerbahçeli futbolcu emmanuel emenike hakkında 8 mayıs 2011 şike iddiasıyla dava açıldığını belirten mahkeme, cmk'nın 10. maddesi uyarınca emenike'nin dosyasının ayrılmasına hükmedildi. bu durumda, emenike ile ilgili dosya ayrılıp yeni bir dava üzerinden devam edecek.
vederson'a 5 ay!
futbolcu gökçek vederson'un 17 nisan 2011'de oynanan trabzon-bursa maçının sonucunu etkilemek için teşvik suçunu işlediğini belirten mahkeme, vederson'u 5 ay hapis ve 30 bin 3 yüz 20 yl adli para cezası ile cezalandırdı. vederson'un, spor kulüplerinin, federasyonların, bünyesinde sportif faaliyet icra eden tüzel kişilerin yönetim ve denetim organlarında görev yapmaktan yasaklanmasına da karar verildi. vederson, 6222 sayılı kanun'un 18. maddesi uyarınca güvenlik tedbiri olarak spor müsabakalarını seyirden de yasaklandı. ancak mahkeme seyir yasağının, mahkeme kararının kesinleşmesi (yargıtay'ın onaylaması) ile birlikte uygulanmasına hükmetti
ibrahim akın'a 3 maçtan ceza!
teknik direktör hikmet karaman, 21 şubat 2011'de oynanan manisa-trabzonspor maçında teşvik suçundan beraat etti. futbolcu ibrahim akın, süper lig'de 1 mayıs 2011'de oynanan fenerbahçe-ibb, 15 mayıs 2011'de oynanan trabzon-ibb ile türkiye kupası finalinde oynanan beşiktaş-ibb maçlarında şike yapmak suçundan 1 yıl 6 ay 22 gün hapis ve 83 bin 320 tl adli para cezası ile cezalandırıldı. akın'ın spor kulüplerinin, federasyonların, bünyesinde sportif faaliyet icra eden tüzel kişilerin yönetim ve denetim organlarında görev yapmaktan yasaklanmasına da karar verildi. ibrahim akın, 6222 sayılı kanun'un 18. maddesi uyarınca güvenlik tedbiri olarak spor müsabakalarını seyirden de yasaklandı. ancak mahkeme seyir yasağının, mahkeme kararının kesinleşmesi (yargıtay'ın onaylaması) ile birlikte uygulanmasına hükmetti.
uefa talimatı verirse gerekeni yaparız 17 ocak 2014 fotomac.com.tr
tff başkanı demirören'den tarihi açıklamalar: 2010-11 sezonundaki şike olayları bizim için kapanmıştır. tahkim 2. kez trabzonspor'u reddetti. yargı kararı bizi bağlamaz. ancak uefa’dan uyarı veya talimat gelmesi durumunda bunu uygularız
türkiye futbol federasyonu başkanı yıldırım demirören, dün ntv spor'da katıldığı canlı yayında olaylı beşiktaş-kasımpaşa maçından, şike konusuna; hakem hatalarından, fatih terim'e; takımların avrupa'daki başarılarından, yabancı sayısına bir çok konuda önemli açıklamalarda bulundu. 2011 yılından bu yana yankıları devam eden şike konusuyla ilgili trabzonspor'un aptığı başvurunun ikinci kez reddedildiğini hatırlatan başkan demirören, "bizim kurumlarımız bir karar verdi. yargının kararı bizi bağlamıyor. trabzon'un ikinci başvurusunu da reddetti. şike olayı federasyonumuzca kapanmıştır. uefa bir talimat ya da uyarı yaparsa gereğini yaparız. ama şahıslara verilecek cezalar bizi değil kulüpleri bağlar" dedi.
ekşioğlu: "kararı tanımıyoruz" 19 ocak 2014 00:17 ntvspor.net
yargıtay kararıyla ilgili fenerbahçe asbaşkanı ilhan ekşioğlu'ndan da açıklama geldi. ekşioğlu, "kararı tanımıyoruz" ifadesini yinelerken taraftara da çağrıda bulundu.
ilhan ekşioğlu kulüp televizyonunda yaptığı açıklamada, "bu karar bizim için yok hükmündedir. bu karara konu olan hemen hemen tüm makamların meşruiyetleri artık tartışmalıdır. bu yüzden bu karara saygı duymuyoruz ve kabul etmiyoruz" dedi.
"bizi sadece tapelerle yargıladılar" diyen ekşioğlu, futbol takımı başta olmak üzere sezon sonunda tüm branşlarda şampiyon olacaklarına inandığını vurguladı.
yıldırım'ın avukatı: insan hakları mahkemesi'ne gideceğiz
şike davasında aldığı cezalar yargıtay tarafından onanan aziz yıldırım'ın hukuk mücadelesi sürüyor. yıldırım'ın avukatı karara itiraz edeceklerini söyledi.
fenerbahçe kulübü başkanı aziz yıldırım'ın avukatı prof. dr. köksal bayraktar, tebligatın kendilerine ulaşmasıyla yargıtay cumhuriyet başsavcısı'na karar düzeltme talebinde bulunacaklarını açıkladı.
karar düzeltme talebinden ve yeniden yargılanma konusundan netice alınmaması durumunda da hukuki mücadelelerinin süreceğini vurgulayan bayraktar, "sonuç alamazsak avrupa insan hakları mahkemesi'ne gideceğiz" dedi.
başbakan recep tayyip erdoğan brüksel’e hareketinden önce havalimanında açıklamalarda bulundu.
işte erdoğan’ın açıklamalarından satır başları:
ab ile müzakere sürecindeki üç yıllık durgunluktan sonra yeni bir faslın müzakere açılması geliyor. yine aralık ayında vatandaşlarımıza vize muafiyeti sağlanmasına yönelik diyalog başlatıldı. ziyaretimin bütün bu önemli gelişmelerin hemen akabinde gerçekleşiyor olması önem arz ediyor.
(...)
17 aralık girişimi hepinizin yakından izlediği gibi olduğu gibi bir algı operasyonu ile birlikte sürdürülmek istendi. bu algı operasyonu, türkiye içinde tutmadı. bu operasyonu hazırlayanların çok yoğun bir şekilde başta avrupa olmak üzere dünyada belli çevreleri etki altına almaya çalıştıklarını görüyoruz. uluslararası basında çıkan haberlerle, internette, sosyal medyada yapılan kirli kampanyalarla bazı lobilerin çirkin girişimiyle avrupa ve dünyada olduğundan farklı bir fotoğrafın verilmeye çalışıldığını görüyoruz. özellikle malum bazı odakların, ihanet derecesinde, kendi ülkelerini, kendi ülkelerinin ekonomilerini kötülemek için yurt dışında yoğun propaganda yaptıklarını gözlemliyoruz.
"yargıda değil, yargı içerisindeki örgütlenmeye müdahale ettiğimizi delilleriyle ortaya koyacağız"
brüksel ziyaretimiz türkiye'de yaşananları, en doğru ve en tarafsız şekilde muhattaplarımıza anlatmamıza fırsat verecektir. inşallah bu ihanet şebekelerinin oyunları da bu şekilde bozulacaktır. türkiye'ye özellikle yolsuzluklarla kararlı şekilde mücadele eden bir iktidarın, yargıya değil, yargı içinde örgütlenmeye müdahale edildiğini muhattaplarımıza açık ve net şekilde delilleriyle ortaya koyacağız.
2014'ün bu ilk haftalarında brüksel'le başlayan temaslarımız ivme kazanarak devam edecektir. bildiğiniz gibi önümüzdeki günlerde fransa cumhurbaşkanı sayın hollande ülkemizi ziyaret edecek. ardından benim bir almanya ziyaretim var ve yeni oluşan hükümeti tebrik hem onlarla ikili ilişkilerimizi değerlendirme fırsatı bulacak. sayın cumhurbaşkanımız italya'da resmi temaslarda bulunacak. yine ispanya'dan ülkemize resmi ziyaretler gerçekleşecek. bu yoğun trafik inşallah yıl boyunca devam edecek.
2014 avrupa birliği üyelik sürecimizde inanıyorum ki bir dönüm noktası bir dönüm yılı olacaktır. bununla eş zamanlı olarak 2014 demokratikleşme adımlarımızın da yoğunluk kazandığı tarihi bir yıl olacak. 17 aralık müdahale girişimi, başarısız bir girişim olmuş ancak türkiye'de demokratikleşmenin ve çözüm sürecinin önündeki engel ve direncin de kalkmasına vesile olmuştur. prangalarını özellikle geride bırakan türkiye, 2014 ve sonrasında daha kararlı, daha cesur şekilde reformlarını sürdürecektir. brüksel ziyaretimiz ülkemiz için hayırlara vesile olacaktır.
(...)
başbakan yargıtay'ın kararını yorumladı
gazetecinin, "yargıtay’ın şike davası sonuçlandı. aziz yıldırım’ın da cezası onandı. hem başkanlığı düşecek, hem de cezaevine girmesi söz konusu. bugün de bir düzeltme karar verilmesi istendi. siz yargıtay’ın şike kararlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusunu erdoğan şöyle cevapladı:
"zamanlaması itibariyle ben anlamlı buluyorum. niye bugüne kadar böyle bir karar açıklanmadı? seçimin arifesinde niçin böyle bir karar açıklanır? bunu 30 mart sonrasında da yapabilirdin. bütün bunlar zihin bulandırmaktan başka bir şey değil. şu ana kadar yargıdaki o paralel yapı ince hesaplar suretiyle böyle bir adım attıklarına inanıyorum. burada da hukuki süreç tamamen bitmemiştir. devamında ne olur ne gelir ne gider onu bilemem. sadece zamanlamasının anlamlı olduğunu ifade etmek istiyorum."
külüpler birliği'nde kavga! 20 ocak 2014, 17:38 ajansspor.com
yargıtay'ın verdiği 'şike davası' kararından sonra ankara'da gergin bir atmosferde başlayan kulüpler birliği toplantısı'nda tartışma yaşandı..
türk futbolunun adil yönetilmediğini iddia eden trabzonspor başkanı ibrahim hacıosmanoğlu’na futbol federasyonu başkanı yıldırım demirören tepki gösterdi.
birlik başkanı ilhan cavcav’ın, “burada şike için toplanmadık arkadaşlar” diye araya girmesi, tarafları yatıştırmaya yetmedi. hacıosmanoğlu, “elimde belgeler var. yeni yargılama olursa sunacağım” diyen mecnun odyakmaz’a “federasyon başkanı burada. bekleme hemen ver” diyerek, toplantıyı terk etti.
'yangından mal kaçırır gibi...'
toplantıya yıldırım demirören ve mehmet baykan’ın katılmasıyla söz alan trabzonspor başkanı, türk futbolunun adil yönetilmediğini, tff’nin yangından mal kaçırır gibi yargıtay’ın kararından hemen sonra açıklama yaptığını dile getirdi.
'bundan sonra katılmayacağım'
toplantı sonrasında konuşan ve üç büyük kulüp başkanının toplantıya katılmamasına da tepki gösteren ibrahim hacıosmanoğlu, şöyle devam etti:
“bundan sonra ben de toplantılara katılmayacağım. 2011 yılında yapılanları tüm dünya biliyor. futbolun avrupa’daki kurumlarının aldığı kararlar da malümunuz. ama federasyon adil davranamıyor. yangından mal kaçırır gibi basın sözcüsü açıklama yapıyor.”
trabzonspor başkanı ibrahim hacıosmanoğlu, yargıdaki süreç tamamlandığında futbolun yurt dışındaki uzantılarının ne kararlar alacağını herkesin göreceğini sözlerine ekledi.
gergin toplantıda neler yaşandı? 20 ocak 2014, 19:34 ajansspor.com
trabzonspor başkanı ibrahim hacıosmanoğlu, tartışmaların yaşandığı kulüpler birliği toplantısı ile ilgili konuştu..
gerginliğin yaşandığı kulüpler birliği toplantısından erken ayrılan trabzonspor başkanı ibrahim hacıosmanoğlu, yaşananlarla ilgili lig tv'ye açıklamalarda bulundu.
hacıosmanoğlu'nun açıklamalarını ajansspor derledi. işte o sözler:
"e-bilet uygulaması ve kulüpler yasası görüşülüyor. bizim buna tabi olduğumuz gerek eski bakanımıza gerek genel müdürümüze söyledik. biz de türk futbolunun belli temellere oturtulmasını istiyoruz. bütün kanunları trabzonspor olarak destekliyoruz zaten. e-biletinden tutun da kulüpler yasasını. bunlar konuşulurken federasyon başkanı da toplantıya katılıyor. biz de dedik ki; futbolla ilgili yasalar çıktı bu zamana kadar ama bunları uygulayacak adeletli sistem lazım bize, eşit davranan kurumlar lazım bize. onlar hiçbir zaman adeletli ve eşit kararlar almıyorlar. ilk önce bu yasaları uygulayacak adeletli ortamı oluşturalım. federasyon başkanına burada bulunuyorsunuz ama türk futbolunda aldığınız kararlar ortada. 2011 yılında yapılanların hepsini bütün dünya biliyor. türkiye'deki bütün namuslu paydaşlar da bunu biliyor ama ne yazık ki bağlı olduğunuz yurtdışındaki bütün kurullar 2011 yılındaki şampiyonlukla ilgili bütün süreci tamamladı cezaları verdi. türkiye'de de yargının son aşaması yargıtay bekleniyordu. yargıtay da kararını verdi. ama ne yazık ki gümrükten mal kaçırır gibi basın sözcüsüne federasyonun 'bizde bu konular kapanmıştır' diye söylüyorlar. dedim sizin hukukçular herhalde bunu takip ediyordur herhalde. bu kararın ardından sizler hakkında açılacak ceza davaları ve tazminat davalarında herhalde bilgi vermiyorlar size. biz de trabzonspor'un hakkını korumak için bunları söylemek zorundayız."
mecnun otyakmaz'la diyalogları
"sivasspor başkanı mecnun otyakmaz bu konulardan rahatsız olduğunu söyledi, 'ben de yargıtay'da yargılanıyorum' dedi. federasyon başkanı da bunu üzerine 'yeni delil olmadan tekrar yargılama yapamayız' dedi. mecnun otyakmaz da 'siz yeniden yargılamayı açın, benim elimde deliller var, ben size vereceğim' dedi. herhalde bizi kastetti. ben de o'na 'bütün başkanlar burada, federasyon başkanı da burada. bunların huzurunda senin bu belgeleri ivedilikle federasyona vermeni istiyorum. eğer trabzonspor'un da herhangi bir problemi varsa biz anlı şerefli cezazımı çekmeye hazırız. ama ne belge varsa elinde federasyona vermeni istiyorum' dedim. bekleyip göreceğiz, ne belgesi varsa federasyona ibraz etsin."
yıldırım demirören'e neler söyledi?
"federasyon başkanına adeletten bahsediyorsanız dedim; beşiktaş da bizim kulübümüz ama kasımpaşa-beşiktaş maçını eğer tekrar kararı veriyorsanız bir başka anadolu kulübü olmuş olsa verebilir miydiniz? sizin hakeminiz yazıyor raporunda bana tükürdü diyor futbolcu. siz hakeminize inanmıyorsunuz o'nu yalancı ilan ediyorsunuz lig tv'den aldığınız görüntülerde tükürülmeyen bir görüntü görüp cezayı kaldırıyorsunuz. öteki taraftan futbolcu futbolcuyu tekmeliyor ona ceza vermiyorsunuz ama istem dışı birinin eli çarptığı zaman istediğiniz gibi cezayı veriyorsunuz, adaletli davranmıyorsunuz" dedim, adaletli davranmaları gerektiğini kendilerine söyledim. cevap vermekte zorlanıyor tabi."
aziz yıldırım'a...
"fenerbahçe başkanının paralel devletle bir alakası yok. paralel devlet o'na 6 ay içerisinde sayısız telefon hattı değiştir demedi. paralel devlet o'na sahada manipülasyon yap demedi. paralel devlet o tapeleri ortaya koymadı. bu savcılar o konuşmaları kendileri uydurmadı, o polisler uydurmadı. bunların hepsi yaşanmış gerçekler. hem sportif açıdan bağlı olduğumuz kurumlar cezaları verdi hem türkiye'deki ceza yargısı cezaları verdi. bunları görmemezden gelip de kamuoyunu manipüle edip sanki haksız bir muameleye kalmış gibi, bunu da paralel devlete yıkıp bu işin içinden kimse kalkamaz. biz bu konu ile ilgili evet mevcut federasyon ne kadar adaletsiz bir karar da verse bizim ona yapacağımız müracatlar var. önümüzdeki günlerde o müracatları yapacağız. ama ondan sonra türk futbolunun bağlı olduğu uefa ve fıfa var. bunlar da herhalde bu süreci değerlendirecektir. ben bunu yıllardan beri söylüyorum. hiç kimse türkiye'yi dünyanın süper gücü olarak görmesin. avrupa'daki büyük takımlara nasıl cezalar verildiği ortada. herhalde bu ülkede yargı da son kararını verdikten sonra bağlı olduğunuz yurtdışındaki kurumlar da türk futbolunda dönen bu adaletsizliğe müdahale edecek mi etmeyecek mi, bunu da göreceğiz bundan sonra."
uefa, türkiye futbol federasyonu'na bir yazı göndererek yargıtay'ın şike davasını onama kararının hem orjinalini hem de tercümesini talep etti. uefa'nın bu talebinin ardından tff'nin en kısa sürede gereken hazırlığı tamamlayarak yargıtay kararının türkçe ve ingilizcesini hafta sonuna kadar nyon'a göndermesi bekleniyor. yargıtay'ın gerekçeli kararının kişilere verilecek cezalarla ilgili delil olarak kullanılacağı belirtiliyor.