8 oyuncu ve antrenör kazanacaklarını, 4' ü berabere kalacaklarını, faivre mağlûp olacaklarını söyledi
halit kıvanç cenevre'den bildiriyor
nice solaçıgı ve kaptanı nurenberg'in sakatlığı, antrenör luciano'ya nihai 11 i tesbitte güçlük çıkardı. havanın birden açması fransız şampiyonlarını ziyadesiyle sevindirdi.
gerçekten evvelki gece fasılalı ve şiddetli yağan yağmur dün sabah durdu ve öğleden sonra güneş çıktı. cenevre'ye 8 kilometre mesafedeki otellerinin bahçesinde hafif bir antrenman yapan nice'liler havanın güzelleşmesi dolayısiyle çok memnun ve neşeli idiler.
sabah erkenden kalkan fransız'lar, kahvaltıdan sonra saat 10 da bahçede idmana başladı ve bazısı lastik ayakkabı bâzısı da futbol ayakkabısı ile olmak üzere bir müddet top oynadılar. lamia'yı ortalarına alan futbolcular kendisini yakından sert şut yağmuruna tuttuktan sonra, civardaki korulukta koştular ve kültür fizik yaptılar.
nurenberg «ümidim yok» diyor
luciano 12 futbolcusunu çalıştırdığı sırada kafilenin on üçüncü adamı nurenberg odasında masör lucietti tarafından sıkı bir tedavi ve masaja tabi tutulmuştu. masör lucietti bu arada «nurenberg'in oynama ihtimalinin yüzde altmış olduğunu söylüyor, nice kaptanı ise masörü kadar iyimser görünmüyordu.
nitekim nurenberg masajdan sonra «ümidim az, bacağımı zorlukla kaldırıyorum. yarın oynıyacağımı hiç zannetmiyorum» dedi.
luciano'nun beyanatı
antrenör luciano nurenberg'in durumunu kesin olarak anladıktan sonra takımı tespit edeceğini söylüyor ve şöyle diyordu: «havanın açması iyi oldu. güzel bir futbol olur ümidindeyim, hücumda fenerbahçe, müdafaada biz daha iyiyiz. istanbul'da biz, nice'te siz hep müdafaada kaldık, fakat bu sefer ikimiz de hücum edeceğiz.. bu sebeple hakiki fener-nice maçı bu defa olacak.
nice'lilerin tahmini
bugünkü maç hakkında rakkamla tahminde bulunmalarını istediğim nice futbolcularından sekizi, nice'in kazanacağı, dördü maçın berabere biteceği tahminini belirttiler. sadece biri (nice'te ikinci golü atan sağ açık) faivre, peşin şansı fenerbahçe'ye verdi. antrenör luciano ise takımını galip görenlerdendi.
bu akşam cenevrede fenerbahçe ile nice arasında yapılacak olan avrupa şampiyon kulüpler kupası üçüncü eleme maçını istanbul ve ankara radyoları saat 21.15 den itibaren naklen yayınlayacaklardır. maçı cenevrede bulunan spiker arkadaşımızı sulhi garan anlatacaktır.
cenevrede bugünkü hava durumu
cenevrede bugün hava açık fakat kuru soğuk olacaktır. ancak cenevre yüksek basınç merkezlerinden biri olduğu için hava durumunun sık sık değişmesi muhtemeldir.
nihayet maç günü geldi çattı. fenerbahçe bugün tarihinin en zorlu müsabakalarından birine çıkıyor. cenevre, tarafsız saha olarak seçilmiş bulunuyor. fakat her şeye rağmen bu sahaya biz nice'den daha yabancıyız. yalnız sahaya değil, bu şehre de nice'lilere nazaran yabancıyız. buna bir de - gece maçı - nın güçlükleri eklerseniz, fenerbahçe'nin bu gece ne kadar çetin sırtlarla mücadele edeceği meydana çıkar.
futbolcu kardeşlerim canlı, atak ve kendilerinden emin bir oyunla maça başlarlarsa, önlerindeki büyük engelleri aşmakda güçlük çekmiyeceklerdir. nice'i istanbul'da gürdüm, ikinci maç hakkında da edindiğim malumat az değil. bütün bunlara dayanarak fenerbahçe defansının bugün nice'in iki açıktan yapacağı hücumlara bilhassa dikkat etmesi gerekir. öte yandan bugünkü maça hücum edenin kazanma şansı daha fazladır. içlerimize de geriye yardım gibi önemli bir vazife süşüyor bu akşam.
böyle çetin bir maçta ilk golün düğüm noktası olacağı kanaatindeyim. bu bakımdan fenerbahçelilerin sinirsiz, telâşsız, rakibini sakin sakin kontrol altında tutabilecek bir oyunla maçın başlangıcında hücum insiyatifini ele geçirmesi şarttır. ama her şey bir yana, fenerbahçe böyle nice zorlu maçları yüzünün akı ile başarmıştır. ben, bir kerre daha sarı-lâcivertli forma altında türk futbolunu hem de fransa gibi bir memleketin şampiyonuna karşı temsil edecek kardeşlerime inanıyor, güveniyor ve ümitle bekliyorum.
maçın gece oynan masını, şmhretli fransız futbol otoriteleri, nice takımı hesabına büyük bir avantaj olarak kabul etmektedirler. nitekim, maçı takip için buruya gelen ve kendileriyle konuştuğum tanınmış franıız kritikleri «gece maçlarında en büyük yük kalecilerdedir. bu sebeple gece maçlarında tecrübesi az olan kaleciler daşma güçlük çekerler. fenerbahçe kalecisinin ise, takımının birçok futbolcusu gibi hiç gece maçı oynamadığını öğrenmiş bulunuyoruz. bu sebeple bizce gece maçı tecrübesi olmayan fenerbahçe kalecisi çok sıkıntı çekecek, bu da gece maçlarında nispeten tecrübeli lamia'nın kalesinden daha çok tehlikeye düşecektir demektedirler.
bu umumi hükme varanlardan l'equipe yazarı max urbini «tecrübesiz kaleci ile gece maçı oynamak büyük dezavantajdır.» derken france sori gazetesinin dünyaca meşhur oteritesi jean eskenazi bir noktaya dikkati çekmektedir: «gece maçlarında kalecilerin durumu o kadar zordur ki... çok defa kale arkasındaki foto muhabirlerinin flaşları dahi maçın neticesine tesir eder. çok fazla sayıda gece maçı seyretmiş olmanın verdiği müşahade ve tecrübe ile söyleyeyim ki bazen gece maçları gündüz oynanan maçlar kadar müsavi şarlarda cereyan etmez. bu sebeple gece maçlarında kalecilerin durumu çok tehlikelidir.. kalecisi gece maçı oynamamış fenerbahçe de bu tehlike içinde bulunmaktadır.»
nice takımına şans verenlerden bir başka fransız gazetecisi, yine l'equipe yazarı robert vargne «nice'in şansının, takımın mevsim başına nispetle hayli düzelmiş olmasından doğduğunu» döylemektedir.
lefter, dün sabahtan akşama kadar, son günlerin modası olan bu şarkıyı ağzından düşürmedi. sırma saçlı yar, şarkıda ısrar ve devamlı tekrar... ilk bakışta leffer'e aşık damgasını vurmaya kafiydi... gözlerimim içi gülüyordu. «neşeliyim, ama çok çok neşeliyim» diyordu. senede kendisini böyle mesut hissettiği günlerin pek az olduğunu kaydetmekte gecikmedi. ona merakla sordum: «aşık mısın?», «evet! büyük aşkımın bugün 18 inci senel devriyesi». gülerek zekice yüzüme baktı ve sözlerine şöyle devam etti: «az evvel fransanın şöhretli yazarlarından max urbini ve jean eskenezi de beni tebrik ettiler. sen bilmiyor musun?»
doğrusu yabancı bir yazarın bildiğini bilmemem beni üzmüştü. düşünceli halimi görünce, «sırma saçlı yarim top, kutladığım da, onu sahada kovalayışımın 18 inci yılı. dile kolay bu. 18 sene... ne çabuk geçti geçiyor. inanır mısın şu anda, 1942 yılında taksim formasını ilk defa sırtıma giydiğim günün heyecanı içerisindeyim. ben bu arzuyu ve bu heyecanı kaybettiğim gün, sevgilimi de kaybedecek ve sahalardan ayrılacağım.»
cenevre'de hava açık ve güneşli... alp dağlarının karlı tepeleri dimdik karşımızda. onun, futboldeki uzun mazisi, bir an gözlerimin önünden geçiyor. 46 defa beynelmilel oluşu. milli takım kaptanlıkları. macarları mağlûp eden golleri. sarı -lâcivertli forma ile, taraftarlarının omuzları üzerinde defalarca sahayı terkedişi, çalımları, çalımları, çalımları... bir korku içini kaplıyor. bu büyük şöhretli, bu kıvrak futbolcuyu, sahalarda görememek... o bunu hissetmiş olarak bana «daha 7 sene futbol oynayacağım. arzum 25 inci yılı idrak ettikten sonra sahadan ayrılmak» dedi. beraber leman gölünün kıyısına doğru yürüyoruz. göldeki bembeyaz kuğu kuşlarını seyrediyoruz. ikimizin de dudaklarından «sırma saçlı yarimin, can bahşeder işvesi» şarkısı gayri ihtiyari dökülüyor.
arkadaşları, can'ın moralini yükseltmeye çalışıyor. netice için "allah büyük" diyorlar
necmi tanyolaç cenevreden bildiriyor
cenevrede 22 aralık salı... lozan caddesindeki otel dö familles hayli sessiz. saat 9 a doğru fenerbahçeli futbolcular aşağı holde toplanıyorlar.
yüzler gerilmiş, bakışlardaki rahatlık kaybolmuş, yüz ifadeleri biraz tetkik edildiği zaman hemen hepsinde imtihana hazırlanan talebenin titizliği. sinirliliği göze batıyor. çünkü tarih 22 aralık 1959... büyük maç'a - büyük maç da laf mı - «senenin maçına bir gün kaldı dostlar. antrenör molnar psikoloğ adam doğrusu. futbolculardaki sinirli hali müşahade ettiği için öğleye kadar izin verdi hepsine «gezsinler, yürüsünler, maç ağırlığını ancak böyle atarlar üzerlerinden» diyordu. hakikaten öğle yemeği için otele döndüklerinde çoğunun eski neşesi avdet etmişti. fakat bu hal geçici idi. akşama doğru kokteylden dönüşte hepsi futbolcu tabiriyle «maç komasına» girdiler.
bu, daha ziyade gece maçının futbolcular ürerinde yarattığı tesirdi. açıkçasını söylemek icap ederse fenerbahçe, nice'den çok gece maçından korkuyordu ve maça 24 saat kala en büyük rakip olarak gece maçını kabul etmişti.
*
bir profösörün hususi tedavisi altında bulunan can kampta elleri cepte dolaşıyor. canının sıkıldığı besbelli. oynamak istediği de öyle... sabah, fikret kırcan ve lefterle beraber oturuyordu. bir yabancı ajanım foto muhabiri otele geldi. yan'ı - bu fransız her halde spora aşina olmalıydı ki, can'ı kan yerine yan olarak telaffuz ediyordu! - ve lefter'i istediğini sordu. alıp ikisini de gölün kenarına göterecek, orada hususi bir röportaj yapacaktı. can, önce gitmek istemedi. sonra basri onu ikna etti. «git, diyordu, kuğuları seyreder, göle bakar, canının sıkıntısını atarsın.» lefterle beraber gittiler. kayığa bindiler, döndükleri zaman sadece lefter neşeli idi. can, eski can'dı.
*
can'dan bahis açmışken devam edelim, ortaya bir dedikodu sürüldü. brigitte bardot can'a aşık olmuş, onu nice maçında seyretmek üzere cenevreye geliyormuş... bu dedikodu üzerinde lefterle can arasında şu konuşma geçti:
- can, duydun mu. brigitte bardot sana aşıkmış. - inanırım. parası varsa da alırım. - iyi amma evliymiş, çocuğu da oluyormuş. - farketmez. çocuk rızkiyle gelir. - ....... - iyi amma lefter sana mı aşık olacaktı ben dururken? - neden olmasın? - yok canım, sana âşık olması ihtimali çok zayıf...
ve can ilave etti: «con bartu - brigitte bardott evlendiler. cenevre 23 aralık 1959. soyadında da büyük bir değişiklik olmaz. ha brigitte bardot, ha brigitte bartu...!
sonra ellerini cebine soktu, başladı holde gezinmeye...
*
dün ne yaptılar? neler konuştular? naci kaptan'dan başlıyalım. sakindi. sabah çarşıya çıktı. otele döndüğünde keyidsiz görünüyordu. elindeki paketleri arkadaşlarına göstererek: «işte, futbolcunun avrupa çıkması. ilaç, ilaç, ilaç.» dedi. özcan, evini, eşini merak ediyordu. milliyet ekibinden kime rastladıysa şu suali sordu: «namık ağabeyden bir haber var mı? benim eve telefon edecek, o da neticeyi bize bildirecekti.» mikro mustafa hatırını sual edenlere teşekkür edelim, sağol ağabeyciğim şeklinde mukabelede bulundu. akgünle avni sabahtan akşama kadar dolarla, isviçre frangı arasındaki münasebetleri müzakere ettiler. şükrünün ağzından fazla bir şey duyulmadı. osman sessizdi. önüne çıkanları o alışılmış centilmenliği ile selamladı. basri de pek hareketli sayılmazdı. «çalımsız futbol» diyordu, «avrupalıların anladığı mânâda futbolu basitleştirerek oynarsak, kazanırız.»...
ve tabii «maçtan evvel ne dediler?»
bu alışılmış bir klişedir. okuyucu gazeteciden maçtan evvel futbolcuların ağzında n bir şey yazmasını ister ama, fenerbahçeliler elbirliği etmişler gibi konuşmuyorlar. «netice ne diyorsunuz?» ses yok. «maç hakkında düşünceleriniz?» diyordunuz cevap yok. bu sahada tecrübe sahibi olmuşlar dahi konuşmayı uğursuzluk addediyor söyledikleri şu kadar: «allah büyük.» hepsinin memlekete, sevdiklerine, yakınlarına selamları var. sizden ricaları da elçiye zeval olmaz, yazalım. onlardan muvaffakiyet dileklerinizi bir an olsun esirgemeyin.»
fenerbahçe - nice takımları arasında bu gece yapılacak olan maçta türk gazetecileri tarafından charmille stadına hediye edilen «kızım seni aliye vereyim mi?» plağı çalıcaktır.
çok kötü bir sahada yağmur altında oynanan maçta sarı - lacivertlilerin tek golünü şeref attı
dünkü mağlûbiyette özcan'ın ve naci'nin büyük hatâları vardı
fenerbahçeli idareciler nice'in ısrarlı tehir teklifini kabul etmediler
halit kıvanç ve necmi tanyolaç cenevre'den bildiriyor
evvela senden başlayalım özcan. 7 nci dakikada foix, naci'nin kafa ile kesemediği topu ileri atıp, depara kalkarkan neden kalenden çıkmadın? çıksaydın, alacaktın topu...
sonra yine sen özcan? foix'nın ortaladığı topu elinden kaçırdın ve faivre'in boş kaleye attığı üçüncü gole neden seyirci kaldın?
ve yine sana hitap ediyoruz özcan? de bourgoing'ın şutünde topu neden öyle serbest bıraktın? yenir miydi o gol? senin klasında bir kaleci yemeli miydi o dördüncü golü? ve maalesef yine sen özcan, foix, kalene doğru gelirken neden öyle yerinde çakıldın kaldın? hulâsa, bir final maçının, dün geceki anormal oyunun anormal sahanın kalecisi sen değildin ve olamazdın...
ve naci, hafiftin. zayıf kaldın sahada. saha ağır, müdafaan kötu idi. ama bir santrfora senin gibi bir santrhaf bu kadar geniş şekilde hayat sahası verir miydi?
sen gürcan, sen akgün, , dün sahada mıydınız? göremedik sizleri...
ve sen gölleşmiş sahada top süren, çalım atan, ısrarla kısa pas yapan can, lefter ve yüksel mithatpaşa'nın kuru günlerinde mi oynuyordunuz. yoksa bir gölde mi? bunu, bir
türlü farkedemediniz. nice'li futbolcuların oyun devamınca havadan yere indirmediği topları siz neden o bataklıkta ısrarla çamurda, suda çalım atarak götürmek istediniz anlayamadık?
ve siz sayın antrenör molnar: naci'nin daha ilk dakikalardan itibaren aksadığını gördükten sonra neden nicr'in en kuvvetli tarafına karşı defanımızı tahkim etmediniz. neden basriyi veya osman'ı santrhafa almadınız? görmediniz mi, foix'nin naciyi vızır vızır geçtiğini? ama dünkü fenerbahçe dünkü, tâ istanbuldan kalkarak fenerbahçe'yi tesçi etmek için cenevreye koşan taraftarlar kadar talihsizdiniz. çünkü dünkü havaya ve dünkü gayri nizami sahaya göre futbol oynayan elemanlarınız sadece avni, şeref, osman ve basri'den ibaretti. ve elbette bu dört kişi ile nice'in takım halinde pirinç tarlasını yaran o 11 ini mağlûp edemiyecektiniz. ve siz sayın idareciler: niceliler maçın tehirini ısrarla talep ettikleri zaman, neden maçı oynamak, takımının futbol tarihinde hiç bir teşkilatın oynatmağa müsade etmeyeceği bir sahaya çıkarıp, bir hayal uğruna koca şansınızı riske ettiniz?
işte nice, bu fenerbahçeyi yendi. fenerbahçe şansızdı, saha kötü idi. rakibi iyi hazırlanmıştı. kalecisi, kendi kalecisinden çok daha klâstaydı. şu veya by. neresinden bakılırsa bakılsın fenerbahçe sahaya girişten çıkışa kadar bir hezimet koleksiyonu içerisindeydi.
nice dün geceki onbiri ile 5 tane atmasa bile, bir iki farkla fenerbahçeyi yenecek kudrette idi. sonra bir kerre daha müşahade ettik ki, bizim oynadığımız futbol, avrupal, maçına ve havasına göre futbol oynıyan bir takım, mesela galip fransa şampiyonu gibi iyi hazırlanmış bir takım önünde maksatsız, sadece oyalayıcı harekatlerle dolu - haddi zâtında boş - bir futboldur.
maçtan notlar
maç oynanacak mı, oynanmayacak mı? saatler böyle ilerledi dün. yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor ve fenerbahçeli futbolcuların içine akıyordu. çoğu tehire taraftar görünüyordu. nihayet maçın oynanmasına karar verilmiş, nasıl verildi anlıyamadık? gayri nizami demek için sadece iki adım yürümenin kâfi gelebileceği bir sahada futbol oynatmak, hem de avrupa şampiyon kulüpler kupasında son kardöfinalisti tayin edecek bir maçı oynatmak! insaf yok bu adamlarda. ama bize ne? futbolcu muyuz, idareci mi, antrenör müyüz yoksa?
fenerbahçeli binlerce taraftarın cenevre caddelerinden konvoylar halinde geçişlerini bir görseydiniz... borazanlar çalıyor «saçları sarı sarı, gözleri mavi mavi...» gür bir ses topluluğunun simsiyah havayı yaran marşları. «dağ başını duman almış» içimiz ürperiyor. bu ne taraftarlık, bu ne büyük milliyetçilik hissi yarabbi... ama ne bilirsiniz alplerin karlı tepelerini tırnaklarıyle asarak, tırmanarak fenerbahçenin kader maçına koşunların bir hezimet önünde susmayı geldiklerini.
saat 19.40. charmille stadının açık ve kapalı tribünlerinin birleştiği yerden «fenerbahçe çok yaşa» tarrakası koptu. ay-yıldızlı bayraklarımız. fenerbahçenin renkli filamaları, sağanak altında. fakat bana mısın demiyor. saha çimen, ışıktan ve yağmurdun parlıyor. fakât hâlâ ekipler pompalarla sun'i gölleri boşaltmaya çalışıyorlar. ne yapsalar nafile bu yağmur dinmez bu saha düzelmez. charmille göl halinde hülâsa...
saat 20.10. takımlar sahaya beraber çıktılar. fenerbahçeliler çubuklu formalariyle, nice'liler ise beyaz zemin üzerine kırmızı - siyahtan esas formalarını giymişler.
saat 20.15. sağanak devam ediyor. fenerbahçe oyuna başladı. ve hemen bastırdı. dakika 3: yüksel'i chorda biçiverdi. frikik lefter çekti, ıskaladılar. can'ın sol volesi «tıpkı galatasaray maçında attığı vole golü pozisvonundaydı can» ne yazık ki karşıladılar. güzel hareketti. fenerbahçe bastırıyor, bastırıyor. fakat nice'de müdafaa maçı vermiyecek kadar akıllı ve kuvvetli.
fenerbahçe ilk golü 7 nci dakikada yedi. ani ataklarla hücum deneyen nice, yine böyle bir açılışta foix'nın ayağındnn galibiyetin kapısını araladı. yine foix'ın hesaplıca kullandığı toptu naci kafa ile kesememişti. foix, ileri attığı topu ceza sahasının tam önünde tekrar kontrolüne aldı. rahat bir durumda sayılırdı. özcan çıkışta tereddüt gösterirken sert bir şütle beyaz top fenerbahçe kalesine girdi: 1-0.
özcan, ah özcan çıksaydın, bir yerin mi eksilirdi acaba? ama hayret fenerbahçe hücumda üstün görünüyor. işte lefter ceza sahasına girerken sağ haftan taban yedi. frikik neticesiz.
15 inci dakika: şerefin pası canda. altı pasa girdi. hâlâ çalım atıyor. eh tabii kaybedecekti bu güzelim pozisyonu.
futbolcuların adeta tabiatla mücadelesini seyrediyoruz. belki heyecan var ortada, ama buna futbol denmez, dedik ya. nefesi, bileği kuvvetli olan alacak maçı.
ve fenerbahçe, nice kalesi önünde cılız pasıaşmalarda ısrar ederken ikinci darbeyi yedi. dakika 17 : yine bir ani atak yaptı rakip takım. sol açık faivre'in güzel bir ortası -top böyle ortalanır birader- milazzo'nun kafaya çıkmasiyle beraber topun kalemize girmesi bir oldu : 2-0.
fenerbahçe 2-0 mağlûp duruma düştü. ve şöyle bir değişiklik yaptı: gürcan sağhafa, akdün solhafa geçtiler. basri forvete alındı. nerede oynıyacak? nereyi boş bulursa orada. ve avni solbeke yerleşti. ve çok iyi bir oyun oynamaya başladı.
hayrettir, 2-0 mağlûp durumdaki fenerbahçe hala hücum üstünlüğünde hala, karşı karşı bir akın yapıyor. üç pasla gol. gidiyor. bir kaleci kötü oynar, fakat bir müdafaasının santralı olan haf hattı bu kadar markajsız çalışırsa akibet hezimettir. hiç ortası yok bu işin. işte dakika 34: foix ortaladı. sağaçık yerinde idi. özcan ölu gibi topa çıktı, tuttu kaçırdı. bakarken faivre boş kaleye hayatının herhalde en rahat golünü atı verdi: 3-0. devre biterken lefterin kornerine yüksel vole kondurdu. top kaleye girerken sağhaf cornu kafa ile topu uzaklaştırdı. bu sonuncusu için fenerbahçe talihsizdi demek doğru olacak. devre 3-0 kapandı.
lamia'nın kurtardıkları
kaleci lamia bu gece fransanın bir numaralı kalecisi olduğunu rahat rahat isbat ediyor. 15 inci dakikada can'ın şutunu çekeceği sıradaki hamlesi bir... 24 üncü dakikada lefterin frikikini köşeye kapanarak alması iki.. 26 ıncı dakikada şerefin ayağından aldığı gol üç...
ikinci devre
fenerbahçe handikapı kapamak azmiyle hızlı başladı. dakika 46: yüksel ortaladı. basri şütünü çekti kaleci lamia bir gol daha kurtardı. lamia için arkamızda oturan fransız gazetecileri hârika adam diyorlar. ah bizimki de bir harikalaşsa. üç golden sonra mı? olsun bekliyoruz.
dakika 48: şerefin 30 metreden nice ağlarına taktığı top. meğer fenerbahçenin şeref sayısı olacakmış bilinir mi? lamia 90'a takılan topa gık diyemedi. fenerbahçe golün tesiriyle bastırıyor. şu halde gol yiyecek derken nice bir kere daha fenerbahçeyi affetmedi. bu arada golden evvel dakikta 56: şeref'in soldan dalışı ve şutunu çekişi. lamia bu defa izin vermedi topa. zaten fenerbahçe forvetinde bir şeref var çalışan gerisi gezintide.
dakika 57: aferin özcan, albanın şütunu iyi kurtardın, demeye kalmadı. bir dakika sonra skor 4-1 oldu. bu defa gol atma sırası de boirgoing'a gelmişti. özcan'ın bloke edemediği top önüne düştü ve şutunu attı. osman, kale çizgisine koşup mâni olmak isterken olan olmuştu zaten: 4-1.
fenerbahçe maçı bıraktı gibi. arada bir iki taraf oyuncuları birbirlerine sert giriyor. ama bunlar hadise olacak cinsten değil. çünkü nice maçı garantiye aldı. maç kritik bir durumda bulunsa herhalde tarafsız sahada fransız gazetelerinin manşetşerinde belirttikleri gibi bir muharebe seyrederdik.
artık korkmağa başladık. fenerbahçe böyle oynarsa mazallah 6 olur. 7 bile. çünki öyle rahat gol atıyor ki nice .. işte 64 üncü dakika: faivre'den aldığı topla foix ilerledi bir ara gürcan'a çarptırdı. topu, tekrar kaptı. ilerledi. özcan âdeta gol bekliyordu. kalesinden çıkmayan kaleciyi fransız futbolcusu bir kere daha mağlûp etti. o maçın son golüydü: 5-1.
fenerbahçe maçın sonunda bir gol daha kaçırdı. can'ın parmakla sayılacak kadar iyi hareketlerinden biri. ve lefter'in parmakla sayılacak kadar iyi bir şutu. kaleciyi geçip kaleye girerken milazzo kafa ile çıkardı. o da nereden geldi kalenin önüne anlıyamadık. halbuki bizim sol içler, bizim sağ içler hep nice yarı sahasındaydı...
özcan: son haftalarda form gösteren ve takımını nice'de farklı mağlûbiyetten kurtaran ve üçüncü maçı oynatmak şansını koruyan genç kaleci maalesef dün çok fena bir günündeydi. 5-1 lik mağlubiyette en büyük mesuliyet payı ona düşmektedir.
akgün: ne top kesişiyle, ne markajı ile ne de forvet hattını besleyişiyle göz doldurmadı. sahada mevcudiyeti dahi şüphe götürüyordu. lüzumsuz sertlikleri takıma zararlı oldu.
yüksel: sağ açıkta başarısızdı. elde ettiği iki gollük fırsatu kullanamayışı için şansızlık değil de beceriksizlik tabirini kullanmak icab eder. gerçi ne sağ hafından ne de sağ içinden bir tek müsait pas dahi alamamıştı. amma.
osman: sahanın en iyi futbolcularından biriydi. yerinde müdahaleleriyle sol açık faivre'ye göz açtırmadı. bu sebebple milliyetin 4 yıldızını aldı. naci'nin yerinde oynamalıydı.
naci: takımının güvenilir elemanı naci de maalesef vazife yapamayanların başında geliyordu. kaygan sahada manevra kabiliyetini kaybedişi foix'ın işini kolaylaştırdı. yenilen gollerde özcan kadar onun da mesuliyeti vardı.
gürcan: ölü sahada top kovalayıp hücum hattına top taşıması icab eden bu futbolcu da tek kelime ile kifayetsizdi. mithatpaşada göz dolduran gürcan cenevrede çok arandı ama yoktu.
basri: bir müdafi olmaktan ziyade bir forvet gibi oynadı. hırslıydı mücadeleciydi. takım içinde göz dolduranlardandı. basri forvette de çalıştı fakat topu havalandırsaydı pasları yeriini bulacaktı.
avni: serin kanlı, şuurlu oyunuyla takımının nazımı oldu. bir tek hata yapmadı. ve kıvrak, rakibi alba'yı adeta sahada tevkif etti. büyük maç oyuncusu olduğunu cenevrede dün bir daha ispat etti.
şeref: bitmek dinmek bilmeyen bir mücadele azmiyle santrhaf gonzalesi meşgul etti yıprattı. rakibi fevkalade oynamıştı. amma şeref de ondan ancak bir yıldız aşağılık bir barem tutturdu. keşke herkes onun kadar çalışan ve bir de gol atmış olsaydı.
lefter: kendisinden pek çok şey beklenen lefterin dün gece maçında sahada gölgesi dolaşıyordu. son senelerde onun bu derece başarısız bir oyun çıkarışına rastlanılmamıştı.
can: o da büyük ümit bağlananlardan biriydi. üstelik oynamayı kendisi istemişti. fakat müspet not alacak hareketi 90 dakikalık zaman içerisinde yapamadı. hele ikinci devrede lamia ile karşı karşıya kalmasına rağmen topu rakibinin kucağına atışı klâsına yakışmazdı doğrusu.
takımlar sahadan çıkarken kenarda fotoğraf makinalarının flaşları parladı. ve objektifler adeta iki çamurdan adamın resmini tesbit etti. bunlar iki takımın kalecileriydi. çamur deryasında yatıp kalkmaktan tanınmayacak hâle gelmişlerdi.
yalnız onlar mı? işte nice'in soyunma odasında «doğrusu 5-1 anormal netice. oyun bu kadar farklı değildi. ama böyle garip netice olur» diyenin kim olduğunu anlamak için yüzüne dakikalarca bakmak gerekiyordu. öylesine çamur içindeydi yuni... bu, günün muvaffak oyuncularındım gonzales idi. bu odada sanıldığı kadar sevinç yoktu. belki de nice'liler beklemedikleri böyle bir sonuca ulaşmanın hayretinden kurtulamamışlardı. nitekim antrenör luciano «beklemiyorduk böyle bir neticeyi. diyordu, 5-1 büyük başarı. hele foti'ın oyununa mucize diyeceğiz. bizim takım daha iyi oynadı. neticeden çok ınemnunum tabii. real madrid mi? ooo bu husuta konuşmak için henüz erken,.»
kaptan nurenberg
oynamıyan kaptan nurenberg de, «tahmin etmiyordum» diye konuşuyordu. «ama biraz da ağır netice. bence normali 3-1 veya 4-2 olabilirdi. 5-1 fenerbahçenin çıkardığı oyuna göre fazla». alba ise özcan'ın talihsiz bir gününde olduğuna işaret ederken «fakat iyi bir kaleci olduğunu hele birkaç kurtarışla gösterdi. lakin böyle havada ve bu sahada oynamak o kadar zor ki. kaleciler için bizden daha da zor. kimseye kabahat bulunamaz bu maçta.»
cornu, şeref'in centilmen olduğundan bahsederek, diğer futbolcular için «ama onlar sert» diyordu. sahadaki çamur banyosundan sonra içerdeki sıcak duştan hakiki çehresine kavuşan lamine, «nasıl dedi tahmin yarışını ben kazandım, dün size 4-1 galibiz demiştim. 5-1 oldu. en yakın tahmin benimki çıktı.» ve hemen ardından ilâve etti: «fenerbahçe talihsizdi. kötü goller yedi. nice'de gördüğüm özcan, maalesef bu maçta iyi değildi. bir kaleci olarak meslektaşımı tenkid etmek istemem ama, üç golde hatası varı özcan'ın.»
diğer nice futbolcuları büyük kısmı özcan'ın bazı golleri hatâlı yediğine işaret ediyorlardı. nice futbolcuları umumiyetle fenerbahçeden iki elemanı, osmanla avni'yi beğenmişlerdi.
fenerbahçeliler
ayni anda charmille stadının bir başka soyunma odasında kıravatını bağlamakta olan avni ise, niceliler tarafından beğenildiğinde habersiz «ah diyordu. 5 gol yiyecek kadar kötü oynasak bu kadar üzülmezdim. bu hükümde hemen bütün fenerbahçeli futbolcular birleşiyordu: «evet nice'liler fırsatlardan istifadeyi bildi. ama bizim talibsiz olduğumuz da hakikat, iki muhakkak golümüzü bekleri çıkardı. top kaleciyi de geçmişti. biz ise...» ve sonra susuyorlardı. özcan'ı kırmamak için «kötü goller yedik.» diye cümlelerini tamamlamak istemiyorlardı. fenerhahçelile üzgün ve ama sinirli değildi. üzüntülerini artıran husus maçı görmiyenlerin kendilerine baza ithamlarda bulunabilecekleri endişesiydi.
takımda yer almamış olan üç eleman (şükrü, nedim, mikro) arkadaşlarını teselli ediyor. «iyi oynadınız çocuklar. ne yapalım top bu. biz asıl fırsatı istanbul'da kaçırdık. geçti artık türkiye'deki maçlara bakalım diyorlardı.
gerçekten bu üç futbolcu tribünde çok heyecan çekti. hele şükrü sık sık «aman çocuklar uzun pas haydi» diye bağırmıştı.
umumi kanaat nice'lileri kuru sahada yenebilecekleri merkezindeydi. nitekim antrenör molnar da «kuru sahada nice'i yeneriz.» diyordu. «ama bugün biz kabahatli idik. evvela bu sahada maçı oynamayı kabul etmemiz birinci hatâ idi sonra da oyuncular kısa pasta ısrar ettiler hem de haftayımda uzun pas yapın, topa uzun vurun, diye ısrarla söylediğim halde» molnar hakemin idaresinden de memnun değildi.
hakem ne diyor?
antrenör molnar'ın beğenmediği isviçreli hakem wyssling ise stadın bir diğer odasında sakin sakin giyiniyordu. önce «hakemler beyanay vermez» diye konuşmak istemedi fakar sonra bir de «mamafih şunu söyliyeyim ki» dedi. bu sahaya rağmen şaşılacak kadar iyi oyun oldu. hele fenerbahçe'nin kondisyon ve hücum bakımından çıkardığı oyun beni şaşırtacak kadar iyi idi. çok takdir ettim. ama bu maçta teknik bakımdan üstün olan kazandı. belki netice daha az farklı olabilirdi. fenerbahçe'nin oyunu karşısında fark bu kadar büyük olmayabilirdi.»
avrupa şampiyon kulüpler turnuasının ikinci tur eleme maçının üçüncü karşılaşmasında fransa şampiyonu nice'e 5-1 mağlûp olarak kupadan elenen fenerbahçe takımı dün saat 12.45 te trenle cenevre den zürüh'e gitmiştir.
dün geceyi zurihte geçiren sarı-lacivertliler bugün viyana üzerinden uçakla istanbula döneceklerdir. uçağın piste iniş saati 18.10 olmakla beraber noel münasebetiyle sarı-lâcivertlilerin bir iki saat tehirle istanbula yaracakları uçak şirketlerinin selâhiyetli memurları tarafından ifade edilmektedir. fenerbahçeli futbolcular idareciler ve antrenor molnar uğradıkları ağır mağlûbiyetlerin tesirinden henüz kendilerini kurtaramamışşlardır. futbolcular kendi aralarında, idareciler de antrenörle birlikte hezimetin muhasebesini yapmağa devam etmektedirler. fakat hiç kimse suçu şu veya bu şahsa yüklememekte, mağlûbiyete hemen herkesin müştereken sebep olduğunu söylemektedirler. yalnız idareciler ve futbolcular son maçla fevkalâde bir oyun çıkartan osman, avni ve şeref'i tenkidlerin dışında tutmaktadırlar.
futbolcular hasta lefter ve can olmak üzere mağlûbiyeti evvelâ hava şartlarının, saha durumunun ve gece oynamış olmanın hazırlamış olduğunu bir kere daha ifade etmişlerdir. lefter, «biz o sahada ve o şartlar altında nice ile 10 maç yapsak 10 onu da kaybederiz» demiştir. can ise, talihsiz olduğunu ifade etmiş, oynamayı kendisinin arzu ettiğini açıklamıştır. antrenör molnar, artık nice maçı hakkında konuşmanın yersiz olduğu kanaatindedir. molnar, «önümüzde çetin bir milli lig maçı vardır. nâmağlûp beşiktaş karşısında iyi bir derece almak için futbolcuların morallerini yüksek tutması icab etmektedir.» demiştir. kulüp reisi erozan ise şunları söylemiştir: «takımımızın aldığı son netice hepimizi fazlasiyle üzdü. amma fenerbahçe ismini bütün avrupa duydu. ona şöhretli fransız yazarları dahi avrupanın yeni keşfedilen takımı dediler. kabul etmek lâzımdır ki biz bu yıl beynelmilel müsabakaların basamağına adım atan bir takımız. merdivenin basamaklarını atlayarak tepesine çıkmak elbette imkansızdır. macar şampiyonu csepel ve nice ile oynadığımız 5 maç bize iyi bir ders olmuştur. önümüzdeki yıllardaki hareket tarzımızda bu sene edindiğimiz tecrübelerin byük rolü olacaktır.»
fenerbahçe kulübü, fransa şampiyonu nice ile cenevre'de oynadığı üçüncü karşılaşmayı 20.000 lira zararla kapamıştır. bu maçın zararla kapanmasına havanın çok bozuk olması dolayısiyle müsabakaya az alaka gösterilmesi sebep olmuştur.
ayrıca fenerbahçe futbol kafilelesini viyanada bırakmak isteyen k.l.m. uçak şirketinden, sarı-lâcivertliler tazminat talebinde bulunacaklardır. bu mevzuda kulüp reisi agah erozan şunları söylemiştir: «k.l.m. şirketi bizi viyanada bıraktığı takdirde 100.000 lira tazminat isteyeceğiz.»
isviçre büyük elçimiz fahrettin kerim gökay ile bir görüşme yapan fenerbahçeli futbolculardan basri, isviçrede kalarak sinüzit ameliyatı olmaya karar vermiştir. bu sebeple basri, ameliyat olduktan sonra şehrimize dönecektir.
can'ın servette kulübü tarafından transfer edilmesi hususunda çıkan bir haber üzerine kendisi ile konuştuğumuz fenerbahçe kulüp reisi agâh erozan, «servette kulübü idarecileri ile aramızda böyle bir konuşma oldu. fakat bu ciddi bir görüşmeden ziyade şaka yollu bir muhavereden ibaretti. ancak servette kulübü can'a hakikaten talip olursa, futbolcumuzu 230.000 frank karşılığında kendilerine verebiliriz.» demiştir.
isviçre'nin servette kulübü, fenerbahçe kafilesinde bulunun idarecilere bir maç teklifinde bulunmuştur. 3 ocak'ta beşiktaş ile milli lig maçını oynayacak olan fenerbahçe takımının, bugün için isviçrede bir karşılaşma yapmak imkanı olmadığından, sarı-lâcivertli idareciler by teklife müsbet cevap vermemişler ve «ancak ileri bir tarihte maç yapmamız mümkün olabilir» demişlerdir.
bu akşam yurda dönecek olan fenerbahçe futbol takımı, 3 ocak pazar günü beşiktaş ile oynayacağı milli lig maçı için önümüzdeki hafta kampa çekilecektir. avrupa şampiyon kulüpler kupasından elenmiş bulunan sarı-lâcivertliler, bütün kuvvetlerini milli lige vereceklerini belirtmektedirler.
istanbul'da tatlı başlayıp cenevre'de acı biten f. bahçe - nice maçlarında işlenen hatâlar, ilerisi için birer ibret olmalıdır
cenevre'den dönen halit kıvanç yazıyor
fenerbahçe - nice maçları serisini istanbul, nice ve cenevre'de takip ettikten sonra, artık serinkanlı düşünmek ve tatlı başlayıp acı biten bu tefrikadan bâzı sonuçlar çıkarmak mevkiindeyiz.
herşeyden önce şunu belirtmek gerekir ki, 5-1 lik mağlûbiyet rağmen fenerbahçenin bu turnuada nice ile yaptığı maçlar futbolumuza bir ölçüde kazanç sağladı bu sayede dünya spor basınının en kudretli gazeteleri türk futboluna eğildiler, sayılı otoriteler kalemlerini lehimizde satırlar yazmak için kullandılar. fenerbahçe cenevredeki maça kadar kendinden şayet iyi şeklide bahsettirmekle, memleket adına iyi bir propaganda zemini yarattı.
eğer bazı idari ve teknik hatalar da yapılmamış olfaydı, bu propagandanın daha verimli bir sonuca ulaşacağı gerçekti. ne çâre, idari ve teknik tecrübe nohsanı, fransızların idari ve teknik üstünlüğüne boyun eğmek zorunda kaldı, nihayet iş «5-1» e kadar gitti. şöyle bir düşününce, bu üç maçta yapılan hatalar yahut ki bu üç maçtan alınacak dersler hemen peşpeşe sırlanıverir:
1. nice takımı istanbula muntazam, tek tip kıyafetle gelmişti. fenerbahçe ise nice'e herhangi bir gezi grubu gibi günlük elbiselerle yollandı. halbuki muntazam, yeknesak bir kıyafet, daha fazla sempati yaratabilirdi.
2. fenerbahçe istanbuldaki ilk maçta rakibini ezmesine rağmen, tek farkı zorlukla etmişti. takımın o maçı açık farkla kazanabilmesi, sadece oyuncuların değil, biraz da onlara direktif veren teknik elemanların elindeydi.
3. nice'deki maçı müdafaa taktiğiyle oynamak, hatâların bir başkasıydıdı. fenerbahçe hiçbir zaman müdafaa takımı değildi ve ayrıca askerlikteki gibi futbolda da «en iyi müdafaanın taarruz olduğu» herkesçe kabul edilmiş bir hakikatti.
4. nicedeki maçtan bir ölçüde talihimiz yardım etmiş ve rakibin hatasıyla 2-0 dan yani elenmekten kurtulmuştuk. o hâlde türk şampiyonu üçüncü maçı en avantajlı şartlarla oynamalıydı. bu avantaj da, maçın hemen yapılmasındaydı. gerçekten, oyundan bir akşam önce «eğer üçüncü maç gerekirse, bunun 8 veya 9 aralıkta barselona'da yaoılması» kararlaştırılmıştı. lâkin fenerbahçe idarecileri burada zaaf göstermiş, kakararın sözde kalmasına boyun eğmişlerdi. nitekim üçüncü maç hakikat oluverince, nice'liler «dünkü karar bir iştişareydi» deyip işin içinden çıkıverdiler. halbuki tecrübeli bir idareci (veya idareciler grubu) bu kararı yazıya, imzaya bağlatırdı.
5. üçüncü maçın kararını verecek olan uefa komitesinin toplantısı sırasında fenerbahçenin hiç bir temsilcisi pariste hazır değildi. kilometrelerce uzaktan gelen telgraf veya bir gazetecinin eline verilip yolnanan mektuplar, u.e.f.a.nın kurt idarecilerine en ufak bir tesir bile yapmadı. böyle hayati bir kararı adım adım takip ederek yetkili idareci bulundurulmalıydı paris'te...
6. bir diğer hatâ, «gece maçı» nın kabulu idi. çoğu gece maçı yapmamış elemanlardan kurulu takımın, gece maçı tecrübesi bulunan bir ekibe karşı şansı pek yüksek olmazd.
7. nice takımı arada lig maçları yapmış, hususi karşılaşmalar oynamıştı. fenerbahçe yetkilileri ve teknik adamları, bu maçları takip etmek imkânını düşünmedi, kullanmadılar. koca real madrid'in meneceri en küçük maçları bile «her takım muhtemel bir rakiptir» diye adım adım kovalıyordu. nice'in yaptığı maçları takip şöyle dursun, bu oyunlar hakkındaki yerli ve yabancı gazete kritiklerini dahi okumak, tercüme ettirmek zahmetine katlanılmamıştı. bir antrenörün, rakibinin son durumunu görmesi, isabetli olmaz mıydı? hiç değilse teknik bir idarecinin...
8. nihayet 23 aralık akşamı «gayri nizami» bir sahada oynamayı kabul, hataların sonuncusu idi. yahut da sondan bir evveli...
9. çünkü bu sahada oynamayı kabul ettikten sonra, takıma ona göre şekil ve taktik vermek gerekirdi. göller içindeki maçta, kısa pas ve çalım değil, sadece ve sadece uzun pas ileri top açmak icabettiğini anlamak için futbol otoritesi olmağa lüzum yoktu.
*
fenerbahçe nice maçlarındaki hatâlarını biraz ders olarak kabul etmek ve bunun enternasyonal temas yapacak diğer takımlarımıza da bir şeyler öğretmiş olduğunu ummak istiyorum. kaleci özcan bir başka maçta başarılı oynayarak cenevredeki hatalarını unutturabilir. ama yukarda sıraladığımız idari ve teknik hataları topluca unutursak, ileride de çok şeyler kaybetmemiz mümkündür.
reis agâh erozan, nice'e karşı alınan mağlûbiyeti, sokakta giden adamın kafasına kiremit düşmesine benzetti
idareciler: "lamia bizim kalemizi korusaydı maçı 5-1 kazanırdık" dedi
23 aralık çarşamba günü cenevre'de fransa şampiyonu nîce'a 5-1 mağlûp olarak avrupa şampiyon kulüpler turnuasindan elenen fenerbahçe takımı, dün saat 18.10 da uçakla şehrimize dönmüştür.
yeşilköy hava alanında yalnız gazeteciler tarafından karşılanan fenerbahçe kafilesi, gümrük formalitesini ikmal eder etmez meydandan sessizce ayrılmıştır. kafile başkanı erozan idareciler ve futbolcular, uğranılan mağlubiyetin oynadıkları oyunla alâkası bulunmadığını ifade etmişlerdir. erozan mağlûbiyeti bir kaza olarak vasıflandırmış, «bu yolda giden adamın kafasına kiremit düşmesi gibi bir şey oldu» demiştir. takım kaptanı naci «anormal bir sahada ve anormal hava şartları altında oynadık netice de anormal oldu» derken kaleci özcan yediği gollere yerin kaygan olması yüzünden elinden sekmesinin sebep olduğunu söylemiştir. lefter ve can da fransızların kendilerinden bu derece üstün ın olmadıklarını, daha önce istanbul ve nice'de yapılan 2-1 lik maçların isbat ettiğini açıklamışlar ve «gönül arzu ederdi ki, nice takımı ile tekrar karşılaşalım» demişlerdir. idare heyetine mensup azalar da kaleci lamia ile özcanın yerdeğiştirmesi halinde neticenin 5-1 fransızların aleyhine tecelli edebileceğini ifade etmişlerdir. antrenör molnar ise «takımı siz mi yaptınız, maçın oynanması hususunda tizin ısrar ettiğiniz söyleniyor, ne dersiniz? şeklindeki bir suale «zamanı gelince konuşacağım» demekle yetinmiştir....(*)
(*): gazetenin 5. sayfası olmadığı için devamını bulamadım.
nice: georges lamia (gk), alphonse martinez, césar gonzales, alain cornu, andré chorda, françois milazzo, jacques foix (c), jacques faivre, koczur ferry, héctor de bourgoing, jean-pierre alba