demirören'den thatcher modeli bombası! 29 mart 2012 sporbul.com
"ingiliz başbakanı margaret thatcher, ingiliz takımlarının avrupa'ya çıkışını 5 yıl yasakladı. ne oldu?" diyen başbakan erdoğan'a, tff başkanı demirören'den destek geldi!
türkiye futbol federasyonu (tff) başkanı yıldırım demirören, başbakan recep tayyip erdoğan'ın futbolda şike iddialarına ilişkin olarak eski ingiltere başbakanlarından margaret thatcher'in döneminde yaptığı uygulamayı örnek göstermesine katıldığını söyledi.
tsyd'den yapılan açıklamaya göre, tff başkanı yıldırım demirören, tsyd başkanı esat yılmazer ve yöneticilerin kendisini ziyaretinde, türk futbolunun içinde bulunduğu duruma ilişkin açıklamalar yaptı.
şike iddialarına ilişkin yetkili kurullar, konuyla ilgili incelemelerini tamamlamadan konuşmak istemediğini belirten demirören, bu konuda medyaya da önemli sorumluluklar düştüğünü belirterek, ''medya da bu konuda sorumlu davranmalı. ancak bazıları bu özeni asla göstermediği gibi sürekli bir kötüleme yarışı içinde görünüyor. bu şekilde hiçbir sorun çözülemez'' dedi.
başbakan recep tayyip erdoğan'ın basında yer alan açıklamalarına katıldığını ifade eden demirören, ''başbakanımızın dediği gibi margaret thatcher holiganlar yüzünden beş yıl süreyle avrupa'ya gitmedi de ne oldu? ingilizler kendi aralarında gayet güzel devam ettiler. döndükleri sene de şampiyon oldular. hem de marka değerlerini arttırarak avrupa'nın en çok izlenen ligi haline geldiler. ben de başbakanımızın düşüncelerine benzer konuşma yapmıştım. o zaman tepki ile karşılanmıştım. ama işin gerçeği bu'' şeklinde konuştu.
demirören futbolun güzelliklerinin ön plana çıkarılması gerektiğini de savunarak, ''bir gazete patronu olarak ben de biliyorum ki, medyada sadece kötü haberler para ediyor ama futbolla ilgili olarak sürekli bunu yapmaktan vazgeçmeliyiz. tam tersine futbolun güzelliklerini ön plana çıkarmak ve onları gündemde tutmak hepimizin çıkarınadır. öteki türlüsü sürekli yapılıyor ve insanlar futboldan soğutuluyor. bugün yaşadığımız durum budur. biz el ele vererek futbola olan ilgiyi ve sevgiyi yeniden yukarılara çıkarmak zorundayız.''
tsyd başkanı esat yılmaer de, bu zorlu dönemde türkiye futbol federasyonu'na yardımcı olmaya çalışacaklarını belirterek, demirören ve arkadaşlarına başarılar diledi.
ziyarette tsyd yöneticileri ahmet çakır, halil özer, aybars hünalp, can uyguç ve zafer ertem de hazır bulundular.
şike ve futbolun katli üzerine mehmet ali çetinkaya 14 temmuz 2011 mehmetalicetinkaya.com
eniştemin, tutuğu takımı küçük bedenime şırıngalamasıyla birlikte, futbol dünyasına üç büyüklerden birini tutarak adım atmıştım. maçı kaybedince ağlamaya varacak kadar önemli bir yerlerimde duruyordu takım. tek doğrumdu. en dürüst, en temiz takımdı. kazanılan her maç, alnının teri ile kazanılmış bir savaştı. kendim sahaya çıkmış, oynamış gibi mutlu olurdum ya da kaybettiğimizde bir o kadar mutsuz.
15-16 yaşlarındayken şampiyonluğa giden takımımın maçlarını izlerken bir şeyler dürttü beni. durup dururken ve sonuna kadar bu takıma inanırken… sanki birileri takımı arkasından itiyorlardı. sanki birileri takımı kukla gibi oynatıyorlardı. takım oynamıyor ama kazanıyordu. içime düşen korkunun üzerine gitmek için çemberin bir adım gerisinden maçları daha dikkatli izlemeye başladım. bir şeyler dönüyordu. kendisinin onda biri değerindeki bir takımla oynarken bile, gaipten gelen bir penaltı ile ya da basit bir oyuncu hatası ile işler tersine dönüyordu. gidişat değişiyor ve takım bir şekilde kazanıyordu… maçtan sonra rakip oyuncuların “biz de burada ekmeğimiz için oynuyoruz” sözlerine, en başlarda “başarımızı çekemiyorlar”, “bunlar da diğerlerinin adamları” diyerek sinirlenirken, artık haklılık payı vermeye başlamıştım…
etrafımdakilere fark ettiklerimi anlattığımda hep aynı sözleri duyuyordum; “ne var oğlum, onlar da yapıyor” kanıksamışlardı. kabullenmişlerdi ve onlar için artık görünmez bir elin takıma yaptığı destek bir haktı!
en değer verdiğim şey yalandan ibaretti. kendimi kandırılmış ve aldatılmış hissediyordum. futbol muhabbeti açılınca ortamdan uzaklaşacak kadar nefret etmeye başlamıştım. kendimi futboldan o kadar soyutladım ki, o dönemde tüm hayatını maç izlemeye veren bir ergenken, artık şampiyon olan takımı bile birilerinden duyuyordum.
5-6 yıl kadar sonra, en büyük abimin gençlerbirlikli olması ile maçlara gitmeye başladım. bir süre sonra da “çemberin dışındaki” takımı sevmeye başladım. formamı giyip maçlara gidebiliyordum. güzel bir tribün vardı. yeniyor ya da yeniliyorduk ama maç öncesi ve sonrası arkadaşlarla takılıyorduk…
ülke futboluna farklı bir açıdan bakmaya başlamıştım. türk futbolu ise 5-6 yıl önce bıraktığım yerden devam ediyordu. kollananlar, görülmez eller, söylentiler, göstere göstere yapılanlar, tvde gazetede yayınlanan kasetler ve itiraflara rağmen işin içindeki vezirlere karşı adım atmaya korkan sahte şahlar… binlerce kez aynıyı yaşıyorduk. bilmem kaçıncı kez bizi kandırıyorlardı, aldatıyorlardı ve aptal yerine koyuyorlardı… hem de göster göstere… ama etrafımdakiler o kadar kanıksamışlardı ki… aynı cümleleri yazmanın anlamsızlığı gibiydi yaşadıklarım…
sıkılmıştım olanlardan. artık takımımın vezirlerle olan maçlarından hiçbir zevk almazken, konya’ya, sakarya’ya deplasmana gitmekten ya da 19 mayıs’ta herhangi bir takımla oynanan maçtan büyük zevk alıyordum. çünkü o maçlarda söylenti çıkacak ya da görünmez bir elin varlığını hissettireceği hiçbir neden olmadığından rahattım. yeniliyorduk ya da yeniliyorduk ama “futbol” izliyorduk.
kısacası yarı soyutlanmış bir futbol hayatı yaşıyordum. çünkü bu ülkede görünmez ellerin üzerine yürüyecek kimse yoktu ve olmayacaktı.
3 temmuz 2011 pazar günü uyandığımda aziz yıldırım’ın ve futbol dünyasından birçok adamın gözaltına alındığını görünce şaşırdım doğrusu. çünkü bu ülkede ilk kez üç büyüklere karşı bir adım atılıyordu. garipti ama bir şey çıkmayacağını düşünüyordum. ama gün geçtikçe söylenenler inanılmaz boyutlara ulaştı. böyle bir soruşturmanın bir sürü şeyi ortaya dökeceğini ve yapılacak temizlik çalışmasının ilerisi için bir sopa görevi göreceğini ve temiz, şaibesiz bir ligimiz olacağını düşünmeye bile başlamıştım. ama…
futbol federasyonu ve tüm takımlar apar tapar toplanıp bu işin üstünü örtmeye başladılar. bence bu hareket bile, bu ülkede şike olduğunu ve tüm takımların bu pisliğin içinde olduğunun en önemli kanıtı idi. şimdi de “kişilerin yaptıkları takımları bağlamaz” gibi saçma sapan bir savunma yoluna gitmeye başladılar. bunu söyleyen de tff başkanı. yani bir kulübün başkanının ya da yöneticisinin şike yapması bile takımı bağlamayacakmış… söylenecek söz sanırım yok!
işi uzatacaklar… sulandıracaklar… sonra da “avrupa kupalarında türkiye’yi temsil eden bir takımı nasıl cezalandırırız”, “vatan-millet-sakarya” edebiyatından düz devam… yine görünmez bir el her şeyi unutturacak. temizleyecek. ilgili takımlar ak ve pak olarak bir kere daha önümüze çıkacaklar…
gençlerbirliklilerin çoğu gibi ben de, takımımın ve yönetimimizin araştırılmasını ve şike yönünde en ufak bir delil bile bulunsa küme düşürülmesini istiyorum. çünkü bu pislikler temizlenmeden, sonucu belli olan maçları izlemenin hiçbir anlamı olmadığını herkes gibi ben de biliyorum. tüm takım taraftarlarının da aynı şeyleri istemelerini bekliyorum ama yine birçoğu “bizi yok etmeye çalışıyorlar. bunların hepsi kumpas. bizi çekemiyorlar” diye gözlerini kapatmış bir vaziyette yollarına devam ediyorlar.
tek umudumuz uefa. ama onu bile kandıracak bilgi ve belgeye sahip bir ülke olduğumuzu bundan önce de binlerce kez ispatladık…
kısacası, 1 haftalık hayal dünyamızdan uyandık ve yine göster göstere aldatılmayı ve aptal yerine koyulmayı bekliyoruz…
yine “büyükler”imizin kazancağı bir oyun oynanıyor…
tüm “büyükler”inle çok yaşa türk futbolu…
dip not: inşallah son cümleleri yazdığım için beni utandıracak kararlar alınır diye içimden geçiriyorum ama bu ülke de zor hem de çok zor…
sporx özel - ..ve türk futbol kamuoyunun sonucunu merakla beklediği türkiye futbol federasyonu yönetim kurulu'nun trabzonspor'un başvurusuyla ilgili kararı belli oldu.
adana'da toplanan tff yönetim kurulu, bordo - mavililerin futbol müsabaka talimatının 26. maddesinin 4. bendi gereği 2010-2011 sezonunun tescilinin iptal edilmesiyle ilgili başvurusunu oy çokluğu ile reddetti. oldukça sert tartışmaların yaşandığı toplantıda ret kararı 10'a 2 oy çokluğu ile alınırken üyelerden mustafa beyazlı ve taylan üner karara muhalefet şerhi koyan isimler oldu.
geçen yıl istanbul 16. ağır ceza mahkemesi'nin kararını gerekçe göstererek tff'ye yaptığı tescil iptal başvurusu reddedilen trabzonspor'un bu yıl da uefa ve cas'ın kararlarını gerekçe göstererek yaptığı ikinci başvuru da reddedilmiş oldu.
beyazlı'dan sert çıkış
tff yönetiminin bordo-mavili kulüple ilgili ret kararı almasına yönetim içinden en sert tepki yönetim kurulu üyelerinden mustafa beyazlı'dan geldi.
tff yönetiminin "tahkim kurulunun bu konuda verdiği karar anayasal güvence altındadır başka bir karar bunu bağlamaz değiştiremez" şeklindeki kararına muhalefet eden beyazlı'nın ise toplantıda "benim görüşüm trabzonspor'un başvurusunun kabul edilmesi yönündedir. vicdanen ve ahlaken olması gereken budur. bugün uefa türkiye'de verilen kararı dikkate alıyor bunun üzerinden gidiyor. peki neden bizler uefa'nın verdiği kararı dikkate almıyoruz. bir önceki tff başkanı bile o zaman neler olduğunu itiraf etmiş durumda. hukuken çıkmaz olabilir ama vicdanen olması gereken, kupanın trabzonspor'a verilmesidir. biz bu olayla ilgili kişileri ve kurumları ayıralımı neden konuştuk tartıştık? bu nereden kaynaklandı. bu bir şeylerin olduğunu göstermiyor mu? böyle bir süreç yaşandı. kamu vicdanı farklı şeyler söylerken 'tahkim'in kararları anayasal güvence altındadır demek' bana göre çok ahlaki değildir" diye tepki gösterdiği öğrenildi.
son sözü tahkim söyleyecek
cas'ın kararından sonra yaklaşık 2 aylık hukuki çalışma sonrası tff'ye kapsamlı bir başvuru yapan ve umutlu olan trabzonspor yönetimi, tff'den gelen ret kararının ardından tahkim kurulu'na gitme kararı aldı.
bordo-mavili yönetim bu kararın ardından 7 günlük süre zarfında tahkim kurulu'na başvuracak. tahkim nihayi kararını söyledikten sonra bordo-mavililer iç hukuk yollarını tükettikten sonra konuyu uefa ve fıfa'ya taşıyacak.
yeni üyeler
tff yönetim kurulu, yaptığı toplantıda daha önce yönetimde yer alan ve istifa eden iki yönetici talat yılmaz ve selim koray'ın yerlerini de doldurdu. yönetim kurulu bu iki ismin yerine yedek yönetimde yer alan mete düren ve ali düşmez'in alınmasına karar verdi.
değişen fenerbahçe 07:15 | 22 mayıs 2012 hürriyet.com.tr
ali koç, nihat özdemir, cihan kamer ve serhat çeçen gibi şirketlerinin toplam ciroları 80 milyar lirayı aşan işadamları f.bahçe’deki görevlerini bıraktı.buna karşılık başbakan erdoğan’ın dünürünün oğlu ahmet ketenci, cumhurbaşkanı gül’e yakın bürokrat talat yılmaz yeni yönetimdeki yerlerini aldılar.
şike soruşturması nedeniyle 10 aydır tutuklu olan aziz yıldırım’ın tek aday olarak katılıp 10. kez başkan seçildiği f.bahçe’nin yeni yönetiminde köklü değişiklikler oldu. para babaları gitti, yerlerine daha çok başkan aziz yıldırım’a ve iktidara yakın isimler geldi.
yeni yöneticilerden en zengini isfendiyar zülfikari: benim için de büyük bir sürpriz oldu
10 milyar dolar
isfendiyar zülfikari
forbes dergisi’ne göre türkiye’nin en zengin 66. iş adamı olan isfendiyar zülfikari, iktidara da yakın bir isim. kurduğu akdeniz factoring şirketi ile hükümete yakın isimlere leasing firması aracılığı ile iş yaptığı da biliniyor. turkuaz petrol’ün de sahibi olan isfendiyar zülfikari’nin başında bulunduğu züfikarlar grubu’nun 2016 yılındaki ciro hedefi 10 milyar dolar. boston college’tan mezun olan ve babası iskender zülfikari’nin vefatı nedeniyle henüz 25 yaşında şirketler grubunun başına geçen zülfikari, “listeye girdiğimi son anda öğrendim. f.bahçe’nin yönetimine girmek benim için de sürpriz oldu” dedi.
başbakan’ın dünürünün oğlu
ahmet ketenci
başbakan recep tayyip erdoğan’ın büyük oğlu olan ahmet burak erdoğan’ın eşi sema erdoğan’ın abisi olan ahmet ketenci, henüz 31 yaşında ve bel-tur’un pazarlama müdürü olarak çalışıyor. ahmet ketenci, fenerbahçe yönetim kurulu’nda ömer temelli ile birlikte çalışacak ve sarı lacivertlilerin yönetiminde önemli görevler üstlenecek isimlerden biri.
başkan aziz yıldırım’ın doktoru
mustafa s.erkan
çağlayan’daki her duruşmaya gidenler onu çok yakından tanıyor. üroloji uzmanı olan mustafa serdar erkan, yıldırım ailesine yakınlığı ile biliniyor. aziz yıldırım’ı hiçbir duruşmada yalnız bırakmayan operatör doktor serdar erkan, ailenin doktoru olarak biliniyor. mustafa serdar erkan’ın yeni yönetimde nasıl bir görev alacağı ise merak konusu.
cumhurbaşkanı gül’e yakın
talat yılmaz
o da ak parti hükümetine yakın bir isim olarak gösteriliyor. daha önce kızılay genel müdürlüğü de yapan bir bürokrat. fenerbahçe’nin her kongresinde divan başkanlığı yapan talat yılmaz, cumhurbaşkanı abdullah gül’e yakınlığı ile bilinen bir isim. tff’nin yönetiminde de yer alan talat yılmaz, fenerbahçe yönetimi’ne seçildiği için federasyondaki görevinden birkaç gün içerisinde ayrılacak.
o da bir avukat
tolga deniz aytöre
türkiye’nin önemli spor hukuk-çularından biri. eski tahkim kurulu başkan vekili olan deniz aytöre, şekip mosturoğlu ile aynı dönem istanbul hukuk fakültesi’nde okumuş. aytöre aynı zamanda şike davası sürecinde sarı lacivertli kulübe danışmanlık yapan avukatlardan.
mali uzmanı
tahir perek
f.bahçe’de daha önce de yöneticilik yapmış bir isim olan tahir perek’in siyasi geçmişi var. anap’a yakın bir isimdi. ankara üniversitesi siyasal bilimler fakültesi maliye bölümü’nden mezun olan tahir perek, fenerbahçe’nin mali işlerine bakacak.
topbaş’ın oğlu
hüseyin e.topbaş
fenerbahçe yönetimi’nde geçtiğimiz dönem yedek üye olarak görev yapan hüseyin ersan topbaş bu dönemde asil üye olarak görevinde devam edecek. istanbul bşb başkanı kadir topbaş’ın oğlu olan hüseyin ersan topbaş yeni dönemde daha aktif bir görev üstlenecek.
abdullah kiğılı:başkan vekilliği beklemiyorum
fenerbahçe’nin yeni yönetiminde kimin başkan vekili olacağı merak konusu. nihat özdemir’in ayrılmasından sonra bu göreve abdullah kiğılı’nın getirileceği ileri sürülmüştü. kiğılı, dün ntv’ye yaptığı açıklamada, “başkan vekilliği görevinin bana verilmesini beklemiyorum. hangi görev verilirse o konuda kulübe hizmet ederim. burada önemli olan rütbe değil, hizmettir” dedi.
artık şirketlerine yoğunlaşacaklar
fenerbahçe’nin yeni yönetim kurulu, sürpriz isimlerle dolu olsa da kulüp, türkiye’nin önde gelen iş adamlarını kaybetti. yeni yönetim kurulu listesinde yer almayan ali koç, nihat özdemir, cihan kamer ve serhat çeçen artık şirketlerindeki işlerine yoğunlaşma kararı aldı. özellikle geçtiğimiz temmuz ayından beri yaşanan şike operasyonu nedeniyle kendi işleriyle ilgilenemediklerinden yakınan yöneticiler, son anda yeni yönetimde yer almadı.
her biri kendi alanında lider isimler
fenerbahçe’nin yeni yönetimine girmekten vazgeçen koç holding yönetim kurulu üyesi ali koç, limak holding yönetim kurulu başkanı nihat özdemir, atasay kuyumculuk yönetim kurulu başkanı cihan kamer ve çeçen şirketler grubu’nun varislerinden serhat çeçen’in şirketlerinin 2011 yılı ciroları toplamı 80 milyar lirayı geçiyor.
6 isim gitti, yerlerine 8 üye geldi
fenerbahçe’nin yeni yönetim kurulu listesinde ise daha çok mühendis, doktor, müteahhit muhasebeci, avukat ve şirket yöneticileri yer alıyor. bu yeni yöneticilerden 3’ü iktidara yakın isimler. başbakan recep tayyip erdoğan’ın dünürünün oğlu ahmet ketenci, cumhurbaşkanı abdullah gül’e yakın bir isim olan talat yılmaz yeni yüzler olarak yönetimde yer alırken, bir önceki yönetimde yedek üye olan istanbul büyükşehir belediye başkanı kadir topbaş’ın oğlu hüseyin avni topbaş ise asilliğe terfi etti. bir önceki 3 yıllık görev süresini iki yöneticinin ayrılmasıyla 20 kişiyle tamamlayan yönetim kurulundan 6 isim çıkarken, 8 yeni isim yönetime dahil oldu.
yenilerden en zengini isfendiyar zülfikari
yeni yönetime giren isimler içerisinde en önemli iş adamı isfendiyar zülfikari. zülfikarlar grubu’nun genç patronu isfendiyar zülfikari’nin en büyük hedefi ise şirketlerini 2016’da 10 milyar dolar cirosu olan dev bir yapıya kavuşturmak. zülfikari’nin şirketleri ise bugün enerji, lojistik ve kimya sektörlerinde faaliyet gösteriyor. forbes dergisi, onu türkiye’nin 66. zengini olarak açıkladı.
bırakıp gidenler
80 milyar liralık dev, fenerbahçe’yi bıraktı
türkiye’nin en zengin ailesinin veliahtı
koç, ailesi istemeyince görevinden ayrıldı-75 milyar tl
ali koç, fenerbahçelilerin en çok sevdiği yöneticilerinden biriydi. koç ailesi 8 milyar doların üzerindeki servetleri ile türkiye’nin en zengin ailesi durumunda. koç holding’in 2011 cirosu 75 milyar lira. ali koç, holding’teki görevleri nedeniyle ailesi ve çok sevdiği halası semahat arsel’in ısrarı üzerine fenerbahçe yönetimi’nden ayrıldı.
limak şirketler grubu’nun patronu
özdemir ülkenin etkili müteahhitlerinden -4.5 milyar tl
fenerbahçe’de uzun yıllar yöneticilik ve başkan vekilliği görevlerini üstlenen nihat özdemir, ülkenin önemli müteahhitlik şirketlerinden birinin patronu. limak şirketler grubu’nun yönetim kurulu başkanı olan nihat özdemir, türkiye’nin en zengin 72. iş adamı konumunda. 500 ila 750 milyon dolarlık servetiyle ülkenin sayılı iş adamlarından biri olan özdemir’in şirketi limak holding’in 2011 cirosu 4.5 milyar tl.
atasay kuyumculuk’un sahibi
cihan kamer, tff ile ilişkileri yürütüyordu-460 milyon tl
iktidara yakın isimlerden biri olan cihan kamer, atasay kuyumculuk’un sahibi. sarı lacivertli kulüpte yalnızca bir dönem görev yapabilen cihan kamer, şike soruşturması süresince fenerbahçe ile tff arasındaki görüşmeleri yürüten isimdi. kamer’in şirketi atasay kuyumculuk’un cirosu 460 milyon tl. kamer’in adı bir dönem başkan adaylığı için de geçmişti.
3 temmuz sonrası fener’e destek vermişti
serhat çeçen geleceği parlak bir iş adamı-1.5 milyar tl
çeçen şirketler grubu’nun varislerinden serhat çeçen, ailesine ait şirketler grubunda görev yapıyor. fenerbahçe’nin 3 temmuz sonrası finansal olarak ayakta durmasını sağlayan isimlerden biri olan çeçen’e ait şirketler grubunun yıllık cirosu yaklaşık 1. 5 milyar tl. genç yaşına rağmen önemli bir görev üstlenen çeçen’in geleceği bir hayli parlak.
fenerbahçe'nin yeni yönetimi akp'ye emanet! pazartesi, 21 mayıs 2012 - 11:17 haber.sol.org.tr
aziz yıldırım’ın yeniden başkan seçildiği kongre’nin ardından, yeni yönetime, kadir topbaş’ın oğlu ve başbakan erdoğan’ın oğlunun kayınbiraderi de girdi. yeni yönetimde yer alan talat yılmaz da göreve geldiği an cemaate sıcak mesajlar yolladı.
fenerbahçe kulübü’nün dün gerçekleştirilen olağan kongresi’nin ardından aziz yıldırım yeniden başkanlığa seçildi. aziz yıldırım başkanlığındaki yeni yönetim kuruluna ise kadir topbaş’ın oğlu ve başbakan erdoğan’ın büyük oğlu ahmet burak erdoğan'ın kayınbiraderi girdi.
şike operasyonu sürecinde yaptığı savunmalarda başbakan erdoğan’a olumlu mesajlar yollayan fenerbahçe başkanı aziz yıldırım, yeni yönetim kuruluna ahmet burak erdoğan’ın kayınbiraderi ahmet ketenci ve kadir topbaş’ın oğlu hüseyin ersan topbaş’ı alması dikkat çekerken, yeni yönetim kurulu şu isimlerde oluşturuldu:
asil üyeler: abdullah kiğılı, mithat yenigün, nihat özbağı, alaeddin (ali) yıldırım, ilhan yüksel ekşioğlu, ömer temelli, talat yılmaz, ender alkaya, ahmet tahir perek, isfendiyar zülfikari, semih özsoy, tolga deniz aytöre, mehmet şekip mosturoğlu, h. ersan topbaş. yedek üyeler: yasemin merçil, ünal uzun, hakan dinçay, mustafa serdar erkan, turhan şahin, ahmet ketenci, yalçın haker.
hayali ihracatçı talat yılmaz göreve geldi cemaate sahip çıktı
aziz yıldırım’ın yeni yönetimde görev verdiği isimler arasında yer alan ve 1994 yılında hayali ihracattan hüküm giyen talat yılmaz göreve gelir gelmez cemaate sahip çıkan açıklamalar yaparken, cemaate tepki gösteren taraftarları çıkarcı gruplar olmakla suçladı.
zaman gazetesine konuşan yılmaz, görevlerinin, 3 temmuz'dan bu yana devam eden olayların farklı noktalara çekilmesini önlemek olduğunu vurgulayarak, "bu işten nemalanmak isteyen birileri, sanki cemaatle fenerbahçe arasında bir savaş varmış gibi göstermek istiyor. ortaya bu tip spekülasyonlar atılıyor" dedi.
"başbakan yönetime girmeyin diye arasaydı önce kiğılı ve beni arardı"
başbakan erdoğan’ın yönetime girmeyin diye baskı yapacak olması durumunda önce kendisini ve abdullah kiğılı’yı arayacağını belirten yılmaz şöyle konuştu:
"güya, başbakan erdoğan yönetime girecek isimlere tek tek mesaj gönderiyormuş. hepsine 'yönetime girmeyin, bu yönetim dağılsın, 3 ay sonra yeni yönetim olsun' diyormuş. başbakan böyle bir şey yapsa, önce abdullah kiğılı'yı, sonra da beni arar. bize gelen böyle bir mesaj ya da telefon yok. bunları ortaya atanlar tamamen bu işlerden nemalanmak isteyen, olayı farklı noktaya getirmek isteyen insanlar."
"özalcı" yenigün de listede
fenerbahçe’nin yeni yönetim kurulunda yer alan bir diğer isim olan iş adamı mithat yenigün ise kendisini özalcı olarak tanımlarken, zaman gazetesine verdiği bir röportajda akp seçmeni olmadığını belirtmesine karşın, erdoğan’a şu övgü dolu sözleri sıralamıştı:
“tayyip erdoğan da karizması, liderlik vasfı olan, hakikaten sıfırdan, hatta negatiften belki, hapisten çıkıp da başbakan olan, enerjisiyle, çalışkanlığıyla işadamları olarak hepimizin önünü açan bir insandır.”
aziz yıldırım: "başbakan ile aramıza giremezler"
şike iddialarıyla başlayan süreçte başbakan erdoğan’a sıcak mesajlar yollayan fenerbahçe başkanı aziz yıldırım savunmalarında, "başbakan recep tayyip erdoğan türkiye'nin şansı. benim onunla problemli olduğum söyleniyor. telefonda hakaret ettiğim ve ihaleler konuşuluyor. bunların gerçekle alakası yok. başbakan ile aramıza kimse giremez" demişti.
"cas davası namus" denilirken geri çekilmişti
fenerbahçe yönetimi, tff, uefa ve erdoğan görüşmelerinin ardından, daha önce “namusumuz” diye tanımladığı cas davasını geri çekmiş, bu adımın hemen ardından profesyonel futbol disiplin kurulu aziz yıldırım’ı suçsuz bularak, süreçte sadece ilhan ekşioğlu suçlamıştı.
aziz yıldırım’ın 11′nci zaferi 3 kasım 2013 nediyor.com
fenerbahçe’de aziz yıldırım yeniden kulüp başkanlığına seçildi. 11′nci kongresini kazanan aziz yıldırım 6 bin 821 oy alırken, rakibi mehmet ali aydınlar ise 2 bin 383 oyda kaldı. zafer konuşmasında yıldırım, “kongre, fenerbahçe’ye ihanet edenlerle, fenerbahçe için hapse girenlerin, ‘dar ağacında olsak bile son sözümüz fenerbahçe’ diyenlerin mücadelesiydi” dedi.
ülker sports arena’da yapılan seçimli olağan genel kurulunda 23 sandıkta kullanılan 9 bin 380 oydan 184′ü ise geçersiz sayıldı.
diğer başkan adaylarından hulusi belgü, dün yapılan oylamada kulüpten ihracı kalkmadığı için seçime katılamazken, bir diğer başkan adayı yamen uzun ise pusula renginde sorun yaşadığı gerekçesiyle oylama öncesinde seçimden çekildiğini açıklamıştı.
bu arada aydınlar’ın, kongreyi terk etmeden önce yıldırım’ı tebrik ederken yan yana oturarak poz vermek istediği, yıldırım’ın ise “fenerbahçe’yi satanlarla yan yana oturmam” dediği iddia edildi.
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
birinci etik kurulu raporu
kamuoyu günlerce erik kurulu raporunun çıkmasını beklemişti. yaklaşık 20 günde hazırlanan rapor, tff başkanı mehmet ah aydınlar tarafından 15 ağustos 2011'de istanbul'daki swiss otel'de düzenlenen basın toplantısında kamuoyuna duyuruldu.
aydınlar'ın basın toplantısının ortamı her şeyden önce bir "kriz yönetimi" ambiyansı olarak tasarlanmıştu: arkada tüm yönetim kurulu üyelerinin oturduğu bir uzun masa ve önlerinde de "promter"lı bir kürsü. bir assolist edasıyla aydınlar geldi ve promter'dan ne karar verdiklerini okudu:
"soruşturma gizli olarak yürütülmektedir. gizliliğe dair ek kısıtlama karan getirildi. belgelerin paylaşılması soruşturmanın salahiyetini etkileyecektir. savunma hakkı tanınmadan yapılacak disiplin uygulaması adil yargılanma hakkını ihlal edecektir. söz konusu soruşturmada kulüplerin şüpheli sıfatını taşımamaları nedeniyle federasyonca yapılacak disiplin yargılamasında savunma hakkının kullanılmasını engelleyecektir. belgelerin federasyona tesliminin ardından soruşturmanın kapsamı genişlemiştir ve halen de sürmektedir. bu hususlarla ilgili belge federasyona ulaşmamıştır. bu belgelerin de federasyona ulaşması gerektiği açıktır. bu aşamada karar verilmesi için gerekli delilin tamamına erişmeden vicdani kanaate varılması mümkün değildir. bu aşamada bir hüküm verilmesi hakkaniyete uygun olmayacaktır. hukuka uygun olması için gizlilik kararının kaldırılması şarttır. iddianamenin kabul edilmesi durumunda tüm iddiaları bütün detaylarıyla inceleyebilecek ve savunma haklarını kullanabileceklerdir. gizlilik kararı kalkmasına müteakip savunmalar alınacak ve etik kuruldan nihai karar istenecek ve hukuka uygun karar verilecektir."
televizyon ekranlarına kilitlenen milyonlarca insan büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordu. çünkü tff yine bir "karar" verememişti! başkan, "birinci" yaftası yapıştırılacak ilk etik kurulu raporu'nun karar vermeleri için yetersiz olduğunu söylüyordu. ancak rapordan yaptığı alıntıyla istemeden de olsa bir ifşaatta bulundu. buna göre her şeye karşın kurul, bazı maçların "sıkıntılı" olduğunu açıkça kanaat getirmişti.
bir soru üzerine aydınlar, promter'ın dışına çıkarak(!), etik kurulu raporu'nu eline aldı ve oradan bir bölüm okudu. şöyleydi:
"kurulumuz dosya içeriğiyle sınırlı olarak yaptığı incelemeve değerlendirmeler sonucunda kanaat oluşturmaya yetecek düzeydeki kanıt bulunan bazı müsabakalardaki eylemlerin ilgili kişiler ve ilgili kişilerin eylem ve davranışlarının kulüplere izafesinin mümkün olduğu durumlarda spor kulüpleri bakımında şike, şikeye teşebbüs, teşvik primi veya teşvik primine teşebbüs oluştuğu kanaatine ulaşmış. etik kurulu yaptığı incelemelerden sonra bazı maçlarda şike ve teşvik verildiği tespit edilmiştir fakat somut kanıt yoktur."
aydınlar'ın bu alıntısına dayanak yapanlar artık karar için gerekli verilerin oluştuğunu savundu. karşı cephedekiler ise aydınlar'ın da işaret ettiği gibi suçlananların da savunmaların alınması gerektiği yönündeydi.
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
direkten dönen puan silme cezası
aydınlar, bir karar -esasen bir ceza- verilmesi gerektiğini söylerken sürecin başından itibaren uefa'ya atıfta bulunmaktan geri durmuyordu. aydınlar dönemindeki en kritik aşamalardan biri uefa'nın da cevaz verdiği çözüm paketiydi. aydınlar, bu çözüm paketini 20 ocak 2012'de kulüpler birliğine sundu. bir zamanlar ekonomiden aşina olduğumuz "ımf paketleri"ni anıştıran bu paket şunu söylüyordu: "düşme yok, puan silme var." buna göre şike suçunu işleyenlere en az "12 puan silme" ceza verilecekti. toplantı öncesi bu çözüm üzerinde fenerbahçe'nin dahi mutabık kaldığı belirtiliyordu. lakin toplantı çıkışında karşımızda bambaşka bir "tablo" vardı. fenerbahçe başkanvekili nihat özdemir, onlarca mikrofona canlı yayında, "yarım puanımız bile silinemez, 58'in de virgülüne dahi dokunulamaz" diyordu. "kulisler" son dakikada bu çözüm paketi üzerindeki uzlaşmadan vazgeçildiğini söylüyorlardı. aydınlar bu çözüm paketini, üzerinde tarafların bir ön uzlaşmasını sağlayarak kulüplere götürmüştü ancak nedense toplantıdan anlaşma sağlanamadan çıkılmıştı. önce "evet" diyenler sonra neden "hayır" demişti? son hesaplaşma 26 ocak 2012'deki tff olağanüstü genel kurulu'nda olacaktı.
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
kenan yaralı: "senin kafana şarjörü boşaltırım!"
kurul, şikeye teşebbüste dahi takımları küme düşürmeyi öngören futbol disiplin talimatı'nın değiştirilmesi için ankara'da 26 ocak 2012'de toplandı. "görevde olduğum sürece, 58'i değiştirmeyeceğim" diyen aydınlar, bu fikrinden vazgeçmişti ama değişikliği bütün "futbol ailesi"ne imzalatmak istiyordu. genel kurul, 58. maddede yapacağı değişiklikle bir kereye mahsus olarak "kişi-kurum ayrımı"na gidecek ve böylece şike ve teşvik suçlarından ötürü yöneticiler ceza alsa da kulüpler küme düşürülmeyecekti.
ankara'da toplanan genel kurul öncesinde hava pek iyi değildi. kurulun yapılacağı sheraton oteflnde sabaha kadar pazarlıklar yapılmıştı. fakat bu pazarlıklar "spor etiği"nden ziyade "para pazarlıklarındı, özellikle de alt liglerdeki kulüpler, "krizi fırsata çevirmek" hesapları içine girmiş ve 58. değişikliğine destek karşılığında tff'den mali katkı istiyorlardı. bu da bir nevi "teşvik primi"ydi. diğer yandan galatasaray, trabzonspor ve altay gibi kulüpler değişikliğe muhalefet ediyordu. genel kurul sabahı sıkıntı giderek büyümüş ve toplantı gecikmeli olarak başlamıştı. aydınlar'ın açılış konuşmasından sonra değişikliğe cevaz verilmeyeceğini anlayan divan başkanlığı, kurula 1 saat ara verdi. kulüp başkanları aydınlar ile birlikte otelin üst katlarında "olağanüstü bir toplamı" yaptı. bu toplantıda sandalyeler havada uçuştu. şike davasının da sanıkları arasında bulunan manisaspor başkanı kenan yaralı, 3 temmuz sürecinde "talimatlar neyi gerektiriyorsa o yapılsın" tavrını benimseyen orduspor başkanı nedim türkmen'i tehdit ederek, "kafana şarjörü boşaltırım" diyerek tehdit etti. nihayetinde kaldığı yerden devam eden genel kurulda fenerbahçe asbaşkanları nihat özdemir, ali koç, cihan kamer ve abdullah kiğılı 58. maddede değişiklik istemediklerini söylediler. peki bu demek oluyordu? "fenerbahçe'yi kurtarmak için" yapıldığı söylenen bu değişikliğe fenerbahçeliler niye karşı çıkıyordu? cezaevinde olmasına rağmen süreci çok iyi okuyan ve yöneten aziz yıldırım'ın marifetiydi bu. zira yıldırım, gerek puan silme gerek yasa ve talimat değişikliklerine yaptığı açıklamalarla karşı olduğunu deklere etmişti. bunlar stratejik ve taktik hamleler de olsa fenerbahçe açısından doğruydu. çünkü bu değişiklikleri onaylamak bir yerde "suç*u da kabullenmekti. tff yönetiminin de kulüplerin çoğunluğunun da -ki sonra "kişiler ve kurumlar aynisin" diyerek siyasi iktidar da düşmeye karşı çıktığını beyan edecekti- fenerbahçe'ye düşme cezası veremeyeceğini gören fenerbahçe yönetimi, bu değişikliklere karşı çıkarak psikolojik üstünlük de sağlıyordu. zaten sürecin daha başlarında fenerbahçe asbaşkanı ali koç, tff'ye kendilerini düşürme çağrısında bulunmuş ancak tff "yazılı talep yok" gerekçesiyle işlem yapmamıştı. yine de kanarya, bir rest çekmişti. teknik direktör aykut kocaman da boyunlarında bir ilmekle dolaştıklarını belirtip, "ne yapacaksanız yapın" diyordu. buna karşın yapılan bu yasa ve talimat değişiklikleri sonuç olarak fenerbahçe'ye yarıyordu. başkanvekili nihat özdemir, "olması gereken bu" diyerek değişiklikleri olumluyordu. kaldı ki, aziz yıldırım da tahliye olduktan sonra 13 eylül 2012'de katıldığı ntvspor'daki canlı yayında şiddet yasası değişikliği için başbakan a ve muhalefete teşekkür etti. yıldırım'ın itirazı yasanın değiştirilmesinden ziyade, bunun "kendisi için çıkartıldığı algısı"nın yaratılmasınaydı. haksız da sayılmazdı zira yasa değiştirilmesine karşın fenerbahçe başkanının tutukluluk hali son bulmamıştı. "idealist ve romantik" bir tutum takınan benim gibiler ise başından beri fenerbahçe'nin hiçbir taktik ve stratejik savaşı düşünmeden doğrudan doğruya "saf çıkar"ı için bile yasa ve talimat değişikliklerine karşına itiraz etmesi gerektiğini savundu. çünkü ortada ısrarla "ben bu suçu işlemedim" diyen bir başkan ve yöneticiler vardı. o halde onlara mevcut yasa ve talimatlarla yargılanıp aklanma şansı tanınmalıydı. bu, onların hakkıydı. yasa ve talimat değişiklikleri toplum nezdinde "onları kurtarmak için yapıldı" kanaatinin oluşmasına neden olacağından peşinen de "suç lu" olarak da mahkûm edilmelerine neden oluyordu... ankara'daki genel kurulda ortam son derece gergindi. beşiktaş başkam yıldırım demirören, söz alıp genel kurula damgasını vurdu:
"şu ana kadar 3 kulüp gündeme, bu 12'ye kadar gidecek. maalesef fenerbahçemizin adı herkesten çok geçiyor. gerekirse verilen önergeyi geri çekelim. tff başkanı'nı güven tazelemeye çağıralım. seçim kararı alalım."
demirören'in hem "fenerbahçemiz" hem de "seçim kararı alalım" ifadeleri kamuoyunun gündemine oturdu. bu arada "futbol ailesi" 58. madde değişikliğini reddetti. 58'in reddi ile seçim çağrısı aydınlar'a şapkasını alıp gitmesini kesin olarak işaret ediyordu... çünkü artık "siyasi irade" de aldığı tutumla "oyundan çıkma tabelası"nı kaldırır haldeydi!
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
demirören "yeter" dedi ama...
beşiktaş tribünleri yıllarca "yıldırım demirören yeter" diye bağırmış ancak başkana yine de bir türlü "tamam, yeter" dedirtememişlerdi. ama 3 temmuz süreci onlara hiç beklemedikleri bir şekilde demirören ile vedalaşma olanağı yarattı. 8 yıl başkanlığını yaptığı beşiktaş'ı tek kalemde silen demirören, futbolun patronluğuna soyundu. demirören, 58. madde değişikliği için ankara'da toplanan tff olağanüstü genel kurulu'nda yaptığı konuşmayla aydınların istifa sürecini başlatmış, sonrasında da "futbol aüesi"nin mutabakatıyla tff'nin yeni başkanı olmuştu. yıldırım'dan önce şenes erzik formülü denenmiş ancak uefa asbaşkanı görevi kabul edebileceği yönünde sinyaller vermesine karşın, daha sonra "sağlık sorunlarını gerekçe gösterip görevi kabul etmemişti. ancak medyaya yansıyan kulislere göre erzik'in "hayır" demesindeki temel neden "puan silme cezası"nı uygulamak istememesiydi. aydınlar ne kadar fenerbahçeli bir simaysa erzik de o kadar fenerbahçeli bir futbol adamıydı. ikincisi uefa'nın da kendi asbaşkanının türkiye futbolunda bu cezayı kesecek kişi olmasına pek sıcak bakmadığıydı. 20 şubat 2012'de beşiktaş başkanı ve kulüpler birliği başkanı yıldırım demirören, tff başkanlığı için adaylığını açıkladı. 7 gün sonraki seçimde demirören'in seçileceği muhakkaktı, zira 14 kulüp hemen desteğini açıkladı. trabzonspor, fenerbahçe ve manisaspor henüz fikir beyan etmezken galatasaray ve bursaspor, demirören'e destek vermeyeceklerini açıkladılar. 27 şubat'taki seçimde bu iki kulüp tavrından ödün vermezken trabzonspor, fenerbahçe ve manisaspor da demirören'e destek verdi. şampiyonluk kupasının kendisine verilmesini talep eden trabzonspor, demirören'den bunun sözünü aldığı için destek kararı aldığını açıklayacaktı hayal kırıklığına uğrayacağı ilerleyen günlerde! trabzon yönetimi ayrıca sportif yargının vereceği kararlarda etkin olabilmek için demirören yönetimine muhalif olup dışarıda kalmaktansa destekleyip içinde olmayı da yeğlemişti. ama karadenizlilerin hesaplan istedikleri gibi işlememişti.
27 şubat 2012'de tff koltuğuna oturan demirören'in, "etik"ten ziyade "decoder" kaygısı güttüğü 3 temmuzun ilk günlerinden bu yana aşikârdı. demirören'e göre asıl sorun şike değil, mali sorunlardı. yeni tff yönetimi, küme düşürmeye karşıydı; göreve gelmelerinin amacı da şike davasını spor yargısı açısından "düşürme dışı bir çözümle" bağıtlamaktı. sportif yargıya çözüm paketim başbakan erdoğan bizatihi kendisi hazırladı ve istanbul'da 22 mart 2012'de yapılan uefa kongresinde de dile getirdi; şike vakalarında kişi kurum ayrımı yapılması gerektiğini salık verdi. uefa başkam michel platini, "üzgünüm" dese de tff başkanı demirören "mesajı" almıştı.
"kişilerle kurumlar ayrılsın" formülü demirören tarafından yeni tff'nin anlayışına dönüştürüldü. öncelikle bu anlayışı benimseyen kişilerin ağırlıkta olduğu şekilde futbol disiplin kurulu ve tahkim kurulu yeniden oluşturuldu.
demirören sadece etik kurulu'nu değiştirmedi. tahkim kurulu'nun başına "şike sahaya yansımalı" fikrini savunan engin tuzcuoğl'nun getirilmiş olması da sportif yargının ne olacağını çok önceden ilan etmekti. kişilerle kurumların ayrılması ve şikenin sahaya yansıması şartları talimat değişikliğiyle sağlandı. karar açıklanmadan önce herkes "şike ve teşvik eylemleri sahaya yansımamıştır. bazı kişilerin birtakım teşebbüsleri olmuştur ancak bunlar kulüpleri bağlamaz" sonucuna varılacağına hazırlanmıştı. sonuçta, sanık savunmaları da alınarak hazırlanan ikinci erik kurulu raporu doğrultusunda başlatılan sportif yargılamada karar kamuoyuna daha önce sızdırıldığı şekilde çıktı. ilhan ekşioğlu ve şekip mosturoğlu, "bireysel" olarak suçlanmış ama bu durum kulübe mal edilmemişti. oysa mahkemede bas bas şöyle bağırıyordu aziz yıldırım:
"öyle şey olmaz. benden habersiz hiçbir şey yapılmaz. ben şike yaptıysam fenerbahçe için yaptım."
yıldırım, siyasetin çizdiği çerçevede bulunan "çözüm" e de itiraz ediyordu. fenerbahçe başkanı, kendi açısından yine haklıydı çünkü bir suç izafe edildikten sonra bunun kulübe mal edilip edilmemesinin önemli olmadığının farkındaydı. ekşioglu ve mosturoğlu'nun bir şekilde suçlu bulunmasının kendisinin ve de fenerbahçe'nin toplumda aklanmayacağı anlamına geldiğini çok iyi biliyordu. o nedenle yıldırım, büyük oynadı ve şunu demeye getirdi; "ya fenerbahçe'yi suçlayıp d üşürün ya da kişi mişi, saha içi dışı gibi ayrımlar yaparak 'sizi kurtardık' havası yaratmayın. fenerbahçe tamamen suçsuzdur." fakat spor yargısı, kaçak dövüşmeyi seçti. "yarım ağız" kullanarak, fenerbahçe'yi "aklayarak suçlu" ilan etti.
fenerbahçe'nin "düşürün" restine de bir parantez açmak lazım: 3 temmuz sürecinin ilk günlerinde fenerbahçe camiası tff'ye rest çekip "bizi düşürün" dedi. aykut kocaman da, aziz yıldırım'dan ali koç'a ve nihat özdemir'e kadar birçok yönetici de bu talebi dillendirdi. hatta koç, tff başkam mehmet ali aydınlar ile görüşüp bu talebini iletti. fenerbahçe'nin "öyleyse düşürün" restinin alt metni şuydu: "gücünüz yetiyorsa bizi düşürün ama biz gücünüzün yetmediğini biliyoruz." bir diğer alt metin ise "madem ki kanaatiniz oluşmuş ve mahkeme sonucunu beklemeyi düşünmüyorsunuz o halde buyurun bizi düşürün"dü.
fenerbahçe, hem sistemin kendisini cezalandırıp cezalandırmayacağını test ediyordu hem de "yargısız infaz" a kurban edilmek istendiğim bu çıkışıyla ortaya koymak istiyordu. tff başkam aydınlar ise bu talebe şu cevabı verdi birkaç kez: "öyle 'bizi düşürün' demekle olmuyor. birtakım prosedürleri var bunun. 'biz şikeyi yaptık' diye ikrar vermeleri lazım."
sonuçta aydınlar'ın genel kurul eliyle değiştirmediği 58. madde bir gecede değiştirildi. futbol disiplin talimatının "müsabakanın sonucunu etkileme" başlıklı 58. maddesindeki değişiklik insanlar daha kahvaltılarım yapmamışken 30 nisan 2012 sabahı demirören tarafından kamuoyuna duyuruldu.
58. maddenin eski hali:
1) müsabakanın sonucunu hukuka veya spor ahlakına aykırı şekilde etkilemek veya buna teşebbüs etmek yasaktır. bir futbolcuya veya kulübe teşvik pirimi verilmesi de bu kapsamdadır.
2) bu hükmü ihlal eden kişiler, bir yıldan üç yıla kadar müsabakalardan men veya hak mahrumiyeti cezasıyla; kulüpler ise küme düşürme cezasıyla cezalandırılır. ihlalin ağırlığına göre küme düşürme cezasına ek olarak puan indirme cezası da verilebilir.
3) ihlalde sorumluluğu bulunan kişi veya kulüplere ayrıca para cezası verilir.
4) anılan yasağın hakemler tarafından ihlali halinde sürekli hak mahrumiyeti cezası verilir.
görüldüğü üzere eski madde şikeye teşebbüsü dahil kabul etmiyor, teşvik primi verilmesini de küme düşürmeyle cezalandıracağını yoruma mahal vermeyecek şekilde açıklıyordu. bunun yanı sıra puan düşürme ve para cezası da verileceğini belirtiyordu. maddede yapılan değişiklikle teşebbüste küme düşürmenin yerine puan silme cezası öngörülüyordu. önce yeni haline göz atalım:
58. maddenin yeni hali:
1- müsabakanın sonucunu hukuka veya spor ahlakına aykırı şekilde etkilemek yasaktır. teşvik primi verilmesi de bu kapsamdadır.
a) yukarıda belirtilen ihlalleri gerçekleştiren kişilere sürekli hak mahrumiyeti cezası verilir
b) yukarıda belirtilen ihlallerin kulüp yöneticileri tarafından gerçekleştirilmiş olması durumunda, ilgili kulüplere bir alt lige düşürme cezası verilir.
c) ihlâlde sorumluluğu bulunan kişilere ayrıca para cezası verilebilir.
2-1. fıkrada belirtilen ihlallere teşebbüs etmek yasaktır.
a) teşebbüs halinde, ilgili kişilere 1 yıldan 3 yıla kadar müsabakadan men veya hak mahrumiyeti cezası verilir.
b) teşebbüs halinde ilgili kişinin yöneticisi olduğu kulübe bu talimatta öngörülen disiplin cezaları uygulanabilir.
ağır ihlal hallerinde kulübe en az 12 puan indirme cezası verilir. ihlalin ağırlığı kurul tarafından somut olayın niteliğine göre serbestçe karar verilir ancak eylemin ilgili yöneticinin kendisinin veya üçüncü kişilerin bahis oyunlarından menfaat elde etmesi amacına matuf olduğunun tespit edilmesi halinde ihlal, mutlaka ağır ihlal kabul edilir.
3- ihlal veya ihlale teşebbüsün hakemler tarafından meydana getirilmesi halinde sürekli hak mahrumiyeti cezası verilir.
58. maddede de şikenin yapıldığı kesinse küme düşürme cezası öngörülüyor. buna mukabil teşebbüste puan düşürme cezasından bahsediliyor ancak bu da "ağır ihlal" koşuluna bağlanıyor. fakat talimatın yeni halinde esasen 105. maddeye odaklanmak gerek. talimata eklenen bu yeni maddeyle kişilere verilen cezalar ertelenmezken kulüplere verilen cezalara erteleme getiriliyor. bu da şu demek oluyor: şike eylemi kesin olduğu hallerde dahi yöneticiler "düşecek" ama kulüpler düşmeyecek. işte o 105. madde:
2- yaptırımın uygulanması en az bir yıl, en fazla beş yıl süreyle ertelenebilir. istisnai durumlarda bu sürenin uzatılması veya ilgili kişinin tff yetki alanından çıkması halinde yapanının ertelenmesi mümkündür.
3- erteleme sûresi içerisinde, ihlalin tekerrürü halinde, yetkili kurul, kural olarak, asıl yaptırımın uygulanmasına hükmeder. bu yaptırıma ikinci ihlal için öngörülen yaptırım eklenir.
bunun yanı sıra futbol disiplin talimatı'nın 24. maddesinin (d) bendinde de değişikliğe gidilerek küme düşürme cezasına son verildi.
24. maddenin eski hali:
"bir müsabakanın sonucunu hukuka veya spor ahlakına aykırı şekilde etkileyen veya buna teşebbüsü eden takımlar bir alt lige indirilir. eski talimatın 24/d'sindeki "bir müsabakanın sonucunu hukuka veya spor ahlakına aykırı şekilde etkileyen veya buna teşebbüsü eden takımlar bir alt lige indirilir."
24. maddenin yeni hali:
"müsabaka sonucunu etkilemeye yönelik eylemler, iki takımın futbolcuları tarafından yapılmışsa, her iki takım hükmen yenik sayılmakla beraber, ayrıca galibiyet halinde verilen puanın iki katı kadar puanı silinir. eğer anılan eylemler yalnız birtakım futbolcuları tarafından meydana getirilmişse futbolcuların tescilli olduğu takım hükmen yenik sayılmakla beraber, ayrıca galibiyet halinde verilen puanın iki katı kadar puanı silinir. puanlan tenzil edilen takımların puanı bulunmuyorsa, takımlar eksi puanla devam ederler.
bu ihlalin teşebbüs aşamasında kalması halinde futbolcuların tescilli olduğu kulüplere disiplin talimatında yer alan bir alt lige düşürme ve puan indirme dışındaki yaptırımlar uygulanabilir."
sonuç itibarıyla yeni tff yönetimi, şike veya teşvik primi suçlarının işlenmesi halinde talimatları "vaziyete göre yorumlama'' olanağı yaratmış oldu sportif yargı kurullarına...
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
pfdk'nın şike ve teşvik kararları
etik kurulu'nun raporu ( http://www.macanilari.com...d=201020113102&aid=164105) üzerine tff, haklarında "suç kanaati" oluşan kişileri pfdk'ya sevk etti. talimatlarda "gerekli" değişiklikler yapıldığından profesyonel disiplin kurulu'na (pdfk) artık "gereken kararlar"ı almak düşmüştü.
nitekim pfdk 7 mayıs 2012'de kararlarını açıkladı. kurul, ceza yargısında "örgüt lideri" olmakla yargılanan ve "eğer şike yapılmışsa ben yaptım. bütün bu insanları bırakın" diyen fenerbahçe kulübü başkanı aziz yıldırıma "ceza tayinine yer olmadığına" hükmetti. şekip mosturoğlu'mm 22.04.2011 tarihindeki eskişehirspor-trabzonspor maçında müsabaka sonucunu etkilemeye teşebbüs ettiğini; ekşioğlu'nun ise 22.04.2011 tarihindeki eskişehirspor-trabzonspor, 07.03.2011 tarihindeki gençlerbirliği-fenerbahçe ve 15.05.2011 tarihindeki fenerbahçe-ankaragücü maçlarında sonucu etkilemeye teşebbüs ettiğine hükmetti. yine kurul cemil turhan'ın da 15.05.2011 tarihindeki fenerbahçe-ankaragücü maçında sonucu etkilemeye teşebbüs ettiği kararına vardı.
pfdk, davanın kilit isimlerinden ibb'li ibrahim akın'ın ise 01.05.2011 günü oynanan fenerbahçe-ibb maçında sonucu etkilemekten eski talimatın 58/1. maddesi uyarınca 3 yıl müsabakalardan men edilmesine hükmetti. burada iki kritik nokta vardı: ilki akın'ın şike yaptığının kabul edilmesi, ikincisi ise ceza yargısında ki bir prensibin işletilmesiyle, talimat değişikliği gerçekleştiği için sanığın lehine olan eski talimat maddesinin uygulanmasıydı ki, bu prensibin spor yargılaması uygulanmasında yeri olmadığını savunan spor hukukçuları da bulunuyor.
sivasspor yöneticisi ahmet çelebi hakkında verilen karar da çok kritikti. pfdk, çelebi'nin 01.05.2011 tarihindeki fenerbahçe-ibb müsabakasında, müsabaka sonucunu etkilemekten dolayı eski fdt'nin 58/1. maddesi uyarınca 2 yıl hak mahrumiyetiyle cezalandırılmasına karar verdi. görüldüğü üzere çelebi de şike yapmakla suçlanıyordu.
kurulun diğer kararları da şöyleydi:
ümit karanan'ın 22.04.2011 günü oynanan eskişehirspor-trabzonspor müsabakasında, müsabaka sonucunu etkilemeye teşebbüsü nedeniyle fdtınin 58/2-a maddesi uyarınca 2; serdar kulbilge'nin 07.03.2011 günü oynanan gençlerbirliği-fenerbahçe müsabakasında, müsabaka sonucunu etkilemeye teşebbüsü nedeniyle fdtınin 58/2-a maddesi uyarınca takdiren 2; cengiz demirel'in 07.03.2011 günü oynanan gençlerbirliği-fenerbahçe müsabakasında, müsabaka sonucunu etkilemeye teşebbüsü nedeniyle fdtınin 58/2-a maddesi uyarınca 1; yavuz ağırgöl'ün 15.05.2011 günü oynanan fenerbahçe-ankaragücü müsabakasında, müsabaka sonucunu etkilemeye teşebbüsü nedeniyle fdtmin 58/2-a maddesi uyarınca 1; mehmet şen in 07.03.2011 günü oynanan gençlerbirliği-fenerbahçe müsabakasında, müsabaka sonucunu etkilemeye teşebbüsü nedeniyle fdtınin 58/2-a maddesi uyarınca 1 yıl hak mahrumiyeti cezası ile cezalandırılmasına karar verildi.
pfdk, manisaspor, beşiktaş, bucaspor, bursaspor, eskişehirspor, galatasaray, gençlerbirligi, istanbul bb, kardemir karabükspor, kasımpaşa, kayserispor, konyaspor, ankaragücü, sivasspor, trabzonspor ve fenerbahçe kulüpleri için ise ceza tayinine yer olmadığına hükmedip dosyayı kendi açısında kapattı. yani kişilerle kulüpler başarıyla ayrılmıştı!
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
tahkim kurulu sahaya yansıtmadı!
her ne kadar pfdk, kişilerle kurumları ayırdıysa da ibrahim akın ve ahmet çelebi'nin "müsabaka sonucunu etkilediğine hükmetmiş olması, şike eyleminin gerçekleştiği, moda deyimle "sahaya yansıdığı" sonucunu ortaya koyuyordu. bu durum da, talimat değişikliğine rağmen, fenerbahçe'nin kulüp olarak da ceza alması ihtimaline mahal veriyordu, işte tahkim kurulu, bu "nüansı" iyi gördü ve nihai kararda bir nevi düzeltme hareketi yaptı.
tahkim kurulu, kendisine yapılan itirazlar sonucunda 4 haziran 2012'de pfdk kararlarını inceleyip spor yargısındaki son noktayı koydu. kurul, ilhan ekşioğlu, cemil turhan, şekip mosturoğlu'na pfdk tarafından verilen kararları onadı. ancak ibrahim akın'ın fenerbahçe-ibb maçındaki eyleminin "teşebbüs" aşamasında kaldığına hükmederek, 30.04.2012 tarihinde yürürlüğe giren fdtınin 58/2-a maddesi uyarınca 2 yıl müsabakalardan men cezası ile cezalandırılmasına hükmetti.
kurul ahmet çelebi'nin de aynı maçtaki eyleminin "teşebbüs" aşamasında kaldığının anlaşıldığını belirterek, 30.04.2012 tarihinde yürürlüğe giren fdtınin 58/2-a maddesi uyarınca ceza olarak 2 yıl hak mahrumiyeti cezası ile cezalandırılmasına karar verdi. tahkim kurulu, serdar kulbilge'ye gençlerbirliği-fenerbahçe maçında müsabaka sonucunu etkilemeye teşebbüs nedeniyle verilen 2 yıl müsabakalardan men cezasını da değiştirip, kulbilge'nin eyleminin fdtınin 37. maddesinde düzenlenen sportmenliğe aykırı hareket niteliğinde olduğunu kaydedip, futbolcuya sadece 3 müsabakadan men ceza verilmesini kararlaştırdı.
kurul, mehmet şen, yavuz ağırgöl, cengiz demirel'in cezalarını onarken; ümit karan'ın 2 yıllık hak mahrumiyeti cezasını "müsabakalardan men" şeklinde düzeltti. tahkim kurulu, trabzonspor ve bursaspor kulüplerinin pfdk kararlarına yaptığı itirazı da böyle bir haklarının bulunmadığını belirtip reddetti.
sonuç itibarıyla tahkim kurulu, ibrahim akın ve ahmet çelebi vasıtasıyla şikenin sahaya yansıdığına hükmeden pfdk'nın kararını düzelterek, "şike sahaya yansımamıştır, teşebbüste kalmıştır" diyordu. kurul ayrıca, serdar kulbilge'nin cezasını da "sportmenliğe aykırı hareket"e çevirerek, gençlerbirliği-fenerbahçe maçında ilhan ekşioğlu ile aynı cezanın verilmesini ortadan kaldırdı. böylece bu maçta "iki taraf arasında şikeye teşebbüs" eyleminin oluştu kararına varan pfdk kararını bozmuş oldu.
spor yargısının verdiği kararlar kamuoyunu ne kadar tatmin etti? ceza bekleyen trabzonspor ile bu kararlarda aklanan fenerbahçe başkanı aziz yıldırım bile kararlara itiraz ettiğine göre, ortada bir "yanlış" olduğu muhakkaktı...
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
"kilit oyuncu" rıdvan dilmen
şike sürecinin en önemli aktörlerinden biri de eski fenerbahçeli futbolcu, bugünün önemli futbol yorumcusu rıdvan dilmen'di.
dilmen, 3 temmuzun ilk dönemlerinde çok fazla "top girmedi". ancak zamanla "topla oynama süresi" de arttı. bu konuda kendisine yapılan eleştirileri "başlangıçta konuşmuyorum diye, şimdi ise neden konuşuyor diye eleştiriliyorum" diyerek göğüslüyordu.
dilmen, aziz yıldırım kadar başbakan erdoğan'ın da yakınında yer alan bir isim. rahmetli turgut özal'ın bile gece yarısı "göresi"nin geldiği dilmen, erdoğan'ın da sevgisine mazhar olmuştu. bunun birincil nedeni dilmen'in kariyeriyse, ikincisinin erdoğan'ın kardeşi mustafa erdoğan ile olan yakınlığı olduğu söyleniyor.
dilmen, aziz yıldırım ile olan dostluğuna rağmen "aziz yıldırım şike yaptıysa selam verem" dediği gibi şike yaptığı kesinleşirse fenerbahçe'nin düşürülmesi gerektiğini de televizyonlardaki konuşmalarında dile getiriyor bu meyanda "kişi-kurum ayrımı"na karşı çıkıyordu. hatta değil bir, birkaç küme birden düşürülesini savunuyordu dilmen! fakat geriye dönülüp bakıldığında dilmen'in, aynı zamanda fenerbahçe'nin süreçten zarar almadan çıkması için açıkçası kariyerini ortay koyduğu da görülüyor. misal, "çözüm" için arabulucuk"tan kaçınmadı. tff başkanı mehmet ali aydınlar ile fenerbahçe teknik direktörü aykut kocamanı bir araya getirdiği gibi, yine kocaman ile birlikte başbakanla görüşmeye girmesi kamuoyuna yansıyan girişimleriydi.
takımıyla 3 ocak 2011'de orduspor deplasmanına giderken ani bir kararla havaalanından geri dönen kocaman, "neden geri döndünüz?" sorularına "alper potuk'un transferiyle ilgili diyerek yanıt vermişti. fakat kazın ayağı öyle değildi. mehmet ali aydınlar, rıdvan dilmen ile görüşüp "puan silme" çözümünü dile getirmiş ancak dilmen, "bu beni aşar" diyerek kocamanı aramıştı. bunun üzerine de kocaman apar topar takımını yolda bırakıp aydınlar'ın maslak acıbadem hastanesindeki ofisine doğru yola çıkmıştı. görüşmeye dair anekdotlarını dilmen, aydınlar ile aralarında çıkan tartışmadan sonra ntvde açıkladı:
"aydınlar 3 ocak 201 l'de beni aradı ve beni altunuzade'deki ofisine çağırdı. iki şey söyledi: 1- 'uefa'ya gittim konuştum fenerbahçe cezasını tamamladı.' 2- ama eksi puan gelecek fenerbahçe'ye.' ben de 'bu konular beni aşar. aykut hoca ile konuşun' dedim. hocayı aradım ve 'hassas bir konu var. mehmet ali bey ile görüşmen lazım' dedim. geldi aykut hoca, aydınlar'ın maslaktaki acıbadem hastanesindeki ofisinde üçümüz oturduk konuştuk. aydınlar, aykut, şampiyonlar ligi'nde veya avrupa kupalarında önümüzdeki sezon varsınız1 dedi. aykut, 'cezamız bitti mi?' dedi. aydınlar da, 'bitti. anlaştım isviçre ile. ama bunu medya yazarsa uefa da yalanlayacak ben de. çünkü biz gizli bir toplantı yaptık, anlaştık' dedi. sonra aydınlar döndü aykut hocaya "yalnız size eksi puan vereceğiz' dedi. aykut hoca da 'neden?' deyince, aydınlar 'yöneticileriniz şike yapmış' dedi. aykut hoca bunun üzerine 'bizi küme düşürün' dedi."
dilmen, fenerbahçe'nin şampiyonlar liginden men edilmesinden sonra aydınlar'a "olmadı başkan" diye bir mesaj attığını çünkü aydınların fenerbahçe'nin avrupa'ya gideceğini söylediğini de hatırlatarak, bu üçlü görüşmede aydınlar'ın fenerbahçe'nin cezasının bittiği söyleyince kendisinden özür dilediğini de aktardı programda. zira dilmen, bu kadar iddianameye rağmen fenerbahçe'nin cezasının bir yılla bitmiş olmasının aydınlar'ın bir başarısı olduğunu düşündüğünü kaydediyor. ancak aydınlar görüşmede fenerbahçe'ye play-off öncesi puan cezası verileceğini söylediğinde şu sözleri sarf ettiğini belirtiyor: "başkan siz ultaraslan sebati'yi tanır mısınız? o senden daha az nefret ediyordur. sizin beni sevmediğinizi biliyorum ama maalesef aynı duygulan ben de size besliyorum."
bu görüşme kamuoyuna üçlünün fenerbahçe'nin düşürülmesi yerine -25 puan cezası verilmesi üzerine pazarlık yaptığı şeklinde yansıdı. kocaman, 21 ocak 2012'de "bunu söyleyenler külliyen yalan söylüyor. ama yalan söylemenin bir cezası, sorumluluğu yok. herkes yalan söyleyebiliyor. 3 temmuz'dan beri o kadar güzel sakız edildik ki... insanlar 'futbol konuşalım' diye birbirlerini kandırıyorlar" diyerek sert bir yanıt verdi. üçlü arasında medya üzerinden başlayan tartışmada dilmen de aydınlar'ın kendilerini yalana konumuna düşürdüğünü savundu. kocaman ise dilmen'in bu görüşmeyi televizyondan deşifre etmesine tepki koyup, "puan pazarlığı yaptığım külliyen yalan" dedi.
12 şubat 2012'de kocaman, görüşmeye dair bir kez daha şunları söylüyordu:
"ben görüşme için 'külliyen yalan' demedim. polemikle beslenen bir toplumuz. çok fazla konuşmak istemiyorum. ben böyle puan pazarlığının içinde olamayacağım şeklinde tavrımı koydum. toplantı için cevap vermedim ama toplantıda benim pazarlık içinde olduğum söylenince söylemek istediğim oydu. ben 3 kişinin olduğu toplantıdaki konuşulanlarla ilgili diğer iki kişiye saygılı olarak hiçbir yerde konuşmadım. bunların dışındaki muhatapların yaptığını degerlendiremem."
aydınlar ise "yüzüme başka, arkamdan başka konuşuyorlar" diyerek tepki gösteriyordu. aydınlar, benzer suçlamayı fenerbahçe yöneticilerine de yapıyordu. aydınlar, ağustos 2011'de habertürk'teki "teke tek" programının konuğuydu. bu programa telefonla bağlanan fenerbahçe başkan vekili nihat özdemir, kendisini süreci kötü yönetmekle suçlayınca aydınlar, özdemir'in kendisini daha önce aldığı kararlardan ötürü övdüğünü hatırlattı. nihayetinde futbol oynadığı dönemde attığı çalımlar, zeka dolu gol ve asistleriyle "şeytan" lakabını alan rıdvan dilmen, 3 temmuz sürecinin de perde arkasındaki en önemli aktörlerinden biriydi dilmen'in aydınladın devrilmesi ve yerine yıldırım demirören'in getirilmesinde de aktif rol oynadığı savunuluyordu. dilmen'in bu gücü ise, bahsettiğimiz gibi, başbakan erdoğan'ın kardeşi mustafa erdoğan ile olan dostluğundan aldığı öne sürülüyordu.
demirören'in tff'ye başkan seçilmesinden sonra pfdk ve tahkim kurulu üyeleri değiştirilmişti. pfdk'ya dilmen'in avukatı serdar ölmez'in seçilmesi de manidar bulunuyordu. ölmez, kurulda raportörlük görevini üstlendi. bu, seçimin dilmen'in kurulu etkisi altına aldığını bir işareti olarak görülüyordu. buna mukabil şike davasına dair görüşleri kamuoyu tarafından bilenen ve trabzonsporlu kimliğiyle tanınan yusuf reha alp'in de alınmış olması aynı şekilde ciddi bir eleştiri konusuydu. pfdk'dan trabzonspor açısından tatmin edici cezaların çıkmamasından sonra alp'in istifa etmesi de zaten bir bütün olarak kumlun yapısına dair şüpheleri beslemiş oluyordu. yine tahkim kumlu başkanı seçilen engin tuzcuoğlu'nun da dilmenin yakın arkadaşı olduğu iddia ediliyordu. tuzcuoğlu'nun tahkim kurulu başkanı olmadan önce dillendirdiği ve nihayetinde sürecin bağıtlanmasında çözüm anahtarı olarak kullanılan "şikenin sahaya yansıyıp yansımadığına bakılsın" formülünü dilmen'in başbakan erdoğan'a götürdüğü yine konuşulanlar arasındaydı. dilmen'in şike davasına bakan heyeti de ziyaret etmek istediği de medyaya yansımıştı. habertürk genel yayın yönetmeni fatih altaylı, köşesinden dilmen'e şöyle bir soru sormuştu:
"şike davası diye bilinen dava sürecinde araya bir dostunu koyarak davaya bakan mahkemenin hâkimi mehmet ekinciden 'davayı aydınlatıcı bilgi vermek üzere' randevu istedin mi? ve mahkeme başkanı mehmet ekinci'nin sana yanıtı ne oldu? bu basit sorularıma yanıtı bekliyorum."
"duyumlar"a göre hâkim dilmen'e "şike davasını konuşmaya gelecekse hiç gelmesin" cevabım yollamış! özellikle trabzonspor kanadı dilmen'in sürece bu kadar müdahil olmasına tepki gösteriyordu. televizyonda "spor yorumculuğu1* yapan bir kişinin sürecin bu kadar göbeğinde olması belki eleştiri konusu olabilir ancak her şeyden önce onu bu sürece dahil edenlerin sorgulanması gerekmekte. tabii hayata bu kadar formel yaklaşmanın da bir manası yok. zira 3 temmuz sürecinde arka fonda birçok aktör dilmen gibi "çözüm" veya "çözümsüzlük" için çalıştı, çırpındı. dilmen, bunu sadece açık açık yapmayı tercih eden isimlerdendi. sonuç itibariyle eski tff başkam mehmet ah aydınlar, kendisinin geliştirdiği çözüm paketlerinin hayata geçirilmemesinde en büyük engel olarak rıdvan dilmeni görüyor. zira bu fenerbahçe efsanesinin süreci manipüle ettiğini düşüncesinde...
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
"bu iddianame çöptür"
soruşturmanın fitilini özel yetkili savcı zekeriya öz ateşlese de iddianameyi görevi öz'den devralan özel yetkili savcı mehmet berk kaleme aldı. sanık çevreleri berkin sâdece polis fezlekesini özetlediğini savunuyorlardı. onlara göre savcı, sadece aleyhte delilleri gözeterek, polisin fezlekesi doğrultusunda bir iddianame ortaya koymuştu. aziz yıldırım ısrarla şunu soruyordu: "hani 19 maçta şike vardı? neden hepsi iddianameye girmedi?" yıldırım, mahkemedeki savunmasında da berk'in iddianamesinin "çöp"e gideceğini söyleyecekti.
iddianamenin tamamen tape'lere dayandığı ve ortada somut delillerin olmadığı da yöneltilen bir diğer önemli eleştiriydi. ali yıldırım'a ait bir tape sıklıkla gündeme getirildi. söz konusu tape'deki dinleme eyleminin karar alınmadan yapıldığı belirtilip buradaki hukuksuzluğa dikkat çekiliyordu.
fenerbahçe cenahının bir diğer önemli eleştirisi de trabzonspor'a dair bazı tape'lere iddianamede yer verilmemiş olmasıydı. özellikle de trabzonspor başkanı sadri şener ile asbaşkan nevzat sakar arasında geçen akp'ye karşı birtakım eylemlerin yapılmasına dair konuşmalar... fenerbahçeliler, esas "örgüt suçu"na konu olan konuşmaların trabzonsporlular arasında geçtiğini savunuyordu. ha keza aziz yıldırım, kendisinin ilk dinlendiği tape'yi de mahkemede defalarca dile getirerek, "burada hangi suç unsuru var da beni dinlemeye devam etmişler" diyordu.
berk'in iki ayrı iddianame hazırladığı da duruşmalarda öne sürüldü. bu sava göre berk'in ilk hazırladığı iddianamede ibb başkanı göksel gümüşdağ bulunmuyordu. ancak şiddet yasası değişikliğinin tbmm'de ele alınmasıyla birlikte gümüşdağ da gözaltına alındı. gözaltı sürecinde gümüşdağa oldukça ihtimam gösterildi. öyle ki, gümüşdağ'ın gözaltısı kamuoyuna "ifadeye çağrıldı" olarak lanse edildi gümüşdağ, başbakan erdoğan'ın eşi emin erdoğan'ın eniştesiydi. savcı berkin gümğşdağ hamlesi, yasayı değiştirmek için kolları sıvayan iktidara gözdağı olarak da okundu. sonuçta berk, özel yetkili 16. ağır ceza mahkemesi başkanı mehmet ekinci'yi gümüşdağ'ın da sanık olarak son anda elkendiği "güncellenmiş iddianame"yi yolladı.
gümüşdağ'ın son anda iddianameye eklenmesi de "niyetler" konusunda kamuoyunda bir sorgulamaya neden oldu. zira 14 yılla yargılanan tayfur havutçu gibi bazı isimler metris'te yatarken, hakkında 21 yıl ceza istenen gümüşdağ'ın tutuklanmasına nedense ihtiyaç duyulmamıştı. belki de gümüşdağ gözaltına dahi alınmayacaktı, şayet şiddet yasası'na ilişilmesiydi!
gümüşdağ'ın ifadeye çağrılmasında beşiktaşlı avukatların etkisini de göz ardı etmemek lazım. zira onlar, şike yapmakla suçlanan beşiktaş asbaşkanı serdal adalının ibb'li futbolcuları transfer etme girişiminden gümüşdağ'ın haberinin olduğunu savunuyor ve bu nedenle savcılık tarafından en azından bilgisine başvurması gerektiğini söylüyorlardı.
iddianameye dair güvensizlik ve kuşkulan besleyen bir önemli gelişme ise davanın sonlarına doğru oluştu. 14 haziran 2012de radikal gazetesinden ismail saymaz'a konuşan berk, 3 temmuz'un ilk aylannda medyada çıkan haberlerin yüzde 90'ının yalan olduğunu söyledi. aziz yıldırım, bu açıklamayı da mahkemede kendi lehinde bir delil olarak sundu. berk, saymaz'a bu açıklamaları yaptığında artık "özel yetkili" sava değildi. hsyk tarafından küçükçekmece başsavcıvekili olarak atanmıştı. berk, bu atamanın şike davasıyla bir ilgisi olduğunu düşünmediğin ekleyerek şunları dile getirmişti:
"o halde şunu da söyleyeyim: bir yıl oldu şike süreci. allah aşkına, basında, kamuoyunda, kahve ortamında geyik dediğimiz o kadar çok şey yazıldı çizildi, bunlar doğru kabul edilip üzerinde yorumlar yapıldı ki, artık bir şey diyemiyorum. bu süreçte yüzlerce haber çıktı. haberlerin yüzde 90ı yalan haberlerdi. o yüzden bir şey diyemiyorum."
berk, gülen cemaati'nin bu davayla fenerbahçe'yi ele geçirmek istediğine ilişkin iddialara da şu yanıtı veriyordu:
"biz de bunları yapıyormuşuz da... ne bileyim ismail bey, yorum yapmak istemiyorum. kahvede söylediğin laf iki dakika sonra haber oluyor. bunu duyunca üç gün boyunca güldüm. eşim geliyor eve, diyor ki 'mehmet ne zaman cemaatçi oldun, benim niye haberim yok?' bu kadar kolay mı insanlara yafta atmak? ben torbacı adam alıyorum, adam diyor ki, bu cemaat operasyonu. fuhuştan adam alıyorum, afedersin kadın satıyor, diyor ki cemaat operasyonu. bunu dediği zaman iş bitiyor. şikeden ötürü hiç yıprandığımızı düşünmedim. benim için de zor bir süreçti. kendim fenerbahçeliyim. çayını içtiğim, yemeklerim yediğim insanlar hakkımda işlem yapmak zorunda kaldım. bunun üzüntüsü ayrı ama elinize bir iş geldiğinde gereğini yapmak ayrı. yıprandığımı düşünmedim ama dört yıllık süre itibariyle artık yeterli."
savcı berk'in bu beklenmedik açıklamaları beraberinde yeni sorular getirdi? "yüzde 90'ı yalan" dediği bu "bilgi" ve "belge "leri medyaya kim servis etti? üzerinde "gizlilik kararı" bulunan dava dosyasından sızıntılar nasıl oldu? bunun iki cevabı var: ya polis ya da avukatlar? kaldı ki, medyaya yansıyan haberlerin yüzde 90'ı da berk'in iddianamesinde ve ek klasörlerinde yer bilgi ve belgelerden oluşuyordu. en önemlisi de berk, medyada çarşaf çarşaf yalanlar(!) yayımlanırken neden en azından yazılı bir açıklama yapmadı?
berk'in bir diğer önemli açıklaması da hürriyet gazetesi yazarlarından ertuğrul özkök'e oldu. berk, şike soruşturmasının 3-4 ayda unutulup gidileceğini sandıklarını söylüyordu! özkök'ü kendisi arayan berk'in açıklamaları şöyleydi:
"bu dava bana zekeriya öz'den geldi. zekeriya bey galatasaraylıydı. fenerbahçe ile ilgili bir davanın kendisinde olmasının yanlış olacağını söyledi. dava önüme geldiğinde iki şey dikkatimi çekti. gelen iddialar, sıradan bir dolandırıcılık çerçevesinde ele alınabilirdi. bu durumda, bu kişileri çağırıp, ifadelerini alıp bırakmaya karar vermiştim. ancak 10 gün sonra hiç beklemediğimiz bir gelişme oldu. tbmm şikeyle ilgili o kanunu geçirdi. kanun, elimizdeki davayı hiç beklemediğimiz bir biçimde etkiliyordu. artık yapabileceğimiz bir şey yoktu. önüme gelen ilk dosyada sadece fenerbahçe ile ilgili şike iddialarını içeren olaylar vardı. bunu sadece fenerbahçe davası olarak ele almak doğru olmaz. öteki takımlara da bakmak gerekir diye düşündüm. size bütün samimiyetimle söylüyorum. bu kanunun değişmesi için çok uğraştım. bunu aziz bey biliyor. gidin nihat özdemir'e sorun. o çabalarıma tanıktır. bu dava hayatımızı allak bullak etti. ben balyoz davasında da çalıştım. şike davasını açtığımız zaman, bunun da balyoz gibi 3-4 ay konuşulup biteceğini sandık. ama yanılmışız. bunun böyle bir noktaya geleceğini hiç tahmin etmedik. bize 'cemaatçi' diyorlar. hangi kutsal üzerine yemin edeyim? çocuklarım üzerine yemin ediyorum ki cemaatle bir ilişkimiz yok, bu işte cemaat falan etkisi yok. bu davada çalışan çok sayıda insan var. aramızda alevi arkadaşlarımız, ateist arkadaşlarımız var. bize hiç böyle bir müdahale olmadı. cemaatin fenerbahçe'yi ele geçirmek gibi bir arzusu olsa, bizim cemaatle ilişkimiz olsa, sadece bazı yöneticileri almakla yetinir miydik? ali koç'u almaz mıydık? murat özaydınlı'yı almaz mıydık? bu kanun değişmeseydi, aziz bey çeteden 30 yıl, şikeden de her şike olayı için 5'er yıl ceza alırdı ve dışarı çıkamazdı. niye tutuksuz yargılanmadılar deniyor. kanun çok ağır. her suç iddiası için 5 yıl hapis öngörüyor. o nedenle tutuklu yargılandı. ben anadolu çocuğuyum. bizim hayatımızda futboldan başka renkli şeyler yoktur. çocukluğum, gençliğim fenerbahçeli olarak geçti. bunları isteyerek mi yaptım zannediyorsunuz. eski kanun olsa, ifadelerini alıp bırakırdım. ama ne yapabilirim önümde kanun var. savcıların kaderi budur, bazen en sevdiklerinizin, en yakınlarınızın davaları önünüze gelir. cemil turhan benim kahramanımdı. ama bakın hayatımız ne hale geldi. ben artık maç seyretmeye gidemeyeceğim. çocuğumun boynuna fenerbahçe fularım takamayacağım. biz savcılar, resim yapmıyoruz. fotoğraf çekiyoruz. yani kendi eklediğimiz bir şey yok."
evet, savcı berk bu açıklamalarıyla da insanlan şaşırtmayı başarmıştı. çünkü bu memlekette yaşayan ve üstelik futbola alaka duyan hiç kimse fenerbahçe'ye dair başlatılacak bir şike soruşturmasının 3 ayda unutulup gidileceğini düşünemez. fenerbahçe tercümanın istifası bile bu memlekette "son dakika" haberi olarak canlı yayınlarda duyuruluyor. anamuhalefet liderinin konuşmasını kesintisiz bütün kanallar vermez ama takımdan gönderilen alex de souza'nın vedası 127 dakika aralıksız verilir. "futbol asla sadece futbol değilse", "fenerbahçe de asla sadece fenerbahçe değildir". sonuçta kendisine "fenerbahçe cumhuriyeti" yakıştırması yapan bir kulüple karşı karşıyayız. yine aziz yıldırım'ın mahkemedeki savunmasında da dile getirdiği üzere türkiye'nin aynı zamanda en büyük "sivil toplum kuruluşları"ndan biridir bu kulüp.
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
iddianame neden çöptür?
yıldırım, iddianameye "çöp" derken savunmasında buna dair bazı somut gerekçeler de dile getirdi. yıldırım, yaptığı ilk savunmada bunların belli başlı olanlarını şu şekilde ortaya koyuyordu: "trabzonspor-bursaspor maçında teşvik verildiği iddia ediliyor ve bunun için fenerbahçe asbaşkanı ali yıldırım'ın bursasporlu futbolcular vederson ve sercan'a, "pazar günü istanbul'da görüşelim" dediği söyleniyor. fakat aynı gün bursaspor'un trabzon'da maçı vardı. iki futbolcu da maç kadrosundaydı. fenerbahçe lehine şike yapmakla suçlanan sivasspor kalecisi korcan çelikay'ın kız kardeşine araba hediye ettiği iddia ediliyor. oysa korcan'ın kız kardeşi yok emniyet, 6 temmuz'da "19 maçta şike ve teşvik suçu işlendiğine dair kuvvetli delil tespit edilmiştir" açıklaması yaptı ama iddianamede sadece 13 maça yer verildi. emniyette bana kasımpaşa kalecisi fuat kocaoğlu'na şike teklifi yaptığım söylendi ancak iddianameye murat şahin'in adı girdi. oysa murat, o maçta yedekti. ilhan ekşioğlu arasındaki "bilyoner'i kapatalım" diyaloğundaki 'bilyoner' iddaa oyunu olarak mütalaa edilmiş. oysa burada kastedilen billionaire isimli gece kulübü. şike teklif ettiğimiz oyuncular ya hiç oynamamış ya da yedekten girmiş."
yıldırım, korcan çelikay'ın kızkardeşi olmadığını söylerken, "savcı berk'ten şikâyetçiyim. olmayan kız kardeşle nüfusu artırıp milli geliri düşürdü" diyerek kinaye yapmayı da ihmal etmeyecekti. bu arada sözü edilen araç bir mini-cooper'du. iddianamede bu aracın ilhan ekşioğlu tarafından şike ve teşvik çalışmalarından ötürü abdullah başak'a alındığı ancak vaziyetin ortaya çıkmaması adına üçüncü bir şahıs üzerine tescillendiği savunuluyor.
fenerbahçeliler savunmalarında fezleke ile iddianame arasında bir ayrım yapmadı. sık sık, fezlekede olan bazı iddiaların iddianameye neden girmediğini sordular. bu kamuoyunu etkilemek açısından etkiliydi ancak kendisini iddianameyle sınırlayan mahkeme nezdinde aynı tesiri yapmadı.
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
hükümet topa giriyor
3 temmuz operasyonundan sonra futbol dünyası ne futbol disiplin talimatının ne de şiddet yasası'nın kendileri açısından "uygulanabilir" olmadığını gördü. var olan futbol yapısı, bu talimat ve yasaların bedelini ödeyecek güçte değildi. veyahut bu talimat veya yasaları futbol dünyasına uygulayacak bir güç yoktu! iddianamede istenen cezaların ağırlığı kulüpler birliği'ni harekete geçirdi. ancak iş siyasette bitecekti.
3 temmuz sürecine dair muhalefet fenerbahçe'den yana tavrını açıkça almıştı, chp'li bazı vekiller duruşmalara da katılarak aziz yıldırım a olan desteklerini sundular. yıldırım tahliye olduktan sonra da chp genel başkam kemal kılıçdaroğlu, fenerbahçe kulübüne giderek ziyaret etti. diğer yandan süreci belirleyici şekilde etkileyen elbette iktidarın tutumuydu. akp iki farklı tutum sergiledi. ceza yargısı açısından, "top yargıdadır" babında bir yaklaşım sergileyen iktidar, iş sportif yargıya geldiğinde "çözüm formülü"nü bizatihi kendisi hazırladı sanki: kişiler ve kurumlar ayrılsın. yine de iktidar partisi bu konuda "yek" düşünmüyordu. bir grup milletvekili -gülen cemaati'ne yakın olduğu iddia edilenler-, yasa ve talimatlarda kafa bir değişikliği istemiyor, aksine "futbolun temizlenme operasyonu"nda sonuna kadar gidilmesini istiyorlardı. özellikle şiddet yasası değişikliği sırasında akp'de açık bir ayrışma yaşandı. bugüne kadar çok nadir olarak yasaları "bir kez daha görüşülmek üzere" tbmm'ye geri yollayan cumhurbaşkanı abdullah gül, şiddet yasası'nı veto etti. nihayetinde ise başbakan'ın istediği oldu ve ceza indirimini öngören değişiklikler gerçekleştirildi. böylece köşk ile başbakanlığın uyumu esaslı bir gol yemişti! işte size futbolun gücüne dair bir kanıt daha...
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
"yargıspor", "iktidarspor"a karşı mı?
yapılan değişiklik, gül tarafından "kişiye özel -ki o da aziz yıldırım oluyor- yasa yapılamaz" şiarıyla veto edilmişti. burada bir parantez açmak şart. mit müsteşarı hakan fidan'ın pkk ile yapılan oslo görüşmesi'ne dair ifadeye çağrılmasına tepki gösteren hükümet derhal bir yasal değişikliğe gitmiş ve bu da cumhurbaşkanı tarafından hemen onaylanmıştı. nedense bu yasal değişiklik "kişiye özel" tartışmasına pek konu olmamıştı!...
şiddet yasası'ndaki değişikliğe sadece akp'deki bir kesim değil, yargı da refleks gösteriyordu. misal, şiddet yasası değişikliğinden bir gün önce mahkeme, berk'in iddianamesine cevaz verdi. bütün bunlar bir "tesadüf değildiyse o zaman ortada açıkça bir "yargı-siyaset" çekişmesi vardı. berk'in medyaya yansıyan şike soruşturması tape'lerine bakıldığında ibb başkanı göksel gümüşdağ'ın da bu soruşturma kapsamında en azından ifadesine başvurulması gerekiyordu. fakat nedense gümüşdağ'a ilk başlarda bir davet çıkartılmamıştı. ne zaman şiddet yasası değişikliği gündeme geldi savcı berk, apar topar gümüşdağ'ı gözaltına aldı. "ifadesine başvuruldu" olarak lanse edilen bu gözaltı kararına gümüşdağ'ın kalabalık bir grupla gitmesi ve siyasetin yanında olduğunu gösterir davranışlarda bulunması dikkat çekiriydi. bir "alan restleşmesi" kokusu veren bu gözaltı eylemiyle emniyet ve savcılık, sanki iktidara, "siz yasa değişikliğiyle bu soruşturmayı sekteye uğratırsanız biz de size yakın isimleri bile sanık sandalyesine oturturuz" mesajı veriyordu.
gümüşdağ, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı lakin savcı berk'in revize ettiği öne sürülen iddianamesine de bir "son dakika golü" hesabı "sanık" olarak girdi. ama hakkında daha az ceza talebi olanlar tutuklanırken, gümüşdağ tutuksuz yargılanacaktı. bu da futbolun temizlenmesini samimiyetle talep edenlerin kalesine atılmış bir gol sayılabilirdi gerek gümüşdağ'ın gözaltına alınıp dosyaya sanık olarak eklenmesi gerek cumhurbaşkanı gül'ün, şiddet yasası değişikliğini veto etmesi hem iktidar partisi içinde hem de yargı ile iktidar partisi arasında bir "yarılma" oluşturdu. bu yarılmayı, daha da genelleştirenler ise şöyle okudu: iktidar ile cemaatin arası açıldı. bu yoruma göre dava sürecinde yer alan yargı kesimi de cemaatçiydi. değişen yasadan hemen sonra aralarında beşiktaş asbaşkanı serdal adak ile teknik direktörü tayfur havutçu'nun da bulunduğu 5 kişi tahliye oldu ancak aziz yıldırım ve arkadaşlarının tutukluluk hali devam etti. aziz yıldırım haklı olarak isyan ediyordu: "hani bu yasa benim için çıkartılmıştı. bakın ben yine içeride kaldım." davanın odağına artık tastamam fenerbahçe oturmuştu...
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
adını cemaat koydum!
şike davası, çağlayan'a taşınıncaya değin yıldırım'ın yaptığı açıklamalarla birlikte olup bitene de çoktan bir "ad" konulmuştu fenerbahçe taraftarı açısından: bu davanın arkasında cemaat, gülen vardı!..
yıldırım, hiçbir şekilde doğrudan isim vermese de onun yaptığı göndermelerden aldıkları feyzle taraftarların attıkları sloganlar ve açtıkları pankartlar şike davasının "eşgal"ini "gülen cemaati" olarak somutlaştırmıştı. bunun böyle olduğunun fenerbahçe camiası; daha doğrusu "fenerbahçe cumhuriyeti" açısından en büyük delili ise 3 temmuz sürecinde gülen cemaati medyasının aldığı tutumdu. ortada henüz sadece bir polis fezlekesi varken "cemaat medyası" olarak tanımlanan kesimin hükmünü vermiş olmasıydı sarı-lâcivertlilerin kanısını besleyen. cemaatin gayriresmi sözcüsü konumundaki hüseyin gülerce'nin, 6 temmuz 2011'de, yani operasyondan 3 gün sonra, zaman gazetesindeki köşesinde soruşturmayı "futbolun ergenekon"u olarak yaftalaması taraftarda oluşan algıyı besleyen mihenk taşlarındandı. gülerce'nin olan bitenin adını bu kadar erken koyup kalemi kırması hem cemaatin hem de destek verdiği hükümetin göreve gelirken ki şiarına ters değil miydi? 28 şubat'a karşı "hukuk devleti" bayrağını dalgalandıran zihniyet, bariz ofsaytta değil miydi? daha iddianamesi bile ortaya çıkmamış bir suçlamaya muhatap olan kişi ve kurumların çok isabetle söylediği gibi yapılan tam bir "yargısız infaz"dı. bu tutum futbolda gerçek bir arınma isteyenlerin de kalesine atılan bir gol oluyordu esasında. neylersiniz ki bu, memlekette ne ilk ve galiba ne de son yargısız infaz olacaktı. mesele insanların dava sonunda suçlu bulunup bulunmayacakları değildi. mesele yargılama başlamadan bazı çevrelerce bu hükümlerin yargı adına verilmiş olmasıydı. hal böyle olunca da yargılamaya olan inanç daha ilk günden taca çıkıyor ve ister istemez nihai karara olan güven de sarsılıyordu. ilk günden kalem kıranlar, esasen adalete hizmet etmiyor, bilakis adalet duygusunu baltalıyorlardı.
cemaat medyası, uzun süre davaya verdiği destekten ötürü bir sıkıntı duymadı. dava sürecinin sonlarına doğru ise zaman gazetesi genel yayın yönetmeni ekrem dumanlı, bu durumdan duyulan rahatsızlığı kaleme almaya başladı. ardından ruşen çakır, vatan'da dumanlı'ya cevap niteliğinde fenerbahçe cephesinde "cemaat algısı"nın neden oluştuğuna dair bir dizi makale yazdı ve kıyamet koptu. oysa çakır, yeni bir şey söylemiyor, sadece herkesçe malum olan tespitleri derli toplu bir arada sunuyordu. hatta bir nevi iki kesim arasında sulh sağlanması için platform oluşturmaya çalışıyordu. davayı başından itibaren izleyen biri olarak sarı kanaryalıların, davanın arkasında cemaat ve iktidarı gördüğüne şahit oldum. hatta bunu yorum ve haberlerimde de dile getirdim. cemaat çevrelerinin sanki ruşen çakır, yeni bir şey söylüyormuş gibi büyük bir infial yaşaması açıkçası bugün bile çözmekte güçlük çektiğim bir durum. şurası ise muhakkak: aziz yıldırım, isim telaffuz etmiyordu fakat çizdiği tablodaki ipuçlarıyla operasyonun arkasındaki ismin adeta kamuoyu eliyle konulmasını sağlıyordu. aylarca 3 temmuz'un sorumlusu olarak görülen cemaatin, uzunca bir süre sessiz kaldıktan sonra "nereden çıktı bu algı?" diye akıntıyı tersine çevirme çabası ikna edicilikten uzaktı.
bu noktada "sadece cemaat medyası mı, ana akım medya da infaz yapmadı mı?" sorusu gelecektir. kısmen doğru. fakat nispeten aklıselim olmaya çalışanlar her ne kadar fezleke ve iddianameden bölümleri sayfa ve ekranlarına yansıtsalar da sanıklara birtakım yaftalar yapıştırıp kesin suçlu olduklarına dair hüküm vermedi. bu ince aynını o büyük gürültüde görmek pek olası değildi.
akp iktidarı ise davada çok daha önce pozisyon değişikliğini gerçekleştirmiş ve fenerbahçe'nin kademesine girmişti. gerek şiddet yasası değişikliği gerek tff'nin, hatta uefa'nın nasıl bir yol izlemesi gerektiği konusunda doğrudan başbakan recep tayyip erdoğan'ın ayağını topa uzatması bunun en somut kanıtlarıydı. nitekim hem yasama organı hem de "özerk" tff, erdoğan'ın çizdiği rotada bir yol izledi. yine başbakan, taraftarın kendisine cephe aldığı günlerde, lefter küçükandonyadis'in saraçoğlu'ndaki cenaze törenine katılmaktan çekinmedi. taraftarın protestosuna rağmen erdoğan, buna çok fazla tepki vermedi. türk telekom arena açılışında galatasaraylıların yaptığı protestoya verilen tepkileri hatırlayınca aradaki fark daha iyi anlaşılıyordu.
iktidarın pozisyon değişikliğinde davaya olan inancın sarsılması mı etkili olmuştu yoksa "fenerbahçe cumhuriyeti"nin gücü mü? lefter'in cenaze töreninde başbakan'ı protesto eden fenerbahçe taraftarları, yaptıkları birçok yürüyüş ve mitingde de sadece "cemaat fener'le başa çıkamaz" demiyor, "sandıkta görüşürüz" de diyorlardı. bunun için oluşturdukları www.sandiktagorusuruz.org internet sitesi de 2014'te yapılacak yerel seçimler için gün saymakta. esasen bu sloganın bir geçmişi de var. fenerbahçe taraftan yıllar önce de koyu galatasaraylı mesut yılmaz'ın taraftarlığını "abartması"na tepki olarak, "sandıkta görüşüz mesut" diyerek pankart açmışlardı. madem ortada "fenerbahçe üst kimliği"ni her şeyin önünde tutan 25-30 milyonluk bir kitle vardı, o halde siyaset onların tercihlerine kayıtsız kalamazdı.
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
bir kırılma anı: fidan olayı
mit müsteşarı hakan fidan'ın savcılık tarafından ifadeye çağrılması şike davası açısından da bir "kırılma noktası" yorumlarına neden oldu. fidan olayı, "iktidar ile cemaatin arasına kara kedi girdi" yorumlarına sebebiyet verdi. bu işin cemaatle ne ilgisi vardı ki? polis ve yargının bir kesimi üzerinde cemaatin etkisi olduğunu savunanlar, pkk ile oslo'da yapılan görüşmeyi organize eden mit müsteşarı hakan fidan'ın ifadeye çağrılmasının dolaylı olarak başbakan erdoğan'ın ifadesinin alınması anlamı taşıdığını ve cemaattin bu tutumuyla artık fazla ileri gitmeye başladığını savunuyorlardı. erdoğan hükümeti derhal bir yasa değişikliği yaparak fidan'ı bir bakma yargıya teslim etmedi. akp iktidarının başlangıçta tarafsız bir pozisyon seçtiği şike davasında yarı saha değişikliğine daha hızlı geçmesinde fidan olayının etkisi inkâr edilemez. bu olay, her şeyden önce "özel yetkili mahkeme" gerçeğinin ne olduğunu ve hangi boyutlara ulaştığını somut olarak başbakana da göstermiş oldu. fidan olayı, söz konusu mahkemelerin kaldırılması süreci için de işaret fişeği oldu.
"özel yetki"nin kaldırılması için şike davasında da finale yaklaşılmıştı. mahkeme koridorlarında bazı sanık avukatları, bu değişiklik nedeniyle oldukça rahatlamışlar, "iki gün içinde çok şey değişecek" diyorlardı. bunun anlamı şuydu: özel yetkili mahkemeler kapanacak ve davanın seyri tamamen değişecek. ancak beklenti gerçekleşmedi. özel yetki kalksa da sürmekte olan davalar değişiklik kapsamı dışında tutuldu. kaldı ki, şike davasını gören özel yetkili 16. ağır ceza kararın resmî gazete'de yayımlanmasından önce hükmünü açıkladı. adeta "ne olur ne olmaz" denmişti. açıkçası kck ve ergenokon gibi davalar nedeniyle hükümet 'sürmekte olan davalar' şerhini düşmüştü. şike davasında da sanıklara yönelik 'örgüt' suçlaması vardı ve dava da özel yetkili mahkemelerin konusu yapılmıştı. iktidar partisi, hazırlayacağı "yargı paketi reformları"yla muhtemelen bu "mağduriyet"i bir şekilde telafi edecek ve o şekilde sandığa gidecek! iktidardaki tavır değişikliğinin somutlaşmasından somadır ki, cemaat çevrelerinde de "davanın arkasında cemaat var" algısından duyulan rahatsızlık dillendirilmeye başlandı. zaten hüseyin gülerce de epeydir bu konuda top oynatmaktan vazgeçmişti. kişisel yorumlarının cemaate mal edilmesinden rahatsızlık duyuyordu, baştan itibaren desteklediği balyoz, ergenekon ve oda tv davalarında asla tutum değişikliğine gitmeyen cemaat çevrelerinin şike davasında geri adım atmasının anlamı neydi? içinde birçok altkimliği barındıran ve "taraftar" üstkimliğinde birleşen futbol kitlesinin gücüydü galiba geri adım attıran. kürdü, türkü, türbanlısı, türbansızı, engellisi, engelsizi, alevisi, sünnisi, solcusu ve sağcısı da "fenerbahçelilik" şemsiyesi altında toplanmış, aziz yıldırım'ın suçsuzluğuna hep birlikte "iman" etmişlerdi. bu gücün esas kaynağı da "çoğunluk"tan ziyade "çoğulculuk"tu ve böylesi bir güce kimse kolay kolay karşı duramazdı. ceza yargısı hariç...
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
cemaat bunun neresinde?
"cemaat meselesi" bir yandan da biraz karmaşıktı. sarı-lacivertli camianın büyük kesimi işin arkasında gülen cemaati'nin olduğuna inanmıştı. ama "iyi polis-kötü polis" oyunu yoksa şayet, bazı yönetici ve taraftarlarda aynı zan oluşmamıştı. misal taraftarın cemaate yönelik suçlamaları kulübün resmî internet sitesine yansıdığında "sehven" muamelesi yapılarak derhal geri çekiliyordu. fb tv de "sorumlu"yu, yerden yere vurulan merkez medya gibi ifşa etmiyordu her nedense.
kulüp başkanından yüksek divan kurulu başkanına kadar birçok kişi "atatürkçülük" vurgusu yaparken, bazı fenerbahçeli yöneticiler de bu işin arkasında cemaat olduğuna dair yargılara katılmadıklarını söylüyorlardı. o halde ya yönetimde fikir ayrılığı vardı ya da bu iyi planlanmış bir "savunma oyunu"ydu. fenerbahçe başkanvekili nihat özdemir, taraftarın tepkisini çekme pahasına iktidar, cemaat ve yargı nezdinde temaslarda bulunmaktan geri durmuyordu. savcı berk'in ertuğrul özkök'e yaptığı açıklamadaki şu sözleri hatırlatmakta fayda var:
"size bütün samimiyetimle söylüyorum. bu kanunun değişmesi için çok uğraştım. bunu aziz bey biliyor. gidin nihat özdemir'e sorun. o çabalarıma tanıktır."
yıldırım'ın savunmasına göre şike davasının arkasında çağlayan-beşiktaş-aksaray üçgeni vardı! yıldırım, "bu iddianame çağlayan'da yazıldı" derken bunun ne demek olduğunu mahkeme koridorlarında soruşturup ertesi günkü haberimde "cisim"leştirmiştim. yıldırım'ın hedefinde istanbul cumhuriyet başsavcıvekili fikret seçen vardı. seçen düğmeye bastı, berk harekete geçti ve istanbul organize şube müdürlüğü de operasyonu başlattı! peki neden? çünkü fenerbahçe ele geçirilmek isteniyordu ve çünkü fenerbahçe "son kale"ydi...