iyi kaleci olduğu şüphe götürmeyen, fakat aşırı jestleriyle antipatik olan nice kalecisi lamia hakemin penaltı kararı için «cömert» kelimesini kullanmış ve «- lefter penaltıyı çok güzel attı. amma ben attığı yeri sezdim. eğer top 20 santim aşağıdan geçmiş olsaydı muhakkak ki kurtaracaktım.» demiştir. kaleci lamia, özcan için de şunları söylemiştir: «- istanbulda gördüğüm özcan meğer hakiki özcanın gölgesiymiş. genç rakibimi nicede daha iyi tanıdım ve taktir ettim.»
lefter fenerbahçeyi maça götüren altın golünü şöyle anlattı: «kaleci lamia büyük konuşuyor. maçtan sonra onun gazeteci arkadaşlara söylediği sözleri duydum. atacağım köşeyi keşfetmiş. «ah» diyor, «top 20 santim daha aşağıdan gitseydi...» hemen ilâve edeyim. lamia üzülmesin onunla üçüncü defa tekrar karşılaşacağız. temenni ederim ki yine gazetecilere böyle beyanatlar versin. bir futbolcu için büyük söz söylemek çok tehlikeli bir yoldur o, iddia etsin ben topu tutacaktım diye. şimdi ben size onun tutamadığı filelere takılan topu nasıl attığımı anlatayım. söze şerefe cornu'nun yaptığı fovulden başlamak istiyorum. doğrusunu isterseniz ikinci golü yedikten sonra üçüncü maçı oynamak hakkını elde edeceğimizden ümidim kalmamıştı. fakat şeref o hırslı dalışı ile ceza sahasına girmişti. korkunç bir süratti bu... cornu bıraktı. ama çaktı şerefe... gayri ihtiyari gözlerim. çek hakemini aradı. penaltı noktasını gösteriyordu. bu vazifeynin bana düştüğünü anlamıştım. stadda bir ölüm sükûtu vardı. maçın başındanberi eski takımıma karşı çıkardığım oyunu sert bir lisanla protesto eden nice'liler şimdi susmuşlar bekliyorlardı. topu diktim. çok amma çok heyecanlıydım. gerildim. ayaklarımın bağının çözüldüğünü hissettim. lamia karşımda yay gibi duruyordu. doğrusu iyi de yer tutmuştu. var kuvvetimle vurdum. top istediğim yerden bir fişek siratiyle filelere takıldı. onu ümide düşüren «kurtardım» dedirten topun ellerinin 20 santim üzerinden geçmesiydi. ee müsade etsin onu da ben hesap etmiş olayım.»
nice idarecileri fenerbahçe'nin bütün tekliflerini reddetti. nihaî toplantı bugün nice, milliyet ekibi bildiriyor:
fenerbahçe - nice takımları arasında yapılacak üçüncü maçın yeri ile tarihi belli olmamıştır. hotel legrecio'da tam dört buçuk saat süren toplantıda genel sekreter gelmediği için u.e.f.a. yi m. dancousse temsil etmiştir.
fenerbahçeli idareciler u.e.f.a daki fransız temsilcisinin nice kulübünün teklifleri lehinde bir tabır takınmasını şiddetle protesto etmiş ve bu arada evvelki gece üçüncü maç için barselona'nın her iki taraf arasında tarafsız saha kabul edildiğini ve tam anlaşmaya varıldığını hatırlatmışlardır. nice kulübü idarecileri ile üçüncü maçın 8 veya 9 aralık tarihlerinde barselona'da oynanamaya-cağını, buna sebep olarak da 13 aralıkta avusturya ile karşılaşaacak olan fransız milli takımına iki oyuncu verdiklerini, eksik bir kadro ile fenerbahçe karşısına çıkmak istemediklerini söylemişlerdir.
nice kulübü idarecilerinin maçın 23 aralıkta barselona'da yapılmasına dair son teklifini kabul etmeyen fenerbahçe temsilcileri aynı tarihte oynamak şartıyle tarafsız saha olarak roma, stutgart, belgrad ve viyana'yı ileri sürmüşlerdir. nice kulübü idarecileri de bunu kabul etmemişlerdir. neticede üçüncü maçın yeri ve tarihinin teshişi için bugün nice'te u.e.f.a.a ve iki taraf temsilcilerinin iştirakiyle nihai bir toplantı yapılmasına karar verilmiştir.
fenerbahçe idarecileri avrupa futbol birliğinin fransızların tesiri altında kaldığına temasla «biz istanbul'a gittikten sonra nice'in, üçüncü maçın barselona'da oynanmasına dair teklifinin kabul edilmesinden endişeliyiz.» demişlerdir. bununla ilgili olarak antrenör molnar nice kulübü idarecilerine espri olarak «isterseniz şam'da oynayalım» şeklinde mukabelede bulunmuş. müslim bağcılar ise masraflar nice kulübüne ait olmak üzere rio de jeneiro'da kozumuzu paylaşsak iyi olur» demiştir.
fenerbahçe, bugünkü toplantıda da bir karara varılmadığı taktirde yarın yurda dönecek ve maç tarihlerinin tesbitini bekleyecektir.
evvelki gün nice takımına karşı zorlu bir oyundan sonra ancak 2-1 yenilen ve rakiplerine tur atlama fırsatı vermeyen fenerbahçe takımı bu sabah saat 10 da türk uçağı ile ana yurdu müteveccihen hareket edecektir. kafile 17 de yeşilköy'de olacaktır.
sarı - lacivertli futbolcular dün kısmen istirahat etmiş, kısmen de nice'de dolaşmışlardır. bu arada futbolcuları en çok meşgul eden mevzu üçüncü maçın yeri olmuştur. sarı - lâcivertli futbolcular, umumiyetle maçın roma'da oynanmasını istemektedirler. buna mukabil nice takımındaki bazı oyuncular dolayısiyla barselona'da oynanmasını isemiyorlar.
fenerbahçe perşembe günkü maçdan sadece 2 sakatla çıkmıştır. bunlardan kaleci özcan'ın sağ elinin bir parmağı morarmış ve şişmiş bulunmaktadır. özcan, parmağı sarılı olarak dolaşmaktaıdr. can'ın da sağ ayak bileğindeki arıza maçta aynı yere yediği bir tekme dolayisiyle nüksetmiştir. can bu hususta şoyle dedi: «çok fena bir gece geçirdim. ızdıraptan uyuyamadım. tam ayağım iyileşirken aynı yere çok feci bir tekme yedim. korkuyorum bir ay kadar oynıyamıyacağım diye. zor iyileşeceğim gibi geliyor bana.»
antrenör molnar, can'ın bir haftada iyleşebileceğinden ümitli olduğunu söylerken. dr. reşat dermanver de bu hususta şöyle demektedir: «can'ın sağ ayak bileğindeki burkulma tam iyileşirken, ayni yere tekme isabet etmiş, onun için arızası nüksetti. kendisinin 23 aralıktaki maça kadar iyileşmesine çalışacatır. belki daha önce de iyileşip milli ligde oynaması mümkün olur. ama şu anda sakattır ve bir müddet tedavi ve istirahata ihtiyacı vardır.
lefter 3'üncü maçtan ümitli. fransız basını penaltıya sebep olan cornu'yü itham ediyor
milliyet ekibi nice'den bildiriyor
lefter diyor ki
perşembe günkü maçın kahramanlarının başında gelen lefter dün milliyete verdiği beyanatta şöyle demiştir: «ben. maçtan önce arkadaşlarımı ikaz etmiş ve nice seyircilerinin futbolcu için ne kadar zor olduğunu söylemiştim. haksız olamadığımı siz de gördünüz. ama 3 üncü maçın tarafsız bir seyirci önünde oynanacağından ümitliyim. aslında bir futbolcunun her şeyden önce kulağını tribünlere tıkaması lasımdır. aksi halde rahat oynayamaz.. ama nice stadında nice takımı ile maç yapmak da hakikaten çok zordur. ve bunu bir kere daha anladım. üçüncü maçın hangi şehirde olacağını aramızda konuşurken hep roma'yı istiyoruz. çünkü bize daha yakın, daha samimi ve nihayet uğurlu geliyor. roma'da ispanyolları da elemiştik. orada daha rahat oynarız sanıyoruz. fakat barselona da oynamak roma'ya nisbetle bizim için daha güç olacak. perşembe günkü maçta hücum ettiğimiz anlarda iyi oynadık. bu da gösteriyor ki, bizim takım hücumu müdafaadan daha iyi yapıyor. ama bu maçta böyle oynamıya mecburduk. müdafaadaki arkadaşlarımızı da düşünmemiz lâzımdı. bununla beraber nice takımındaki oyuncuların futbolu bizden iyi bildiklerini ve iyi oynadıklarını teslim etmek icabeder. hemen arkasından şunu da söyleyelim ki, nice'liler nice'de iyi oynadıkları kadar çok da tekme attılar. bunun için üçüncü maç hakkındaki kanaatimi şöyle hülâsa etmek isterim: eğer sertliğe müsamaha ewtmiyen. nice'lilerin tekmelerine göz yummıyan bir hakem idare ederse maçı, biz de normal oyunumuzu oynamak şartıyle allahın izniyle kazanırız. »
antrenör molnar da üçüncü maç hakkındaki görüşünü belirtirken, «artık, yepyeni bir maç olacak» demiş ve ilâve etmiştir: «bu defa evvelki günkü maçtaki kadar sinirli ve heyecanlı olmıyacağız. musavi şartlarla oynıyacağız. hücum, her maçta olduğu gibi yine tek hedefimizdir. aslında biz, bu maçta da müğdafaa oynamadık. ama forvetimiz zaman zaman durunca oyunun yükü müdafaanın üstüne yüklendi. inşallah üçüncü maçtan ümitliyim.»
fransız basını penaltıya sebep olan cornu'yü itham ediyor
milliyet ekibi nice'den bildiriyor
fransız basını cornuyü itham ediyor
nice'in febehaçe karşısındaki 2-0lık avantajını oyunun son dakikasında cornu'nun yaptığı bir penaltı neticesinde kaybetmiş olması bütün fransada büyük bir üzünrü yaratmıştır.
nice kulübü taraftarları cornu'yu bu bakımdan affetmemekte ve üçüncü maçta uğranılacak bir felâketten onu mesul tutmaktadırlar. nice kulübü reisi charles de «cornu f. bahçeye nice kulübü adına büyük bir hediye verdi.» demektedir. reis bununla beraber bu futbolcuyu affettiğini bildirmiştir.
maça fransız gazeteleri de baraj faciasına rağmen geniş yer vermişlerdir. ekserisi fenerbahçenin istanbuldaki oyununu çıkartamadığını kaydetmekte ve nice'im fenerbahçeye attığı birinci golün takım kaptanı nurenberg'in de ifade ettiği gibi ofsayt'tan yapıldığını yazmaktadırlar.
bunlardan l'equipe gazetesi dünkü nüshasında dokuz sütün üzerine şu manşeti vermiştir: «cornu'nun şanssız bir refleksi nice'in tur atlamasını geri bıraktı.» aynı gazete biricni sahifesinde fenerbahçeye atılan ikinci golün dört sütun bir resmini neşretmiş ve iç sahifelerinde de nice, fenerbahçeyi tamamiyle nakavt ettiğini sandığı bir anda cornu nice'i nakavt etti, cümlesini kulanmıştır.
l'equipe foix'nin attığı birinc nice golü için, «ofsayd rahatça görülecek kadar barizdi» demiş ve hakemin penaltıyı veriş kararını isabetli bulduğunu kaydetmiştir. şöhretli freansız gazetesi maçın en iyi 10 adamı başlığı altında yayınladığı bir makalede fenerbahçeden özcan, naci, avni, lefter, can, nice'den ise lamia, cornu, foix, alba ve faivre'i almıştır. l'equipe özcandan sitâyişle bahsetmiş ve «istanbulda görmediğimiz adam burada takımını hezimetten kurtatracak klâstaydı» demiştir.
paris journal'ın manşeti «fenerbahçe - nice maçının üçüncü nüshası barcelona'da» şeklindedir.
aynı gazete özcan'ı, lefter'i, naci'yi methetmekte ve foix'nın attıığı golün ofsayd olduğunu yazmaktadır.
nice matin
fenerbahçe - nice maçına bir müddetten beri geniş kampanya açan ve nice'li taraftarları âdeta bir millî müsabakaya davet eder tarzda neşriyat yapan nice matin dünkü manşetini şöyle vermiştir: «2-0 ı kaçıran nice tur atlama fırsatını kaybetti.» gazete üçüncü maçtan endişe duyduğunu gizlememektedir.
le parisien
le parisien maçı daha ziyade teknik tarafından ele almış. cornu'nun hatâsından lefterin penaltıyı gole çevirdiği âna kadar nice'in tur atlamış olduğunu yazmıltır. bu gazete de cornu'yü tenkid etmektedir.
l'aurore
l'aurore gazetesi nice'in fenerbahçeyi 2-1 yenişini şansızlık olarak vasıflandırmakta ve üçüncü maçta tarafların şanslarının müsavi olduğunu kaydetmektedir.
figaro
figaro ise «cornunün bir hatası nice'i fenerbahçe ile bir kere daha oynamak mecburiyetinde bıraktığını» yazmakta ve hakemin saymadığı iki gol için şöyle demektedir: «ilk golde hentbol vardı. ikincisinde ise nurenberg topu aut'tan ortalamıştı.»
figaro lefteri nce sahalarımızda 7 sene evvel gol atan klâs futbolcu lefterden ileri bir futbol seviyesinde bulduğunu kaydetmiştir.
fenerbahçe'nin nice'te müsabakanın başından itibaren muannid bir müğdafaa yapması spor çevrelerinde tenkid mevzuu olmuştur. otoriteler bir takımın doksan dakika müddetle müdafaaya çekilmesini hatâlı bulmakta ve dünyada hiç bir takım maçın birinci dakikasından itibaren rakip hücumlarını beklemeye başlamaz demektedirler.
fenerbahçe kulübü idarecileri de antrenör molnar gelmeden fikir beyan etmenin yersiz olduğunu belirtmişlerdir.
kulüp reisi agâh erozan teknik mevzulara girmeden görüşlerini şöyle açıklamıştır: «fenerbahçe kurulduğu günden bu yana daima hücumda muvaffak olmuştur. dikkat edilecek olansa müdafaa maksadiyla çıkmış olduğu maç adedinin pek az olduğu görülecektir. fenerbahçe'nin bünyesi ve yapısı hücuma müsaittir. nitekim, milli takımdan beş forvet oyuncusunun birden yer aldığına çok defa sahit olmuştur. ama bir gün de sarı-lâciverli takımdan bir milli maçta beş müdafaa elemanını milli takımda yer aldığı nadir görülmüştür. bu da gösteriyor ki, fenerbahçe'nin kendisine has oyunu hücumdur.»
erozan nice'te maçı görmediği için şartların münakasasını burada yapmanın hatâlı olacağına temas etmiş ve «üçüncü maçta fenerbahçe tamamen hücum sisteminde oynayacaktır.» demiştir.
fenerbahçe - nice maçını idare eden çekoslovak hakemleri gazetelerdeki nice'in ilk golünün ofsayt olduğuna dair neşriyatı doğru bulmadıklarını söylemişlerdir. bunlardan yan hakem cusak, gazetelerin yanıldıklarını iddia etmekte ve şunları söylemektedir: «foix'yı çok yakından takip ettim. ofsayt durumda değildi. çünkü foix'den daha geride naci ve osman bulunuyordu. bu sebeple atılan gol nizâmidir.»
orta hakem macko ise arkadaşının fikrine iştirak etmiş ve «fenerbahçeyi takım oyunu oynadığı için beğendim. nice'in temposu ise ferdi gayretten ibaretti.» demiştir.
sarı-lâcivertliler salı gününden itibaren revanş hazırlığına başlıyorlar. lefter, can ve özcan bir müddet oynıyamıyacak
faruk ılfaz "biz üçüncü maçın roma, viyana veya belgrat'da oynanmasını istiyoruz. fakat barcelona'nın kabul edilmesinden endişeliyiz" dedi.
nice'c 2-1 mağlûp olduğu için avrupa şampiyon kulüpler kupasında üçüncü tura yükselme şansını muhafaza eden fenerbahçe takımı dün saat 16,25 te uçakla şehrimize dönmüştür. uçak, hava alanına bildirilen saatten çok erken indiği için kafilenin karşılanışı çok sessiz sedasız olmuştur. uçtan inen futbolculara ve diğer kafile mensuplarına fenerbahçe kulübü reisi agah erozan'la bölge müdürü selâhattin cihanoğlu, «hoş geldiniz» demişlerdir.
üzgün ve halsiz gözüken sarı-lâcivertliler, nice'li futbolcuların aşırı derecede sert oynadığından şikyet etmişler ve «rakiplerimiz bizi kupadan elemek için futbolun dışında her vasıtaya müracaat ettiler» demişlerdir.
takım kaptanı nice naci maç hakkında şunları söylemiştir: «biz müda faada oynamaya mahkumduk. belki maçı görmeyenler; bu şekildeki oyun tarzımızı tenkid etmişlerdir. tam kadro ile nice karşı oynasaydık, elbette defansif oyuna hatalı bir düşünüş olarak kabul edecektik. ama, oyunun henüz başında can'ın ağır bir sakatlığa uğraması, bizi ister istemez müdafaaya ehemmiyet vermek mecburiyetinde bıraktı. normal şartlar altında yapacağımız üçüncü maçta nice'i mağlûp edebiliriz.»
maçın son dakikasıda penaltıdan attığı golle fenerbahçeye üçüncü tur şansını iade eden lefter dizindeki arızaya rağmen nice maçında vazifesini yapmaya çalıştığını ifade etmiş ve 10 güne kadar istirahattan sonra tamamen iyilşeceğini ümid ettiğini söylemiştir. lefter, penaltıda heyecan duyup duymadığı şeklindeki suale şu cevabı vermiştir: «biraz heyecanlandım. ama, aklım fikrim topun lamia'nın koruduğu kaleye girmesiydi. allaha çok şükür, ayağım beni mahçup etmedi.»
uçakta rahatsızlanan milli futbolcu üçüncü maçın neticesinden ümidli olduğunu sözlerine ilave etmiştir.
lefter hava alanına gelen seracettin ile kucaklaşmış ve iki futbolcu aynı otomobille şehre inmişlerdir.
yedikleri tekmelerle sakatlanan kaleci özcan ve can uarından itibaren sıkı bir tedavi altına alınacaklardır. sağ ayak bileğinden sakatlanmış olan can bir bucuç ay kadar futbol oynayamayacağını tekrarlamıştır. genç futbolcu nicedeki maçtan evvel idarecilere oynanacak durumda bulunmadığını hatırlattığını da sözlerine ilâve etmiştir. nice maçının en başarılı oyuncularından kaleci özcan da topallamakta ve muhtelif yerlerindeki arızalardan rahatsız olduğunu söylemektedir.
fenerbahçeli futbolcular nice'in attığı birinci golün ofsayd olduğunu ve hakemin yanlış bir taç kararının ikinci gole sebebiyet verdiğini üzüntüyle ifade etmişlerdir.
kafile reisi umumi kaptan katip faruk ılgaz basın mensuplarına şu beyanatta bulunmuştur: «nice takımı oyunun başından itibaren sertliği ele aldı ve sportmenliği unutur tarzda futbolcularımızı hırpladı. bu sinirli hal bir aralık antrenör luciano'ya da sirayet etti. istanbulda centilmen bir antrenör olarak isim yapan luciano'nun özcan'ın tedavisi sırasında yaptığı ahreketler ve bilhassa lefter'e attığı tokat sportmenlik ve centilmenlikle kabili telif değildir.»
nice kulübü idarecilerinden her hangi birinin fenerbahçe kafilesini istanbula hareketi sırasında uğurlamaya gelmemesi idareci ve futbolcular tarafından «garip bir davranış» olarak vasıflandırılmıştır.
fenerbahçe idare heyetinin bu akşamki toplantısında antrenör molnardan izahat istenecek ve son nice maçı hakkındaki görüşlerini öğrenecektir. bununla ilgili olarak fenerbahçöenin 17 aralıkta galatasaray, 23 aralıkla da nice ile yapacağı müsabakaların hazırlıkları bir program halinde tesbit edilecektir. kulüp reisi agâh erozan, umumi kaptan osman kavrakoğlu avrupa seyahatından dönmediği takdirde geçici olarak bir teknik komite kurulmasını ve komitenin kadronun profesyonel çalışmalarına nezaret etmesini toplantıda teklif edecektir.
teknik komite için ileri sürülen isimler arasında başta antrenör molnar olmak üzere, fikret arıcan, murat yağızer, sedat bayur ve hatta küçük fikretten bahsedilmektedir.
kulüp çevreleri, umumi kaptan kavrakoğlunun avrupa seyahatında bulunduğu halde fenerbahçe - nice maçını görmek için nice'e gitmemesini iyi karşılamamışlardır.
(nice'deki fenerbahçe - nice maçını tâkip eden milliyet ekibinden halit kıvanç yazıyor)
1
jacqueline nasıl maskot oldu
21 yaşındaki güzel fransız kızı, otomobilinin direksiyonunu sola kırdı ve sonra da sert tavırlı trafik polisine sinirli sinirli hitab etti: «acelem var9 hava alanına gidiyorum.» polis kaşlarını çattı: «hay hayf ama bu yol kapalı.» cevabını verdi ve ilâve etti: «olanlardan haberiniz yok galiba!»
gerçekten jacqueline'in olanlardan haberi yoktu. o şimdi sadece ve sadece havaalanına bir an önce yetişmek istiyordu. eğer alana vaktinde yetişemez ve uçağı karşılayamazsa çok, ama çok üzülecekti. saatine baktı: üçe yirmi vardı. «eh» dedi yanındakilere «bu şıkışıklıkta zor yetişiriz» doğrusu cote d'azur 36 yıldır böyle hava görmemişti. milyonerlerin daimi yazlığı nice şehri şimdi devamlı yağmurdan iliklerine kadar ıslanıyor, her geçen dakika yağmur biraz daha felaket halini alıyordu. işte jaequeline otomobilini sürerken sık sık durmak zorunda kalıyor ve bu anlarda sağına soluna bakınca heyecanlanıyor korkuyordu. aman yarabbi! ne olmuştu buralara? sokaklar birer ırmak haline gelmiş, dükkanlara su girmişti. kadınlar, erkekler paçalarını, eteklerini sıyırmış, çıplak ayakla su içinde yürümeye çabalıyorlardı. jacqueline de bu ellim manzaraya rağmen bir an önce hava alanına yetişmek için çırpınıyordu. seller içinde beklemekten saat üç buçuğu bulmuştu. eyvah! yetişemiyecekti uçağın gelişine. uçak saat 4 de inecekti. bilmiyeceklerdi bakıp da meydanda onu göremeyince kabalığına vereceklerdi. halbuki ona istanbul'da ne kadar yakınlık göstermişlerdi. doğrusu jacqueline, türklerin bu misafirperverliğini ömrü boyunca unutamıyacaktı. bir an başını arkaya çevirdi ve otomobilinin gerisinde oturan bizlere. «neyse ki, dedi, %siz durumu görüyorsunuz. yetişemezsem bunun sırf yağmurdan, yolun sellerden tıkanmasından ileri deldiğini milliyet'e yazarsınız.»
ama jacqueline, her şeye rağmen saat tam 4ü 20 geçe meydana varmıştı. aynı anda kuyruğunda türk bayrağı taşıyan bir viscount ucağı da nice hava alanının pistine iniyordu. az sonra uçak duracak ve içinden sapsarı yüzlü yolcular çıkacaktı. bunlar, türk futbolunda isim yapmış tanınmış simalardı hep. roma ile nice arasındaki yolculukları pek sıkıntılı geçmiş, kara bulutlar arasında fazlaca sallanmışlardı. fakat nice hava alanı binasına girince bir an kendilerini toparlamak ve nezaket formülünü yerine getirmek zorunu hissettiler. işte karşılarında istanbul'da nice takımının maskotu olarak milli kıyafetiyle sahaya çıkan jacqueline richler vardı. hemen fenerbahçe kaptanı naci, güzel maskota uzanıyor, fakat aynı anda jacqueline richler'e «yooo», diyordu, «bu sefer öpmek yok... size uğur getiriyor her puse...» ama naci, hiç değilse güzel fransız kızının elini öpecekti. elini de olsa, bu öpme iki gün sonra fenerbahçeye yine bir gol getirecekti. ancak yanağından değil de elinden öptüğü için bu seferki gol penaltıdan olacaktı.
19 kasım perşembe günü mithatpaşa stadına gelenler, sahanın ortasında gördükleri maskot jacqueline için «aööa da maç hastası» hükmünü vermişlerdi. halbuki işin aslı tamamen başka idi. jacqueline richler, futbolu seviyordu. üstelik doğma büyüme nice'li idi. nice futbol takımını tutması da normaldi. lâkin gene kızın bu ilgisi fazla derin değildi hele takımın maskotu olacak dereceye asla varmıyordu. bütün hikaye bir akşam arkadaşlarının «türkiye'ye seyahat var. gider misin?» diye sormaları ile başlamıştı. jacqueline'nin mali durumu iyi idi. nice'in ba,lacuas caddesinde 10 numaralı apartmanın 5 inci dairesinde annesiyle beraber oturuyor ve müreffeh bir hayat sürüyordu. annesi, güzel kızının kaprislerine hemen her anne gibi boyun eğiyordu. «ama bu bir kapris değil» dedi annesine... en teresan bir seyahjat fırsatı idi. ve böylece jacqueline nice futbol takımının bulunduğu uçağa bindi. antrenör luciano, futbolcularının arasında genç kızın bulunmasından pek memnun olmamıştı. ve kendisine yol boyunca hiç de güler yüz göstermedi. nihayet uçak istanbul'a varmıştı. bu seyahati organize edenler bir fransız foto muhabiri jacqueline'e milli elbiseler giyirmiş ve onu istanbul'a öyle tanıtmıştı. genç kız önce bunun mânasını anlamadı. seyahate dünya kadar para ödeyerek katılmıştı. maksadı maç değil, sadece istanbulu görmekti. lâkin şimdi bir emrivaki karşısında kalıyordu. çaresiz kabul etti. hatta maç günü stadın ortasına çıkıp foto muhabirlerine poz vermeyi de kabul edecekti. ertesi günü istanbul gazetelerinde isminin ve resminin altında «nice'in güzel maskotu» ibaret ini görünce, kendisinin maskot olarak çıkarıldığını anlayacaktı. farkına varmadan nice takımının maskotu oluvermişti. halbuki mithatpaşa stdındaki 10 binlerce türk seyircisi onun nice takımının her zamanki maskotu olduğunu zannediyordu.
işte jacqueline'in şimdi istanbul'da gördüğü yakınlık ve ilgiye mukabele olmak üzere nice'de hava alanına fenerbahçelileri karşılamaya gelmişti. ancak işin garibi kendi futbolcuları tanımıyordu, hatırlamıyordu. aslında nice takımı futbolcularını da istanbul seyahatine çıkmadan pek tanımıyordu ya... hava alanında jacqueline, yanındaki türk gazetecilerine kapıdan giren futbolcuları gösterere:k «kaptan hangisi» diye soruyordu.
idare heyeti seracettin'i 1 ay müsabaka boykotu ile cezalandırdı
fenerbahçe idare heyeti dün akşam yaptığı toplantısında, lefter ile kavga eden seracettin'in durumunu müzakere etmiş ve futbolcuya bir ay ceza vermiştir.
daha ağır bir cezaya çarptırılırması düşünülen seracettin'in fenerbahçe, takımı ile beraber nice'e giden lefter'e çektiği telgraf, hafifletici bir sebep olarak kabul edilmiş ve sarı-lâcivertli idareciler bir aylık müsabaka boykotunu kâfi görmüşlerdir. bu duruma göre seracettin, takımının sadece antrenmanlarına iştirak edecek, fakat prim almayacaktır.
fenerbahçe ile nice arasında 23 aralıkta yapılacak üçüncü maçın nerede oynanacağı uefa tarafından bugün paris'te tesbit edilecektir.
u.e.f.a. ve f.i.f.a. toplantılarına hazırlık dolay isiyle hummalı bir faaliyet içinde bulunan u.e.f.a. merkezinde genel sekreter pierre deauney'le görüştüm. kendisine önce «üçüncü maç olacak» şeklindeki tahminini ve maçtan önceki bu ileri görüşünü hatırlatınca, 40 yaşındaki, saçları kırlaşmış, yakışıklı futbol adamı güldü ve: «bu bir kehanet değildi, dedi, ben fenerbahçe ile nice takımlarım aynı ayarda görüyorum. nice şampiyon olduğu güne nazaran, gerek kadro, gerekse form itibariyle çok şey kaybetti. iki takımın bugünkü kuvvetlerini bir terazinin iki kefesine koyarsak, tam bir muvazene hâsıl olur, sanıyorum. bu bakımdan ben üçüncü maçta da şansları müsavi görüyorum.»
pierre delauney, fenerbahçe'nin nice'e iki farklı galibiyet vermeyişi konusunda da şöyle konuştu: «bence artık türk futbolunun aldığı bu neticeleri normal görmek icap eder. türk futbolu kendini herkese kabul ettirecek derecede terakki etmiştir. biz eskiden türk futbolunu iyi tanımıyorduk. çünki aradaki mesafe uzaktı ve türkiye ile fikir edinmemize yeter derecede temas yapamıyorduk. lâkin son yıllarda türk futbolu dünya piyasasında konuşulacak çapta haşarılara erişti. ispanyayı dünya kupasından elimine edişiniz, yenilmez macarları yenişiniz ve diğer çeşitli iyi neticelerden sonra denerbahçenin nice maçları, başarı hanesine hayli puan doldurmanızı sağladı. ancak, ben fenerbahçe - nice maçına gidemediğime çok üzgünüm. halbuki resmen de vazifeli idim. amma önce hastalandım, sonra da iyileşince gelmek istedim. fakat grev oldu, uçaklar işlemedi. yağmurdan, selden, baraj yıkılmasından tren işlemedi. kısmetimizde nice'deki maçı görmek yokmuş, ne yapalım...»
(nice'deki fenerbahçe - nice maçını tâkip eden milliyet ekibinden halit kıvanç yazıyor)
2
nice'i seller basmıştı...
sarı - lâcivertliler de hava alanından otele, jacqueline'in şehirden meydana gelişi gibi saaatlerce sellerde durakladıktan sonra ulaşabilmişlerdi. filmlerde, kartpostallarda görüp tanınan meşhur promenade des anglaise caddesi şimdi bir ırmak gibiydi. donixden kabaran heybetli dalgalar bu sahil yolunu kaplamış hattâ kenardaki muhteşem otellerin kapılarını da kapamışı. fenerbahçeli futbolcular bu manzarayı görünce hemen durdular: «bu mükemmel asfalt caddeler böyle olursa maçı oynıyacağımız sahanın hala nasıldır kimbilir?»
futbolcuların sorusu gayet uerinde idi. esasen kasım ayının bittiği ve aralık ayının başladığı günde herkesin de sorduğu sual buydu: «maç oyananabilecek mi?»
o güne kadar maçı kimin kazanacağı günün meselesiydi. şimdi ise dillerde dolaşan sadece ve sadece 3 aralık perşembe günü leo-larange stadının çimen sahasının ne durumda bulunacağı idi.
işte futbolden pek fazla anlamıyan jacqueline de, «zorla maskot» olduğundanberi bu maça herkesten çok ilgi gösteriyordu. nitekim sansas'a gittiği vakit arkadaşlarının «maç oynanmıyacak» derken buldu. sansas eski bir nice futbolcusunun işlettiği bir bar -lokanta- idi. ama burası için daha ziyade «futbol hastalarının buluşma yeri» demek lazımdı. nitekim bir de kapısından girdiğimiz anda burada yalnız jacqueline'i değil, istanbuldaki maçta saha ortasında oynayan erkek maskot max'ı ve saha kenarında «ya ya ya ya şa şa şa fenerbahçe çok yaşa» diye tempo ile bağıran nice taraftarlarını karşımızda bulmuştuk. hepsi de «maç oynanmıyacak» diyorlardı. bu bir tahmin olduğu kadar, nice'liler hesabına bir temenni idi de... gerçekten leo-lagrange sahasını gmrünce hep aynı hükmü varmıştık. burada bir futbol maçı değil amma heyecanluı bir su topu müsabakası mükemmelen yapılırdı. sahanın böyle olacağı daha pazardan belliydi zaten. nice takımı fenerbahçe maçından önceki resmş lig karşılaşmasında rennes'i 3-1 yenerken oyuncular zaman zaman gölcüklerden top sökmek zorunda kalmış, bazen de sökmeye muvaffak olamamışlardı. ve bu, nicelileri perşembe için çok korkutuyordu. fransız futbol otoritelerinin müşterek hükmü, nice'in ıslak sahada, ağır zeminde iyi futbol oynayamadığı şeklinde idi. lakin pazar maçının ikinci yarısında nice takımı kaygan sahada pekâlâ iyi bir oyun çıkarmıştı. buna rağmen niceliler endişeliydi. «bu sahada maç oynanırsa bizimkiler kat'iyen kazanamaz» diyor da başka şey demiyorlardı.
jacqueline ise yağmuru oldum olası sevmezdi. işte arkadaşları ile televizton başına toplanmış, hava raporunu dinledikleri sırada gene somurttu, meteroloji, yağmurun devam edeceğini, hatta şiddetleneceğini bildiriyordu. hemen aynı anlarda nice'in bir başka sokağındaki bir apartman dairesinde james dean benzeri sarışın yakışıklı bir genç de pencereye yaklaşıyor ve «of hâlâ bitmedi» diyordu. doğrusu nice'in lüksemburglu kaptanıu, solaçığı nurenberg'den başkası olmıyan bu genç, ne kadar üzülse yeri idi. takımının yağışlı havada iyi oynuyamadığını biliyordu ve pencereden cama vuranyağmur tanelerini görünce kederi biraz daha artmıştı.
fenerbahçeliler ertesi sabah antrenman yapmak üzere stada gittiklerinde «bravo şu fransızlara» diyenler görüldü. bu sözü nice'e bir kaç gün önce gelmiş olan türk gazetecileri söylüyordu. hakikaten bir gün önce göl halindeki saha, yağmurun durması beklenmeden hemen temizlenmeye başlanmış ve işte yağmur bir an kesiliverince de, 24 saat önceki gölcükler yok oluvermişti. evet, sarı- lacivertliler kaldıkları otele otobüsle 20 dakika mesafedeki leo-lagrange stadına antrenmana geldikleri sırada yağmur durmuştu. ama da gene saha idman yapılacak gibi değildi. nitekim sabah saat 10 da maçı idare edecek çekoslovak hakemler triosu sahayı gezmiş ve bunlardan orta hakemliğini yapacak olan macko «doğrusu bu sahada iyi bir futbol oynanmaz, ama nizami şartlar henüz kaybolmamış. mac şu anda olsaydı ben oynatırdım. tabii kesin karar yarın sabah. bakalım gece yağacak mı, yağmıyacak mı?» diyordu. hakem macko haksız değildi. 2 aralık çarşamba günü saat 10 da herhangi bir karar vermeye imkân yoktu. çünkü nice'de yağmur hep böyle durur gibi oluyor, sonra birden bardaklardan, hatta damacanalardan boşanırcasına yağmağa başlıyordu. fenerbahçeli futbolcular, ötedenberi yeşilköyde çınar'da kampa girdiklerinde «plove» şarkısını dinlemeyi, söylemeyi severlerdi. işte italyanca «yağmur» mânâsına gelen bu şarkı şimdi nice'de karşılarına gerçek olarak çıkıyordu. bunu aralarında da konuşuyor, «plove yağmaya devam etsin, nice'i yeneriz.» diyorlardı.
fenerbahçe, nice stadında antrenman yapıyordu. sahada uzun boylu, koyu renk elbiseli oldukça yakışıklı bir adam vardı. çalışmaları seyrediyordu. etrafı birçok gazeteci ile çevrilmişti. bu adamın...
«— kim bu?» diye sordum. «— hiç, mühim değil» cevabını aldım.
konuştuğum bir gazeteci arkadaştı. bizim gazeteciler gurbette daha da çok böyle oluyor lardı. cevaptan adamın önemini anladım.
akşam yemeğinden sonra biz real madrid'in şöhretli meneceri emil osterreicher'le bir masada oturmuş sohbet ediyoruz. «önemli biri değil!» denilen adam, şimdi önemli laflar ediyordu: «- küçük haber kollayanların zannettiği gibi ben, eleman transferi için gelmedim burayaç nice ve fenerbahçe takımlarından herhangi biri bizim muhtemel rakibimizdir. rakibimini iyi tanımak idareciliğin en ilkçi şartıdır. avrupa kupasında her takımdan daha çok iddia ve kazanma şansına sahip bir ekibin idarecisi olarak bu maçı seyretmemek büyük bir hata olurdu.»
emil osterreicher nice fenerbahçe maçı hakkında bugün önemi aha da çok artan şu sözleri söyledi: «- sizin için bu maç yalnız fenerbahçe bakımından değil milli prestijiniz ve gururunuz bakımından da önemlidir. bu maçı kazanır da tur atlarsanız avrupada bir sürpris takımı olarak değil, kudretli bir ekip olarak kabul edilecek itibar göreceksiniz. mağrur fransız basını, maçı kazandığınız taktirde en büyük alkışcınız olacak, sizi bütün dünya sporseverleri önünde göklere çıkarmaktan çekinmeyecektir. bu, kulüp için para, futbolcu için şöhret ve transfer imkanları, idareci için böbürlenme şansı demektir. fakat milli itimar ve propaganda bakımından ise dünya ölçüsünde bir zafer olacaktır.»
ama, dikkat ediyorum ki, futbolcuların kavradıkları ve çok büyük bir ruh gerginliği içinde bekledikleri bu zor maçın önemli idarecilerinizce layıkı veçhile kavranamamış. yanılmış olmayı çok isterdim. çünkü biz real madrid'liler de en az sizin kadar fenerbahçenin kazanmasını istiyoruz. ve ben eminim ki maçın başlamasına artık saatlerin kaldığı şu anda, benim çektiğim heyecanı fenerbahçeli idareciler yaşamıyorlardır. bu bir büyük milli maçtır ve elemek şansına bir gol avansla sahip olduğunuz takım ise, koskoca fransa şampiyonudur.»
benim sizin zaferinize dua ederken, türk dostlarıma ve türk sporcularına yakınlığıın yanıbaşında, mağrur fransaşampiyonlarından çekinme kaygusunu da yüreğimde taşıdığıma inanmanızı isterim. idarecileri zafere buu korku götürür. idareci korkacak fakat bunu futbolcuya hissettirmeyecektir. sizde bunun aksini gördüm.»
real madrid'in teknik meneceri emil osterreicher'in sözlerinde gerçek payı büyüktü. fakat ona yine de hak verir gözükmedik... ama yine de bunu fenerbahçeli idarecilere duyurmakta fayda mülâhaza ettik.
osterreicher'in samimi tenkidi aynı samimiyet havası içierisinde şu temeennileri tâkip etti: «- bize türkleri beşiktaş tanıttı ve sevdirdi. istanbula tekrar gelmeyi ve aynı samimi havayaı teneffüs etmeyi arzuluyoruz. fenerbahöeye başarılar.»
(nice'deki fenerbahçe - nice maçını tâkip eden milliyet ekibinden halit kıvanç yazıyor)
3
can ve lefter'in sakatlığı fransız'ları sevindirmişti
fenerbahçeliler leo-lagrange stadının tribünleri altında antrenman yaparken. lefter giyinik olarak kenarda duruyordu. lefter'in bu hâli, stada gelmiş bazı nice taraftarlarını, hattâ bazı fransız gazetecilerini pek memnun ediyordu. öyle ki bu gazetecilerden biri sanki koyu kulüp taraftarıymış gibi, türk gazetecilerinden birine sokulmuş ve «lefter oynamıyor değil mi?» diye sorup gene kendini cevap vermişti: «evet evet oynamıyacak. ben biliyorum. yaşadık... nasılsa can da yok...»
lefter de, can da cidden güç oynıyabilir durumlarına rağmen sahaya çıkacak ve ilki şahane maçlarından birini oynarken, diğeri de saakt olmayan tek ayağıyla da futbol oynayabileceğini ispat edecekti. ama o âna kadar daha 25 saat vardı. ve nice'li taraftar, fransoz gazeteci sevinmekte biraz acele ediyorlardı. nice takımını ve taraftarlarını ümide sevkeden sebepler bundan ibaret değildi. lefter'in istanbuldaki antrenmanda nâhoş şekilde sakatlanmış olması, fransız gazetelerinde de önemli yer işgal etmişti. onlar bu sakatlığın, sadece bir bacakta ârıza bırakmaktan da ötede, bütün takımım moralini sarstığını belirtiyorlardı. bu nokta, tamamen yanlış sayılmazdı. fenerbahçeli futbolcular 1 aralık salı günü saat 16.20 de nice hava alanına indiklerinde, hemen hepsinin yüzü solgundu. bu, romca - nice arası uçuşun kara bulutlar arasında yapılmasından doğan bir yorgunluktu.
lâkin ertesi gün de hotel royal'e gidenler fenerbahçeli futbolcuları her zamanki derecede neşeli göremediler. meselâ akgün'le gürcan bir masada karşılıklı oturdukları halde dakikalarca bir şey konuşmuyorlar, biriz ilerde de şeref, mikro ve osman aynı şekilde durgun bir manzara arz ediyorlardı. can ve lefter ise salonda görünmüyorlardı. royal otelinin birinci katındaki 15 ve 18 numaralı odalara çıkmanız lâzımdı bu iki futbolcuyu görmek için. işte bakın 15 numaralı odanın içinde yatakta uzanmış olan lefter doktor reşat dermanver'e rica ettiği duyuluyordu: «doktor, ne olur, sen söylersen kırmazlar... vallahi oynıyamıyacağım. korkum ne biliyor musun: oyun başladıktan beş dakika sonra topallamağa başlar da takımı on kişi bırakırım diye endişe ediyorum. benim yerime sakat olmayan bir arkadaş oynasa...»
lefter'in ricası kabul edilecek gibi değildi. nitekim menecer ahmet erol nefes nefese lefter'in oasına giriyor ve: «al şunu tak, diyordu. gittim senin için aldım buldum. en mükemmel dizlik... bunu takınca gayet rahat oynarsın...»
lefter ahmet erola bugünkü menecer gibi değil de, dünkü takım arkadaşı gibi hitap ediyordu şimdi: «ahmet ağabey, bilirsin seninle yanyana oynadık. ben nice'lilerden değil, ayağımdan korkuyorum.»
ahmet de ona aynı şekilde, eski takım arkadaşı sıfatiyle cevap veriyordu: «lefter, hatırlarsın birçok maça daha sakat çıkıp muvaffak olmuştuk. haydi, bırak bunları şimdi de, maça hazırlanmağa bak!.. sen oynamasan da dur, râzıyız.. senin oynamayışın, nce'lilerin moralini yükseltir.»
lefter odasına az sonra girince ise, hoş bir tablo görüyordunuz. nice'de gazeteci olarak bulunan adnan akın, almanyadan aldığı tesirli ve yeni bir ilacı lefterin dizine sürüyor, yanda da dr. dermanver «artık bize iş kalmadı. gazeteciler doktorluğa başladı» diye takılıyordu. kısacası, idarecisi, antrenörü, doktoru, masörü, gazetecisi her türk lefteri maça hazırlamak için kendi çapında bir gayret sarfediyordu. çocukların «baba hikmet» dedikleri fenerbahçe masörü hikmet, leftere en fazla amirane davranandı: «hadi bakayım oğlum uzan!.. ben sana bir masaj çekeyim, yarın sahada çelik gibi olursun valla.»
lefterin odasından dört oda ileride ise ses yoktu. can yatağına uzanmış, bu sakat ayakla ertesi günü nasıl oynayacağını düşüyordu. hele fransız gazetelerinin kendisinden fazlaca bahsetmiş olması, genç futbolcunun omuzlarındaki yükü daha da ağırlaştırmıştı. o da endişeliydi: «ya oyunun başında bir sert darbeye maruz kalırsam da, takımım on kişiye düşerse...» diye üzülüyordu. sanki içine doğmuştu can'ın...
ama bu doğuşun yarısı doğru çıkacaksa, yarısı da gerçekleşmeyecekti. hakikaten maçın başlarında ayağının arızalı yerine haşin bir tekme yiyecek, fakat gene de takımını on kiş bırakmıyacaktı. nitekim maçtan sonra nice'edki milliyet ekibi can'ın sadece bir ayağına üç yıldız vermeyi doğru bulacaktı.