euro 2008 de almanya'ya mağlup oldığumuz maçı unutamıyorum.kupayı kazanacağımıza o kadar inanıyordumki maç sonrası büyük bir şok yaşadım üstelik farklı kazanacağımız maçı kaybetmiştik ve ben bir hafta kendime gelemedim.
fatih terim'in maç esnasında sırılsıklam terlediğini fakat bunun sıkıntıdan olmadığını vurgulayan gençlerbirliği teknik direktörü doll, ''fatih terim bana göre sahanın kenarında futbolu yüzde yüz yaşayan bir teknik adam. bunu hal ve hareketlerinden izleyebilirsiniz. bazı teknik adamlar yaşamak istediklerini içinde yaşarlar dışarı veremezler ama fatih terim bana göre futbolla ilgili bütün yaşadıklarını, hissettiklerini dışarı yansıtan bir teknik adam. avrupa kupası maçlarında sizler de farkedip görmüşsünüzdür her maçta gömleği sırılsıklam olmuştur. ben tahmin etmiyorum ki bütün millet arkasında olduğu için o terlemeyi yapmış olsun. sıkıntıdan olduğunu tahmin etmiyorum. bana göre maçı ve futbolu o anda yaşadığı için futbolcu arkadaşlarına çocuklarına güvendiği için en önemlisi bütün millete güvendiği için ve türk milleti'ni arkasında hissettiği için öyle terliyor. böyle teknik adamlar günümüzde her zaman gelmiyorlar, bundan dolayı bu tür teknik adamlara her zaman sahip çıkmamız gerekiyor.'' dedi.
sein versprechen, die türkei nicht zu unterschätzen konnte deutschland nicht halten, sondern wandelte fast den ganzen abend am rande einer pleite. als der underdog seine chancen nicht nutzte, biss sich die deutsche mannschaft allerdings durch und schlug die notelf noch mit den eigenen waffen: ın der allerletzten spielminute traf philipp lahm zum 3:2 und schoss den dfb nach einer denkwürdigen schlacht ins finale von wien.
die türkische mannschaft konnte gebeutelter kaum noch sein, da fatih terim seit dem viertelfinale noch vier weitere spieler abhanden gekommen waren. ersatzkeeper tolga stand gar für einen einsatz auf dem feld bereit. umso verblüffender aber legte der außenseiter los. zwölf minuten waren gespielt, als kazim eine von etlichen deutschen unsicherheiten der anfangsphase nutzte und den ball an die latte zimmerte. zuvor hatte altintop bereits lehmann zum duell gefordert, nachdem lahm ihm das leder leichtfertig abgetreten hatte (8.). deutschland war zu dieser zeit nicht wiederzuerkennen, zumindest nicht im vergleich zur gala gegen portugal. einfachste bälle versprangen in der abwehr bzw. fielen den giftigen und erheblich entschlosseneren türken zu. kaum hatte ballack eine erste kleine konterchance vergeben, fiel wie herausgefordert das 0:1: diesmal machte metzelder keine gute figur, da er sabri nach einem einwurf nicht am flanken hinderte und nur so kazim jenen schuss abfeuern konnte, der von der latte direkt in den fünfer fiel. friedrich pennte gewaltig und ließ ugur billig vollenden (22.). die fackel der türken brannte nun hell, die der dfb-elf noch immer überhaupt nicht. ungerechterweise aber stand es dann gleich wieder pari, weil podolski und schweinsteiger plötzlich ihr blindes verständnis demonstrierten und fast eine kopie des 1:0 gegen portugal aufs parkett legten – gleich mit dem ersten vernünftigen angriff glich die deutsche mannschaft wieder aus (26.). völlig umgelegt war der hebel damit aber nicht, denn die türkei ließ sich so leicht nicht verunsichern, bestimmte nach wie vor das spiel und kam durch semih (30.), einen gefährlichen ugur-freistoß (39.) und schließlich sabri (42.) noch zu guten chancen, zur pause gar wieder zu führen. podolski auf der anderen seite verschenkte einen aussichtsreichen konter, als er überhastet abzog, statt in die mitte auf klose zu legen (34.).
frings kam trotz angeknackster rippe nun doch in die partie und ersetzte den leicht verwundeten rolfes. die dringend benötigte ordnung erlangte deutschlands spiel dadurch nicht, da gleich die ersten bälle wieder beim gegner landeten. dennoch lag ein deutsches tor in der luft, als lahm auf der strafraumkante umgesäbelt wurde und sich die frage stellte, ob ein freistoß oder ein elfmeter folgen würde – schiedsrichter busacca aber ließ statt dessen weiterspielen (52.). die partie war nun hektisch und reichlich konfus, was der löw-elf noch immer kein prächtiges zeugnis ausstellte. akzente setzten nur schweinsteiger und hitzlsperger, der selten lange fackelte, aus der distanz abzuziehen. weit gefährlicher aber blieb die türkische notelf, die immer wieder die flügel nutzte und technisch wie konditionell imponierte. torschütze ugur etwa vernaschte einmal mehr arne friedrich und kam aus spitzem winkel zum schuss (73.). kaum zu glauben daher, was wenig später geschah: eine ungefährliche lahm-flanke senkte sich vors türkische tor und schien die sichere beute von rüstü. türkeis schlussmann aber langte daneben und ließ klose, bislang selten zu sehen, den ball über die linie köpfen (79.). schon gegen kroatien hatte rüstü schwer gepatzt, um in letzter sekunde noch einen retter zu finden. scheinbar geschah dies nun wieder, denn nur sieben minuten später tankte semih sich bis zur grundlinie durch und düpierte ebenso lahm wie semih dann metzelder und lehmann, der durch die beine das 2:2 kassierte. eine verlängerung aber sollte es nicht geben, und das lag ausnahmsweise nicht an der türkei. noch in der 90. minute nämlich bügelte philipp lahm all seine stellungsfehler wieder aus, drang unwiderstehlich in den strafraum ein und schoss nach doppelpass mit hitzlsperger tatsächlich noch das siegtor für deutschland. gerade die türken, die so oft in diesem turnier noch in letzter sekunde das blatt gewendet hatten, schieden auf diese tragische weise aus und mussten das spielerisch schwächere team nun ins endspiel ziehen lassen. ausschlaggebend waren letztlich aber die besseren nerven. und die hatte eindeutig deutschland.
hayatım boyunca en çok üzüldüğüm maçlardan bir tanesi.. o kadar eksiğimiz varken ve kadro kurmakta bile zorlanıyorken almanya ile dişe diş oynamış,oyunun bazı bölümlerinde üstünlüğümüzü koymuştuk. son dakikada lahm'ı karşılayan kazım'ın bileğini burkulup yere düşmesi ve ardından golü yememiz büyük talihsizlikti..
cem can'ın "fair play yemin istemez: fan-etik yazıları" kitabından;
i. bölüm standartlar evrenseldir
geri kalmış ülkelerin özellikleri
geri kalmış ülkelerin temel özelliklerinden birisi, "bilginin güvenilir olmaması; veri yetersizliği veya düpedüz yokluğu" olarak kabul edilir. gerçi güvenilir olmayan, bölük pörçük bilgi de kullanılabilir olmadığından yok kabul edilmelidir...
tüm planlar bu verilere göre yapılır, planın işleyişi de yeni verilerin gözden geçirilmesi ile kontrol altında tutulur, gerekiyorsa uygulamadaki hatalar düzeltilir, kurulan sistemin iyileştirilmesi de açık, somut veriler elde edilmesine ve bu verilerin yeniden işlenmesine bağlıdır...
türkiye futbol federasyonu da çok uzun yıllar boyunca futbolun yalnızca oyun yönünü düzenleyerek ve izleyerek zaman harcadığı için saha dışındaki futbolun ihmal edilmiş bir sürü derinleşmiş sorununu çözmek zorunda. artık sorunların ertelenebilmesi, daha fazla beklenmesi durumu da ortadan kalkıyor. uefa, özellikle profesyonel futbolun sürdürülebilirliği için hem ulusal federasyonları hem de kulüpleri sıkı koşullarla karşı karşıya getiriyor...
çünkü görüldü ki kulüp gelirlerinin artması profesyonel futbolun krizim girmesine asla engel olmuyor. avrupa şampiyonumun liginde bile kulüpler iflaslarla yüz yüze kalabiliyor
artık hem ligler hem de kulüpler saha dışında da yarışmacı ve çok iyi yönetilmek durumundalar. kupalar, şampiyonluk coşkulan bir ligi kurtarmaya asla yetmiyor.
son 10 yılda hem abd'de hem de avrupa'da üzerinde hayli dundan "competitive balance" "rekabet dengesi" kavramı liglerin ayakta kalabilmesi için en önemli kriterlerden biri olarak kabul görüyor.
"rekabet dengesi" kavramı bir yarışma sürecindeki tüm unsurların dahil olduğu geniş bir kavram olmasına karşın; bir yanlış anlaşılma sonucu televizyon gelirlerinin paylaşımı konusuna indirgenebilirdi... bizde de öyle oldu: naklen yayın gelirleri konusu ortalık karışmadan sonuca bağlananca ligimizdeki "rekabet dengesi" tartışmaları daha başlamadan sona erdirildi.
oysa "yarışma dengesi" ligdeki tüm kulüplerin aşağı yukarı birbirleri ile saha içinde ve dışmda kafa kafaya mücadele edebilecek güçlere sahip olmasına bağlıdır.
kulüp yöneticilerinin elde ettikleri garanti gelirlerden memnun olması ile hiçbir alakası yoktur.
rekabetçi / yarışma dengesinin bulunduğu liglerde büyük kulüpler geçmişleri ile daha güçlüdür... bugün herhangi bir müzakere masasına oturduklarında değil.
bugün tüm lig yönetimlerinin başlıca hedefi "rekabet/ yarışma dengesi" sağlayabilmek ya da daha da dengeli bir hale getirebilmektir...
tff'ninki de bu olmak zorundadır... bu kavramın ve hedefin açıkça dile getirilmediği federasyon yönetimlerinin hepsi ya büyüklere güdümlü ya da hedef belirleme yetersizliği içinde görülmelidir...
ancak bir şey daha var ki, yazının en başına dönmemizi gerektirecektir: bugün federasyon profesyonel liglerde "rekabet dengesi" yaratmayı hedef olarak seçecek olsa işin neresindedir?
tüm liglerdeki profesyonel kulüplerin bilançolarının tamamı ellerinde var mıdır? bu bilançolardaki rakamlar gerçek midir? bu bilançoların toparlanması başka iş; bunları yorumlanabilir, belli sonuçlara varılabilir genel tablolara dönüştürmek başka iştir.
profesyonel liglerimiz nereden nereye geldiğini ve nereye gittiğini söylemek için bu genel analizler yapılmalıdır, buradan bir sentez elde etmeden yapılacak her proje, yönetimin süsüdür.
"rekabet dengesinin" bulunduğu liglerde şike de çok daha az olacaktır, teşvik primi de, hakem tartışması da, şiddet de... kara paralar da futbola daha az bulaşacaktır, kara adamlar da...
kulüplerimiz avrupa kulüp lisanslarını alma yeterliliğini gösteremeseler dahi hemen tamamı "spor kulüpleri için tekdüzen muhasebe" sistemine geçtiler... bilgiler her ne kadar çok sağlam olmasalar da gidişatı belli bakımlardan gösterecek boyutlara sahiptir.
tff'nin de ilk ve en önemli işi tüm liglerdeki kulüplerin son 10 yıllık ibraz edilmiş bilançolarını bir araya getirerek "rekabet / yarışma dengesi9' için kolları sıvamak olmalıdır.
bu işi birkaç gönüllü akademisyenin ne zaman canlanacağı belli olmayan heyecanına terk bırakmak büyük bir ihmal olacaktır.
tff'nin bu konuya yapacağı yatırım, futbolun geleceğine yapılacak en önemli yatırımdır.
yoksa "avrupa'da yarı final oynadık", "dünkü maçta futbolumuzu çok gelişmiş gördük" demekle olmaz.
yardımcı hakemler: matthias arnet (sui), stéphane cuhat (sui)
4. hakem: peter fröjdfeldt (swe)
germany: jens lehmann (gk), arne friedrich, simon rolfes (dk. 46 torsten frings), bastian schweinsteiger, miroslav klose (dk. 90+2 marcell jansen), michael ballack (c), thomas hitzlsperger, philipp lahm, per mertesacker, lukas podolski, christoph metzelder
yedekler: robert enke (gk), rené adler (gk), clemens fritz, heiko westermann, mario gomez, oliver neuville, piotr trochowski, tim borowski, david odonkor, kevin kuranyi
teknik direktör: joachim löw (ger)
turkey: rüştü reçber (gk) (c), hakan balta, gökhan zan, mehmet topal, mehmet aurélio, semih şentürk, uğur boral (dk. 84 gökdeniz karadeniz), colin kazım richards (dk. 90+2 tümer metin), ayhan akman (dk. 81 mevlüt erdinç), sabri sarıoğlu, hamit altıntop
yedekler: tolga zengin (gk), servet çetin, emre belözoğlu, emre güngör
teknik direktör: fatih terim (tur)
goller: (0-1) uğur boral dk. 22 (1-1) bastian schweinsteiger dk. 26 (2-1) miroslav klose dk. 79 (2-2) semih şentürk dk. 86 (3-2) philipp lahm dk. 90
germany strike late to seal final place published: thursday 26 june 2008, 0.59cet
philipp lahm's 90th-minute winner finally ended the challenge of a dogged turkey in a gripping semi-final.
by patrick hart from st. jakob-park
a 90th-minute strike from philipp lahm sent germany into the uefa euro 2008 final and ended the march of a brave turkey side who were unable to summon one last dramatic equaliser.
semih şentürk had already brought turkey to the brink of extra time with an 86th-minute strike, yet lahm's super finish from thomas hitzlsperger's pass finally flattened fatih terim's team. for once, they had led first, through uğur boral's 22nd-minute opener, only for bastian schweinsteiger to quickly equalise before miroslav klose wrested the initiative 11 minutes from time in an exciting semi-final in basel.
christoph metzelder's early slice from uğur's cross set the tone. kazım kazım broke confidently before lahm's sloppiness allowed his fc bayern münchen team-mate hamit altıntop – one of two german-born turkey starters along with hakan balta – a half-chance he scuffed at jens lehmann. terim's men were playing as if they had nothing to lose. from ayhan akman's cutback, kazım smashed against the crossbar. semih nearly turned in a cross, then a telescopic leg from per mertesacker denied ayhan.
after 17 minutes germany woke up. michael ballack passed to lahm, met the resulting cross with his head and sparked confusion in the opposition area. the turkish thoroughbred had already bolted, though, and the first goal went their way after 22 minutes. sabri sarıoğlu threw the ball to ayhan who chested it back, and from sabri's cross kazım's imperfect strike looped on to the crossbar – happily for the crescent stars an even untidier finish from uğur burrowed under lehmann's body.
semih and mehmet aurélio might have doubled the advantage, only for germany to equalise against the run of play. lukas podolski, the left prong in the trident behind klose, delivered the centre which schweinsteiger turned in from close range. a klose call at turkey's end was then followed by lehmann having to tip over a hamit free-kick. in return, hamit's mistake almost undid a vibrant turkey when his misplaced pass resulted in podolski sprinting through but rifling over. uğur's free-kick, won by the willing kazım, elicited another lehmann save.
this was a tough contest for joachim löw's team, make no mistake. the forward runs of kazım, hamit, ayhan and uğur in support of semih were causing no end of trouble. if green in places because of an absentee list including four injured, four suspended and one half-fit substitute, turkey were also fresh, energetic and enthusiastic.
germany began to show the same qualities – hitzlsperger found his range, ballack did not after winning a free-kick. the mannschaft had dominated both games when these sides met at the 1954 fifa world cup in switzerland but you would not have guessed it was them, not turkey, chasing a sixth final appearance and a fourth european title.
full-back sabri's right-wing surge went unrewarded, then uğur warmed lehmann's hands as turkey continued to attack through clever use of the flanks. however, it was a long cross from a deeper position from lahm that looked to have decided the match, goalkeeper rüştü reçber failing to reach a ball that klose headed into the unguarded net.
turkey had redefined the term plucky underdog with last-gasp goals against switzerland, czech republic and croatia and duly came again. sabri was the source, his cross being turned in at the near post by semih. extra time loomed, but that was discounting the one-two between hitzlsperger and lahm that provided the knockout punch.