augusto: «7 numaralı formayı giyen genciniz civa gibi bir çocuk. sahanın başarılı futbolcularından biri idi. ama öyle zannediyorum ki bundan da iyi oyun çıkarabilir.»
eusebio: «sağiçiniz ayhan, sizin namınıza netice üzerinde tesiri olacak iki büyük fırsat kaçırdı. bunları neticelendirebilseydi maçın sonucu herhalde böyle olmazdı.»
torres: «metin klâs bir futbolcu. fakat biraz ağır. sür’atini de klâsına uydurabildiği an muhakkak daha büyük bir futbolcu olacaktır. ancak klâs ve tekniği, zaman zaman ağırlığını yok edebiliyor.»
coluna: «bartu mu? bu suale verilecek cevap: hârika bir futbolcu. sahanın her tarafında topu aynı güzellikte ve klâsta kullanan ender bir insayt. bartu'nun verdiği fırsatlar kullanılmalıydı...»
simoes:«solaçığınız yaşar çok genç ve kanaatimce büyük istikbal vâdeden eleman. heyecanlı ve telâşlı halini atıp daha zekice hareket ettiği zaman bu yerin değişmez oyuncusu olacağına inanıyorum. ama can, can, can. can...»
naci erdem: «germano, çok akıllı oynadı. tecrübeli, klâs bir futbolcu. fakat havadan gelen toplan turp hâkimiyeti az. buna mukabil girgin ve bütün bunlara rağmen forvetimiz en azından üç dört gol pozisyonuna girdi.»
can bartu: «coluna mı? onun klâsını herkes kabul etmiş. çok büyük bir futbolcu. zaten oyunu o kuruyor. âdeta takımın beyni rolünde. bu sadece benim fikrim değil. dünya basını da onun için böyle yazıyor.»
özcan arkoç: «jose pereira saha içinde iyi kaleci. bir iki hatâ yaptı ki, onlar da gol olabilecek cinstendi. fakat fakat şansı yâver gitti. can'ın, meselâ en az eusebio'nunki kadar şık frikiği direkten döndü. iki top ona geçti te bekleri tarafından çıkartıldı.»
şeref has: «hiç biri şişiridliği kadar büyük futbolcu değil. benim mevkiimde portekiz takımında yer alan jose carlos, takımına faydalı olamadı. müdafaaları biraz tazyikle her an çökebilirdi.»
metin oktay: «torres büyük değil ama, iyi futbolcu. bütün özelliği, havadan gelen toplara boyunun uzunluğu sayesinde hâkim olması ve arkadaşlarına bu topları aktarması. ancak vurucu tarafı zayıf.»
* türk takımı 90 dakika boyunca topu 27 kere taca, 23 kere kornere atmış, 8 favul ve 3 hentbol yapmıştır. 90 dakika içinde forvetlerimiz portekiz kalesine 6 şut atmış, bunlardan can’ın frikiki direkten, yaşar'ın şutu germano’dan dönmüş, metin'in şutu ise kalecinin kucağında kalmıştır.
* portekiz takımı ise 90 dakika boyunca topu 23 kere taca, 3 kere kornere çıkartmış, 12 favul yapmış ve hiç hentbol cezası almamıştır.
* 90 dakika içinde portekiz forvetleri kalemize 9 şut atmış, bunlardan altısı çok uzaktan avutla neticelenmiş, eusebio'nun frikik atışı golle neticelenmiş ve iki şut da kaleci özcan tarafından kurtarılmıştır.
* meşhur euseblo'nun ayağına tam 44 defa top geçti. eusebio bu ayağına geçen toplarla en çok coluna ile paslaştı. ve eusebio, bir defa gol pozisyonuna girdi, onda da yere yıktılar... ama frikiki de şahâne bir vuruşla ağlara gönderdi, iki şutu biri üstten diğeri yandan avuta çıktı. ikisi de fişek gibi şeylerdi.
eusebio anlatıyor: can ile yanyana oynamak isterdim
togay bayatlı'ya anlatan: eusebio
"önce size şu anda ne hissettiğimden bahsedeyim: kapanmış bir defterin tatlı acı hâtıraları ile dolu bir burukluk...
sanki çok uzun bir zaman geçmiş gibi geliyor bana. hani şu meşhur «en uzun gün gibi». günün aydınlanması lizbon'daki 5-1 lik galibiyetle başladı. doğrusu bu maçtan sonra futbolünüz hakkında pek iyi şeyler söyliyebilecek durumda değilim. ama lizbon'dan ankara'ya kadar süren yolculuk çok şeylerin değişmiş olduğunu gösterdi.
ben sahaya çıkarken her zaman karşımdaki rakibimden çekinmem, çünkü çekinirsem iyi oynıyamam. bu sefer de öyle oldu, sahaya şereften korkarak çıktım ve korktuğum da başıma geldi.
bunlar bir yana, maça o kadar hızlı girdiniz ki, metin'in ilk anlarda yakaladığı fırsat yüreğimi ağzıma getirdi. biz yamalı bir örtüye benzeyen kötü sahaya intibak etmeye çalışırken, ayağımda top tutarak arkadaşlarımın ilk şaşkınlıklarının geçmesine çalıştım. nitekim dakikalar ilerledikçe orta sahaya coluna ile birlikte hâkim olduk. fakat türk takımının baskısı ve yanlardan gelişen akınlarına bir türlü mâni olamıyorduk. hele bu arada can'ın nefis frikiğinin direğe çarpması bu değerli futbolcu için şanssızlık, bizim için ise bir alârm çanı idi. işte bu sıralarda futbol oyununda hor zaman görülen sertliklere karşılık ankara seyircisinin tepkisi bana istanbulun centilmen seyircisini arattı. daha iki gün önce antrenmanda devamlı alkışlanmıştım. ve fenerbahçe ile oynadığımız zaman ise omuzlarda taşınmıştım.
gole ben de hayret ettim...
evet, ikinci devrenin ortalarına doğru attığım gole ben de hayret ettim. frikiği çekerken elbette topun ağlara girmesini istiyordum, ama bu sadece bir ümit idi.
türk takımı sahada antrenörün verdiği taktiği başarı ile tatbik ederken maçın son 15 dakikasında can’ın yaptığı nefis hareket karşısında gayri ihtiyari oyunu bırakıp elini sıktım. can büyük, pek büyük bir futbolcu. onun ile bir defa da fiorentinada oynarken karşılaşmıştım. bartu’nun verdiği pasları ve hele son hareketini değerlendirmemek futbol sanatı için bir kayıptır. keşke can'la yanyana futbol oynasak.
maç, takımınızın baskısı ile son bulurken işte başta da belirttiğim burukluk vardı içimde. güzel bir oyun olmuştu ve gerek lizbon ve gerek ankara bizim için başarı ile sonuçlanmıştı. bu tatlı bir hâtıra idi. ama yağan şişeler ve ilerde bizi bekliyen çekoslovakya maçı ise içimi burkutuyordu. her şey bir yana, başta bartu olmak üzere bütün türk futbolseverlerine selâmlar..."
ankaralı seyircilere binlerce teşekkür. bu maçı kazanabilmemiz için ihtiyacımız olan mânevi desteği 19 mayıs stadında fazlasiyle gördük. cumhurbaşkanımızdan, başbakanımıza ve anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen seyircimize kadar herkes bizi destekledi ve moral verdi. sağ olun, var olun!
sahada kan kırmızı kesilen ve hepsi birer şeytan olan onbirimize de binlerce teşekkür. hepiniz vazifenizi yaptınız ve parolamız olan «galibiyet» için bütün gücünüzü ortaya koydunuz. ne var ki, yakamıza yapışan talihsizliği yenemediniz. üstelik bizim nefis şutumuz direkten dönerken, onların şutu mızrak gibi ağlarımıza saplandı. bundan korkmamak ve yılmamak lâzım. sîzler bu oyununuzu devam ettirdiğiniz müddetçe, gözlerimizi yaşartan zaferleriniz uzak olmayacaktır. fakat şunu da unutmayın ki, asıl tehlike bu güzel oyundan sonra başlayacaktır. bunu gözönünde tutarak ileriye gitmek için daha iyi çalışmak, kendinizi dev aynasında görmemek şart.
kaidelerden haberi olmayan, koşamayan, belki de gözleri göremiyen, bir hakemin f.i.f.a. tarafından bizim maçımıza tayin edilişi de bir talihsizlikti. en azından iki penaltımızı vermeyişi yanında, akla gelmez kararları büyük hadiselere de yol açabilirdi. allah korudu..
misafir idareciler blöfü tutturmasaydı millî maç m. paşa stadında yapılacaktı
togay bayatlı ankara'dan bildiriyor
portekiz federasyonunun mithatpaşa stadına yaptığı itirazın büyük bir blöf olduğu anlaşılmıştır.
1966 dünya kupası final ve eleme maçları yönetmeliğinin 17. maddesinde müsabaka yapılacak sahaların çim olması mecburiyetine dair bir kayıt bulunmadığı yönetmeliğin ingilizce metninin tetkikiyle ortaya çıkmıştır.
bu konuda bir ilgili «portekizliler yönetmeliğin fransızca yazılmış bir metninden faydalanıp, maçı ankaraya aldırmaya muvaffak olmuşlardır. türk
futbol federasyonu maçın mithatpaşada yapılmasında israr etmiş olsaydı, portekiz maçı oynamak zorunda kalacak ve oynamadığı takdirde hükmen mağlûp sayılacaktı» demiştir.
dünya kupası yönetmeliğinin 17. maddesinin ingilizce tercümesi, «final ve eleme maçlarının düzgün ve iyi şartları haiz sahalarda yapılması» şeklindedir.
yunan gazetelerine demeç veren siyahi yıldız «ankara seyircisi bize şişe attı», afonso da «allah bir daha böyle karşılaşma göstermesin» dedi
atina, a.a.
çeklerle yapacağı maça hazırlanmak üzere cumaya kadar atina'da kalacak portekiz millî futbol takımı, dün apollon stadında binlerce seyirci önünde antrenman ve kültür-fzik hareketleri yapmış, sonra istirahata çekilmiştir. bu arada mozambikli oyuncu eusebio ile yaptığı bir mülâkatı bugün ikinci sahifesinde 9 sütun üzerine yayınlayan spor gazetesi «athletiki icho» da, ünlü futbolcu ankara maçı için akla gelen her türlü hezeyanı savurduktan sonra sözlerine şunları eklemiştir «türkler bize fena halde eziyet ettiler. takımımıza karşı garez dolu sert bir oyun çıkardılar. halk da oyun esnasında ve sonra bize boş şişe attı, hasmâne gösterilerde bulundu. futbol hayatımızın en kötü intibaları ile türiye'den ayrıldık.»
yunanlı dostlarımızı pek memnun eden bu mülâkat hakkında, düşüncesi sorulan takımın teknik müdürü monuel afonso ise şöyle konuşmuştur: «eusebio böyle konuşmakta haklıdır. allah bize bir daha böyle bir karşılaşma göstermesin. oyuncularımızın her biri bir değerdir. bunların kafalarına şişe atmak ne demektir.»
corrierre dello sport, can'ın millî maçta eusebioyu gölgede bırakan bir oyun çıkarttığını yazıyor. can bartu bu hafta oynayamıyor
orhan koloğlu roma’dan bildiriyor
italya’nın günlük spor gazetesi corierre dello sport’da dün yayınlanan bir yazıda can bartu’nun lazio yu ikinci millî lig e düşmekten kurtarması istenmiştir.
bartu'nun türkiye - portekiz milli maçında eusebio’yu gölgede bırakan bir oyun çıkardığı belirtilmekte ve italya liginde de aynı oyunu tekrarladığı takdirde lazio'nun tehlikeli bölgeden uzaklaşacağı ifade edilmektedir.
can'ın «lazio'yu kurtarmağa hazırım, italya'ya bunun için döndüm» şeklindeki beyanatına da değinen yazar adeta yalvarırcasına bu sözlerini gerçekleştirmesini istemiştir. corierre dello sport’un yazısı futbolcumuzun ankarada çıkardığı oyunu methederek sona ermektedir.
can 15 gün oynayamayacak
milli maçta sakatlanan can lazio'nun bu hafta torino ile yapacağı karşılaşmada yer alamayacaktır. ( http://www.macanilari.com...etir.php?fid=196419652909) antrenör mannocci bartu'nun sakatlığının büyük bir talihsizlik olduğunu belirtmiş ve 2 mayısta yapılacak arsenal karşılaşmasında can'a yer verileceğini söylemiştir.
viyana’ya dönerken hem memnunum, hem üzgün... memnun olmam için sebepler çok... hangi futbolcu, memleketinin formasını bir kere daha giymek şerefiyle memnun olmaz? hele yurdundan uzakta, her şeyin hasreti içinde, böyle bir vazifeye çağrılmak, şereflerin olduğu kadar zevklerin de en büyüğü.. işte memnunluğum en çok bundan ileri geliyor.
sonra, vazifesini yapmak için çalışan ve rakibine hiç de boğun eğmeyen bir takımda oynadığıma memnunum. evet, bence, portekiz karşısında boyun eğmiş sayılmayız. elbette gönül isterdi ki, sahadan galibiyetle, hiç olmazsa yenilmeden ayrılmış olalım. ama şansımız yetmedi buna...
şanssızdık
memnunluğum, ay-yıldızlı takımı, bıraktığım devreden daha iyi bulmamdan da oldu. hele önümde oynayan iki genç bek arkadaşım, benim işimi kolaylaştırmak için bütün güçleriyle çalıştılar. muvaffak da oldular. sonra, eski takım arkadaşım naci’yi, o eski günlerdeki kadar canlı görmek de, beni çok memnun etti. naci, bu ismiyle formunu devam ettirirse, umarım ki, daha nice maçlarda ay-ylldızlı formayı giyer. şeref de, kaleden bile kendisini alkışlayacağım kadar başarılıydı. mustafa keza... forvetteki arkadaşlar, biraz şanslı, biraz da fırsatçı olsalar, herhalde 1-0 dan başka bir sonuçla bitirirdik maçı... ama şans ibresi, bize değil, portekizlilere dönüktü. bravo bartu'ya can'ın başarısı ise, biraz da benim başarım sayılırdı. çünkü ikimiz dışardan gelmiştik. gözler, diğer dokuz oyuncudan çok ikimizin üzerindeydi. hemen herkes «ne yapacaklar?» diye soruyor veya sorduğunu belli ediyordu. zordu işimiz. bizim yapacağımız bir hatâ, olduğundan da büyük görünecekti. maçtan sonra «gelirdik de ne oldu? yol masrafına yazık!» diyenler çıkarsa, kendi kendimizi affedemeyecektik. bu bakımdan can'ın fevkalâde futbolü ile, eusebio ve diğerlerinin tebrikini kazanması en çok beni sevindirdi. can'ı çok ilerlemiş buldum. avrupa klâsına uyduğunu gösteren hareketler yaptı.
söze başlarken, hem memnun, hem üzgün olduğumu kaydetmiştim. hakikat bu... memnun olduğum noktaların çokluğu kadar, üzüldüğüm taraflar da az değil. hepsinin başında maçı ve dünya kupasındaki şansımızı kaybetmemiş geliyor. bunun yanında, kazanabileceğimiz bir maçı kaybetmiş olmamıza çok fazla üzüldüğümü söylemek isterim. sonra da, romanya ve çekoslavakya maçlarına bu kadar azimli çıkamayız, diye düşünerek üzülüyorum.
bir başka üzüntüm, ay-yıldızlı formanın gelecek mücadelelerinde yardımcı olmama imkân bulunmayışı... 2 mayıs'ta austria’nın zorlu lig maçı var. bu sebeple bana izin vereceklerini hiç zannetmiyorum. işte bu da, beni üzen noktalar arasında büyük yer tutuyor.
şişe yağmuru
üzüldüğüm taraflar arasında, sahaya şişe atılması da var. başabaş oynadığımız bir maçta, sahada en ufak sertlikten kaçarken, daima centilmen diye bilinen seyircimizin şişeleri peşpeşe portekizlilere yağdırması, sahada aldığımız iyi notu gölgeledi. portekizliler, hele benfica dolayısiyle, futbol dünyasında iyi tanınıyor. bu şişe meselesi, aleyhimizde büyük propaganda olacak. buna ne kadar üzüldüğümü tarif edemem.
...ve yediğim gol
biliyorum, «gol» diyorsunuz hep... nasıl yedim o golü? kaleciler dünyaya sadece gol kurtarmak için değil, biraz da gol yemek için gelmişlerdir. hele eusebio’nun frikiki gibi, tutulmaz şutlarda... doğrusu göremedim topu... eusebio'nun vurmasıyla gol olması bir oldu. çimen sahada gayet iyi topa vuran eusebio’nun bu tarzda çok gol attığını biliyordum. gene de bütün gayretime rağmen kurtaramadım. işte bu da üzüldüklerimin bir başkası...
inşallah ilerde hiç üzülmeden ayrılacağımız maçlar oynamak kısmet olur. şimdilik allahaısmarladık...
milli takımımız, dünyanın en kuvvetli takımlarından biri olan portekiz’e karşı iyi futbol oynadı. bu, kollektif ve çabuk futbolün türkiye’de yerleşmeğe başlamış olması bakımından mühimdir.
bence sonuç, ikinci plânda kalır. gönül ister ki milli takımımız daima kazansın. portekiz'e yenildik, fakat futbol oynayarak yenildik. yenildik ama itibarımız arttı. zira kötü bir futbol oynayıp portekiz'i yenseydik, macarların söylediği gibi, «hâlâ orta çağ futbolu oynuyorsunuz» diyeceklerdi.
portekiz'e karşı iyi futbol oynamamızın bence tek sebebi var, o gün hepimiz sahaya yüzde 90 futbol oynamak için çıktık. eskiden olduğu gibi, itiş kakış, topu sağa - sola atmağa çıkmadık. arkadaşlarımın hepsinde iyi futbol oynama azmi vardı. nitekim bunu maç boyunca gösterdik.
hareketsiz futbol
futbol hareket halinde bir spordur. hareket etmeyen, modern futbol oynıyamaz ve biz portekiz’e karşı bunu yaptık.
şimdi bu maçtan size bir kaç arkadaşımın oyununu anlatacağım. ve ilk olarak işe en iyi takım arkadaşım şereften başlıyacağım:
şeref şu anda türkiye'nin en iyi futbolcusu. gerek millî takımdaki, gerekse fenerbahçe'deki oyunları ile takıma yüzde 90 faydalı oluyor. 5 sene önce şerefe kafasız diyenler, herhalde bugün aynı kelimeyi sarfetmekten utanıyorlardır. bence türkiye'de futbolun ord. profesörleri şeref gibi adamlardır. fakat bizde 30 kişiyi çalımlayanlarıı ord. prof, diyorlar.
sonra eski takım arkadaşım naci'den bahsetmek istiyorum. naci, portekiz’e karşı kendinden emin, rahat, akıllı, bilgili ve cesur bir futbol oynadı. fizik kondisyonu çok iyi idi ve rahatça iddia edebilirim ki fenerhahçe'de iken naci bu kadar yüksek bir fizik kondisyonuna erişmemişti.
futbolu bilen adam:ayhan
bir de ayhan’dan bahsetmek istiyorum.
ayhan, kazanabileceğimiz bir milli maçta 2-3 fırsat kaçırdı. futbolda fırsat kaçar, fakat mühim olan gol olacak pozisyonlara girmektir. işte ayhan’da bu meziyet var ve ayhan türkiye’de futbolu iyi bilen az insanlardan biri maalesef türkiye’deki ağır futbolun ritmine uymuş ve ağır oynuyor.
gelelim ayhan’ın kaçırdığı gollere. futbolcu, bir golü yüzde on beceriksizlikten kaçırır ve bunun yüzde 90'ı talihsizlikten kaçar. eğer bizim takım, portekiz maçında biraz daha hareketli olsa, 10 defa daha fazla pozisyona girecek ve portekiz değil dünyanın en iyi herhangi bir takımına 5-6 gol atacaktık.
metin yine eski metin'di, kafalara hâkim, fırsat buldu mu şutunu patlatan metin. numan ilk defa oynamasına rağmen rahattı, mustafa çok çalıştı. yaşar ise üzerinde biraz durulduğu takdirde türkiye'nin en iyi forveti olacak.
bol deplasman
biraz da yılmaz'dan bahsedeyim. yılmaz çok çabuk bir adam, fakat futbolu açıktan gidip, topu ortalamak zannediyor. halbuki bol hareket eden deplâsman yapan yılmaz, türkiye liginde en az 15 16 gol atar. sorarım sizlere yılmaz bu mevsim kaç gol attı?
yılmaz’ın görevi takımda sadece top ortalamak değildir. bir takımın santrforu ve içleri iyi marke edilmişse, açıklar gol atmıyacak mı?
forvette yer diye bir şey yoktur
modern futbolda forvet hattında yer diye bir şey yoktur. deplâsman vardır ve bunu yapmak her an için mümkündür. ama top müdafada iken, sağaçığın soliçe geçmesi deplâsman değildir. bunu top forvete geçtiği zaman yapmak maksada kâfidir. bizde bunu yapacak tipte çok oyuncu var. biz bunu portekiz'e karşı yüzde 40 yaptık. fakat bu yüzde nispeti 60'a çıksa idi, güzel oyunumuz bir galibiyetle süslecekti.
futbolculardan bunları istemek için önce şunların yerine getirilmesi icabeder.
1. saha
2. haftada bir maç
3. her gün antrenman
çamur ve kadın
bizde futbolcunun iki düşmanı var. bunlardan biri sahaların çamuru, ikincisi kadın problemi. bu iki problem de futbolcularımızın başına dert.
kadın meselesini ele alalım.
kendine bakan, cinsi hayatını tanzim eden futbolcular türkiye'de de istikrarlı futbol oynuyor, işte 33 yaşındaki naci ve 29 yaşındaki şeref, aynı kuvvet ve canlılıkla futbol hayatlarını devam ettiriyorlar.
sen cumhurbaşkanın, başbakanın, bakanların gözü önünde portekiz takımına şişe yağmuruna tut, ondan sonra da eusebio «türkler bize eziyet etti» deyince de kız... sonra bir kısım basın buna, dar bir bölgecilik açısından ele alsın, yok «ankara seyircisi centilmendir. istanbul seyircisi mithatpaşa stadında yabancı takımlara minder yağmuruna tutuyor» desin. işe bu derece su üstünden bakmak buna derler. mühim olan «ankara veya istanbul seyircisinin centilmen olup olmaması» değildir. maalesef, yüzümüzü kızartan olaya biz sebebiyet verdik. ve maalesef bâzı kendini bilmezler, dünyanın sayılı futbolcularını şişe yağmuruna tuttular.
portekizliler ne yaptılar? oyun boyunca kasdi bir faul mü, centilmenliğe aykırı hareket mi? seyirciyi tahrik edecek ve onu gazaba getirecek bizce hiç, ama hiç kötü yola sapmadılar. aynı futbolcular national stadındaki maçta da yine efendilik örneği vermişler ve keza portekiz seyircisi do aleyhimize en ufak bir tezahüratta bulunmamıştı. bu kadar dostâne başlayan bir münasebet, hakikaten centilmenlik ölçüleri içersinde cereyan eden 180 dakikalık mücadele sonunda, kendini bilmez, sadist ve şımarık bir takım insanlar yüzünden gölgelendi.
şimdi bunun töhmeti, türk milletine ait oluyor. peşinen söyleyelim ki, çirkin tezahüratı yapanları biz türk milletinin içinden saymıyoruz. yetkili makamlar nerede? bakanlar. başbakanlar, valiler, (hani o kafasına şişe atılan ankara valisi?) emniyet müdürleri harekete geçmek, suçluları aramak, hiç olmazsa bundan sonra aynı olayın tekrarlanmaması için bir tedbir almak aklınızdan geçmiyor mu? birkaç baldırı çıplağa koca bir devlet otoritesi teslim mi olacak?
eusebio'ya «türkler bize eziyet etti» dediği için kızdık. böyle kritik bir günde atina’dan atılan taş, hepimizi yaraladı. işin garibi, bizim medeniyetsizliğimizi ileri süren aslen mozambikli, belki de dedesi adam yiyen bir ırktan gelmiş bir afrikalı olmasıdır.
ama ne yapalım ki eusebio doğruyu söylüyor. ve mozambikli siyahi yıldız, onu «hain» ilân edenlere «olaya şahit olarak sizin cumhurbaşkanınızı ve başbakanınızı gösteriyorum» derse ne cevap veririz?
ankara valiliği, portekiz maçındaki müessif hâdiseler sebebiyle 19 mayıs stadyomunda ayran, gazoz ve sair şişe ile dağıtılan meşrubatı ve lâhmacun satışını yasak etmiştir.
bu karar, sahaya şişe atılmaması ve lâhmacunun kokusu sebebiyle alınmıştır. durum, bir yazı ile büfeciye bildirilmiştir.
"türkler bizi güzel kızların bulunduğu otelde misafir ettiler"
mustafa kapancıoğlu lizbon’dan bildiriyor
ankara ve bratislava galibiyetleriyle tam bir zafer sarhoşluğuna kapılan portekiz gazeteleri, «avrupa’nın en iyi futbolünü oynadığını» iddia ettikleri takımlarını dünya kupası finalisti olarak ilân etmektedirler.
uzun süredir, türkiye ile yapacakları maçın «kilit» olduğunu yazan portekiz basını, önceleri galibiyetten emin görünmüşler, fakat can ve özcan'ın geleceği haberi üzerine endişeli yayına başlamışlardı. kafile istanbul’a gittikten sonra bu yayın çirkin bir hal almış, hele maçtan sonra son derecesini bulmuştur. portekiz gazeteleri, bu arada türk yöneticilerini ithamla «bizi avrupa'nın en lüks otelinde misafir ederek, içinde sayısız gece klübü ve güzel kızlar bulunan hilton'da futbolcularımızın formunu bozmak istediler, ayni şeyi ankara palas’ta da tekrarladılar. maçın hakemlerini de krallar gibi misafir edip altlarına özel otomobil verdiler, hakemleri her bakımdan tatmin ettiler» demektedirler. ancak ayni gazeteler maçtan sonra, hakemler hakkında, «evelce de yazdığımız gibi, hakemler hüsniyet sahibiydi» demek küçüklüğünü göstermişlerdir. türk’lerin kendilerini yenmek için komplo kurduklarını, maçı çimsiz mithatpaşa'da oynatmağa kalktıklarını belirten lizbon basını, portekiz birinci ligindeki 6 takımın sahasının toprak olduğunu unutmuş görünmektedir.
maçtan sonra ilk gün «takımlarının fevkalâde oyunu» sebebiyle galip geldiklerini yazan gazeteler, daha sonraki günlerde çark etmiş ve hattâ «maçın hakkı 1 - l’di, hakem de bizim değil, türk'lerin aleyhine kararlar verdi» itirafında bulunmak zorunda kalmışlardır.
atina’da gördükleri muamelenin mükemmelliğini de söz konusu eden portekizliler, «atina'da, türkiye’de görmedikleri büyük ilgi ile karşılandıklarını, portekiz'in galibiyetine yunanlıların kendi galibiyetleri imiş gibi sevindiklerini hattâ portekiz oyuncularına bedava masaj ve sıcak banyo yaptırdıklarını» yazmakta, nihayet terbiye sınırlarını aşarak yunanlıların türk'lerden nasıl nefret ettiğini bildirmektedirler.
portekiz basınının üzerinde çok durduğu bir taraf da, türk seyircisinin tezahüratıdır. türklerin bir ağızdan milli marş söylemesinin, takımlarına büyük kuvvet verdiğini öne süren lizbon basını, türk seyircisi için «lâtin ve güney amerika seyircisinden daha ateşli» deyimini kullanmaktadır. portekizliler. futbole bu kadar âşık, bu derece tezahürat yapan bir seyirciyi dünyanın hiçbir yerinde görmediklerini de açıklamaktadırlar.
portekiz gazetelerinin, teknik yönden yazılarında ise, bâzı futbolcularımızı ziyadesiyle övdükleri göze çarpmaktadır. hemen bütün basın, canla, metinin klâsından sitayişle bahsetmekte, şerefin euseblo’yu fevkalâde tuttuğunu yazmakta, naci’nin de tehlikeli santrforları torres’e adım attırmadığını belirtmektedirler. kaleci özcan'ın yüksek klâsı da, ayrıca uzun uzun söz konusu edilmektedir. portekizliler, ayrıca yılmazın «tehlikeli ve latin stilinde bir oyuncu olduğunu» ifâde ile, ayhan’ın da iyi oyuncu olmakla beraber, yarattığı tehlikeleri değerlendiremediğini ilâve etmektedirler.
lizbon basını, ankara maçını gerçek değerini gösteremeyen forvetlerinin değil, şâhâne oynayan müdafaaları sayesinde kazandıklarım da yazmaktadırlar.
portugal: figueiredo germano , fernando mamede mendes, mario coluna, eusebio, jose carlos, jose torres, jose pereira, hilario da conceicao, alberto festa, almeida jose augusto, antonio simoes