macar futbolunun efsane ismi ferenc puşkaş, 79 yaşında hayata veda etti. yeni
macaristan ve real madrid'in efsane futbolcusu ferenç puşkaş, budapeşte'de bulunan kutvolgyi hastanesi'nde bu sabah hayata gözlerini yumdu.
dünya futbolunun en iyi oyuncularından biri olarak gösterilen ferenç purczeld, 2 nisan 1927 tarihinde budapeşte'nin orta gelirli mahallelerinden biri olan kisbest'te dünyaya geldi. 10 yaşına geldiğinde babası tarafından puşkaş soyadı verilen efsanevi futbolcunun futbolla tanışması da babası sayesinde oldu.
16 yaşında profesyonel oldu
tarihler 16 aralık 1943'ü gösterdiğinde babasının antrenör olduğu kisbest'te 16 yaşında profesyonel futbol hayatına başlayan puşkaş, ilk kez macaristan milli takımı formasını ise 20 ağustos 1945'te avusturya'ya karşı giydi. ilk kez giydiği ve macaristan'ın 5-2 galip geldiği bu maçta gol atmayı başaran puşkaş, bundan sonra milli formayla çıkacağı 84 maçta 83 gol atmayı başaracaktı. çocukken kick-boks çalıştığı için sol ayağını çok sert hale getirdiğini söyleyen puşkaş, genç yaşında uzaktan attığı sert şutlarla ve gollerle dikkat çekmeye başladı. takımı kisbest'in 1949 yılında macaristan ordusu tarafından alınarak isminin honved (askerler) olarak değiştirilmesinin ardından aynı zamanda orduda kariyer yapmaya başlayan efsanevi futbolcu binbaşılığa kadar yükseldi. daha sonra yapacağı bir açıklamada aslında kendisinin ordu ve silahla bir işinin olmadığını kendinin ancak havayı avlamayı başardığını söyleyecekti.
hala kırılamayan rekor puşkaslı macarlarda sert şutlarıyla adından söz ettirdi 1950 ve 1960'lı yıllarda futbolun en büyük isimlerinden puşkaş 79 yaşında öldü. macaristan milli takımı başta olmak üzere futbol kariyerini üst düzeyde geçiren puşkaş, 1958-1966 arasında real madrid formasını giymiş ve ispanyol kulübüne şampiyonluklar kazandırmıştı. sadece sol ayağını kullanan puşkaş, sert şutlarıyla attığı gollerle döneminin en iyi futbolcusu olarak biliniyordu. kariyerinde 1200 resmi maç yapan puşkaş, toplam 418 kez ağları havalandırdı.
1950 yılların inanılmaz takımı olarak ifade edilen macaristan'da zoltan czibor, sandor kocsis, jozsef bozsik and nandor hidegkuti ile birlikte her takımı farklı skorlarla yenmeyi başaran puşkaş, özellikle avusturya'ya karşı 2 kez hat-trick yaparken, lüksemburg'a 1 kez 3 gol atma başarısı gösterdi. 1 kez de arnavutluk filelerini 4 kez sallamayı bildi. puşkaş döneminde macar milli takımı tarihinin en önemli periyodunu yaşadı. 1950-1956 yılları arasında puşkaş ile çıktıkları 51 maçta 43 galibiyet alan macarlar, 7 kez de berabere kaldılar. puşkaş, macarlara dünyanın en uzun yenilmezlik serisi olan ve hala kırılamayan rekorlar arasında bulunan 32 maçlık periyodu yaşattı. macar milli takımı'nın 1952 yılında helsinki olimpiyatlarında yugoslavya'yı finalde 2-0 yenerek altın madalya ile dönmesine karşın puşkaş ve arkadaşları asıl sürprizi 23 kasım 1953 yılında ingiltere'ye karşı yapacaktı. ingiliz milli takımına tarihinde ilk kez kendi sahasında yenilgiyi tattıracak olan macarların oyununu o zaman ingiltere forması giyen kanat oyuncusu tomy finney, “sanki yarış atları araba atlarına karşı oynuyor sandık. ömrümde hiç görmediğim bir taktik anlayışla oynayan bu takımı izlemek bana zevk veriyordu” diyecekti.
ingilizler'e tarihi fark attılar
ingilizleri bu karşılaşmada 6-3 yenen macarlar daha sonra yapacakları bir karşılaşmada rakiplerini 7-1'lik skorla bozguna uğratacaklardı. 1954 dünya kupası'nda finale kadar hiç yenilmeden gelen ve maçlarını farklı skorlarla kazanan macarlar, finalde almanya önünde 1'i puşkaş'ın ayağından olmak üzere 2-0 öne geçmelerine karşın skoru koruyamayarak 3-2 yenildiler ve kupaya uzanamadılar. milli takımla birlikte bir dünya kupası finali yaşayan puşkaş, 1952 yılında olimpiyat şampiyonluğu ve 1948 ve 1953 yıllarında 2 kez dr. gero kupası şampiyonluğu sevinci yaşadı.
real madrid ile ikinci bahar
1956 yılına kadar honved forması giyen puşkaş, macaristan'da devrim olmasının ardından ülkeyi terk ederek, batı avrupa'da futbol oynamanın yollarını aramaya başladı. rcd espanyol ile 2 kez resmi olmayan müsabakaya çıkan puşkaş, uefa tarafından 2 yıl oynamama cezası alınca bu süreyi avusturya ve italya'da geçirdi. ac milan ve juventus'un tekliflerine rağmen 1958 yılında real madrid ile 31 yaşında anlaşan macar yıldız, futbolda ikinci bir baharı yaşayacağı imzayı da atmış oluyordu. real madrid'teki ilk yılında alfredo di stefano ile birlikte çok iyi maçlar çıkarmaya başlayan ve 4 kez hat-trick yapmayı başaran puşkas, madrid temsilcisinin ezeli rakibi barcelona'ya da 2 kez 3 gol birden atmayı başardı. 1960, 1961, 1963 ve 1964 yıllarında la liga'da gol kralı olmayı başaran puşkaş, 1961 ile 1965 yılları arasında real madrid'in 5 kez üst üste şampiyon olmasında da çok büyük katkısı oldu.
unutulmaz final, muhteşem forvetler
real madrid'in 1959, 1960 ve 1966 yıllarında avrupa şampiyonu olmasında mor menekşelerin en büyük silahı yine puşkaş'tı yaşadı. 1960 yılındaki avrupa kupası finalinde eintracht frankfurt'u 7-3 geçen real'de puşkaş 4, muhteşem partneri di stefano da 3 gol kaydetmiş ve kupayı ispanya'ya taşımış ve tarihin en unutulmaz finallerinden biri yaşanmıştı. 1961 ve 1962 yıllarında ispanya milli takımı formasını 4 kez giyen puşkaş, burada gol kaydedemedi. profesyonel futbol yaşantısına 1966 yılında noktayı koyan puşkaş, 1981 yılında da ülkesi macaristan'a döndü. bu sabaha karşı ölen puşkas'ın adı 2002 yılında macaristan ulusal stadı'na verilirken arkasında eşi ve bir kızıyla birlikte binlerce hayranını gözü yaşlı bıraktı.
laszlo darvasi'nin santrforun rüyası adlı kitabından;
gerçek bern mucizesi
1954 dünya futbol şampiyonası’nın finalini almanya’ya hamburg radyosu’nun muhabiri herbert zimmermann aktardı. sevilen zimmermann insanın kanını donduran son dakikalardaki olayları şöyle dile getirmişti:
“yaşasın rahn, hurra, üçüncü golü attı, şimdi macaristan 3-2 önde!”
almanlar kulaklarına inanamadılar, ancak öteden beri olanaksıza inanma yeteneğine sahip oldukları için -dünya savaşları’mn tarihini anımsamakta fayda var- şu acı gerçekle teselli buldular: finalde milli takımları tüm dünyayı dize getiren macaristan’a yenilmişti, sonucu belirleyen sayıyı almanlar kaydetmişti, ne ki bu kendi kalelerine attıkları bir goldü. her ne kadar savaş yenilgisinden sonra diğer ulusların takdirini kazanmak almanya’ya iyi gelecektiyse de, takımlarını muhteşem bir törenle karşıladılar. almanya hâlâ geçmişin gölgeleriyle cebelleşiyordu; bern’de kazanılacak bir zafer, ulusal özdeğer duygusunu ayağa kaldırmak açısından yararlı olurdu. fakat ikincilikten utanç duymaları gerekmiyordu. şenlik havası hemen çatlak seslerle bozuldu. bayram şekeri kıvamındaki mutlu halk frankfurt, münih, köln ve batı berlin sokaklarında yürüdü, ne var ki barışçıl yürüyüşler çok çabuk kanlı çatışmalara dönüştü.
bern katakomblarına açılan koridorlarda macar milli takımının oyuncuları finalden sonra büyük bir üzüntü içindeydiler. bozsik dayak yemiş bir çocuk gibi ağlıyordu. puşkaş yüzünü avuçlarının içine gömmüştü, dut yemiş bülbül gibi suskundu. grosics, kara panter, yığılmamak için ara-daşlarına tutunuyordu, kocsis yan çizgide kıpırdamadan duruyordu, dakikalarca orada çakılı kalmıştı. fakat kılı kırk yaran isviçreli yetkililer, az sonra alman radyosunun haberine dayanarak macaristan’ın dünya şampiyonu olduğunu açıkladılar. oyuncuların yüzlerine tekrar yavaş yavaş kan yürüdü, ömründe ilk kez bu maçta sağ kanatta oynayan macaristan’ın sol açığı czibor sessizce “yaşasın!” dedi. macaristan’ın sevinç sarhoşluğundan başı döndü, takıma tahsis edilen özel tren bayrak denizinde sallanan, karnaval havasında dalgalanan budapeşte’ye girdi. mâtyâs râkosi* ve komünistler iktidarlarını pekiştirdiler, halk kendine, partiye ve komünizmin yenilmezliğine iman tazeledi.
1956’nın ekiminde almanya’da devrim patlak verdi, endüstri şehirlerinde kanlı çatışmalar yaşandı, hamburg limanı alevler içinde yandı, dortmund sokaklarında göstericiler polislerle amansız vuruşmalara, köln katedrali devrimcilerce kuşatıldı, batı berlin’de öfkeli halk anıt heykelleri devirdi, alman, amerikan ve kanadalı askerler göstericileri yakalamak için sürek avına çıktılar ve pusulardan üzerlerine ateş açtılar. protestocular siperden ateş eden birini yakaladıklarında elektrik direğine asıyor veya linç edip üzerine kireç döküyorlardı. gelgelelim dünya için süveyş kanalı daha önemliydi. almanların güzel ve temiz devrimi amerikan destekli tutucu alman hükümeti tarafından tepelenince acımasız bir misilleme başladı. önde gelen devrimciler, hamburglu tersane işçileri, berlinli öğrenciler, ruhr bölgesinden genç fabrika işçileri ibreti alem olsun diye idam edildiler ya da yıllarca hapishanelerde ömür tükettiler. ülkeye muhbirler, gerici partinin askerleri, legal paramiliter birimler el koydu. birleşmiş milletler’in protestoları duyulmaz oldu. birçok yetenekli futbolcu almanya’ya sırtını döndü, kimileri güvenli ve gittikçe iyileşen yaşam koşulları sunan macaristan’ı kendilerine, vatan seçtiler. kaybedilmiş final maçının kahramanlarından ratın, fc honved budapest’e gitti. morlock ile posibal barcelona’ya, kohlmayer real madrid’e kapılandılar. kimi bavyeralı ve süebyalı oyuncular komünizmin hüküm sürdüğü, yani sakin sakin gelişen, huzurlu doğu almanya’ya kaçmakta buldular çareyi. mayınlar ve dikenli tellerle korunan batı almanya sınırında birçok insan kahramanca can verdi.
1966 dünya şampiyonasının finalinde macaristan ev sahibi ingiltere’ye kafa kafaya giden bir maçta çok tartışmalı bir golle boyun eğdi. almanlar için de ara ara ümit ışığı beliriyordu. rezervler ve göz kamaştırıcı cevherlerden yana zengin bir ulustu onlar, fakat herkesin bildiği gibi, cermelerin evlatları tanrı vergisi yeteneklerini çarçur etmeye eğilimliydiler. birçok futbolcu kendini mahveden bir yaşam sürdü, alkolik, politik işbirlikçi ve muhbir oldu ya da teknik direktörlerin kaprisleri elinde çocuk oyuncağı.
günlerden bir gün, güzel bir macar golünden sonra, komünistlerin büyük lideri matyas rakosi hayata gözlerini yumdu. bütün ülke onun yasını tuttuğu halde tek bir maç bile ertelenmedi, kaldı ki liderin kendisi de bunu istemezdi.
cia’nın yardımıyla coca-cola ve rock and roll almanya’yı ele geçirdi, hamburg’da beatles veya buna benzer isimli bir müzik topluluğu ortalığı yıkıyordu, ahlaki değerler iyice ayağa düşmüştü. gerçi altmışlı yıllarda almanya, isveç, brezilya hatta bir keresinde ingiltere’yi yenmeyi başardı, ama alman futbolunun altın çağı kapanmıştı. bir zamanlar güvenilir işleyen sistemin çöküşü hız kazanıyordu. macarlarsa artık şu gerçekleri gördüler: egzantriklik çağının ardından yeni ve çağdaş bir oyun tarzı anlayışına geçilmeliydi, oyunun anlamı değişiyordu, takım oyunu, çeşitli yapısal öğelerin uyumlu koordinasyonu, bireyin bütün adına kendini feda etmesi önem kazanacaktı. birbirleri için savaşmayı, ağırlığı güce, dinamiğe ve atletik gelişmeye kaydırmayı, ülkeleriyle onur duymayı ve başkalarına saygı göstermeyi öğrendiler. “düz bir pas güzel ama gereksiz bir top sürüşe yeğdir” şiârı, raba, tuna, tisza kıyılarında ve balaton gölü sahillerinde dilden dile dolaşır oldu. ve tabii ki puşta’da. yetmişli yıllarda almanya kafa üstü düşmeye devam ederken yine dünyayı dize getiren bir takıma sahip olan macaristan’ın 1974’te dünya kupası’nı kaldırması hiç kimseyi şaşırtmadı. almanlar son bir kez seksenli yılların ortalarına doğru birdenbire parlayacaklardı, gökteki yıldızların onlara göz kırpması sayesinde yine mükemmel oyuncularla dolu bir takım kurdular. hiç beklenmedik bir biçimde herkesi tepeleyerek dünya elitlerinin arasına geri döndüler, ancak meksika’daki dünya şampiyonası’nın ilk grup maçında sovyetler birliği onları silindir gibi ezip geçti. birçok tımarhanede şu bağrışlar duyuldu: ben belyanov’un, ben belyanov’um. alman basını bu trajediyi yerle bir edilen tüm şehirde yalnızca anıtsal dom katedrali’nin sağ salim ayakta kaldığı korkunç köln bombardımanıyla eşdeğer gördü. sonuç 6-0’dı, medya alman milli takımının teknik direktörünü aslanların önüne attı. 1990’da macaristan bir kez daha dünya şampiyonluğunu kazandı ve teknik direktörü kıvırcık saçlı ferenc feldbauer, -vaktiyle dünyanın o ana dek gördüğü en zeki libero-, ülkenin idolü oldu, hatta görevi bıraktığında ne tanrı’dan ne de kuldan korkan bulvar basını bile ona dokunmaya cesaret edemedi. alman futbolcular bataklık kokan ve şike skandallarıyla sarsılan bundesliga’dan apar topar kaçıyorlardı. kimi dresden’e, leipzig’e veya cottbus’a geçiyordu, kimisi de zalaegerszeg, nyıregyhasa, bekescsaba veya tablo güzelliğindeki miskolc gibi, yüksek futbol kültürüyle ünlü, gelişip serpilen macar şehirlerinden birine kapağı attığında kendini şanslı sayıyordu. doksanlı yıllardan itibaren birçok alman futbolcu çek cumhuriyeti, polonya ve slovakya’da forma giymeye başladı. alman kamuoyu uluslararası turnuvalardaki sürekli başarısızlık karşısında milli takımı bir macar teknik direktörünün çalıştırmasını istiyordu. eskiden dünyanın en iyi futbolcularından biri olarak bilinen ve amerika’daki dünya şampiyonasında turnuvanın en yakışıklı oyuncusu seçilen lajos matesz işe büyük bir heyecanla başladı. ne var ki hırslı matesz, alman futbolunun umutsuz vaka olduğunu sezinleyememişti. bu nedenle, alman milli takımının macaristan’daki 2006 dünya şampiyonasına katılmayı başaramaması kimseyi şaşırtmamalıdır.
1954 dünya kupası şampiyonu olan batı almanya, şampiyonluğa gidene kadar, kupa tarihinin en ilginç istatistiklerinden birisine imza atmış ve tam 14 golü kalesinde görmüştür. bu, dünya kupası'nda şampiyon olan bir takımın kalesinde gördüğü en yüksek gol sayısıdır. bu gol sayısında macarların büyük payı vardır.
isviçre'de düzenlenen kupaya almanlar 4-1'lik türkiye galibiyeti ile başladılar. grubun ikinci maçında ise karşılarında yenilmez armada macaristan vardı. dünya tarihinin en kurnaz hocalarından sepp herberger bu maçta birçok önemli oyuncusunu dinlendirmeiş, adeta bu süper güç ile finalde tekrar oynayacağını tahmin ederek asıl mücadelesini o maça saklamıştır. macarlar daha 21. dakikada 3-0 öne geçtikleri maçı 8-3 kazanırlar. bu alman futbol tarihinin en ağır yenilgisidir. grubu türkiye ile beraber 2 puanda bitiren almanlar çeyrek finale çıkacak ülkeyi belirlemek için milli takımımızla 1 maç daha yaparlar ve onu da 7-2 kazanırlar. çeyrek finalde yugoslavya'yı 2-0'la geçerler. yarı finalde rakip avusturya'dır. komşuyu 6-1'le bozguna uğratırlar ve ülke tarihinin ilk dünya kupası finaline yükselirler. macarlar yine favoridiri, bir de bunun üzerine daha 8. dakikada 2-0 öne geçtiklerinde fıfa başkanı jules rimet kupayı onlara vermeyi hzırlanır. ama almanlar dünya futbol tarihinin en çarpıcı geri dönüşlerinden birini yaparlar. max morlock 10. dakikada farkı bire indirir, 18. dakikada helmut rahn skoru eşitler. maçın 84. dakikasında ise rahn takımını galibiyete ulaştıran golü atar. "bern mucizesi" gerçekleşmiştir.
almanlar bu kupa tarihinde bırakın 14 golü, 10 golden fazla yiyen tek şampiyondur. diğer 6 şampiyon ülkeler en fazla 7 gol yieyerek şampiyonluğa ulaşmışlardır. bu şapiyonluğun hikayesi "das wunder von bern" filminde izlenebilir.
bir macar (anti) kahramanı: grosics ali murat hamarat 18/06/2014 9:44:00 am birgun.net
ajanslarda bir haber, 1954 dünya kupası’nda final oynayan efsane macaristan takımının file bekçisi gyula grosics 88 yaşında hayatını kaybetmiş. yaşamını konu alan belgesel birkaç sene önce cumhurbaşkanı pal schmitt’in katılımıyla vizyona girdiğinde, ülke tarihinin en iyisi olarak kabul ediliyordu. o sadece oynarken kötüydü! nasıl mı...
1926’da doğan gyula, mıntıkasının takımı dorogi’de başladı futbol kariyerine. budapeşte’ye adımı attığında 21 yaşındaydı. mateosz, teherfuvar gibi küçücük ekiplerden sonra bir sonraki durağı bir rejim şaheseri olan honved’di.
ikinci dünya savaşı sonrasında sovyetler birliği himayesine giren macaristan’da iklim kısa sürede değişmişti. kendisini stalin’in iyi öğrencisi olarak tanımlayan diktatör mátyás rákosi, topraklardaki bütün muhalifleri silindir gibi ezerken, diğer taraftan verdiği bir kararla sadece ülke değil, dünya futbolunun da kaderini tayin etmişti.
istihbaratçıların takımı mtk’den sonra savunma bakanlığı da bir kulüp ister. ferencvaros sağ eğilimli ve milliyetçi bulunur, ihale puskas ve bozsik’in formasını giydiği kispest’e kalır. yurt savunması anlamına gelen honved böylece doğar.
gerçekten de ordunun rüyaları kabul olmuş, istihbaratçılara karşı üstünlük sağlamışlardı; arada kaptırılan iki şampiyonluk nazar boncuğu sayılırdı… her gün beraber idman yapmaya başlayan oyuncuların uyumu, kısa sürede bir efsanenin doğumuna önayak oluyordu. işte o honved’in bir parçası olan grosics, macaristan milli takımı’nın da kalesini koruyordu. değişik bir tarzı vardı. kalesinden çabucak fırlayabiliyor, attığı uzun paslarla kontratak başlatabiliyordu. puskas’ın önderliğinde 1952’de olimpiyat şampiyonu olan yenilmez armada, ertesi yıl da wembley’de ingiltere’yi 6-3’lük skorla devirerek bütün dünyaya mesaj veriyordu. 1954 dünya kupası’nın mutlak favorisi finale güle oynaya gelmişti. grupta ezdikleri almanya ile bern’de bu sefer şampiyonluk için buluşan macaristan, ilk 10 dakikada iki farkla öne geçmişti. arkasından yaşananlar bugün bir mucizeyle özetleniyor.
morlock ile perdeyi açan panzerler, rahn’ın golleriyle kupaya uzanıyordu. bir ulus belki de böylece yeniden ayaklanırken, üç topu kalesinden çıkaran grosics macaristan’a dönüşünde sorgulanıyordu. komünist rejim faturayı ona kesmişti.
honved’de oynamaya devam eden kara panter ve arkadaşlarının hayatı asıl 1956’nın sonunda değişmişti. rakosi döneminde yol olan binlerce insanın acısı canları tak ettirmişti. komünist öğrenci birliğine dahil olmaya reddeden gençlerin oluşturduğu örgütün yasaklanmasıyla birlikte ülkenin değişik şehirlerine sıçrayan kıvılcım, 23 ekim’de yangına dönmüştü. kısa sürede hükümet düşmüş, sovyet tankları budapeşte’de cirit atmaya başlamıştı. 4 kasım’da macaristan’a adeta çıkarma yapan sovyetler birliği, bir haftada kontrolü ellerine almıştı. binler ölmüş, onbinler ülkeden kaçmıştı…
şampiyon kulüpler kupası’nda athletic bilbao ile eşleşen honved, 22 kasım’da ispanya’nın yolunu tutmuştu. san mames’te 3-2’lik skorla gülen ev sahibi ufak bir avantaj sağlamıştı. futbolcular ülkelerine dönmek istemiyordu. macaristan’daki karışık durum nedeniyle rövanşın brüksel’de oynanacak olması kim bilir bazılarını umutlandırıyordu. elenip dağılabilirlerdi. heysel stadı’nın skorbordunda yazan 3-3’ten sonra grosics, arkadaşları bozsik, budai, lorant ile birlikte macaristan’a dönüyor; czibor, kocsis ve puskas batı’ya açılıyordu.
minik tatabánya’ya sürülmüştü kara panter. yine de milli takımın eldivenleri ona teslim ediliyordu. bir önceki dünya kupası’nın finalisti, 1958’de pek bir sıradanlaşmıştı. sonradan milletvekili olacak bozsik kaptan, efsane kadronun santrforu hidegkuti ise 36 yaşındaydı. puskas, czibor ve kocsis’in yokluğunda yenilmez armada gitmiş, macaristan ilk turda elenmişti.
ferencvaros’un ısrarla istediği grosics’e rejimden izin çıkmıyordu. sürgünde üç direk arasını bekleyen file bekçisi, son kez 1962 dünya kupası’nda sahne almıştı. kaptanlık pazubandını koluna takan kara panter, ülkesinin gruptan çıkmasını sağlıyor, ardından da sahalara veda ediyordu.
rejimle hep papaz olan grosics, 1980’lerde bir manada barış çubuğu uzatmıştı yönetime. komünist parti’ye üye olmak isteyen emekli file bekçisinin kayıtları incelendiğinde bir anda ortalık karışmıştı, gyula delikanlılığında macaristan’daki ss ordusuna gönüllü olarak katılmıştı. genel sekreterlik koltuğunda 32 yıl oturarak ülkeyi en uzun süre yöneten politikacı olan jános kádár, çok da önemsememişti durumu. gyula onların olmuştu artık. kim bilir belki de hep onlarındı. ss geçmişi olan birisinin yurtdışında oynaması çok da kolay değildi. işte belki de bu yüzden o hiç batı’ya gitmeyi düşünmemişti.
parti üyesi olamasa da, maaşını alıyordu grosics. derken doğu bloku dağılıyor, o da saf değiştiriyordu. iktidara yürüyen muhafazakâr sağ parti fidesz saflarında görünen kara panter, başbakan viktor orbán ile çok yakınlaşıyordu. belki de bunun semeresini alıyor, komünist rejimin gitmesine izin vermediği ferencvaros formasıyla 82 yaşında tanışıyordu.
yıllar 2008’i gösterirken, sheffield united ile oynanan hazırlık maçında varmıştı muradına. 60 yıl önce sağ eğilimleri ve milliyetçiliği nedeniyle ordunun takımı olmaya layık bulunmayan takımın sonunda üç direk arasını bekliyordu. sembolik de olsa sonunda gidebilmişti oraya.
öyküsüne gelince… 2000’lerde hakkında ortaya çıkanlarla, kimilerinin gözünde itibarını kaybetmiş durumda. düşününce; karanlığı bir dönemi, bir dönemin karanlığı onu anlatıyor sanki.
1978 batı almanya yapımı olan maria braun'un evliliği (die ehe der maria braun) filminin son 7 dakikasındaki sahnede arkada fon olarak batı almanya ile macaristan arasında oynanan dünya kupası finalinin son 7 dakikası radyodan çalmaktadır...
1966 ve 1978 dünya kupalarında hakemler, ev sahibi ülkeleri “açıkça" kolladılar. 1966’da ingiltere "tartışmalı" gollerle kupaya uzanırken 78’de de arjantin'in sert futboluna göz yumdu.
cumhur canbazoğlu
roma - italya 90 dünya kupası'nda bazı hakemlerin verdikleri ters kararlarla "can yaktığı" tartışılırken daha önceki dünya kupalarında belgelenen hakem hatalarını çizmek günün konusu oldu. daha önceki kupalarda "birçok takımın canını yakan" hakemler gözler önüne serilirken özellikle 1966 dünya kupası'nda ev sahibi ingiltere'nin "açıkça" kayırıldığı belirtildi. 1978 dünya kupası'nda da arjantin'i koruyan hakemlerin, takımların kaderlerini çizdiği söylendi:
(...)
1954 isviçre: finalde f. almanya macaristan'ı 3-2 yenerken ingiliz hakem lung 'albay' puşkaş'ın golünü ofsayt gerekçesi ile saymadı. 2-1 biten isviçre - italya maçında brezilyalı hakem gök - mavililerin nizami golünü saymayınca soyunma odasında italyanlardan dayak yedi.