"fenerbahçe'den iyiyiz"! beşiktaş'ın golcü oyuncusu cenk tosun, 1-0 kazandıkları gençlerbirliği maçı sonrası açıklamalarda bulundu.. 22 şubat 2016 , 23:05
"çok sevinçliyiz. maçın zor olacağını biliyorduk. ilk devrede de bulabilirdik golü. olcay'ın direkten dönen topu var. ikinci yarı daha baskılı oynadık. ikinciyi de bulabilirdik ama atamadık. sonra skoru da koruyabilirdik. önemli olan 3 puandı. çok mutluyuz. kadıköy'e lider olarak gidiyoruz. oraya da 3 puan için gideceğiz. oradan da 3 puanla ayrıldığımız durumda önümüzün açık olduğunu düşünüyorum."
"fenerbahçe'den iyiyiz" "biz her maçı aynı görüyoruz. fenerbahçe maçı da gençlerbirliği maçı gibi olacak. her maça ciddi hazırlanıyoruz. o maça da en iyi şekilde hazırlanacağız. daha iyi olan takım biziz."
geriden gelmek ile önde olmak farklı mı? "geriden gelmek de önde olmak da aynı etkisi var bizde. ilk yarıda önde gidiyorduk. ikinci yarının başında eksik maçlarla geriye düştük ama oyunumuz aynı. bir değişiklik olmadı. çünkü her maça aynı ciddiyette hazırlanıyoruz."
"şenol hoca ile gomez maç sonunda..." "geçen sezon kıl payı kaçırdık şampiyonluğu. bu sezon takıma katkı yapmak için elimden geleni yapıyorum. mario harika bir forvet. gollerini de atıyor. ben de oyuna girince gollerimi atıp asist yapıyorum. inşallah bu sene o senedir. moralimi yüksek tutmaya çalışyorum. biz forvetler olarak her an oyunda kalmak isteriz skoru değiştirme ihtimalimiz olduğu için. geçen hafta küçük bir olay oldu oyundan çıkarken ama maç sonrası sarılıp bitirdiler."
"gomez'in kötü zamanlarında takımı taşıyacağım" "gomez'in form düşüklüğü olduğunu sanmıyorum. bazen kötü zamanlar olabilir. benim de kötü zamanlarımız oluyor. onun kötü zamanları olacak onun kötü olduğu zamanlarda ben takıma faydalı olacağım. bu şekilde bu takımı başarıya götüreceğiz." (akşam)
ligin lideri ile 2016 yılında hiç puan kaybetmeyen 2. yarının liderinin maçı için kasımpaşa maçında ayağı uğurlu gelen mustafa ateş'i ne yapıp edip istanbul'a getirdik. işyerinde buluşup diğer arkadaşları arayınca tribünde epey eksiğimizin olduğunu fark ettik. mustafa ile saat 18.00 gibi yola çıkıp normal şartlarda 30 dakika sürecek yolu maç nedeniyle 50 dakikada aldık. metro durağında adem'i yaklaşık 45 dakika bekleyince maçtan önce yemek planımız suya düştü. birer dürüm ayran hazırlatıp stada geldik. başakşehir semtinin her tarafı araba ile dolmuştu. misafir tribünün girişine vardığımızda girişin demir sürgünün kapatılmış olduğunu gördük. g.birliği taraftarı olduğumuzu söyledik. görevli bizim stadyumların müdavimi olduğumuzu bilmediğinden araba ile girişin yasak olduğunu söyledi. arabanın ve mustafa'nın karizmasını kullanarak demir sürgüyü açtırdık. beşiktaş'lılar döne döne park yeri ararken biz stadın hemen dibindeki yaklaşık 30 araçlık park yerine aracımızı park edip içeri girdik. zaten polis araçları dışında sadece bizim araba vardı. g.birliği'nin seyircisinin az olduğundan yakınıyoruz ama bunun böyle avantajları da oluyor.
stad girişinde görevli ayranları içeri sokamayacağımızı orada içmemiz gerektiği dürümleri içeri alabileceklerini söyledi. ayran dediğim de milli içeceğimiz aslan sütü değil yanlış anlaşılmasın, bildiğiniz inek ayranı. ayranları orada içip tribüne çıktık. yukarıda dürümleri yerken boğazımıza dizildi. tribünde sadece bir taraftarımız vardı. işi için istanbul'a gelmiş.gelmişken maça gelmeye karar vermiş. sonra ankara'dan onur aradı. yolda olduklarını 4 kişi ile geldiklerini söyledi. misafir takım tribününü ve park yerini tarif etmek istedim ama bildiğini söyledi. maçın 20. dakikasında yetişebildiler. arabayı çok uzağa park etmişler. beşiktaş tribünleri hemen hemen doluydu. belli bu maçı çok önemsemişler. daha biz tribüne giremeden takım sahaya çıktığında bizim tribünlere gelip 1 kişilik taraftarımızı selamlamış. o da şaşırmış arkasına bakmış başka birileri var mı diye. biz 5 kişi olunca stadyumdaki bir anlık sessizlikten faydalanıp "haydi gençler" diye bağırdık. beşiktaş taraftarının hoşuna gitmiş olmalı ki alkışla karşılık verdiler. stadın hoparlörünün sesi öylesine yüksekti ki cep telefonumun çaldığını düşündürecek kadar titreşim yaptırıyordu. ancak hakkını vermek lazım, beşiktaş taraftarının tezahüratları da ondan aşağı kalmıyordu.
tahmin ettiğimiz kadro sahaya çıktı. sadece cezalı olan skulasson yerine doğa sahadaydı. beşiktaş baskı kurarak maça başladı ama bizim takım canla başla mücadele ediyor, takım halinde savunma yapıyor ve ileri çıkma istediğini djalma ve el-kabir'in rakip savunmaya baskısıyla gösteriyordu. seyirsinin müthiş desteği ile beşiktaş baskı kurdu. sağ bekte bu maçta kendisinden çok şey beklediğim ahmet oğuz muhtemelen stadın atmosferinden etkilendiğinden ismail köybaşı ve olcay'dan kötü çalımlar yemeye başladı. sağdan çizgiye inen beşiktaş etkili olmaya başladı. net bir pozisyonda bir topları direkten döndü. mustafa "golü yiyeceksek hemen yiyelim de karşılık vermeye zaman kalsın" dedi. bizdeki özgüven patlamasını düşünün artık. ileri çıkmakta zorlanınca quaresma, sosa, oğuzhan gibi koşmayı sevmeyen oyuncular 25. dakikaya kadar diri kaldılar ve etkili oldular. çok iyi pas yaparak geldikleri pozisyonlarda bence takımımızın en iyisi olan selçuk ile doğa geçit vermedi. 25.dakikadan sonra beşiktaş'ın temposu düştü. ilk yarının son dakikalarında gole daha yakın olan taraf bizdik.
ikinci yarının başında beşiktaş yine baskılı başladı. 25 dakikalık kondisyonları olduğunu ilk yarıda anlamıştık. 70. dakikaya berabere girebilseydik maçın bize dönme ihtimali çok yüksekti. tam aydın karabulut kenarda beklerken ve biz umutlanmak üzereyken beşiktaş son nefesinde, çıkarken kaptırdığımız bir pozisyonda golü buldu. takımımız hemen reaksiyon gösterdi ve etkili ataklar geliştirmeye başladı. el-kabir kale sahasından iyi vuramadığı pozisyondan sonra djalma rize attığı rakibin solundan atıp sağından geçtiği golün aynısını atmayı denedi ama rakip savunma oyuncusu son anda müthiş bir refleks ile topa dokunmayı başardı. sonra uğur'un direkte patlayan müthiş şutunu izledik. bir anda tüm stad sessizliğe gömüldü. rakip kaleci tolga kale vuruşlarını geciktirmeye başladı. şenol güneş skoru koruyabilmek için bir forvet oyuncuyu çıkarıp orta sahaya ön libero necip'i aldı. maçın son anlarında kazandığımız serbest vuruşta el-kabir'in topuk pasında topla buluşan ahmet çalık bizi heyecanlandırdı ama ofsayt bayrağı kalktı.
bu maçta tüm oyuncularımız mücadele etti, görevlerini yerine getirmeye çalıştı. selçuk, hopf, ahmet, kulusiç takımın en iyileriydi. ahmet oğuz, stancu ve hleb beklediğim performansı gösteremedi. hleb - irfan, stancu -aydın değişiklikleri biraz daha önce yapılsaydı kanımca daha iyi olurdu. sonradan oyuna giren irfan ve aydın da istekli ve verimli oynadılar. skulasson'un eksikliği hissedildi.
maçtan sonra beşiktaş kanadında büyük bir mutluluk vardı. belli ki çekiniyorlarmış bizden.
maç çıkışı onur'u arabasına kadar götürüp beşiktaş'ta boğaz kenarında bir yere oturduk. maçın değerlendirmesini yapıp ayrıldık. bu mağlubiyet bizi çok fazla üzmedi. çünkü takımın bir oyun planı var ve teslim olmuyor. genç oyuncularımız tecrübe kazandığında ve takım yavaş yavaş oturduğunda ligin korkulan takımlarından biri olacağı izlenimini verdi bize.
uğur çiftçi tanıl bora 15.02.2018 | forum.alkaralar.com
bilenler biliyor, birkaç yıldır denebilecek kadar uzun süredir, uğur çiftçi’yle ilgili münakaşaların tarafıyım.
maç sırasında veya sonrasında sohbet ederken, yazışırken, bazı arkadaşlarımız (birçok arkadaşımız!) ona kızıyor, ben savunuyorum. hatta, bilenler biliyor, hassas noktamdır, aleyhine konuşturmam!
bu bahisteki duygu ve düşüncelerimi forum’da kayda geçireyim istedim. hem polatlılı’nın forum’u canlandırma çağrılarını da karşılıksız bırakmamış olalım.
müthiş buluşlar ortaya atacak değilim. öncelikle, uğur çiftçi’nin zaaflarını ben de biliyorum. pahalıya mal olan bir sakarlığı var. sebebiyet verdiği penaltı sayısı iki haneli rakamları bulmuş olabilir. topla çıkarken veya atağın olgunlaşma safhasında heba ettiği toplar da oluyor; gerçi bunu abartmamak lâzım, oranın çok yüksek çıkacağını sanmıyorum. bazen agresif bir öfkeye kapılıyor, kart tehlikesine giriyor, takımı da geriyor. yer tutma problemleri var, bazen adresinde bulunamıyor. birçoklarımız, ilerleyen yıllar içinde kendini geliştirmemesinden muzdaripler.
ama allahaşkına, bundan ibaret midir? değildir. bu zaafların arka yüzü de var. zararlı olabilen o hırsı, kimi zaman da ateşleyicidir, direnç artırıcıdır. (bazen, mesela son kasımpaşa maçı, uğur tuhaf bir durgunluk içinde olabiliyor, ben o zaman üzülüyorum.) en önemlisi: uğur’un bu ligde hücuma çıkma kabiliyeti en yüksek savunmacılardan biri olduğunu düşünüyorum. zaten o sayede, 3-5-2’nin sol kanadı için idealdir, her işi gören mutfak robotu. hatta, arkasında bir savunmacı tertibatıyla ve tabii özel taktik çalışmayla, icabında (eski tabirle) sol açığa doğru evriltilebileceğini bile düşünüyorum. (bunun doğrusunu, şüphesiz özhan bilecektir.) doğrudan asist niteliğinde ortalar “kesebildiğini” biliyoruz. geçen sene antep deplasmanında serdar gürler’e ortasını hatırlayın, bu sezon kayseri maçında topu rakipten söküp alıp jailton’a yaptığı müthiş ortayı hatırlayın. bunların yegâne örnekler olmadığını biliyorsunuz, uğur’un böyle bir mahareti var. keşke daha geliştirse. şutu da vardır – bence uzak menzilli şutu da ara sıra deneyebilir. (kötü denemelerini de gördük, ama iki sezon önce istanbul’da beşiktaş üst direğinde patlayan topu da unutmayın.)
bütün bunlar kadar önemlisi, elbette, onun altyapımız mahsulü olması, gençlerbirliği’nde yetişmiş olması, “bizim” uğur’umuz olması. tıpkı ahmet oğuz gibi. sıkma programında çalışan çamaşır makinesi gibi dönen şu transfer karambolünde, en ifrit olduğumuz zamanlarda bile takımla özdeşleşmemizi sağlayan nedir? bu çocuklardır! zaten uğur’a kızıp duranlar da, “bizim adamımız” olduğu için ona başkalarına kızdıklarından çok daha fazla kızıyorlar, değil mi? ben de diyorum ki, kızarken sevmeyi unutmayınız! uğur’un alamet-i farikalarından biri, beyaz fanilasını formanın altından sarkıtması. klasik çubukluyla oynarken, o beyaz fanilanın etekleri, sanki belinde beyaz bir kuşak varmış gibi görünüyor. bakın bunu sevmiyorum.
dediğim gibi, bilmediğiniz bir şey söylemiyorum. seviyorum işte!