portekiz basını dünkü nüshalarında yarın bizimle yapacakları milli maçın haberlerine geniş yer vermişler ve özellikle müsabakanın kötü sahada oynanacağı üzerinde durmuşlardır.
a bola gazetesinde, maçı takip etmek üzere portekiz milli takımıyla istanbulda bulunan aurelio
marcio'nun imzası ile «portekiz aslanları türklerden önce çamur saha ile mücadele edecekler» başlıklı şu yazı çıkmıştır: «daha hava meydanında türk basını bize maçın zemini feci bir şekilde kötü olan eski sahada oynanacağını söyledi. bunun üzerine otele gider gitmez idarecilerimiz fifa'ya bu saha için itirazda bulundular. bütün futbolcular pazar günkü maçın çok güç geçeceğine müdrikler. hele bu saha durumu, pnlara işe daha ciddi sarılmalarını teşvik etti. türklerin kendi sahalarında akıl almaz neticeler aldıkları, unutulmamalı ve eğer takımımız türkler karşısında mağlûp olursa bunu çek yenilgisinin takip edeceği akıldan çıkarılmamalıdır.»
diğer portekiz gazetelerinin de yazıları mahiyet itibariyle birbirini aynıdır.
1. urgüplu: maçın a. sami yen'de oynanması hâlinde sorumluluğu yüklenmeyeğini bildirdi
2. bir teklif: «maç a. sami yen'de oynansın; fakat seyirci alınmasın...» bu istek cevapsız kaldı
3. hazırlık: her şeye rağmen ilgililer m. paşa sahasını maça yetiştirmeye çalışıyor
4. son söz: millî maçın kaderi, suriye'li hakemlerin müsabakadan önce vereceği karara bağlı...
maçın oynanması tehlikeye girdi
portekiz'li idarecilerle dün gece yarısına kadar yapılan müzakereler netice vermedi. durumu fifa'ya bildirdiler
portekiz milli takımı idarecileri dün gece saat 24.00’de çim saha olmadığı takdirde, türk milli takımı ile maç yapmayacaklarım bildirmişlerdir.
bu âni karar karşısında, futbol federasyonu ikinci başkanı dr. selâhattin akel, portekizli idarecilere, her türlü zarar yanında bütün meşguliyeti üzerlerine aldıkları takdirde taleplerinin kabul edileceğini söylemiştir. portekiz futbol federasyonu genel sekreteri lacerda ise, türk futbol federasyonuna mesuliyeti üzerlerine aldıklarına dair bir kâğıdı bu sabah vereceklerini açıklamıştır. dün akşam lizbon'la görüşen lacerda ayrıca maçın ankara’da oynanmasını teklif etmişse de bu talebi federasyonumuz tarafından kabul edilmemiştir.
portekizli idareciler ayrıca, fifa'ya bir telgraf çekerek milli maçın ali sami yen'den, mithatpaşa’ya alındığını duruma müdahale edilmesini talep etmişlerdir. idareciler çektikleri telgrafta, dünya kupası statüsünün 17. maddesi gereğince müsabakanın çim veya zemini düzgün sahada yapılması icap ettiğini hatırlatmışlardır.
lacerda basın toplantısı yapıyor
portekiz futbol federasyonu genel sekreteri lacerda bu sabah 10 da hilton otelinde bir basın toplantısı yapacaktır.
genel sekreter lacerda «biz bu sahada bir dünya kupası maçını oynamayız, her şeyi göze aldık, hattâ hükmen mağlubiyeti dahi» demiştir. portekiz'li diğer yetkili idareciler de maçın sahasının değişmemesi halinde sâdece maç sadece sahaya çıkıp, halkı selâmlayacaklarını bildirmişlerdir.
durum bir aralık müsbet bir şekle bağlanırken, teknik üniversiteden gelen rapor bütün teşebbüsleri yarıda bırakmıştır.
çünkü prof. feridun ansan’ın başkanlığındaki üç kişilik heyet ali sami yen stadının yeni ve açık tribünlerinde çatlaklar görüldüğünü açıklamışlardır. heyetin raporunda stada, çatlakların sebebi anlaşılıncaya kadar seyirci alınmasının mahzurlu görüldüğü belirtilmektedir. raporun açıklanmasından sonra, devlet bakanlığına türkiye - portekiz milli maçının ali sami yen stadında seyircisiz yapılması teklif edilmiş, bu teklif kabul edildiği takdirde stadın maç günü askeri kuvvetlerle kordon altına alınması ileri sürülmüş, ancak ankara buna müsbet, menfi bir cevap vermemiştir.
bölge müdürlüğü, bu karışıklığa rağmen dün sabahtan itibaren mithatpaşa stadının futbol oynanmayacak hale gelen oyun sahasını temizlemeye ve hazırlamaya başlamıştır.
milli futbol takımımız dün sabah mithatpaşa stadında son antrenmanım yapmıştır. bu çalışmanın sadece futbolcuların durumunu son bir defa daha gözden geçirmek maksadiyle yapıldığım ifade eden menecer sandro puppo «sizce netice ne olur?» sualini, «herhalde portekiz’den daha iyi» seklinde cevaplandırmıştır.
çalışmanın sonlarına doğru sakatlığı devam eden ismail izin alarak antrenmanı terketmiş, «bu, benim için büyük talihsizlik, oynayamayacağım için üzgünüm» demiştir.
ismail'den sonra, şükrü'nün de sakatlığı devam etmektedir.
antrenör cihat arman, milli takınım üç ortası ayhan, metin ve can'a yarım saat süren penaltı atışı provası yaptırmıştır.
bu arada solbek mevkii için talât veya ercan'ın da üzerinde durulmaktadır.
potekiz millî takımı futbolcuları dün yaptıkları antrenman sırasın, "bu sahada biz futbol oynamayız" dediler
necmi tanyolaç
sahaya kim çıktıysa, dudaklarını ısırdı... sahaya kim adımını attıysa, yüzünü buruşturdu. başında, ortasında, sonunda hepsi söz birliği etmiş gibi bizim futbol sahası diye bildiğimiz, sürülmüş bataklığa bakıp son sözlerini söylediler: «biz bu sahada oynamayız.»
dilimiz döndüğü kadar bunun kendilerine karşı kurulmuş bir tuzak olmadığını anlatmaya çalıştık. başta eusebio olmak üzere, idarecilerine, futbolcularına ve gazetecilerine, tribünlerde çatlaklar var, dedik. belediye dedik... sorumluluk tehlike dedik.. bulgar maçını hatırlattık. insanlar tribünlerden döküldüler dedik. inanmadılar. bunun altında inanın bir kötü niyet yok, sahamız var, ama burada oynamaya mecburuz, burada oynamaya mecbursunuz, dedik. nuh dediler. peygamber demediler. halimize güldüler de. sonunda kararlarını değiştirmediler ve «her namuslu ailenin başına gelir» de yip, o kara çamurun üzerinde iki saat kadar çalıştılar...
tbibünlere selam
eusebio ve arkadaşları mithatpaşa stadındaki idmana motor gürültüleri arasında çıktılar. sahanın ortasında kimbilir kaç beygirlik bir su motoru bir baştan, öbür başa gidiyor ve sahayı düzlemeye çalışıyordu, ihtimal ki portekizliler dünyanın neresine giderlerse, gitsinler böyle bir saha görmeyecek ve böyle bir sahada çalışmayacaklardı.
sonra bir yetkili sahanın ortasına koştu. adamlara ayıp oluyor, kes şu motorun gürültüsünü demiş olmalıydı, her halde. motorun gürültüsü kesildi. motoru da, sahada çalışan adamları da sahanın kenarına aldılar. insanın koşarsa, düşüp, kalça kemiğini kırabileceği sert çamur tabakası üzerinde dünyanın en pahalı futbol takımlarından birinin idmanı başladı. tribünler dopdoluydu, yağmura rağmen. halk ille de eusebio diyordu. ehh, mozambikli, falan ama beklenen adamın ismi eusebio olunca, geç çıktı sahaya tabii. bir alkış, bir alkış, yaşa eusebio... sonunda «gol - adam» dayanamadı ve sağ elini tribünlerdeki topluluğa kaldırdı. selâmdı bu... derken eusebio bütün futbolculardan ayrıldı, gitti, deniz tarafındaki kaleye, orada hafif hafif kültür fiziğe kaptırdı kendini. fotoğrafçılar da arkasından. tek arap iyi olmayacağından, yanına coluna'yı da aldı. beraberce fotoğraf çektirip, koştular. eusebio «benim milli maçta oynamam şüpheli» diyordu. onun için kültür fizik yapıyorum». sonra, parolayı hatırlamış olacak, ilâve etti; «ben bu sahada oynamam. kimse oynamaz.» mozambikli hemşehrisine döndü; «öyle değil mi?» coluna da tasdik etti başıyla...
brezilyalı antrenör otto gioria, sonra hepsini topladı. saha nın yeni açık tribünler tarafında, futbolcuları ikiye ayırdı. minyatür kaleler arasında, topla oyalanma ve zaman tâyini yönünden kendince önemli bir çift kaleye başlattı. kalenin birini, boyu 1.85 in üzerindeki santrfor torres koruyor ve takımın en kısa boylusu simoes de bu itfaiye neferi kılıklı arkadaşının kalesine gol atmaya çalışıyordu. bir seferinde de arkadaşlarının «jero» diye çağırdıkları sakallı ve favorili germano topu eusebio'ya uzatırken kıç üstü düştü. bizim seyirciler güldüler tabii, iri kıyım adamın düşüşüne. çam devrilir gibi bir şey oldu.
farkında mısınız... portekiz milli maçı mithatpaşa stadına alınalı sanki portekizlilerin oradaki rakipleri yalnız çamurmuş gibi bizim milli takımımızdan artık hiç konuşmaz olduk. boyuna misafirlerimizi sokacağımız o balçık sahadan, o vıcık vıcık tarladan bahsedip şimdiden yüzlerimiz kızarıyor.
şimdiden portekizlilerden, mozambikli (eusebio) dan utanıyoruz. doğrusu da ne kadar utansak azdır. orada bizbize oynarken bile devre aralarında, maç sonlarında futbolcularımıza lâf ederken, hatâlarını söylemek isterken ezilip, büzülüyor, sıkılıyoruz.. «hele siz çıkın da bu sahada bir boydan bir boya bir kerecik yürüyün bakalım» demek akıllarından geçer diye korkuyoruz...
çok eskiden ingiltere'nin (coventry) şehrinde zalim, kalpsiz bir vali vardı. halka etmediğini bırakmıyor, vergi üstüne vergi koyup analarını ağlatıyordu. valinin iyi kalpli ve periler kadar güzel karısı (lady godiva) halkla çektiği çilelere dayanamadı. kocasına: «şu güne kadar halka iyi muamele edip, vergileri hafifletmezsen ben de çırılçıplak olup bir âta biner şehri boydan boya dolaşırım dedi. kocası bu tehdide kulak asmadı. daha doğrusu karısı böyle bir şey yapamaz sandı. fakat (lady godiva) günü gelince çırılçıplak soyunup beyaz bir ata binerek şehrin sokaklarında dolaşmakta tereddüt etmedi. ne var ki şehirliler bu iyi kalpli dostlarınımahçup etmemek için daha evvel sözleşmiş, aralarında yemin etmiş ve evlerine kapanıp pencerelerini, perdelerini, kepenklerini sımsıkı kapayarak ona bakmamışlardı. yalnız valinin esvapçıbaşısı kambur bir terzi dayanamayıp perde aralığından o şâhâne vücutlu kadını arsızca seyretmiş, ağzından kaçırınca da halkın gazabından kurtulamamıştı...
bu hakikaten olmuş tarihi vak'a bakın aklıma neler getiriverdi. bizler de hep bir olup sözleşsek ve milli maçı pırıl pırıl, yemyeşil ali sami yen stadında oynatmıyanlara: «ne olur oynatın orada maçı. ne teknik ârızadan, ne de trafik belâsından çekinin. zira milli gururumuz ve haysiyetimiz için fedakârlık yapıp hiçbirimiz gelmeyeceğiz o güzelim maça» diye yalvarsak, söz versek...
birden coşup içimden taşarak söyledim bütün bunları. biliyorum ki ne dersek diyelim, ne yaparsak yapalım 18 nisan 965 pazar günü gene portekizlileri sokacağız mithatpaşa bataklığına... fakat onları o ökçe söken çamur tarlasına sürenler korkarım ki kendi ökçeleri sökülmesin diye sahaya çıkıp misafirlerimizin ellerini sıkmaya bile gidemiyecekler...
soracak ben, cevaplandıracak onlardı. ama daha «merhaba» mı, bir ağızdan aynı soru ile karşılamışlardı: «stad? saha?»
«saha’sız, stad'sız konuşamaz mıyız?» dedim. «imkânsız» cevabını verdiler, «bizim mesleğimizi konuşturmamız için, herşeyden önce saha lâzım...»
oysa, bir köşeye çekilmiş, kitap okuyan germano’ya, portekiz milli takımının bu ünlü kaptanına «lizbon 5-1’inde seyirciydiniz. bu defa oyuncu» demek ve tahminini öğrenmek isterdim. «türk futbolü ihmale gelmez» le yetindi sakallı germano.. benfica ile gelişinde sakalsızlığını hatırlattım. «uğur» deyip geçti.
35 defa milli soliç coluna, her zamanki gibi güleryüzle inmişti asansörden... iyi dinlenmişe benziyordu. uyandığında penceresinden gördüğü boğaz'ın güzelliğinden söz açacak sandım. «uyanır uyanmaz, stadyomla karşılaştım» deyiverdi, lâfı «saha» ya getirmekten güç kurtardım. «futbol bu, belli olmaz» şeklinde konuşan emektar (futbolda böyle: 29 yaşa emekdar diyoruz) coluna, idareci ağzı kullanıyordu.
kaleci costa pereira görünürde yoktu. göğsünden ciddi bir ameliyat geçirdiği için istanbul'a gelememişti. revanşı göremiyecekti kısaca... milli takım kalesini adaşı jose pereira koruyacaktı bu maçta. o da genç sayılmazdı. evet 33'ünü doldurmuştu. hangisi olduğunu tanımadığımı söyledim, «kolay bulursunuz, en heyecanlımız» dediler. haklıydı jose: ilk defa (a) milli takımda oynayacaktı.
sağaçık jose augusto nazikti, hatır sordu önce. tabii «5-1 den beri nasılsınız?» demedi. ama ben sordum bunu, «iyiyiz, çok iyiyiz. fakat sizinkiler de iyi imiş» cevabım verdi. hem takımına güvenir, hem de maçtan ürker bir hava içindeydi.
antrenör otto gloria gülüyordu. ne zamana kadar mı? pazar akşamı da güleceğini, cümleleri arasına sıkıştırıyordu portekiz’in antrenörü... ama portekiz federasyonu genel sekreteri lacerda gülmüyordu. fifa'ya çektiği telgrafın cevabını bekliyordu, bir... bir de, genç takımlar turnuası’nda portekiz’in ne yaptığını... harçlıklarını dağıttı sonra futbolculara... onlar da hemen hilton'un dükkânlarında alış verişe koştular. hâtıra eşyası alma yarışını, kart yazma mücadelesi kovaladı. daha önce istanbul'a gelmiş olanlar, yenilere manzaraların hangisinin daha güzel olduğu tavsiyesinde bulunuyorlardı.
fakat herkes vardı da salonda, asıl beklenen yoktu. gözlerim hep, o değerli siyahı arıyordu. ve sonunda asansörün iki kapısı birbirinden uzaklaşırken, eusebio bize yaklaştı. sazlı, sözlü röportajdaydık. bir yandan sesini banda, öte yandan ünlü yıldızın sözlerini deftere not alıyorduk.
«saha’dan bahsetmek yok» dedim. «tek soru sadece» ricasında bulundu. tek soru: bu saha, bizim benfica ile gelişimizde oynadığımız saha mı?» tasdik ettim, yüzünü buruşturdu eusebio: «ayyy, çok fenaydı o...» siz iyi zamanda gelmiştiniz, o zaman mükemmeldi, diyemedim artık. başka sorularla başbaşa bırakmıştım şöhretli futbolcuyu... eusebio konuşuyordu şimdi:
«- evet, bence en büyük futbolcu, garrincha... pele sonra gelir.»
«- ben mi? durun bakalım, daha büyük futbolcu olmama çok var. henüz 23 yaşındayım. 2 defa oynadım avrupa karmasında, 1 defa da dünya karmasında. 15 defa da portekiz milli formasını giydim. işin başında sayılmaz mıyım?»
«- türk futbolu hiç de fena değil. daha doğrusu iyi futbolcularınız var. meselâ fenerbahçe - benfica maçında kıymetler görmüştüm. fakat lizbon'da tesirli olamadınız. herhalde tek tek iyi futbolcularınız var. takım halinde ayni başarıyı gösteremiyorsunuz.»
«- isim mi? fenerbahçe'nin o hep adını şaşırdığım yıldızı vardı... haa evet, lefter... sonra metin, kan bartt... pardon, can bartu». bir de austria'da oynayan kaleciniz...»
«- ooo zor sual... tabii zor maç pazar günkü...»
«- türkiye'den o kadar çok mektup alıyorum, öyle çok resim ve imza istiyorlar ki, türk sporseverlerinin bu ilgisine toptan pazar günü teşekkür edebileceğim. ama belki bu teşekkürüm memnun etmez onları... çünkü benim teşekkürüm ancak iyi oynamak ve... kusura bakmayıp ama, gol atmakla olabilir...»
karar, uzun tartışmalardan sonra alındı. 19 mayıs'taki müsabaka saat 14.30'da başlayacak. takımlar bu sabah başkente gidiyor. can ve özcan için izin istendi
türkiye - portekiz dünya kupası eleme maçı, yarın saat 14 30'da ankara 19 mayıs stadında oynanacaktır.
portekizlilerin, mithatpaşa’da oynamayı reddetmesi üzerine, iki taraf yetkilileri arasında dün uzun görüşmeler yapılmış ve sonunda maçın ankara'ya alınması hususunda anlaşmaya varılmıştır.
ilk protesto: «oynamıyoruz.»
portekiz federasyonu yetkilileri, mithatpaşa’daki antrenmandan sonra sahayı beğenmediklerini söylemiş, fakat bunu resmi bir protesto olarak bildirmemişlerdi. daha sonra hazırladıkları bir yazıyı, önceki gece yarısından sonra türk federasyonuna sunmuş ve dün sabah da hilton'daki basın toplantısında açıklamışlardır.
portekiz federasyonu yöneticilerinden paulo tavares, «duruma üzgünüz, ama bizim durumumuz da müşkül» diye söze başladığı basın toplantısında, portekiz’in dünya kupası’nda, bu takımın iskeleti olan benfica'nın da şampiyon kulüpler'de iddialı olduklarını belirtmiş. milyonluk futbolcularını mithatpaşa'da oynatamayacaklarını söylemiştir. türk federasyonunun iyi niyetli çabasını yakından gördüklerini ifade eden misafir yöneticiden sonra, portekiz federasyonu genel sekreteri lacerda, resmi protesto yazısını okumuş, fifa'nın dünya kupası yönetmeliğine göre, maçın «çim» sahada oynanabileceğini açıklamıştır. lacerda, «fifa’dan emir gelirse, itiraz hakkımız mevcut olmak şartiyle oynarız. yahut da ali sami yen'de seyircisiz maç yapabiliriz» demiştir. lacerda, «türkiye'nin her yerinde, ama çim sahada oynayabileceklerini» de sözlerine eklemiştir.
federasyonun
cevabı
ayni saatlerde mithatpaşa"daki büroda toplanan türk federasyonu, durumu incelemiş, maçın mithatpaşa'da oynanması zaruretini resmi bir yazı ile misafirlere sunmuştur. federasyonumuz bu yazısında, «mücbir şartlar dolayisiyle maçın ali sami yen'de oynamasının mümkün olmayacağını» tekrarlamış, ancak «durumun 5 ay önse fifa'ya bildirilen maç kâğıdında açıklanmış bulunduğunun ve maçın mithatpaşa'da oynanacağının 9 nisan'da, yâni hareketlerinden önce portekizlilere de duyurulmuş olduğunu» belirtmiştir. federasyonumuz, cevabında fifa yönetmeliğine de dokunarak* «maçların çim sahada oynanmasını emreden bir hüküm bulunmadığını» ifade ile, «maçı mithatpaşa'da oynamadıkları takdirde bütün sorumluluğun portekiz'e teveccüh edeceğini» öne sürmüştür. federasyonun, kesin karar için dün saat 15’e kadar mühlet vermesiyle biten bu yazıdan sonra iki taraf, hilton'da yeni bir görüşmeye oturmuşlardır.
suriyeli hakeme göre, saha nizami
bu arada ayrı bir otelde sakin sâkin maç gününü bekleyen suriyeli hakem de, bir «milliyet» mensubunun sorusunu şöyle cevaplandırmıştır: «maçın oynanamayacağına, sahanın nizami olup olmadığına karar vermek yetkisi, bana aittir. buna da ancak maçtan az önce karar verilir.»
hakem dassan, mithatpaşa sahasının şu halinin «nizami» olduğunu belirtmiş, «fakat sevamlı yağmur sebebiyle, nizami şartlar kaybolursa, elbette maçın oynanması tehlikeye girer» demiştir.
sürpriz: 19 mayıs stadı
türk ve portekiz federasyonu yetkilileri, saat 15'de hilton'da müşterek bir toplantı yapmış, uzun ve tartışmalı günü karara bağlamışlardır. beden terbiyesi genel müdürü nuri gücüyener'in de katıldığı toplantıda, portekizliler, «biz oyundan kaçmıyoruz, ancak bizi bu balçıkta oynatmağa mecbur etmeyin. ali sami yen'de seyircisiz oynamanın çârelerini sağlayın» demişlerdir.
bu teklifin imkânsızlığı ve misafirlerin «çim saha olsun da, nerede oluru olsun» demesi karşısında yöneticilerimiz, son teklif olarak «ankara 19 mayıs stadı» nı öne sürmüşlerdir. bu sahanın çim olduğunun kendilerine bildirilmesi üzerine, portekiz yetkilileri de teklifi uygun karşılamışlardır. stadın maça hazırlanması, ankara'ya gidilmesi için maç tarihinin değişmesi gerektiği hususunda da mutabık kalan iki taraf yetkilileri, müsabakanın bir gün sonraya bırakılmasına karar vermişler. «19 nisan pazartes) günü saat 14.30» da anlaşmaya varmışlardır.
yola çıkanlar yoldan dönenler
milli maçı seyretmek üzere istanbul’a gelmekte olan bâzı ankaralılar, haberi alır almaz, derhal yoldan dönmüşlerdir. buna karşılık mithatpaşa önünde bekleyen, bilet arayan bâzı sporseverler de, maç hakkındaki kararı öğrenince, hemen başkente gidecek taşıtlara başvurmuşlardır.
can'a ve özcan'a yeni izin
portekiz maçı için getirilmiş olan can'la özcan, kulüplerinden yarına kadar izin almış durumdadırlar. bu sebeple iki futbolcu için de, kulüplerinden yeniden izin istenecektir. lazio ve austria kulüplerinin bu konuda anlayış göstereceği sanılmaktadır.
"mithatpaşa stadında oynamak bizim için avantaj, fakat dünyaya rezil olacağız. adamlar, türklerin çim sahası var, ille de galip geleceğiz diye stadı açmayıp, bizi bataklığa saldılar diyecekler.»
milli takım kaptanı metin oktay, bu sözlerine şunları ekliyordu: «- biz bu sahada haftada iki maç oynarız. iki de antrenman yaparız. 10 senelik futbol hayatımız yarıya iner. adamlar, böyle sahada bir maç bile oynamaktan çekiniyorlar.»
milli takım namzetlerinin sıkıntılı bir gün geçirdikleri yeniköy’deki kamp yerinde bütün konuşmalar çim saha üzerinde dönüyordu.
portekizlilerin, maçı bir çim sahada oynamak istemeleri karşısında çeşitli fikirler ortaya atılıyordu.
meselâ ismail kurt, «anadoluhisarı sahası çimen» diyor. kaleci ali filibeli ise, «anadoluhisarı’na gidinceye kadar bizim dalyan'da oynayalım, maç seyirci de yapar» diyor, özcan köksoy ise «bütün kabahat mithatpaşa’nın yanlarındaki çimenleri sökenlerde. ne güzel, sahayı senelerden beri çimen diye yutturuyorduk.» diyordu.
«adamlar bal gibi korkuyor»
can bartu ise, portekizlilerin bir beraberlikten korktuklarım ve bu sebeple oynamaktan çekindikleri kanaatinde idi. ve «adamlar bal gibi korkuyorlar» demekten kendini alamıyordu.
bir ara «yağmur devam ettiği takdirde çimen saha çamur olur mu?» konusuna dönüldü. bu hususta yabancı sahalarda oynamış olanlar fazla söz sahibi idi. nitekim, naci, fenerbahçe’nin floransa'da fiorentina ile yaptığı maça temas etti ve «şakır şakır yağmura rağmen top sahada yağ gibi kayıyordu.» dedi. austria kalecisi özcan arkoç ise, «kardeşim, ne kadar yağmur yağarsa yağsın, çimende futbol oynamak bambaşka. ben şimdi futbol oynadığımı yeni farkettim. bir zamanlar zımpara taşı gibi sahalarda oynamaktan her tarafım yara bere içinde idi.» sözleri ile çimen sahalar hakkındaki görüşlerini açıklıyordu.
* bir gün biri gelip «ben bu sahada oynamam» diyecekti. ve dedihem yalnız bu kadar da değil:«ben, milyonluk ayakları çamur yığınına gömensem!..»
* gün, karanlık başlamıştı. gün, bulutlu başlamıştı. gittikçe kararan bulutlar, koca bir milli maçın üstüne indi sonunda... bu karanlık sabahın erken saatlerinde mithatpaşa kapılarına koşan sporseverler sırılsıklam ıslanırken, ayni stadın bir odasında toplanmış türk yetkilileri de buram buram terliyordu. fakat yalnız değildiler terlemekte: ayni anlarda hilton'un alt salonunda da portekizin sıkışmış başları vardı. «milyonluk ayakları çamura gömemeyiz» diyenler...
* sanki o ünlü eusebio o otel de değildi. hattâ hattâ yanınızdan geçen beyaz kazaklı, şu şirin genç eusebio dan başkasıydı. eusebioluğuna euaebio idi de... eusebioluğunu gösterip gösteremeyeceği tartışması arasında kaybolup gitmişti. şu bir köşeye çökmüş, derin derin düşünen sakallı mıydı bir gün önceki antrenmanın hareketli germano’su? inanmak güçtü. herkes onları, onlar da maçı unutmuştu sanki... coluna mı? jose augusto mu? simoes mi? ne yanyana fotoğraf çektirenlerin hücumuna, ne imza avcılarının akınına uğruyorlardı. otelin turist müşterileri arasında seçmek zordu portekizin, benficanın ünlü yıldızlarını... yıldız yağmurunu da örtmüştü sahanın üstüne çöken kara bulut...
* günün adamı, lacerda idi. portekiz federasyonunun ufacık tefecik genel sekreteri... boyundan pek büyük kararları açıklayan kişiydi... dünya kupası yönetmeliğinin 17. maddesini gösteriyor, «bakın» diyordu, «ne yazıyor: (maçı tertip eden federasyon, maçın yapılacağı sahanın milletlerarası maçlar için kaidelerin tesbit ettiği şartlara uygun olmasını, yer (çim) ve düzgünlük bakımından iyi durumda bulunmasını, asayiş ve intizamım sağlamak zorundadır...)» lacerda'ya göre, (çün) deyiminin paranteze alınması, «sahanın mut laka çim olması» anlamına geliyordu. bizim yetkililer ise, (çim)in paranteze alınmasının. sahanın toprak da olsa, çim de olsa, «nizami» bulunmasını emrettiği şeklinde yorumluyorlardı. kısacası, lacerda'nın adında olduğu gibi, maddede de iki taraf ayrı telden çalıyordu. portekizlilere göre «laserda» olan lacerda, bizimkilerin dilinde «lâkerda» oluvermişti.
* antrenör otto goloria'ya yanaşan bir gazeteci «takımınızda değişiklik var mı?» dedi. güleryüzlü brezilyalı hoca daha gevrek güldü: «sahanızda değişiklik var mı?» galiba, ileriyi en iyi gören, gloria olmuştu. çünkü hilton - dolmabahçe ringi yapmaktan romatizmaya tutulan gazeteciler, akşama doğru evet, var» cevabını vereceklerdi misafir antrenöre... karanlık gün nihayet aydınlanmıştı:eusebio kollektif şlrketl'ni ankara seyredebilecekti. «adiyö lizbon»cular, «adiyö istanbul» diyordu sonunda....
ordinaryus profesör feridun arısan'ın enteresan açıklaması: "a. sami yen için rapor vermedik"
profesör, başbakanın «tribünlerde çatlak var» şeklindeki beyanatını hayretle karşıladığını söyledi. malik yolaç ise «maç oynanabilirdi» diyor
ordinaryüs profesör feridun arısan, «biz ali sami yen stadında tehlike vardır veya yoktur şeklinde hiç kimseye rapor vermedik» demiştir.
beden terbiyesinin bayramdan iki gün evvel kendilerini ali sami yen stadındaki çatlaklıkları tesbit etmek maksadı ile görevlendirdiğini bildiren feridun arısan, vaktin kısa olması sebebiyle ancak tetkikatın başladığı şeklinde, beden terbiyesine bir rapor verdiklerini açıklamıştır. ordinaryüs profesör, başbakan suat hayri ürgüplü'nün demecinde kendilerinden bahsetmesini hayretle karşıladığını bildirmiştir.
diğer taraftan, ali sami yen stadının müteahhidi, kemâl uzan’ın vekili taha akburak dün bir açıklama yapmış ve, «tribünlerde çatlaklık yoktur. biz bütün mesuliyeti üzerimize aldık, yeter ki ilgili makamlar bu hususta karar versinler» şeklinde konuşmuştur.
malik yolaç «maç oynatılabilirdi» dedi
eski devlet bakam malik yolaç dün, türkiye - portekiz milli maçının ali sami yen stadında oynatılmaması karşısında çok üzüldüğünü ifade ederek şu demeci vermiştir.
«- müsabaka ali sami yen stadında oynatılabilirdi. türkiye’nin avrupa’daki söz konusu bir maçta yetkililerin sorumluluğu üzerlerine alıp portekiz takımını ali sami yen stadına buyur etmeleri gerekirdi. bence bu meselede prensiplerden çok, türkiye’nin devletlerarası prestiji önemlidir.»
türkiye - portekiz millî maçına bilet bulmak isteyen sporseverler dün 7 saat yağmur altında beklemiştir.
sabahın erken saatlerinde mithatpaşa stadı eski duhuliye gişeleri önünde kuyruk olan sporseverler, zaman zaman futbol federasyonu istanbul bürosuna girip çıkan ilgililerin etrafında halka olmuş ve maçın oynanıp oynanmayacağı ve biletlerin ne zaman satışa çıkarılacağı hakkında sualler sormuştur.
yağmur altında bilet bekleyenler
iki federasyon mensupları arasında müzakereler cereyan ederken, büyük bir sabırla gişelerin önünden ayrılmayanlar, ancak saat 15.20 de istanbul bölge müdürlüğünün yapmış olduğu anons ile maçın ankara'ya alındığını öğrenmişler ve sırılsıklam bir şekilde mithatpaşa stadı civarını terketmişlerdir.
stad gişelerini terkeden sporseverlerin büyük bir çoğunluğu, «kemiklerimize kader sırıl sıklam olduk. bâri maç oynansaydı da şu eusebio'yu bir kerecik görseydik» demekten kendilerini alamamışlardır.
lizbon'daki 5-1'lik maçın revanşı bugün ankara'nın 19 mayıs stadında yapılıyor
türkiye - portekiz
suriye'li hakemlerin yöneteceği maçı 15.00'ten itibaren radyolar naklen verecek. romen antrenörü oana da, ankara'ya geldi
kaptan metin "seyirci bizi desteklerse yenebilirz" dedi
halit kıvanç ankara'dan bildiriyor
türkiye - portekiz dünya kupası maçı bugün saat 15 de 19 mayıs stadında oynanacaktır. suriyeli hakem dachan’ın yöneteceği ve yan hakemliklerini gene suriyeli tello ile havaslı’nın yapacağı maça tarafların, son dakikada bir değişiklik olmadıkı takdirde, şu kadrolarla çıkması beklenmektedir.
portekiz: jose pereira - festa, hilario - mendes, germano, jose carios, jose augusto (k), eusebio, torres, coluna, simoes.
dün sabah iki ayrı uçakla başkente gelen ve ayrı otellere yerleşen iki takım, 19 mayıs stadında birer çalışma yapmışlardır. milli takımımız saat 12.30'da 19 mayıs stadında topsuz hafif çalışmış, sadece antrenör arman üç kaleciyi topla idmana tâbi tutmuştur.
portekizliler ise demirspor - hacettepe maçında stada gelmiş ve bu müsabakadan sonra bir saat süren sıkı bir antrenman yapmışlardır.
maçın 30-20-10 lira olan biletleri dün saat 14'de satışa çıkarılmıştır. maça büyük ilgi gösteren sporseverler, stad gişelerinde kuyruk yaratmış, akşama doğru ise karaborsanın faaliyete geçtiği söylenmeye başlamıştır. yetkililer, maç sırasında tribünlerde tehacümü önlemek amacı ile stadın istiab haddi olan 35 binden daha az bilet satma kararındadırlar. nitekim bastırılan bilet toplamı 32.500 dür.
ankara radyosu ve ona bağlanarak istanbul radyosu türkiye - portekiz maçının tamamını 19 mayıs stadından naklen yayınlayacaktır.
romen antrenörü
milli maçı izlemek üzere grubundaki diğer iki memleketten müşahitler gelmiştir. romen müşahidi, fenerbahçe'nin iki yıl önce elediği petrolül takımının antrenörü, hâlen romen millî takımı antrenörü oana’dır. portekizlilerin idmanı sırasında görüştüğümüz oana, romen milli takımının gençleştiğini, eskisinden kuvvetli olduğunu söylemiş, «bir hafta önce milâno’da milan takımı ile bir hazırlık maçı yaptık. 2-0 yenilmemize rağmen takımım bana ümit verdi. ancak bizim grupta en şanslı portekiz'i görüyorum» demiştir.
ne dediler?
baş antrenör cihat arman: «bu maçın ikinci bir macar zaferi olacağına inanıyorum.» kaptan metin oktay: «maçın yerinin değişmesi moralimize tesir etti. fakat seyircimiz bizi devamlı teşvik ederse portekiz'i yenebiliriz».
dışta veya içte, bugüne kadar oynadığımız bunca milli maçlardan sevinçle, teessürle ayrıldığımız pek çok müsabaka var.
bir prag beraberliği... hidegkuti'li, puşkaş'lı macar'ları mithatpaşa’da dize getirişimiz... koskoca rus millî takımına moskava'da 1-0 mağlûp oluşumuz.. norveç’i, hollanda'yı kendi sahalarında yenişimiz... sonra bologna bozgunu.. italyan basınının netice ile olduğu kadar, şımarık bir lisanla bıyığımızla, sakalımızla, kıyafetimizle alay edişi... bu korku ve aşağılık kompleksi içinde mithatpaşa’da yine dünya kupası için italyan larla yaptığımız revanş karşılaşması... 1 - 0’lık yenilgi... gerçi, iyimser idarecilerimiz, daha sonra verdikleri beyanatlarda «futbol netice oyunudur. bu bir başarıdır» dedilerse de acaip bir müdafaa taktiği karşısında yine de yüzlerimiz kızarmıştı.
lizbon bozgunu
tunus’la ankara’da oynadığımız çerez maç. ve bir felâket günü; ali sami yen'de bulgarlar la yaptığımız 0-0'lık karşılaşma... o bulgar'lar bizi vasilevski’de ayni şartlarla yakalasalar, o yelpaze müdafaa ile tozumuzu atarlardı. sonra, lizbon'daki 5-l’lik ağır mağlûbiyet. güya milli takımımız uzun bir süre çalışmış ve portekiz'e en seçme eleman lardan kurulu bir ekiple çıkmıştı. maçtan önce bunun müdafaasını yapanlar, nnacional stadındaki o şaşkın ve dağınık halimizi teselli edebiyatından ince örnekler vererek izah etmeğe çalışmışlardı. müdafaa oynamıştık. hem de bal gibi anudâne bir müdafaa. eusebiolu, colunalı torres'li, simoes'li forvet ise iyi bir müdafaa yapmanın, bütün müdafaa elemanlarım hattâ forvete de yerleştirerek geriye çekmek demek olduğunu zannedenlere, güzel bir ders vermişlerdi
bugün saha ve seyirci avantajı bizde. üstelik çeşitli ikazlara aldırmaz gözüken yöneticiler, birer kıymet olduklarını dışarda ispat eden can ve özcan'a da kadroda yer verdiler.
bizim için dezevantaj olan ismail ve şükrü'nün sakatlığıdır. diğer elemanlar için tenkid hanesine kaydedilecek bir nokta görmüyoruz.
netice olarak portekiz futbolunun bizden kat be kat üstün olduğunu söyleyebiliriz. mevcut elemanların ekserisi dünya çapında şöhretler. biz bunların karşısında ne yapabiliriz? inşallah daha önceki maçlardaki gibi osmanpaşa müdafaası değil, temkinli, şuurlu bir takım oyunu ve hücum.
* şu türkiye - portekiz maçı dile gelse, herhalde ilk işi, ünlü «han duvarları» nı «yen duvarları» na çevirmek ve o güzelim stadın aşamadığı duvarlarının özlemi içinde, şöyle demek olurdu:«sahadan sahaya atılmışım ben...»
* bizim futbolcular. «aman» diyorlar. «ne olursa olsun, nerede olursa olsun yeter ki şu maçı oynayalım bitsin.. kurtulalım...» iddialı değiller ama, ümitsiz de değiller.. arada «hiç belli olmaz» diye konuşuyorlar, «bir bakarsınız ikinci macar zaferi de 19 mayısa rastlar...» evet, çocukların azmi, 19 mayıs'ta 19 nisan maçını başarıyla kapatacak kadar büyük... karşılarındakilerin ise, şöhreti daha da büyük...
* kaleci özcan, eusebio'ya karşı ikinci defa oynayacak... istanbuldaki benfica fenerbahçe maçını hatırlayan özcan, «değişik şartlarda oynuyoruz bu defa kocaman eusebio önünde kalemi ufaltmağa top geçmez hale getirmeğe çalışacağım» derken, can da fiorentina formasiyle ispanyada benfica'ya karşı oynadığı maçtan bahsediyor. bartu, önceki gelişlerine nisbetle daha hırslı görünüyor bu sefer...
* portekizlilerin 19 mayıstaki antrenmanı bir maç kadar görülmeye değerdi. hele eusebio'nun tek başına nefis hareketleri, sanki şöhretinin sırrını açıklıyordu. seyirciler kendisini «yaşa eusebio» diye alkışladılar. sonra da torres'in bombalarını kurtaran bir kaleci olarak alkışlandı eusebio...
* portekizli futbolcular demirspor - hacettepe maçını seyrederken «eyvah, saha bozuluyor» endişesinde idik. bunu farkeden portekizli bir meslekdaş maçın ağır temposuna işaretle «yok canım dedi. pek fazla oynamıyorlar ki!»
* portekizliler saha için ya «iyi» dediler bu defa, ya da hiçbir şey demediler. söyliyecck sözleri kalmamıştır artık.. hele ankara'nın «kırk ikindi» yağmuru tepeden in-
türkiye - portekiz maçının nerede oynanacağı etrafında çıkan anlaşmazlık iyi ki tatlıya bağlandı. futbol öyle bir spordur ki, netice ne olursa olsun dostluk ve kardeşlik her zaman muhafaza edilmelidir.
oynanmayan bir maç yüzünden türkiye ile portekiz’in birbirlerine sırtlarını çevirmeleri bahtsızlık olurdu.
şimdi maçın sonucu ne olabilir? bunu kimse tahmin edemez. lizbon’da elde ettiğimiz 5-1 lik skor, portekiz takımının şimdi de üstünlüğünü muhafaza edeceğini tahmin ettirir. fakat, portekiz'deki 5-1 lik neticenin burada tekrarlanması mümkün değildir. hattâ portekiz'in galip gelmesi dahi şüpheli. takımımızın teknik üstünlüğünü, taktikte olgunluğunu ortaya koyup koyamayacağını da bilmiyoruz.
birçok şeyler, oyuncularımızın fizik imkânlarım azaltmış olabilir. maçtan hemen önceki ruh haleti, karşılaşmanın neticesi üzerinde duyulan şüpheler, oyuncuların hali, yukarıdaki düşüncelerimizde bizi haklı çıkartmaktadır.
ve nihayet, lizbon'da dünya klâsında oyuncular ve avrupa'nın yüksek seviyesinde bir futbol ekibine karşı çok büyük cesaretle oynamış bir türk takımı var karşımızda...
türk'lerin heyecanlı oyunu, kuvvet ve canlılığı portekizli hârika futbolcuları şaşırtabilir, dağıtabilir.
şahsen, portekiz'in hiç olmazsa bir beraberlik koparabileceğine ümidim var.
bu maçın, türkiye ile portekiz arasında sportif dostluğun takviyesinde büyük rol oynayacağına da inanıyorum ve bunu bekliyorum.
can'ın hârika oyunu 5-1'in revanşını almamıza yetmedi 1-0
kazanacağımız maçı verdik
millî takımımız, portekiz'den daha üstündü. tek golü eusebio 59 uncu dakikada frikikten attı
necmi tanyolaç ankara'dan bildiriyor
iki rakip vardı sahada.. bir silindir gibi, gol saçan bir tank gibi üzerimize gelip, bizi ezeceğinden korktuğumuz portekiz... ve bu şöhretler dağının altında silinip yok olacağından ürktüğümüz türk milli takımı.
korktuğumuz başımıza gelmedi. ne onlarda avrupa defanslarını yıldıran güçlülüğü gördük, ne bizim cephede bir yıkılış vardı. tamamen ters şeyler oldu maçta ve portekiz 1-0 değil, 2-0, 3-0 kaybedeceği maçı siyah şeytan'ın ayağından kazandığı golle aldı gitti... ucuz kurtuldu kısacası...
yazık ki, futbol oyununda ağır basan tarafa, gol kaçıran takıma puan verilmiyordu. ve yazık ki maç, kazanan taraf futbolcularının dudaklarındaki uçuklar bir mâna ifâde etmiyordu. bırakınız beraberliği, kazanabileceğimiz maçı kaybedecektik.
iki rakip vardı sahada... ezilecek sanılan ezecek duruma yükseliyor ve yirmiiki kişilik iki takım, iki değil bir yıldız yaratabiliyordu:can bartu... can'ı seyrederken «şu can; bu eusebio'nun niçin yanında değil?» diye alkışlıyorduk... yazık ki, türk millî takımının hücum hattı, böylesine bir futbol harikulâdeliği içindeki can'a rağmen sahayı mağlûp terkedecekti.
beraet eden seyirci
ankaralılar, millî takımı tutmuyor diyenler; dün ankara'da olmalıydı. bütün bir stad, hayır bütün bir başkent yaşlısıyla genciyle millî takımın emrine girmişti. eğer geçmiş yılların derinliklerinde yatan bir mahkûmiyet kararı varsa, dünkü maçtaki coşkunluk ve sevgi çağlayanı, o eski suçun beraeti olarak kabul edilmelidir.
misafirlerin beynine şişe atan kendini bilmezler ise, bu mutlu günün bahtsızları olmaktan kurtulamayacaklardır.
ilk parlayış
ilk parlayış naci'den başladı. eski günlerini yaşıyordu naci... bir sırık hamalini andıran iri yarı torres ile ilk mücadeleyi kazandı ve metin'i buldu. metin, girerken germano sert çıktı, ikisi birden yuvarlanırken germano topu eli ile çeldi. bu olayla da suriye’den gelen hakemlerin hakem olmadıktan anlaşıldı. biri ofsayt, diyor, öteki faul diyor ve galeyana gelen bir grup seyirci ellerindeki şişeleri sahaya fırlatıyordu. evet bu sinirlilik çabuk geçti ve 14. dakikaya kadar portekiz kalesini sıkıştırmaya devam ettik. can'ın fevkalâde pasları ile yaratılan fırsatlar, ortada bir delici ve vurucu adamımız olmadığı için eriyip gidiyordu.
15. dakikada ise biz bir tehlike atlattık. eusebio kendisine yapışmışçasına oynayan şereften kaçtı ve topu torres’in önüne bıraktı. bereket naci’ye.
iyi futbol oynadığımızı, yıldızlarla dolu portekiz'den üstün olduğumuzu söyleyeblilrdik. oyunu böylece götürürken 34. dakikada metin'e yapılan faulden bir frikik kazanmıştık. bu frikik maçın sonucunu değiştirebilirdi. çok yazık... can’ın 35 metreden yaptığı vuruşta top, rakip kalenin üst direğine vurup geri dönecekti.
eusebio konuşuyor
oyunun görünüşü, takımımızın gayreti ümitlenmemiz için yetiyordu. portekiz sinmiş, o koca eusebio bile ilk yarıda bir şut fırsatı bulabilmişti. ikinci yarı yediğimiz golde dahil devamlı olarak takımımızın tazyiki altında geçti. şimdi can bartu isimli bir türk çocuğu, lazio'dan misafir gelmiş bir delikanlımız, karşı taraftaki altın ayakları ve 30 bin kişiye futbolun nasıl oynandığını gösteriyordu. geriye geliyor topu alıyor, boş sahadaki arkadaşlarına atıyor, ileriye gidiyor en müsait arkadaşına pas hazırlıyor ve bizim forvet, bu şâhâne masadan aç kalkıyordu. can'ın ikramlarından ne ayhan, ne metin ne de diğerleri bir şeyler çıkaramadılar. biz, zaman zaman tek kale haline getirdiğimiz bu oyunu eusebio'nun 59. dakikada attığı bir golle kaybettik. eusebio, ceza sahasının dışından ve barajımızın kenarındaki boşluktan bir mermi gibi kalemizin köşesindeki boşluğa atıyor ve özcan sesten hızlı bu vuruşa yetişemiyordu. her şey bir tarafa eusebio'yu tanıtan, eusebio'yu anlatan bir çizgi idi bu gol.
ayhan kaçırıyor
oyunun 72. dakikasında can, bale yaparcasına rakip müdafaadan sıyrıldı ve metin'e kadar uzattı topu. metin sıçradı, yaşar'a aktardı. yaşar da ayhan'a... ayhan kaleci ile karşı karşşıya idi, atamadı. ayhan'ın kaçırdığı gol lerin kaçıncısı idi kimbilir. ve son fırsatı da metin yarattı ayhan’a, bu iş ayhan ile olmıyacaktı anlaşılan ve acemilikle birlikte bu kısmetsizliği de yenemedik sonunda.
soyunma odalarına gayret neşeli bir şekilde dönen portekiz'liler, millî sağiçimiz için şöyle dediler:
"can bartu ile övünebilirsiniz"
togay bayatlı ankara'dan bildiriyor
antrenör otto gioria soyunma odasının sisli havası içinde heyecandan sapsarı olmuş yüzü ile şöyle konuşuyordu: «türk takımı umduğumuzdan da fevkalâde oynadı. mithatpaşaya nisbetle çok iyi bulduğumuz 19 mayıs stadında ekibimiz başarılı değildi. bunun da sebebini türk takımının beklenmeyen iyi oyununda aramak lâzımdır. maçın normal neticesi beraberlikti.
ancak istediğimizin olmasından da elbette memnunuz. can ve festa sahanın yıldızlarıydı.»
kafile başkanı favares ise «- maçın daha zor geçeceğini tahmin ediyordum. eşit bir oyun oldu ve normal netice de beraberlik olmalıydı.» dedi.
duşlarını almakta olan futbolculardan ilk konuşmaya başlayan torres oldu, ince yapılı fakat çok uzun boylu, sempatik benficalı'nın ilk sözü «bartu» oldu ve sonra da devam etti: «sahanın en iyi elemanı bartu idi. sihirli ayakları ile defansımızı hallaç pamuğu gibi atan bartu'nun klâsında sahada başka bir oyuncu bulmak imkânsızdı.»
can hakkında konuşan sadece torres değildi. coluna, laziolu milli futbolcumuz için «bartu ile iftihar edebilirsiniz» derken türk takımı forvetinin kendilerinden daha başarılı olduğunu ilâve etmeyi de unutmadı.
milli takımın soyunma odası
soyunma odasına önce can ile metin girdi. menecer sandro puppo ikisinin de sırtını sıvazlıyarak «üzülmeyin iyi oynadınız, bundan sonra daha da iyi olacak» dedi.
sonra basın mensuplarına dönerek «allah vermeyince vermiyor. çok memnunum çünkü artık kollektif futbol oynamağa başladık. maçın normal sonucu bir beraberlik olmalıydı. eusebio’nun golle neticelenen nefis frikiki kadar güzelini ilk devrede can atmıştı, ama direkler gol olmasına müsaade etmedi. dedim ya olmadı işte» diyordu.
ayağı su toplayan can ise, «bu kısmetsizlikten başka bir şey değil. oyna şüt at, akın yap, pozisyona gir, sonra da bir gol ye, sahadan mağlûp ayrıl; olacak iş değil bu» dedi.
antrenör cihat arman, hakemden yakınıyor ve «- emekli bir insanın yönettiği maç bu kadar olur. bizim amatör küme maçlarını idare eden hakemler, bu fifa kokartlı suriyeli hakemden kat be kat iyidir. ne yapalım kısmet bu. takım bu oyunu ile ümit vermiştir. ilerki maçlarda
daha iyi futbol oynayıp, daha iyi netice alacağımızı sanırım» şeklinde konuşuyordu.
kısacası, futbolcuların hepsi üzgündü, kederliydi, küskündü...
yazık. ne beraberliği, en azından bir galibiyeti kaçırdık. hani o korktuğumuz, gözlerimizde büyüttüğümüz eusebio’lu, coluna’lı, germanolu torresli, dev portekiz takımına karşı... yenmek, işten bile değildi.
ne olmuştu milli takıma? ne olacak, can ve özcan'ın iltihakı ile bambaşka bir hava ve hüviyet kazanmıştı. aman yarabbi. can, yok mu can, hani klâsından şüphe edilen, portekiz'e karşı lizbon maçında «taktik sebebiyle yer vermedik» denilen can, klâsından şüphe edenlere dün sahada âdeta bale yaparak hakedilen cevabı verdi. ya özcan, bir panter kadar çevik, bir kedi kadar atikti. sonra, ilk defa milli takıma konan numan, son haftalarda form tutan emektar naci, eusebio’yu sahada bir gölge gibi takip eden şeref, dinamo gibi çalışan mustafa... allah var, doğrusu ay - yıldızlı formanın hakkı bu kadar verilebilirdi. eğer can'ın attığı frikikte talih bize bir parça gülmüş olsaydı... can’ın şutu direkten dönecek, ama dünya çapındaki şöhret eusebio’nun patlattığı mermi gibi şut filelerimize takılacaktı. mozambikli zenci, topu sanki kennedy’yi vuran telemetreli tüfekle kaleye göndermişti.
açıkça söyleyelim, portekiz milli takımı, lizbon'da seyrettiğimiz o şaşaalı oyunundan ancak yüzde onunu ortaya koyabildi. bu acz içinde kalış, lâlettayin bir takım hüviyetinde görünüş, daha ziyade bizim çocukların rakiplerini bozmasından ve dağılmasından ileri geliyordu. bu güzel oyuna gölge düşüren ise suriyeli hakemlerdi. portekizliler kadar bizim futbolcular da verilen acaip kararlar karşısında kendilerini zaptedemeyerek hakemi zaman zaman dut ağacı gibi salladılar. hele yan hakemin, taç atışında ofsayt bayrağını kaldırışı... f.i.f.a. her halde türkiye'yi bir bedevi kavim zannetmiş olduğu için böyle çöl hakemi göndermişti.
hâsılı iyi oynadık. milli takımımız eski hatâlarına ve aşağılık kompleksine düşmeden, açık, başabaş bir oyun gösterdi.
* lizbon'da hem yenilmiş, hem de oynamamıştık. dün ise, yenildik fakat oynadık. portekizliler de lizbon'da hem yenmiş, hem oynamışlardı. dün ise, yendiler gene, fakat oynamadılar; bu yönden, istanbullular «eusebio ve arkadaşlarını seyretmedik» diye üzülmesinler. ankaralılar da seyredemedi bu yıldızları ağız tadıyla.* eusebio, euaebloluğunu golle biten frikiklyle gösterdi sadece. oysa bizim can, bizim eusebio'muz olduğunu, direkten dönen talihsiz frikiki dışında da mükemmel futbolü ile ispat etti. maçtan önce günlerce eusebio'dan bahsetmiştik hep. şimdi ise, belki yıllarca can'dan bahsetmek, onlara düşüyor.
* lizbon maçını gören bir çift göz olarak, portekiz milli takımını tanıyamadık dün. sönük, titrek hareketlerden öteye geçmeyen,alelâde bir takım manzarasındaki portekiz onbiri önünde, lizbon başarısızılığını fazlasıyle silen bir ay-yıldızlı takım vardı. üstelik inatçı müdafaa taktiğiyle kapanıp futbol zevkini de öldürmeyen bir takım... sonucu kenara itersek, övüneceğimiz bir maç oynadık. ama misafirlerimiz «şanlı» olduğu kadar «şanslı» idi de.
* haaa bir de hakemler vardı. var mıydı sahi? ne şam'ın şekeri, ne böyle hareketin yüzü..,. ondokozuncu yüzyıl tipi hakem triosu, avantajın suriye sınırlarından gitmediğini, hangi hareketin favl olduğunu bilmediğini hele hele taçtan, ofsayt olmayacağını öğrenmediğini, sık sık ortaya koydu. galiba günlerdir boşuna tartışmıştık. portekizlilerle «saha», «saha» diye... saha mükemmelen «nizami» idi de... «gayri nizami» olan hakemlerdi sadece...
yazık oldu türk milli takımına.. oysa bu kadar iyi başladıkları ve hakikaten güzel bir oyun çıkardıkları maçta bu şekilde yenilgiye uğramaları hem şanssızlık, hem de haksızlıktı..
bizim takımın bilhassa forvet hattı akıl almaz şekilde bozuk bir müsabaka çıkartırken bize 1-0 lık neticeyi sağlayan eusebio'nun frikik golü değil, müdafaamızın başarılı oyunu idi. portekiz, daha doğrusu benfica forveti bugünkü oyununu bundan sonra da böyle devam ettirirse gelecek hafta çek'lere yenilmemiz normal bir sonuç olacaktır.
suriyeli hakeme gelince: enternasyonal sahalarda böylesine kötü ve bilgisiz bir hakeme tesadüf edilemez. hakem, özellikle ikinci yarıda türk takımının aleyhine çalıştı ve daha doğrusu vermediği favullerle portekiz'e avantaj sağladı.
netice olarak diyebilirim ki, türkiye'den iyi futbol oynayan bir ekip olarak. türklerden ise dost ve misafirperver bir millet olarak bahsetmekten zevk duyuyorum.