dün ali sami yen stadında üç takım vardı: sion takımı, galatasaray takımı, mehter takımı...
bu üçünün en iyisi sion'du. en kötüsü de mehter takımı değildi.
tarihi müziğimize galatasaray takımı tam ayak uydurdu. iki ileri giyyi mi, bir adım geri geliyordu. acaba ilk maçı 5-1 kazanan galatasaray mıydı da, averajı muhafaza için böyle yapıyordu?
maç sonunda ise seyirciler, tıpkı mehter devrindeki gibi «kelle isteriz» diye bağırdılar. haksız değillerdi. böyle oyun, seyirciyle alay eder gibi oluyordu.
ben her şeyi anladım da metinin sakat sakat oynatılmasındaki hikmeti anlayamadım.
yazık oldu hem metin'e, hem de ona bel bağlayanlara...
iyi ki «kasaba takımı» imiş sion... modern futbolun büyün örneklerini verdi. içinde iki üç süperklâs oyuncu daha olsa, al-sana anderlecht...
sion'a güle güle... bir de takkemizi önümüze koyup futbolümüzün son ayda yediği tokatların hesabını yapalım. iki ileri bir geri, iki ileri bir geri..
* avrupa kupası, zebani sopası gibi oldu bizim için... dokundu mu yere yıkılıyoruz. ve elimizdeki dev aynasının normal gösteren arka tarafını çevirmediğimiz sürece, daha kaç defa sendeleyip düşeceğimizi de tanrı bilir. tevekkeli dememişler: «sen seni bil, sen seni bil, sen seni... sen seni bilmez isen, patlatırlar enseni...»
* kaç gündür hesap makineleri işletmiş, müsvette kâğıtları tüketmiş. «kaç atarsak eleriz?» rakamları içinde boğulmuştuk. ama atmak için oynamak gerektiğini hesaba katmamıştık hiç... kısacası, bir kere daha fazla attık önceden...
* sion iyi miydi, kötü mü? önemli olan, bizim şampiyonların nasıl olduğuydu. ve daha önemlisi, oynadığımız futbol göre, nasıl olup bizim bu kupa'da bulunduğumuzdu. sabah gezintisi yapar gibi salına salına dolanan türk futbolcuları,«kasaba takımı» na değil de «köy değirmeni» ne düşmü gibi, öğütülüp eridiler.
* her şey bir yana, ali sami yen stadı'nda kazâsız belâsız bir maç seyrettik ya nihayet... buna da şükür.. sion'un averajını kıramadıysak bile, şeytanın ayağını kırdık hiç değilse...
sion'u avrupa kupa galiplerinin ikinci turunda hangi takım yakalarsa yakalasın en azından bir beşlik patlatır. gerçi iddia edildiği gibi isviçre kupa şampiyonu hiçbir zaman bir kasaba takımı değil. pekâlâ modern futbolu bizden daha iyi biliyor, gayet güzel ver-kaç’lar yapıyor ve müdafaada kapanıyor, ataklarda ise yelpaze gibi açılıveriyorlar.
ne denirse densin avrupa'da türk futbolunun yeri yok. üç yıl evvel habeş milli takımını seyretmiştik mithatpaşa’da... o dahi bizden katbekat üstün ve kollektif futbola yatkın gözükmüştü. şöhret diye fişlediğimiz takımlar bir balon gibi hergün sönüp gidiyor. ya yıldız futbolcularımız transfer ayında peşlerinden idareci koşturanlar... sütçü dükkânını kapayıp, sahaya çıkıp maç vapan amatör ruhlu futbolculardan pekçok şey öğrenmeğe mecburdular bunlar... galatasaray yendi, ne kıymeti var? beş tane atsaydı ve eleseydi ne kıymeti olacaktı? palavra edebiyatı ile hâlâ hava vermeğe çalışıyoruz...