italyan basınına göre: f. bahçe de mtk da 4. sınıf takım
şükrü gülesin roma'dan bildiriyor
italyan basını fenerbahçe - mtk arasındaki 3. maçı 4. sınıf bir karşılaşma olarak vasıflandırmıştır.
maça sayfalarında gayet az yer veren gasetta dello sport «finalist olmak için romada karşı karşıya gelen iki takımın oynadığı futbolu italya'da dördüncü sınıf takımlar oynuyor.» demiştir.
roma'da çıkmakta olan corriere dello sport gazetesi maçı daha fena oynayan takımın kazandığını yazmıştır. oyunun beğenilecek bir tarafı olmadığını belirten gazetenin maça dair görüşü şöyle özetlenebilir: «bu maçta, yabancı seyirci için heyecan yoktu. türkler az oynadı, çok koştu. fenerbahçe inatla mücadeleye devam etti. ama, macarların futbolu daha iyiydi. bu hayati maçta ne yapacaklarını bilen mtkıılar oyunun sonunda attıkları golle, gayelerine ulaştılar.»
bologna’nın stadio gazetesi ise fenerbahçelin maçı son dört dakikada kaybettiğini vermekle yetinmiştir.
fenerbahçe - mtk maçına fazla ehemmiyet vermeyen italyan gazetelerinde en beğenilen oyuncu olarak şeref gösterilmiştir.
maçı idare eden beynelmilel hakem jonni fenerbahçenin son dakikada uğradığı talihsizliğe rağmen maçı kazanacak şekilde oynamadığına temas etmiş ve «iki takım da avrupa kupa galipleri turnuasının yarı finaline yakışacak seviyede değildi.» demiştir.
italyan futbol otoritelerinin görüşü de basının görüşüyle birleşmektedir. maçı takip eden futbol adamları fenerbahçe'nin, türk futbolunun sistemi haline gelen müdafaa tutumundan kurtulamadığını söylemektedirler.
sarı - lâcivertliler kupa maçlarından 530.000 lira kâr sağladı. bağcıların kulüpten 433.000, ulug’un 64.000, dağlaroğlu’nun 44.000 lira alacağı var.
fenerbahçe kulübü, mtk’ya yenilerek elenmesine rağmen, avrupa kupa galipleri tumuasından 530.000 tl. net kâr sağlamıştır.
sarı - lâcivertli takım elenmemiş olsaydı, yarı finalde yapacağı maçlarla bu kârı 900.000 liraya yükseltebilmek imkânını bulacaktı.
fenerbahçe kulübü, kupa'daki petrolul maçlarında 216.000 tl hâsılat sağlamış, buna karşılık 29.000 lira masraf yaparak romen takımıyla olan karşılaşmalarından 187.000 tl. kâr almıştır.
fc linfield maçında yaptığı 135.000 tl masrafa, karşılık 259.000 tl hâsılat alan sarı - lâciverttiler, böylece irlanda takımı temaslarını da 121.000 tl kârla kapamışlardır.
mtk maçları ise fenerbahçeye 329.000tl hâsılat getirmiş. budapeşe seyahati 50.000. roma seyahati de 60.000 tl olmak üzere 110.000 tl. masraf yapılmıştır. bu suretle sarı-lâcivertlilerin mtk maçlarından net kazancı 219.000 tl dir. işte bütün bunların toplamı, fenerbahçe’nin kupa galipleri turnuasından 530.000 tl net kârla çıktığı sonucunu vermektedir.
f. bahçe'nin borcu 780 bin liraya indi
ağustos ayında büyük transferler için yapılan masraflar da dahil olmak üzere, fenerbahçe kulübü 1 milyon 600.000 tl., borçlu bulunduğu halde, sağlanan kârlarla bu borç 780.000liraya inmiştir. ancak bu miktarın alacaklısının da kulüp üyeleri olduğu belirtilmekte, idare heyetinden müslim bağcıların 433 bin, ismet uluğ’un 64.000, rüştü dağlaroğlu'nun 44.000 tl. kulüpten alacaklı bulundukları ifade edilmektedir.
fenerbahçe, maçı neden maçtan önce kaybetmişti? kupa galipleri turnuasına katılan takımların, yaş vastisine göre en genci ve tecrübesizi olan mtk'yı en az iki defa seyreden mesul arkadaşlar, rakibimizin her oyuncusunu teker teker incelemeli, takım üzerinde uzun uzun etüd yapmalı ve oynıyacağımız oyun tarzını bu ölçüler üzerine kurmalı idiler! benim görüşüme göre bunlar yapılmadığı gibi, takımımız da bu maçın havasına sokulmamıştı. hattâ idareciler bile bu havaya girememişlerdi.
fenerbahçenin tarihine belki de bir daha böyle bir fırsat gelmiyeceltir. dünya çapında bir başarıya ulaşılması mümkün olan bu maçın benimsenmiyen bir hava içinde oynanması, maça ümitsiz bir şekilde çıkılmış olmanın ifadesidir.
böyle bir hava içinde çıkılan seyahatte takımın tertibi de yanlış ölçülere göre yapılmıştı. bu maçta takım bütün gücünü ortaya koyacak ve muhakkak kazanmak gayesiyle hücum teşebbüsünü ön plâna alacaktı. bu sebeple forvetin teşkilinde çift santrfor oynıyabilecek elemanları bulmak ve yerline koymak gerekirdi.
bu gibi maçlarda misafir takımın yabancı sahada daima müdafaa oyununu tercih etmesi, kendi sahasında ise hücum oyununa baş vurması en tabii hareket olmakla beraber bitaraf bir sahada yapılan üçüncü maçta neticeyi almak için hücum teşebbüsünde bulunmak ve bu tarz oyunu oynıyabilecek elemanları seçerek takımı tertiplemek, en yerinde hareket olurdu. halbuki bu düşünce hâkim olmamış ki forvet hattı hücum gücünmahrum elemanlardan kurulmuştu. yaradılış itibariyle daha ziyade geride oynamayı tercih eden iki içimizin bu oyun tarzu bilindiği halde, takım teşkilinin
bu şekilde yapılması daha ziyade müdafaa oynıyacağımızın bir işareti idi. nitekim oyunun büyük bir kısmında iki içimiz, bilindiği gibi, geride ve boş sahada kalmak suretiyle hücum gücümüzün azalmasına sebep oldular. zaman zaman aydının da gerilere gelmesiyle iki kişi kalan forvetimiz iş yapamaz hale geldi ve bilhassa çok yalnız kalan şenol sağa sola koşmaktan bitkin hale gelerek tesirsiz kaldı. oyunun birinci devresinde görülen bu noksanlıklar ikinci devreye çıkarken düzeltilebilirdi.
hattâ ve hattâ, lüzumsuz koşuşmalardan yorulan şenolun yanına nisbeteb diri kalan ogüb'ü vermek suretiyle taze bir hücum gücü yaratmak mümkündü. işte bütün bunlar düşünülmediği içindir ki fenerbahçe maçı, maçtan önce kaybetmişti. o kadar kaybetmişti ki otelde son konuşma yapıldı ve takım açıklanıp oynanacak oyun tarzı söylendiği zaman, yapılan işlerin yetersiz ve yanlış olduğu çocukların yüzlerinden okunuyordu.
netice olarak kanaatim, tarihimize geçecek büyük bir zaferin, yanlışlıklar neticesi elimizden kaçırılmış olmasıdır. temenni edelim ki, bundan sonra bu gibi hatâlar tekerrür etmesin ve ayağa gelen kısmetler kaçırılmasın.
bu seyahatte bir daha görmüş oldum ki bizim işlerimizi metodlu çalışmadan ziyade oluruna bir çalışmadır.
bu tarz çalışma neticesi elde edilen muvaffakiyetler şüphesiz ki ya şans, ya tesadüf, yahut da çocukların üstün gayretleri neticesidir. eğer futbolcu o gün gayretli ve arzulu değilse, öğretilen bir şey olmadığı için, durup kalacak ve takım başarısızlığa uğrayacaktır. o zaman da «hasan adamını tutmadı, nuri öyle vurmayıp da böyle vursaydı gol olurdu. adil boş kaleye topu sokamadı» gibi lâflar edilerek bütün başarısızlıkllar futbolcuların sırtına yükseltilecektir.
bu metodsuz çalışmanın aksaklıkları roma'da da görüldü. bütün seyahat boyunca çocuklara öğretilen yegâne şey, maçtan bir buçuk saat evvel yapılan konuşmadan ibaretti. halbuki çocuklar dahi birçok şeyler biliyor ve bildiklerinden daha fazla bilgilerin kendilerine verilmesini istiyorlardı. içlerinde acı acı dert yananlar vardı. takımın böyle olmıyacağı, kendilerine anlatılan oyun tarzının yanlış olduğu, devre arası takımda değişiklik yapılmasını dahi teklif ettikleri üzülerek söyleniyordu. bu teklifler ve hatırlatmalar onların selâhiyetleri haricinde idi şüphesiz. zira bir futbolcu verilen program üzerinde çalışır, söyleneni tatbik eder. programı, oyun tarzını, oyuncunun noksan taraflarını teknik insanlar hazırlar, çalıştırır ve öğretir.
bugünkü yanlış çalışma tarzı çocuklara da sirayet etmiş, başlarında olanlara karşı inançları azalmıştır. bu duruma göre herkes formalite icabı işbaşında bulunuyor ve alacağını almıya bakıyor. kimsenin ne yaptığı ve memnuniyetinin ne olduğu belli de ğil. antrenör salâhiyeti sıfır olan bir meslektaş. üstelik ağzı var dili yok. yaptıracağı hareketlere varıncaya kadar talimat veriliyor. hattâ seyahatlerde en son düşünülen insan oluyor. o halde büyük masraflara girilerek neden antrenör getirtiliyor? o zaman bir beden terbiyesi öğretmeni tutmak ve az bir ücretle iş başına getirmek en çıkar yol olur. halbuki antrenör de, teknik insanda, futbolcular nazarında her hali ile inanılan, itimat edilen karakteri, çalışması ve bilgisi ile bilinen bir kimse olmalıdır.
mes'ul insan dilediği gibi çalışamıyor
fakat bu tahditler, çocuklar üzerinde itimadı kaldırmıştır. bunun yanında hâlâ takım yapmalar mevcuttur. mesul bir insan dilediği gibi çalışmaya ve takım yapmıya selâhiyetli iken, hiç alâkası olmıyan hâlâ takım yapmakta, taktik vermekta devam etmektedirler.
mtk maçından evvel teknik direktörün takım teşkili ve oyun tarzı hakkındaki düşünceleri başka iken, yapılan toplantı sonunda her ikisi de değişmiş, takım da, oyun tarzı da başka şekil almıştır.
kanaatimce bu olaylar birbirine zincir gibi ekil hâdiselerden ileri gelmektedir. antrenmana dahi gelmiyen idarecilerin takım teşkili ve oyun tarzı üzerinde konuşmaları ne kadar hatâlı ise, teknik insanların da bu mevzuu idarecilere danışıp onların dediğini kabul etmesi yine hatâdır. bir gün evvel reis, ikinci reis ve antrenörün verdiği takımla teknik direktörün düşündüğü takım arasında fark vardı. ertesi gün ise idarecilerin söylediği takımın çıkması müdahaleyi ortaya koymuş oldu ve tabiatiyle bu şekil alaturka çalışma, fenerbahçeyi kupadan eledi.
18.03.1964 - 53 sene önce bugün, avrupa kupa galipleri kupası (a.k.g.k) çeyrek final üçüncü maçında macaristan'ın dünyaca ünlü mtk budapest takımına son dakikalarda yediği bir golle, şanssız bir şekilde 1-0 mağlup olarak kupaya veda etti.
ilk maçta deplasmanda 2-0 mağlup olan fenerbahçe, bir hafta sonra istanbul'da oynanan rövanş maçında şöhretli rakibini 2-0 mağlup etmeyi başardı. o yıllarda averaj uygulaması olmadığından iki takım üçüncü bir maçta kozlarını paylaşmak zorundaydılar. 18 mart 1964 çarşamba günü italya'nın başkenti roma'da, roma olimpiyat stadı'nda, italyan hakem cesare janni'nin hakemliğinde oynanan karşılaşmanın son dakikalarına golsüz beraberlikle girildi. herkes 90 dakikanın bu skorla biteceğini ve uzatma bölümlerine geçileceğini düşünürken, 86.dakikada ıstvan kuti, kaleci hazım canıtez'in hatasından filelerimizi havalandırdı ve üç maçlık serinin sonunda sarı-lacivertli takım kupaya veda etti.
bu tarihi maçı mtk, ferenc kovalik - györgy keszei, ıstvan jenei - ıstvan nagy, jozsef danszky, ferenc kovacs - jozsef török, laszlo takacs, ıstvan kuti, laszlo bödör, mihaly laczko; fenerbahçe ise hazım canıtez - atilla altaş, ismail kurt - şeref has, özer kanra, ali ihsan okçuoğlu - ogün altıparmak, birol pekel, şenol birol, selim soydan, aydın yelken kadrolarıyla oynadılar.