milli santrfor'un durumu ikinci muayeneden sonra belli olacak
milli takım santrforu metin oktay, doktorların tavsiyesi neticesinde, danimarka'ya karşı oyanatılmamıştır.
«milliyet»in dün bildirdiği gibi, evvelki gün yapılan muayenede rahatsız olduğu anlaşılan metin, önce takıma konmuş, hatta
milli takıma kaptan seçilmişti. dün saat 13'de galatasaray meneceri gündüz kılıç, milli takım kampına gelerek, metin'in durumunu sormuş ve doktorların tavsiyesini belirterek oynatılmaması isteğinde bulunmuştur.
futbol federasyonu başkanı apak ise, kararın hakikaten doktorlara ait olduğunu, bu sebeple sabah doktorların kampta toplanarak vaziyeti görüştüklerini bildirmiş, «biz vazifemiziyaptık, şu anda metin, milli takım kaptanıdır. ama doktorların kanaatine uyacağız» demiştir.
rahatsızlığına «kalb spazmı» teşhisi konulan metin oktay, dün amerikan hastahanesinde bir kontrole daha tutulmuş ve ikinci defa elektro - kardiogramı alınmıştır. bu kontrolün sonucu çubuk elde edilemediğinden, metin de diğer futbolcularla birlikle mithatpaşa stadına girmiş ve soyunma odasında elbisesini çıkartarak ay-yıldızlı formayı giymiştir.
ancak, az sonra elektro-kardiogramın neticesi bildirilmiş, doktorların «metinin oynatılmaması gerektiği» hükmünü verdikleri görülmüştür. soyunma odasına gelen doktorların bu hususu açıklamaları üzerine metin, milli takım formasını çıkartmış ve kaptanlığı da şeref'e bırakmııtır.
metin, kararın kendisine tebliği karşısında sadece «kısmet» demekle yetinmiştir. ziyadesiyle üzüldüğü ise yüzünden anlaşılmıştır. sakin bir şekilde tekrar elbisesini giymiştir. arkadaşlarına başarı dileyerek soyunma odasından ayrılan milli futbolcu gündz kılıçla birlikte maçı seyretmek üzere tribüne gelmiştir. bu arada federasyon başkanı apak, gündüz kılıç'a «metin'in tedavisi için galatasaray kulübüne her türlü yardımın yapılacağını, gerekirse isviçreye gönderileceğini» ifade etmiştir.
metin'in elektro-kardiogramlarını alan kalp mütehassısı dr. ali tanrıyar, bu konuda şunları söylemiştir: «metin bir kalp spazamı geçiriyor. mutlak istirahate ihtiyacı var. kanaatimce, bu spazm bir hafta içinde çözülecektir. gerekli ilaçları veriyoruz. tıbbi bakımdan metin'in elektro-kardiogramında «t» ler v-1, v-2, v-3 negtif görülmüştür. bu, kalp kifayetsizliğine işarettir. bu hususta kesin olarak ancak bir hafta sonra konuşabiliriz.»
gençleştirilen (a) milli takımı ümit vermedi. golümüzü 5. dakikada birol attı. 2. yarıda baskılı, fakat tesirsizdik
necmi tanyolaç
kuru bir futbol toprağı var bu memleketin... evvelce daha verimliydi bu toprak...
evet...
evvelce daha iyi futbolcu çıkardı bu topraktan...
yüzbin kere evet...
türk futbolunun bugünkü kırıkdökük haline baktıkça, evvelki devri, hatta birkaç sene evvelini aramamaya imkan yok...
toprak iyimiş, daha verimliymiş... kurumuş, kurumuş, kerpiç olmuş... kaderine bırakmışız bu toprağı... ne çıkarsa bahtına, demişiz... eski nesil yavaş yavaş tamanını tamamlamış... bir lefter çıkmış bu topraktan .. oynayabildiği kadar oynamış, aranıldıkça oynamış.. bir can çıkmış bu topraktan... italya pazarının cazibesine kapılmış, gilmiş. git
mese, kazanır mıydı? hayır... kadri'ler, ahmet'ler, suat'lar, turgay'lar, naci'ler, hasılı iyi futbol oynayan bir devrin adamları «eskidiler» diye kenara itilmiş... şükrü'lerin, küçük fikret'lerin, çengel hüseyinlerin, gündüz'lerin, cihat'ların, galip'lerin neslinden bayrağı alan bu devrenin çocuklarına yüklenmişiz... onlardan bayrağı teslim alacak bir nesil yetiştirmeye lüzum görmemişiz... dedik ya. türk futbolu kaderine bırakılmış... ve bir metin yetiştirmiş bu toprak, milli takım kaptanlığına lâyık görmüşüz onu... ve talihsizlik burada da yakamıza yapışmış... metini de oynatamamışız.
ehh, alaturka ihmalcilikle, talihsizlerin harp halinde bulunduğu bir memlekette futbol ilerlemez olduğu yerde durmaz, geriler, geriler, çöker efendiler...
revizyon dedikleri...
italya bozgununun mithatpaşaya getirdiği dünkü (a) milli futbol takımından fazla birşey beklemenin hayal olduğunu belirtmeye çalışmıştım... bu takımın hangi kuvvetli tarafı vardı ki; o kuvvetli tarafıyla bir şaheser yaratmak şöyle dursun, gönüllere su serpecek bir netice alacaktı? hangi tarafıyla, hangi meziyetiyle, hangi yapıcılığıyla?...
açık konuşalım, dünkü milli maçta bizim takımın hiç bir rizikosu yoktu.. üstelik danimarka takımıyla mithatpaşa stadında oynuyorduk . ama, danimarka takımı ismen bizden geride olmasına rağmen, pekala futbolu bizden iyi oynuyordu. zaman zaman defansa yığıldılar. fakat, bir kere olsun, kale içine dolmadılar. misafirler için beraberlik, sezonu kapadıklarına göre, burada büyük başarıydı. son dakikalarda hücumdan kurtulur kurtulmaz topu ille de bizim yarı sahaya aktarmak isteyişleri, gol arayışları futbolumuzu idare eden zevata zannederiz oldukça parlak bir ibret dersi olmuştur... kuvvetleri kadar oynadılar, fakat bizim yabancı sahalarda yaptığımız gibi ezilip, büzülüp, dağılmadılar, sulanmadılar.
milli maçtan başka her şey...
türkiye - danimarka milli maçı milli maçtan başka her şeye benizyordu... metin'in doktarların emriyle milli takımdan çıkarıldığına dair saha içi mesajı, milli maça zorla gelen 14 bin seyirci üzerinde bir şok tesiri yapmış, sessiz tribünlere bir küskünlük çökmüştü. böyle bir havada, milli takımlara kan veren, can veren, istiklal marşını bile yarımız söylüyor, yarımız mırıldanıyorduk. neşesi kaçmıştı seyircinin bir kere...
birkaç taraftan bir iki küçük tezahüratla milli takımımız hızlıca girdi oyuna... henüz 5. dakika dolarken 1-0 galip duruma geçiyorduk. bir frikik kazanmıştık. mustafa'nın vuruşunu talat kafa ile aşrdı, birolun üzzerine... birol'ın, yarım boy yükselen topa nefis ve şık volesi danimarka ağlarını havalandırdı.
haydi, ikincisi derken danimarkalılar, milli takımı hazır cevap olduğunu gösterdi. maalesef diyelim. birol'un bir pasını kapan rakip takımın santrforu ole madsen daldı. yordan'ı geçti, candemir peşine takıldı, onu da geçti ve ceza sahasının içinden şutunu çıkardı. top, bizim kalecinin solundan pek hızlı sayılmayacak bir devirle yuvarlanıp filelerin dibine gidiyordu: 1-1. özcan'a, çok kimse golü yediği için kızdı. haklıydılar hani... tutabilirdi topu. tereddüde düştü.
devrenin geri kalan kısmından birkaç not... bastırdığımız muhakkak. fakat, bu hesaplı, dikkatli planlı bir bastırış değil. danimarka müdafaası akınlarımızı rahatça kesiyordu. bilhassa iki bekle santrhafı... bizim tarafta en iyisi mustafa... hücum hattında da birol. diğerleri için başarılıydılar diyemeyecektik...
ikinci yarı
milli takımımız rüzgara karşı oynadığı bu yarıda daha fazla akın yaptı. hatta, oyunu tek kaleye çevirdi denebilir. gelgelelim, bu bastırışın karşıda gedik açacak,bir ustalığı ve deliciliği yokru. akın yapıyor, bastırıyorduk o kadar...
50. dakikada ahmet'in bir kepçesini rakip kaleci köşeden çevirdi. 52. dakikada selim girdi oyuna, ahmet'i çıkardılar halbukş, ahmet'ten evvel çıkarılacak çok oyuncu vardu sahada... selim, biraz biraz takımı canlandırdı. uğur da sağaçığa berilmişti... 60. dakikada uğur'un ortasına talat girdi. şutunu çekerken ayak koydular...
maç bitiyor ve gençlerimiz son darbeyi vuramıyorlardı... son dakikalarda da şeref ileri çıktı. uğur da onun yerine geçti... yine birşey vermedi bu değişiklik.... danimarka ile kendi sahamızda 1-1 berabere kalıyordu... kimbilir, belki de bizim futbol idarecilerimiz bunu bir başarı olarak ele alacak ve «kuvvetli rakibimiz danimarka ile 1-1 berabere kaldık ya!» diyeceklerdi...
dünkü maçın ikinci devresini herhangi bir kulüp idarecisi gibi danimarka kalesinin arkasından seyreden -avrupada federasyon başkanları maçları şeref tribününden seyrederler- federasyon başkanı orhan şeref apak'ı, halk maçtan sonra bir hayli protesto etti. «istifa, istifa» sesleri duyduk...
apak, bu protestonun altında yatan maksadı anlayabildiyse, dünkü kötü oyundan kazancımız büyük oldu demektir. yook, halk benim istifamı bekliyor, şeklinde bir düşünceye sahipse, futbolunu da mağlup saymakta devam edeceğiz. zira, dava danimarkayı yenmek değil, istikbale ümidle bakabilmekti. stadyomdaki 14 bin kişiye teker teker sorun... aralarından kaçına ümid verdi dünkü maç!..
tribünlerden yükselen ses: apak istifa... apak istifa...
bizim soyunma odasındaki hava adeta şaşkınlıktan doğan acaip bir sessizlik içinde idi. futbol federasyonu başkanı orhan şeref apak, kendisine sual soran gazetecilere yine cevap vermedi ve bu sefer takım nasıl diye kendisi sual sordu. seyircilerin sahada «istifa et, istifa et» şeklindeki sözlerinden bir hayli üzüntülü olması gerekti... teknik komite sözcüsü adnan akın ise maç hakkında komitenin kanaatini şu şeilde izah etti: «takımımız wm sistemi ile oynadı. fakat forvetler şüt atmaktan çekindiler. devre arasında söylendiği halde yine şut çekmediler. maçı kazanabilirdik.»
antrenör spajic ise beraberliğin şansızlıktan doğduğunu belirterek, ilerisi için takımın ümit verdiğini açıkladı. bu arada soyunma odasında en üzüntülü kaptan şeref idi. çünkü futbolcunun maç sonrası soyunma odasında cüzdanı ile oynanmıştı.
schwartz «ucuz kurtulduk» dedi
danimarka soyunma odasında ise beraberlikten doğan bir memnuniyet mevcuttu. idareciler memnun, antrenör memnun ve futbolcular bu imtihandan başarılı çıkmanın memnuniyeti içinde idi. öyle ya, böylece danimarka futbol federasyonu 1962 yılı sezonunu istanbulda kapıyor ve gece geç vakitlere kadar bir gece kulübünde eğleniyordu...
ter ve ilaç kokuları ile karışık sıcaktan buğulu soyunma odasında ise göze çarpan ilk adam danimarka futbol federasyonu başkanı ve fifa ikinci başkanı ebbe schwartz idi. sempatik başkan gülümseyerek maç hakkındaki kanaatini şöyle açıkladı: «ucuz kurtulduk, şansımız vardı. yoksa normal olarak siz 2-1 galiptiniz. ama sahanın kötülüğü nizim için büyük dezavantaj oldu.»
takımın başarılı antrenörü poul petersen ise, türk takımında en çok yordan'ı beğendiğini ifade ederek şunları söyledi: «biz türklerin italyanlar gibi yerden kısa paslarla oynıyacağını tahmin etmiştik. oysa uzun derinlemesine ve çapraz toplarla bir hayli başarılı oldular. forvet oyuncularının başarısızlığı neticesinde galibiyet alamadılar. bu beraberlik bizim için iyi neticedir.»
hiç de beklemediğimiz bir netice aldık. doğrusu türk takımı çok şanssızdı. fakat bu şansızlığın forvet hattındaki futbolcuların beceriksizce hareketlerinden doğduğu bir hakikattir. türk takımında müdafaa ile ileride birol çok iyi oynadılar. ama bu sahadan galip çıkmalarına kafi değildi... danimarka ise bugün ne iyi ve ne de kötü günlerinin birini yaşadı. müdafaa yapmak zorunda kalmaları oyundaki kontrolü kaybetmelerine sebep oldu. orta hafımız john madsen iyi, diğer madsen ise türk seyircisine klâsını attığı goldeki ustalıkla ispat etti. gerisi ise sadece vazifelerini yapmak çabası içinde bazen telâşlı ve bazen da sinirliydi. ellerini havaya kaldırıp, hakemlere bağırıp çağırıracaklarına top oynasalar daha faydalı olurdu.
maç hakkında aklımda kalacak olsalar ise ahmet'in acemi bir artist gibi sakat olduğuna kendisini inandırmaya çalışarak sahayı terketmesi ve yerine usülsüz şekilde giren selim'in büyük istikbal vâdeden bir futbolcu olmasıydı. iddiası olmıyan bu maçtaki beraberlik sadece bizim için sevinilecek bir husustur.
bologna'daki fırtınadan sonra milli takımımızın tepesinde kümelenen kara bulutları danimarka maçından evvel bütün basın kalembirliği yapıp dağıtmağa çalışmıştı. fakat takımlar sahaya çtktığı zaman seyircilerimizin asık suratları, cılız alkışları biraz sonra da istiklal marşını söylerken kısık sesleri havanın henüz yumuşamadığını hemen gösteriverdi. oyun yürüdükçe danimarka takımının ancak yaabileceği şeyleri tecrübe eden şahsi teşebbüslere girişmeyen yıldızsız, basit, fakat sağlam oynamaya gayret eden bir futbol topluluğu olduğunu gördük. ama herşeye rağmen alıştıkları, benimsedikleri bir sistem içinde oldukları da belliydi.
bizim takıma gelince: milli takımda vazife almaya ruhen ve belki de bedenen hazırlanmağa vakit bulamamış, tepeden inme toparlanmış bir futbolcular topluluğu, daha doğrusu dağınıklılığı halindeydiler. bu halden ancak ikinci devre ortalarında sıyrılabildiler ki, bu da beraberlilkten kurtulmaya yetmedi. yalnız şu var ki, biraz şansla, biraz daha az telâşla veya biraz daha beceriklilikle maç pekala kazanılabilirdi. alelacele vazifeye çağrılmış genç futbolcularımızı tenkid etmeye kalkışmak bence haksızlık olacak. hepsi de iyiniyetle, ellerinden geldiği kadar vazifelerini yapmaya çalıştılar. ama yetti, ama yetmedi.
dünkü milli takımımızdan candemir'le, mustafa ise sağlam, serinkanlı, azimkar ve bilgili oyunları ile cidden mükemmeldiler. bence artık her milli maçtan sonra o maçın neticesine göre oturup acı tatlı laflar etmektense futbolumuzun hakiki değerini ve eksikliklerini heyecansız ve soğukkanlı olduğumuz bir zamanda iyice ve bir kerre kestirip onu bir düzen içine sokacak umumi prensipler yerleştirme zamanı gelmiştir. yoksa hemen maçtan sonra bazı idarecileri, bazı futbolcuları hedef tutup veryansın etmek asla faydalı, yapıcı ve iyiye götürücü bir davranış değildir.
bologna bozgunundan sonra, terkos suyu kadar yavan kalan havasız heyecansız bir milli maç seyrettik...
maksatsız demiyoruz, zira bizim milli takımın yöneticileri fabbri'yi kendilerine örnek alarak bir gençleştirme yolu tutmuşlar... o halde geç de olsa, yanlış hesap bağdattan dönse de yine de yapılan harekette bir maksat ve bir gaye var demektir.
ancak, bu tutumda ne kadar ispat edilir ve nasıl bir neticeye varılır? bunu şimdiden tâyin etmek güç. dünkü maçta takdir ettiğimiz husus milli formayı sırtına giyen futbolcuların canlarını dişlerine takarak tam 90 dakika mücadele etmeleri oldu. hemen hepsi kendilerini kabul ettirme nin ve milli takıma kadar attıkları adımdan geri dönmemenin gayreti içinde gözüktüler. temenni edilir ki bu hava devam etsin.
maç için söylenecek söz: vasatın altında bir futbol gösterisi.. danimarka için söylenecek söz: kollektif oyun ve futbol anlayışı bakımından bizden üstün. ancak enerji ve mücadele bakımından bizden zayıf demek olacaktır. aradık, tarafık, rakiplerimiz içinde göze batan bir futbolcu göremedik. hemen hepsi bir turnadan çıkmışcasına aynı klasta elemanlar. bizim takımda ise, geçen yıllara nispetle büyük bir düşme olduğu şüphe götürmez.
macaritan'ı 3-1 yenen milli takımın iskeleti bir asit kazanı içerisine düşen bir kemik gibi zamanla eriyip gitti. lefterler, naciler, canlar, mustafalar, kadriler ve diğerleri... böyle bir ekibi yeniden kurmak ve yeniden bir araya getirmek bugünün anlayışı içersinde çok ama çok güç.
bu sebeple, bozgunlar için «vah, vah» az farklı mağlubiyetler için «normal» ve galibiyetler için de «anormal» demek bizce türk futbolunun durumunu en iyi şekilde ifade etmek olacaktır.
futbol, bir taraftakiler için meslek, öte taraftakiler için zevkti sadece... biri profetyonel, diğeri amatör iki milli takımın bu çarpışmasında ise, ne bir meslek ustalığı gördüldü, ne de bir zevk eseri... keçi boynuzu lezzetinde bir maçtı hâsılı...
aslında bizim için önemli bir gndü. gürültü koparan bir mağlubiyetin, daha doğrusu ağır bir ezilişin ertesinde, silkinebilmek için bir fırsattı... derlenip toparlanmamıza bir başlangıç olabilirdi. işte bu fırsatın kaçışına üzüldük.
danimarka, futbol dünyasında başarılı sonuçlar almış, bu güzel sporu zevk için yapan gençler yetiştirmiş ülkeydi. ama ihmale gelmezliği, yenilmezliğini anlatmıyordu. sahada gördükten sonra da danimarka'nın, formda, canlı, ahenkli bir türk onbiri tarafından rahatça yenilebileceğini farkettik. dünkü dağınık tempo içinde bile galibiyet imkanları az geçmedi ayağımıza...
yenmedik, yenilmedik, orası sanıldığı kadar önemli değil. asıl önemli nokta, ortada bir milli takım havası olmayışıydı.
hava ile futbol oynanmaz elbette. ama milli takımın kendine has havasından mahrum bulunduğu bir ülde de, futbol oynadığını dünya piyasasına pek kabul ettiremez.
bologna'da çöken sis, dolmabahçeye kadar uzanmıştı sanki... ve bu sisin arasında, futbolümüzün yarını pek bulanık görünüyordu işte. kendi sahamızda, orta kudretle bir takımı yenemeyişimizden çok, bu ümitsizliği yenemeyişimize üzüldük dün...
dr. tanrıyar, milli futbolcunun spazmının çözüldüğünü, çok yakında oynayabileceğini açıkladı.
bir kalp spazmı geçirdiği için istirahate çekilen milli futbolcu metin oktay'ın bir hafta sonra takımının maçlarına çıkacağı açıklanmıştır.
dün sabahki kontrolden gayet müsbet netice alındığını bildiren dr. ali tanrıyar, «metin'i rahatsız eden spazm çözülmüştür. bu futbolcumuz en kısa zaman içerisinde arkadaşları arasındaki yerini alacaktır» demiştir.
metin'in durumu ile ilgili olarak dün akşam, şehrimizde bulunan amerikalı mütehassıslarla da bir görüşmeden bulunan dr. tanrıyar şu izahatı vermiştir: «metin süratle iyileşmektedir. hastahanede tekrar elektrokardiyografisi yapılmış, röntgeni alınmıştır. son kontrol geçen defakilere nazaran müsbet bir seyir göstermiştir. spazm'ın açıldığını tespit ettik. evvelce de belirttiğim gibi metin yakında sahaya çıkacaktır.»
metin tedavisini ve tıbbi kontrol safhasını büyük bir dikkatle takip eden menecer gündüz kılıç da dr. alli tanrıyar'ın sevindirici izahatına ilave edecek bir sözü olmadığını belirtmiş ve «milan'la oynayacağımız avrupa şampiyon kulüpler kupası maçlarında bu futbolcumuzu da oynatmak şansını ele geçirdiğimiz için memnunuz» demekle iktifa etmiştir.
39 uncu defa ay-yıldızlı formayı giymeye hazırlanan millî santrfor revanş maçı için moralman kendini kuvvetli hissediyor
necati karakaya
"12 aralık 1962 çarşamba günü mithatpaşa'da danimarka'ya karşı 31'inci milli maçımı, takımın kaptanı olarak oynayacaktım. takımda hafif bir çöküş vardı. bu maça büyük bir önem veriliyordu. kendimi çok iyi hazırladığımı tahmin ediyordum. sıhhi kurul bütün futbolcuları sıki bir muayeneden geçirmişti. maçtan bir gün ince idareciler gecenin geç saatinde beni kamptan alarak elektromu çektirdiler. geç vakit de profesörlere muayene ettirilişimin sebebini bir türlü anlayamamıştım. ertesi günü milliyet gazetesini okurken dona kaldım. doktorlar bu maçı oynamama müsaade etmemişler. buna rağmen soyunma odasının yolunu tutmuştum. biraz sonra maça çıkacaktık. federasyon başkanı orhan şeref apak, antrenör cihat arman beni koridora çağırarak, gazetede okuduğumu tekrar ettiler. tamamen yıkılmıştım.»
iri siyah gözleri dalan, milli futbolcu metin oktay bu acı hâtırasını tekrarlarken, üzüntüsünü bir kere daha yaşıyordu. hikâyesine şöyle devam etti: «aradan bir yıl geçmişti. ankara’da oynanan ve 0-0 berabere biten romanya maçında takımdaki yerimi aldım. daha sonra polonya, tunus, bulgaristan, portekiz, portekiz, romanya, bulgaritan maçlarını oynadım. fakat hiçbiri diyebilirim ki, bana eski kuvvetimi vermedi.»
38 defa ay - yıldızlı formayı giyen metin oktay, danimarka maçının hazırlık karşılaşmasına çıkarken, soyunma odasının bir köşesine çekilmiş çeşitli soruları cevaplandırıyordu. sanki 12 aralık 1962'den bu yana geçen günleri kaybedilmiş gibi görüyordu. tekrar danimarka maçına hazırlanırken konuşmasını şöyle tamamladı: «danimarka maçını, yeniden hayata dönüş olarak kabul edeceğim. hiçbir şey benim moralimi bu maç kadar kuvvetlendiremezdi. kendimi dört yıl evvelki kadar canlı ve diri hissediyorum. şu anda normal hayatımı yaşıyorum.»
soyunma odasından ayrılırken ise şöyle sesleniyordu: «yazının sonuna gol kralı ertan’ı tebrik ettiğimi ilâve ediverin. her şey alın yazısı. kısmet ertan'ınmış.»