tribün dergi sayı 7'de yer alan ali murat atay'ın "amazonun ortasında neriman altındağ'ı dinlemek" başlıklı yazısından;
"amerika'da futbolla ilgilenmek, eşittir zulüm" konumuza dönersek... bir gün nasıl olduysa ben hürriyetsin new york bürosunda çalışmaya başladım. ikincil muhabirlik yapıyorum, türk kadınlar derneği çay partisinin fotoğraflarını çekiyorum, almanya'da basılıp bize gelen gazetede bizim sayfada basılıyor. bir de işte, büroda işler var, küçük ilanlar, aboneler falan... bu arada birileri türkiye'den birisi paraları çuvala koyup gelirse veya gelen ünlü biriyse, onun fotoğraflarını çekmek işi birincil muhabir doğan uluç'a düşüyor. yapmam gereken işlerden biri de yine korhan'ın yazısında sözünü ettiği, maç sonuçlarını telesekretere kaydetme işi. o zaman internet falan yok. millet alışmış, maçlar bittiği anda telefonlar yağmaya başlıyor, sonuçları dinlemek istiyor. maçlar genellikle pazar günleri oluyordu ve gece maçı olayı başlamıştı o zamanlar. eğer hafta sonu evdeysem tabii bir sorun yoktu. anında hürriyet'in spor servisine telefon edip sonuçları almak ve uzaktan kodları girerek telesekretere kaydetmek yeterliydi. bütün bu işlerin de maçların bitiminden sonra en fazla 34 dakika içinde bitmesi gerekiyordu.
"yaaarrrrghhhaaahhhhü"
ama bazen tut ki, eşimle bir yere gidiyoruz hafta sonu; işte bir yere gezmeye kamp yapmaya falan... yola gergin çıkardım: ya tam 2:45'te bir benzinliğe rastlamazsak?.. o zaman haliyle bir benzinci bulup saatin 2:45 olmasını beklersin. o anda benzinlikten türkiye'yi ararsın, hemen ardından büronun telesekreterini arayıp kaydı yaparsın ve derin bir oh çekersin! eğer zamanında davranmazsak, pazartesi bütün gün şikâyet telefonlarından duramazdık. türkiye'ye telefon etmek de nefret bir olaydı. artık rastlantı mıydı bilmiyorum, telefona hep hürrriyet'in spor servisinden ilkokul 2'den terk izlenimi uyandıran bir herif çıkardı. mutlaka bizim telefonlardan sıkılırlar, mutlaka zorla konuşurlar, seslerinde de mutlaka garip bir ton olurdu: "ulan, şu hıyar amerika'ya gitmiş, orada yaptığı işe bak... ben gidicem ki..." gibi bir ton (gel buyur canım. "ulan iyi düşün, sabah 5'e kadar ya döner bulaşığı temizliycen ya da benzin pompalıycan" diyenlere sakın inanma! zaten havaalanında yeni gelen arkadaşlara amerikalılar ev, araba, iş ve güzel kadın veya güzel erkekleri hazır etmiş olarak sizleri bekliyorlar). bir kez gs: 2, barcelona: 1 maçından hemen sonra üst üste birkaç kez aramış, her seferinde yalnız "yaaarrrrghhhaaahhhhü" tipi sesler alabilmiştim. ama bu işin de çok hoş bir yanı vardı kuşkusuz: sonuçları ilk öğrenen bendim! telesekretere konuşurken trt spikeri gibi fena halde neutral olmak, tekdüze bir ses tonuyla konuşmak, "fenerbahçe: 3, beşiktaş 1" dedikten sonra sırıtmamak gerekiyordu. çok hizmetlerim oldu, çok...