halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
25 haziran 1978 pazar günü buenos aires'in river plate stadı'nda tansu polatkan'la birlikte mikrofon başındaydık yine... dört yıl önceki gibi.. ve ben dördüncü kez bir dünya kupast finalinde spikerlik görevi üstleniyordum. türkiye'de de milyonlarca sporsever televizyonları başındaydı.
80 bin seyircinin izlediği maçı italyan hakem gonella yönetiyordu. yardımcıları uruguaylı baretto ile avusturyalı linemaier'di. büyük finalin takımları karşılıklı şöyle dizilmişti:
hollanda: jongbloed-poortvliet, krol, brandts, jansen-neeskens, haan, willy van de kerkhof-rene van de kerkhof, rep, rensenbrink.
hollanda dünya kupası şansını ikinci kez deniyordu. dört yıl önce münih'te evsahibine boyun eğmişti. şimdi karşısında yine evsahibi vardı.
maç, çok elektrikli başlamıştı. ilk dakikalarda hep faulleri anlatıyorduk. ilk yarım saatten sonra futbol kendini göstermeye başladı. futbolcular, bunun bir futbol dünya kupası finalini olduğunu nihayet hatırlamışlardı. işte 37'nc dakikada, uzun saçlarıyla, yeleli bir aslanı hatırlatan, yakışıklı golcü kempes, ardlles'ten luque'yef ondan da kendisine gelen topla süzüldü. bir ceylan gibi akıyordu. hollanda defansından sıyrıldı. vurdu. ve tabelaya ilk golü yazdırdı kempes... 1-0, aynı zamanda ilk yarının sonucuydu.
ikinci yarı da uzun süre golsüz devam etti river plate stadı'ndaki 80 bin kişiyle televizyonları başındaki milyonlar da,"arjantin tek golle kupayı aldı" diye düşünürken... maçın bitimine sadece 8 dakika kala, hollandalı nanninga'nın topa yapıştırdığı kafa, stadı yerinden oynatıyordu. hollanda'nın beraberlik golüydü bu.. nanninga, az önceki değişiklikte takıma girmişti. arjantin de, hollanda da ikişer oyuncu değişiklik hakkını o sıralarda kullanmış, arjantin larossa ile houseman'ı, hollanda da suurbier'le nanninga'yı almıştı. işte, nanninga'nın oyuna girmesiyle beraberlik golünü arjantin ağlarına göndermesi bir oldu. gol güzeldi, kaleci fillol'un uçması kurtarmaya yetmedi. ve bu gol aynı zamanda, arjantin'deki dünya kupası finallerinin 100füncü golüydü.
90 dakikalık normal süre, 1-1 kapanmıştı. maç yarım saat uzatılıyordu. iki takım da kupayı alabilmek için varını yoğunu bu 30 dakikada gösterecekti. evsahipleri, tribündeki onbinlerin de coşturmasıyla şahlanmışlardı. işte yine kempes sahnedeydi. 104'üncü dakikada kaptığı topla daldı gitti ve yakından vurdu: ikinci goldü bu... ve gol, hollandalıları şaşırtmıştı. o şaşkınlık içinde arjantin üçüncü gole de gitti. bertoni, river plate stadı'nı inleten golün kahramanıydı. arjantin 3-1 öndeydi şimdi... ve 120 dakikalık mücadele böyle bitiyordu.
futbol dünyasının yeni kralı, arjantin'di artık... teknik direktör menotti, "günün adamı"ydı... "zafer tüm arjantin'indir" demekle, menotti gerçeği dile getiriyordu. arjantin halkı turnuvanın başından sonuna sabahlara kadar uyumamış, evde ne bulursa alıp sokağa fırlamış, onları birbirine çarparak tempolu bağırışıyla dolaşmış, coşmuştu. "vamo vamo arhentlna" şarkısında arjantinlilerle biz bile kaç kez birlikte yürümüştük. müzik güzeldi. coşkunluk insanı sürüklüyordu. bir de arjantin insanını sevmiştik.
milli takım kaptanı passarella, dünya kupası'nı devlet başkanı videla'dan alıyor, sonrasında arjantin bir milli bayram sevinci yaşıyordu. yeni şampiyon arjantin'di. yeni kral da, arjantinli kempes... o günlerde buenos aires'te doğan çocuklardan yedisine "kempes" adını veriyordu analar, babalar. dünya kupası'nın en iyi futbolcusu seçilen kempesin heykelinin dikilmesini isteyenler bile vardı. kempes'in hakkı inkâr edilemezdi. fakat arjantin, takım halinde oynamış ve kazanmıştı. menotti'nin hocalığı da yabana atılmazdı. tabii evinde oynamanın avantajını da ev sahibi takım en iyisiyle kullanmıştı.
organizasyon da başarılı geçmiş, arjantin'e gelen konuklar memnun ayrılmıştı. biz, çok uzaklardan gelen radyocular, televizyoncular, basın mensupları da, memnunduk. arjantin'de yakınlık, ilgi, dostluk görmüş, işimizi rahatça, kolayca yapmıştık. naklen yayınlarımız da, genelde beğeniyle karşılanmıştı. dört kişilik bir trt ekibi olarak görevimizi başarmanın mutluluğu içinde yurda dönüyorduk.