bir hafta önce manisaspor’un küme düşmesi kesinleşmişti. bizim de süper final avrupa ligi grubu mücadelemiz amansız bir şekilde devam ediyordu. kısacası maçtan kesinlikle 3 puan almalıydık. fakat maçtan önce hepimizin kafasında bu tür zor/final maçlarında gençlerbirliklilerin her zaman zorlandığı da vardı. bu yüzden açıkçası tırsıyorduk da…
tribündeki arkadaşlarla hoş-beş ettikten sonra maç başlamak üzereydi ki, sırtıma biri dokundu. döndüm tanıl abi idi. nefes nefese kalmış bir şekilde “yetiştim!” dedi ve gülümsedi. sevinmiştim çünkü daha önceki konuşmamızda katılacağı toplantı nedeniyle maça gelemeyebileceğini söylemişti…
manisasporlular sahaya çıktıklarında üzerlerindeki mor forma nedense hepimize bir garip geldi doğrusu. maç başladı ve nerdeyse ilk 30-35 dakika bizimkiler bocalarken, manisalılar pozisyona girmeye çabalıyorlardı. işte o anlarda aklımızda sürekli daha önce bu tür zor/final maçlarındaki “kötü” performansımız geliyordu.
bulunduğum maraton tribünün c bloğunda en önde ural (aka hugo sanchez) , onun 2-3 sıra üstünde erdem (aka zeynel soyuer) ve abreg ç, onların 3-4 sıra arkasında da tanıl abi (aka baba tevfik) bulunuyordu. ben ise sıkıntıdan üçer-beşer dakika sırayla yanlarına uğrayıp laklak ediyordum. derken otuzların sonunda en etkili atağımız geldi ve hurşut’un ceza alanında vuruşu üst direkten döndü. akabinde pozisyonu takip eden soner’e yapılan hareket hem penaltı oldu hem de rakibin 10 kişi kalmasını sağladı. hurşut’un golü ile rahatladık. ve devre bu skorla sona erdi.
sezon başında beri azofeifa’nın ülkesi olan kosta rika bayrağı ile maçlara gelen halil’in (aka donald ace khuse) yanında yine bayrak vardı. ikinci yarı başlarken kapalının (maratona göre) sağında 3-4 kişinin battaniye gibi bir kosta rika bayrağına sarıldığını gördüm. halil’e gösterdim. o da ikinci yarı başında orcan (aka tony yeboah) ile birlikte bayrağı sallamaya başladılar. kapalıdakiler (muhtemelen azo’nun tanıdıkları ya da büyükelçilikten geldiklerini düşündüğüm) de kosta rika bayrağını sallamaya başladılar. sanırım erdem “adamlara bak ya bayrak sallayarak haberleşiyorlar” dedi, bayağı güldük. ardından ben halil’in yanına koşup “oğlum mors alfabesi gibi haber yollasana. bak şimdi 2 kere ardı ardına sallamak…” dedim…
ikinci yarı farkı arttıralım tehlike yaşamayalım diye düşünüyorduk. ama bir türlü 2. gol gelmedi. hele önce oktay, sonra 2 kere azo’nun inanılmaz topları dışarı atmaları iyice canımızı sıktı. derken zec’in ustaca golü ile bizim açımızdan maç bitti. bu arada tanıl abi “mehmet sedef artık bir gol atmalı” dedi ve bunu birkaç kere daha farklı pozisyonların ardından tekrarladı. sanki hurşut bu sözleri duymuşçasına bir pozisyonda ceza alanına girip topa bastı ve mehmetin bindirmesini bekledi ardından ona çıkarttı o da kaleye şutladı ama kaleci iyi bir hamle ile çıkardı. gülüştük, neredeyse oluyordu dedik. ardından yine mehmet tek başına ceza alanına girip dar pozisyondan yine şutladı. bu sefer tanıl abi “neredeyse oluyordu! ama olsun bu maç olmasa da bu sezon sedef bir gol atacak!” dedi.
ardından yaptığımız bir pres sonucunda kaleciye gelen top ve ona da tum’un yaptığı pres sonucunda gelen “ilginç” golle skor 3-0 oldu ve 3 puanı aldık. fakat ibb’nin sivas’ı yendiğini duyunca play-off’u garantilemediğimizi öğrendik. maçtan sonra bol bol “bu bunu yenerse, şu şunu yenerse” gibi egzersizler yaptık ama uzun lafın kısası haftaya ibb’den en az 1 puan almalıyız bunu anladık…
bir de öyküm’le ibb deplasmanı yapsak mı diye düşünmeye de başladık. bakalım günler neler gösterecek…