fatih uraz'ın "adamın abdalı kaleci olur" kitabından;
özcan arkoç ve ali artuner gerçeği
(...)
"şampiyon olamadık ama; şampiyon olmuş gibi güzel günler yaşadık, istanbul egemenliğine meydan okuduk, üç büyükleri karşımızda savunma oynattık. avrupa'ya açıldık, önemli basanlara ulaştık, ismimizi milli takıma kazıdık. hepsinden önemlisi üç büyüklerin ve avrupa takımlarının transfer tekliflerini geri çevirerek, o muhteşem birlikteliği sağladık ve tarih yazdık. kimileri para kazandı futboldan, biz itibar kazandık" sözleriyse ülkemizin yetiştirdiği bir diğer büyük kaleci ali artuner'e ait.
a milli formayı 37 kez giyen ali artuner'e sadece atletico madrid'den, cardiff ten ve beograd'dan değil 70'li yıllarda dünyanın en iyi takımı olarak gösterilen ajax'dan da teklifler gelmişti. onun yurtdışına gitmeyip kendini bir destan yazma ihtimalinden mahrum bırakmasının tek sebebi vardır: göztepe sevgisi.
o zamanların göztepe'si nevzat, gürsel, ali, çağlayan, halil, fevzi gibi yıldızlardan kuruluydu, başlarında da 4 dil bilen adnan süvari vardı. maçlara takım elbiseyle giden, birbirlerini kardeş gibi severek korkusuzca oynayan, önlerine serilen paralan umursamayıp aşık oldukları renklere bağlı kalan onurlu insanların takımıydı göztepe. fenerbahçe yöneticileri göztepe kalecisi ali için kulüp başkanı ahmet sevil'in önüne 500 bin lira koydukları gün, başkan önündeki paralara şöyle bir bakmış ve "defolun, bizim satılık futbolcumuz yok!" diye gürleyerek sehpayı tekmelemişti.
avrupa'da çeyrek ve yarı final maçlannda file bekçiliği yapmış olan ali artuner, türkiye kupası'nı iki kez, cumhurbaşkanlığı kupası'nı da bir kez havaya kaldırma başarısını tatmıştır. keza yine ordulararası dünya şampiyonluğu yaşamış ve a milli takımı'nın defalarca kaptanlığını yapmıştır. namı diğer "moskova panteri" olan bu başarılı kalecimizi ne yazık ki 16 şubat 2001'de, henüz genç yaşta kaybettik. ali ağabeyimizin futbola olan tutkusu, çoğumuzda olduğu gibi çok küçük yaşlarda başlamıştı. maçlara gitmesin diye babası tarafından defalarca somyaya bağlandığı halde o her seferinde bir yolunu bulup sıvışmayı başanyormuş. ne diyelim, sonuçta futbol mevzu bahis olduğunda bile insanın diğerkam olmayı elden bıraka-sı gelmiyor: ali artuner keşke göztepe'yi bu kadar çok sevme-seymiş, değil mi?
futbolcu olarak liverpool ve cardiff formaları altında trabzonspor ile göztepe'ye karşı mücadele etmiş olan john benjamin toshack, ne zaman trabzon maçından konu açılsa işi biraz da mizaha vurarak, "oynadığımız top basketbol topundan bile büyüktü. maçın başlama vuruşunu türkiye güzeli yaptı. otelde elektrik kesik olduğu için bazı arkadaşlar beyaz çarşafı üzerine geçirip hayaletçilik oynadı. seyirci devamlı davul çalarak gece boyunca bizi uyutmadı, yatağa sığamadığım için yerde yattım. doğru; dürüst yemek bulamadığımızdan aç yatıyorduk. stadyumun etrafındaki tepeler seyirciyle doluydu!" diye dalgasını geçer ve sözün dönüp dolaşıp yine göztepe'ye geldiği vakitlerde de, "big ali, big ali!" der ve gözleri parlar. bu büyük kaleciden ve onun kalesini koruma becerisinden her zaman sitayişle bahseder.
kısa kollu kazakla oynama modasının '90'lı yıllarda ve fransız kaleci fabien barthez'le başladığı sanılır. oysa bu modanın fikir babası ali artuner'dir. ilk defa '60'lı ve 70'li yıllarda ali artuner kısa kollu kazaklarla sahaya çıkmıştır. o anlara tanıklık edenler, kısa kol kazakların alımlı fiziğinden ötürü bu müthiş kaleciye çok yakıştığını söylerler. bir de o zamanın engebeli sahalarını tasavvur etmeye çalışın; şimdiki mükemmel zeminlerde oynayanları düşünecek olursak artuner'i sadece zevki için değil cesareti için de takdir etmek gerek.
heybetli fiziğiyle rakiplerine kaleyi kapatmış izlenimi veren, çoğu kalecinin çıkaramayacağı şutları kolaylıkla çelebilen, devasa ellerinin arasında topun minnacık kaldığı bu müstesna file bekçisinin, ülke dışına çıkmayıp dünya çapında yıldız olma fırsatını heba etmesine hayıflanmamak elde değil.
özcan arkoç ve şükrü ersoy dışında yasin özdenak'ı da, yurtdışına çıkmış ve orada varlık göstermiş kaleciler arasına dahil etmeliyiz kanımca. onun zamanında abd futbolu emekleme döneminde olsa ve her ne kadar new york cosmos kulübü türk asıllı ertegün kardeşlerin sayılsa bile; yine de orada verilen mücadele taktire şayandır. maçların gösteri tarzında oynanması filan asla bu gerçeği değiştirmemen diye düşünüyorum.
büyük kaleci olma yolunun elbette değişik güzergâhlan vardır. yurt içinde para kazanma ve el üstünde tutulma ihtimali daha fazla olabilir ama ben bu konuda mutlaka evrensel platformlara çıkılması gerektiğini düşünüyorum. lakin şurası da unutulmamalı ki, yeteneğine ve kişiliğine güvenemeyen, dil öğrenmek konusunda dirayet göstermeyen ve rekabete gelemeyen kalecilerin yurtdışına turistik amaçlar dışında çıkmaması gerekir.