fatih uraz'ın "adamın abdalı kaleci olur" kitabından;
yaşin ve banks'ı ayrı yere koymak
19501i ve '60'lı yollarda çok uzun sayılabilecek 1.89 cm'lik boyuna karşın çevikliği, sıra dışı plonj onları ve ceza sahasında kurduğu hakimiyetle "black spider" (kara örümcek) diye de anılan yaşin'i anlamadan kaleciliği anlamaya ya da anlatmaya çalışmak beyhude olabilir. defansını mükemmel idare etmesiyle tanınan yaşin'e maç içinde sürekli konuştuğundan ötürü kızan kişi yalnızca karısı olmuştur. takım arkadaşları bile hallerinden şikâyetçi değilken bunun tasası neden karısına düşmüş, orasını kimse bilmiyor artık.
kariyeri boyunca 150 penaltı atışını kurtarmaya muvaffak olan bir kalecinin karşısına bu konuda bir rakip çıkacağım beklemek sizce de safdillik olmaz mı? hatta bu konuda daha da ileri gidebilirim. antrenmanlarda yapılan çift kale maçlarını dahi bu hesaba katsam, yine 150 penaltı kurtarmış başka bir isimle daha karşılaşmayacağıma eminim.
ilerde sıkça değineceğim üzere, iyi kaleci demekle hata yapmayanı değil hatasından ders alam, yaptığı hataların ağırlığı allında ezilmeyeni kastettiğim anlaşılacaktır. yasin gibi bir efsane bile arada bir de olsa vahim hatalar yapmıştır. kornerden dahi gol yediği bilinen bu dev kaleci, sscb'nin 4-1 önde götürdüğü kolombiya mücadelesinde akıllara seza hatalar yaparak maçın 4-4'e gelmesine neden olmuş ve ünlü l'equipe gazetesi "artık kariyeri bitti" diye onu manşetlere taşımasına rağmen o, bir sonraki turnuva da yine muhteşem bir performans sergilemekten geri durmamıştır.
topu oyuna çabuk sokarak hücum hattında avantaj sağlamanın temelini atan yaşin, penaltı noktasına gelen yüksek topları tutmak yerine yumruklamayı tercih ederek başka bir yeniliğin öncülüğünü de üstlenmişti. iyi bir buz hokeyi oyuncusu olmasının ona avantaj sağladığını söyleyenler olsa bile, ben buz hokeycileri arasından bir yaşin'in daha çıkabileceğini sanmıyorum açıkçası.
yaptığı inanılmaz kurtarışların altında yatan sebep ona sorulduğu zaman genellikle şu cevabı veriyormuş: "bir sigara içerek sinirlerimi yatıştırdıktan sonra sert bir içkiyle kasları ma yeniden ayar veriyorum!"
uzun yıllar önce tanınmış bir teknik adamdan dinlemiştim "önemli bir maçın öncesinde, soyunma odasının içki koktuğunu ve kokunun kaleciden geldiğini fark ettim. kadroyu açıkladığım için, daha doğrusu diğer kaleci sakat olduğundan dolayı ses çıkaramazdım, işi şansa bırakmaktan başka çare yoktu. benim çakırkeyif kalecim hayatının en iyi maçını oynadı, bir ara kalede onun değil de iribar'ın olduğunu sandım. içki kullanmayan biri olduğum halde maçtan sonra ona şöyle dedim: 'istediğin zaman idmana ya da maça içkili gelebilirsin.' ama bütün bu olanlara rağmen muhteşem oynadığı maça alkol alarak çıktığını ona asla kabul ettiremedim."
hayat bazen çok acımasız oluyor... futbol sahnesinden çekilmelerinin üzerinden onca yıl geçtiği halde hâlâ unutulmayan ve yapılan en iyi kaleci listelerine halen en üst sıralarda girmeyi başaran yasin ile banks'in yüzlerine talih pek gülmedi ne yazık ki. yasin ölümünden birkaç sene önce bacağını kaybederken, banks'da kalesine çekilen şutları şahin keskinliğinde süzerek panter gibi kurtarmasında etkin rol oynayan gözlerinden birisini bir trafik kazasında yitirecekti.
geçmiş zamanların şöhretli kalecilerine ait video görüntülerini izlediğim zaman, onların o gülle gibi ağır topları sert zeminlerde, hiç kaleci antrenmanı yapmadan, modern teknikler kullanmadan, paranın dayanılmaz motivasyonundan bihaber halde kurtarışlarını seyrettikçe onlara duyduğum hayranlık her seferinde pekişir.
size lev yaşin'in, gordon banks'in çıkardığı o inanılması güç şutları günümüz koşulları içinde kurtaracak kaleci yoktur desem, eminim çoğunuz şimdiki kalecilerin daha çabuk, daha hızlı ve onların yükünün daha ağır olduğu yönünde görüşlerle karşıma çıkarsınız. haklı olabilirsiniz, lakin o muhteşem eldivenlere günümüz idman metotlarıyla antrenman verilme şansı bulunabilseydi ya da olduğu halleriyle onları bugüne ışınlamak mümkün olabilseydi eğer maç başına düşen gol yüzdesinin nasıl tepetaklak aşağı düştüğüne birlikte tanıklık edeceğimizden eminim.
son yıllarda ortaya atılan komplo teorileri arasında en ünlülerinden birisi şüphesiz ki, gordon banks'ı sahaya çıkartmayan bozuk bira hikâyesidir... gordon banks içtiği bozuk bira yüzünden 1970 dünya kupası çeyrek final maçında batı almanya'ya karşı forma giyememişti. yerine oynayan peter bonetti, beckanbuer'in attığı ilk golde yavaş kalmakla suçlanırken imparator da o vuruşun banks'ı mağlup etmeye yetmeyeceğim açık kalplilikle ifade etmiştir.
"yazar kitabı değil, kitap yazarı seçer" sözleri kalecilerin doğası ve yazgısıyla bire bir örtüşür. genç gordon banks duvarcılık zanaatını öğrenirken, henüz futbola ayıracak zamanı yok gibidir, derken 1953 ekimi'nde bir cumartesi günü kader ağlarını başka türlü örmeye başlar. şiddetli yağmur yüzünden çalıştığı inşaatta mesai paydos edilince banks çaresizce otobüse biner ve evin yolunu tutar. otobüsten indiğinde yağmurun dindiğini görmüş ve biraz oyalanmaya karar vermiştir. ayakları onu yakınındaki bir futbol sahasına sürükler. orada çelik fabrikası işçileri maça başlamak üzereyken banks'i tanıyanlardan biri şöyle seslenir: "hey gordon, bizim kaleci gelmedi, sana zahmet kaleye geçsene!" banks biraz tereddütten sonra kaleci formasını giyer ve yaptığı müthiş kurtarışlarla o takımın vazgeçilmezleri arasına giriverir; aynen yakın bir gelecekte ingiliz milli takımı'mn vazgeçilmez file bekçisi olacağı gibi!
hakkında "safe as the banks of england" diye özdeyiş üretilen, ingiltere'nin en sağlam bankası kabul edilen, kalecilik tarihinin bu seçkin ismi, ingiltere dünya şampiyonu olduktan sonra boynuna taktığı madalyayı 2001 yılında 124.750 pounda satmış ve gerekçesini şöyle ifade etmiştir: "böylelikle çocuklarımı ben öldükten sonra 'bu madalyayı ne yapalım' diye kara kara düşünmek zahmetinden kurtarmış oldum." 73 kez milli, 511 kez kulüp formasını sırtına geçiren banks, abd'de 37 maç oynadıktan sonra parlak kariyerini kapattı.
nasıl anlatacağımızı tam olarak bilemesek de bir deneyelim; bazı kalecilerin yalnızca duruşu, kıyafeti, sahaya çıkışı dahi onları farklı kılabiliyor. kaleci dediğiniz yeri geldiğinde fotoğraflık plonjonlar, fantastik kurtanşlar yapabilmeli, rakiplerin zihnini okuyabilmeli, seyirciyi hop oturtup hop havalara kaldırabilmen. banks her ne kadar böyle düşünmese de bu durum zengin insanın "para hiç önemli değildir" demesine benziyor! 1970 dünva kupası'nda banks fizik kurallarını altüst ederek rakibinin kafa şutunu kurtardığında, pele tarafından şu sözlerle taltif ediliyordu: "o an ondan nefret etmedim değil ama ne zamanki sakinleştim işte o zaman onu tüm kalbimle alkışladım, çünkü hayatımda gördüğüm en iyi kurtarıştı!"
oynadığı 73 milli maçın 35'inde gol yemeyen, kalan 38 maçta sadece 57 gole izin veren banks, başarısını şu sözlerle açıklıyor "bir kalecinin iyi olduğu, yaptığı göz kamaştırıcı kurtarışlardan anlaşılmaz. bir sürücü araba kullanırken karşısına çıkan tersliklerden kurtulmak için inanılmaz direksiyon ustalığı gösterebilir. ancak bu onun iyi sürücü olduğunu göstermez, iyi bir sürücü o terslikleri yasamamak adına önlemlerim önceden alan kişidir, iyi bir kaleci de seyirciyi büyüleyen kurtarışlara başvurmak zorunda kalmadan görevini yapmalıdır."
bu bölümü banks'ın hoş bir anısını daha naklederek bitirelim: tesadüf eseri genç bir kaleciyi idman yaparken seyreden gordon banks yanında duran kulüp yöneticisine onu beğendiğini söyler ve kim olduğunu sorar. cevap ilginçtir: "sen kulüpten ayrıldığın zaman yerine geçecek olan kaleci'." karşılıklı gülüşmelerin ardından zaman geçer ve gerçekten de o genç kaleci, 1972 ekimi'nde banks'in geçirdiği trafik kazasının ardından önce milli takımda, iki sene sonra da stoke cityde oynamaya başlar. o kalecinin adı peter shilton'dur.