halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
maçın romanya'daki rövanşında da mikrofon başındaydım. yine fenerbahçe, yine cemil... bir de datcu vardı bu kez... oyunun daha başında sudan bir penaltı çalmıştı hakem. hani verilse de olur, verilmese de, türünden bir hareketti... ve bu gol çok erken geldiği için, çekinmişti sarı-lacivertliler... fakat cemil, o büyük cemil, bütün stadı ayağı kaldıran bir golün kahramanı olmuştu piteşti'de... topu kendi yarı alanından almış, sürmüş sürmüş sürmüştü... o gidiyordu sahada... ben de gidiyordum cemil'le birlikte radyoda: "...cemil akıyor... arpes piteşti yan alanında... sürüyor topu... bir rakibini geçti... birini daha... ceza alanına sokuldu. kaleci çıkacak mı?.. top hâlâ cemil'de... sokuldu iyice... kaleci ile karşı karşıya... vuruyor... ve gol... evet gol... nefis bir gol... durum 1-1... 1-1 oldu şimdi..."
sonrasında fenerbahçe şahlanmış, oyunu 1-1 bitirmeyi başarmıştı. bu büyük başarının en büyük ortağı da, cemil'le birlikte kaleci datcu idi. datcu, romen'di. kendi doğduğu, büyüdüğü topraklarda bir türk takımının kalesini, hem de bir romen takımına karşı korurken, bir türk heyecanını duyuyordu. sonra da tamamen bizden olacaktı zaten... tribünlerdeki romen seyirciler, fenerbahçe'yi alkışlıyor, fakat -öğrendiğime göre- datcu'ya romence hayli "ilginç" sözler de söylüyorlardı. kızıyorlardı, kendilerinden olan bir kalecinin gollerini önlemesine datcu da öylesine mükemmel oynuyordu ki... futbolu meslek seçmiş ve işte meslek namusunu her şeyin üstünde tutuyordu.
fenerbahçe, bu güzel futbolla ikinci tura çıktı, ama fransa'dan eski tanıdık nice takımı ile karşılaşınca keyfi devam etmedi. fransa'da 4-0 yenilince, burada 2-0 kazanmasının hiç bir yararı olmadı.