ahmet çakır'ın "taçlı kral metin oktay" kitabından;
ağları yırtan gol
metin oktay'ın ağları yırtan golünün artık bilinmeyen bir yanı yok gibidir. türk futbolunun bu efsane olayıyla ilgili olarak bugüne kadar pek çok şey yazılıp söylenmiştir. ancak olayın dikkatlerden kaçan noktası, o maçın bir yugoslav hakem tarafından yönetilmiş olmasıdır.
sadece futbolumuzda değil neredeyse tüm yaşamımızda birşeylerin eskiden daha güzel olduğu iddiası sık sık karşımıza çıkar. oysa pek de böyle değildir. örneğin, o yıllarda futbolumuzun çok daha temiz olduğu da böyle bir iddiadır. tam tersine kendi hakemlerimize güvenmemizi bile olanaksız kılan bir pislik çukurunda debelenmekteyizdir.
nitekim gelen yugoslav hakemin de fenerbahçe tarafından bağlandığı ve maçı satacağı yolundaki söylentiler gazetelerde yer alır. o kadar ki sonunda yugoslav hakem, maçı dürüst biçimde yöneteceğine ilişkin açıklama yapmak zorunda kalır!
gelin işin iç yüzünü en sağlam kaynaktan öğrenmeye çalışalım ve olup bitenleri metin oktay'ın kendisinden dinleyelim: "fenerbahçe ile oynayacağımız her maçın havası ayrı olurdu. 1959 yılının 10 haziran günü oynayacağımız milli lig'in ilk final maçının önemi çok büyüktü. futbol federasyonu bu kritik maça yugoslavya'dan hakem getirmişti. tansiyon yüksekti. maçtan bir gece önce çınar otelde yugoslav hakemin üç fenerbahçeli yöneticiyle birlikte yemek yediği görülünce, istanbul'da kıyamet koptu. galatasaray kulübünün telefonları ihbarlarla inliyordu: 'maç çınar otel'de masa başında satıldı... yugoslav hakem fenerbahçe'yi galip getirmek için ne lazım gelirse yapacak!..'
"bunun üzerine galatasaray kulübü hakemin değiştirilmesi için federasyona başvurdu. hakem şaşırmıştı. ve ağlayıp sızlamaya başlamıştı. 'ne olur galatasaraylılara söyleyin böyle bir sebepten dolayı memleketime dönemem, maçı namuslu bir şekilde yöneteceğim.'
"yöneticilerimiz bir toplantı yaptı, hakemi kabul etti ve o yugoslav hakemle iki takım maça çıktı.
metin önce oyundan atılıyor
"10 haziran 1959... dolmabahçe stadı yükünü almış, ezeli mücadeleyi bekliyor. sıcağa rağmen tribünler her zamanki gibi rengarenk... oyun hızlı başlamıştı. maçı mutlaka kazanmak istiyorduk. çok hırslıydık... turgay uzun bir degaj yaptı. boş top, ceza sahasının üstüne süzülmüştü. topa kaleci özcan arkoç ile birlikte yükseldik.
"özcan topa uzanabilmek için adeta benim sırtıma tırmanmıştı.. çok yükselmiş, bu sebepten de dengesini kaybetmişti. ikimiz birden yere düştük. özcan anlayamadığım bir şekilde kıvranmaya başladı.
"o anda fenerbahçe tribünleri benim özcan'a vurduğumu zannederek küfretmeye başlamıştı. o çirkin tezahüratın ilk defa muhatabı oluyordum. şaşırmıştım ve utanmıştım. suçlu olmamama rağmen utanmıştım. o sırada yanıma fenerbahçeli naci erdem ve basri dirimlili geldiler. ikisi de çok sevdiğim arkadaşlarımdı.
"benim kasıtlı bir hareket yapmayacağımı benden iyi bilirlerdi. ben onlarla konuşurken birden diz kapağıma bir tekme yedim. acıyla tekmeyi vurana baktım. bana vuran, kendine fenerbahçe'de yer edinmeye çalışan avni idi. o acıyla ben de avni'ye bir yumruk attım. yumruğu avni'nin suratına indirince saha karıştı.
"antrenörümüz george dick, eşfak aykaç, muzaffer bozok ve menajerimiz osman incili beni olaylardan sıyırıp saha dışına götürmeye çalışıyorlardı. o kargaşa arasında yöneticimiz muzaffer bozok ile osman incili, yugoslav hakeme kızıyorlardı. aradan iki üç dakika geçmiş, saha boşaltılmışa. yugoslav hakem hışımla yanıma yalaştı ve saha dışım gösterdi.
"o güne kadar hiçbir hakemden bu karan duymadığım için neye uğradığımı şaşırmıştım. hırsımdan ağlıyordum. sahadan çıkmadan önce gidip fenerbahçe tribünü önünde çakıldım. ben gidince onlar da şaşırdı. biraz önce o çirkin kelimeleri bana layık gören insanlardı onlar. durdum. bir baştan bir başa o tribünleri süzdüm. sonra eğildim ve bana küfredenleri selamladım.
hakem kararını değiştiriyor
"ortalık sakinleşmişti. ben soyunma odasına gitmeye kara verirken suat, turgay ve diğer arkadaşlarım kolumdan tutup 'dur, hakem kararını değiştirdi galiba' dediler.
"oyun duralı 7 dakika olmuştu ve 7 dakikadan sonra yugoslav hakem beni sahadan atmaktan vazgeçmişti. karar değişince fenerbahçeli futbolcular kahroldular. (metin oktay'ın bu olayı yanlış hatırlayamayacağı mantık gereğidir ancak can bartu 'böyle bir durum yaşanmadı' diyor. a. çakır)
"bundan sonra yüz binleri ağlatan tek golü ben atacaktım. 37 .dakikada ağlan parçalayan bazukayı fenerbahçe kalesine ben yolluyordum. allahım rüya gibiydi sanki o an...
"nuri (asan) bir pas atmıştı, sola doğru kaçtım. osman hızla üzerime geldi, onu atlatmak benim için zor olmadı. aut çizgisine kadar gittim, sol ayağımı çizgiye dayayıp topu kepçeledim. en büyük korkum naci idi. naci erdem ekseri bu toplara çift dalardı. fakat ondan da sıynldım. evet, önümdeki topa çok dar açıdan vurmak zorundaydım. bu bir an meselesiydi. bu kısa zaman içinde başımı kaldırdım ve kale içinde bir noktaya tüm kuvvetimle vurdum. kaleci özcan, köşeyi kapatmıştı. buna rağmen top hızla kaleye girdi. inanın topun baktığım noktadan dışarı çıktığını ve ağları parçaladığını sonradan öğrendim.
"golden sonra arkadaşlarımın sırımdaydım. tribünlerden 'cim bom bom...' sesleri yükseliyordu. halbuki hakem de dahil, golü dol-mabahçe stadmdaki kimse fark etmemişti. hakem önce aut vermiş, sonra parçalanmış ağları görünce gole hükmetmişti. maçtan sonra fenerbahçe'nin eski kaptanlarında fikret arıcan (büyük fikret) 'vallahi azizim, bizim zamanımızda topa en iyi vuran adam bekir'di... ama itiraf edeyim ki metin daha iyi vuruyor...' diyordu."
elbette ki bu golü bir fenerbahçeli yorumcunun kaleminden okumanın galatasaraylılar için ayrı bir tadı olacaktır. hele islam çupi gibi renkli bir kalemin değerlendirmesi bu gole daha bir anlam kazandıracaktır. şöyle der
"bu da meşin tarihine ağların bile tutamadığı gol' olarak geçecek. galatasaray'ın maçtan önceki klâsına favorilik etiketi iliştirilen fenerbahçe'yi devirişi, bir büyük olayla düğümlenecekti. bu büyük düellonun sonunda sarı-kırmızı taraftarların gözleri, deniz tarafındaki kalenin sol üst direğine dönmüştü. orada kocaman bir delik vardı. direğe çakılı çivilere gerilmiş ağlar paramparça olmuştu. sanki özcan'ın koruduğu fenerbahçe kalesini, futbol topu değil de; yırtıcılığı aşın, bir köpek balığı ziyaret etmişti. ve bu deliğin şerefine kalkan sesler vardı mithatpaşa'da. onbinler bir dev ağızmış gibi bağmyorlardı:
"me-tiin, me-tün!" diye. kral, fenerbahçe'nin yıkılıp gittiği mücadelede yine soldan topla yürümüştü. naci bastırmıştı hemen. metin bir çalımla ondan kaçırmıştı meşin yuvarlağı. devrin en büyük santrhafi, markajından bir sabun gibi kayıp giden metin'e artık sadece bakıyordu. çok çaprazdan vurdu metin! topun şiddetinden özcan'ın sadece saçının telleri kalkmış, fenerbahçe'ye ise yırtık ağlar ve bıçak gibi kesen bir gole üzülmek kalmıştı."
elbette ki ağlan yırtan gol olayında biraz abartının yeri vardır. ağların zayıflığı, yağmurun etkisi gibi çeşitli etkenler de sayılabilir. fakat ne olursa olsun bunun türk futbol tarihindeki ilk ve tek olay olma özelliği ortadan kalkmaz. evet, her efsane gibi bunda da anlatımlar gerçek olayın epeyce ötesine geçebilir ama bunun tümüyle uydurma bir durum olduğunu da kimse söyleyemez.
ancak bu gol metin oktay adını efsaneleştiren olgulardan biri olsa da gerçekte pek uğurlu gelmez. ikinci maçta ezeli rakibine 4-0 yenilen galatasaray şampiyonluğu kaybeder ve adeta bu gol hiçbir işe yaramamış gibi bir durum ortaya çıkar.
babasının ölümü
bu olayın ardından babasını kaybetmesi metin oktay'ı büsbütün yıkar. 22 haziran günü günlüğüne yazdıklan bu derin üzüntüyü açıkça ortaya koyar.
"babam yok artık, ayaklarım topa vurmak istemiyor. kafamın üzerinde topları değil hatıralan taşıyacağım artık."
gazetelerde ise metin'i çok seven insanlann düşüncelerini taşıyan satırlar yayınlanır:
"karşıyakalı hasan efendi metin'i bırakıp gitti. ama son nefesini verirken biliyordu ki metin oktay yalnız değildir ve bütün bir ülkenin çocuğudur. çünkü o milyonların omuzlarındadır. her gün türkiye'de doğan çocukların büyük bir kısmına metin ismi veriliyor."
hasan oktay, gerçi biricik oğlunun galatasaray ve milli takım formalarıyla attığı golleri de kazandığı başarıları da görmüştür ama daha görülecek o kadar çok şey vardır ki... böyleyken erken sayılabilecek bir yaşta dünyaya veda edişi onu çok seven oğlu için de yakıcı bir kayıptır.