niye öteki taraftarlar, altaylı ya da artınordulu oluyor da; biz, karşıyakalı taraftarlar, kaf sin kaf'lı oluyoruz? bunu bir türlü anlayamıyordum. çocukluğumun, bulmacalarından biri: karşıyaka'dayız (izmir); o semtin takımı, ksk; o yıllarda kimse karşıyaka demiyor, adını anmak için; ille kaf sin kaf diyeceksin; âdet bu!..
1930'lu yıllar. yıldırımspor'un asımlı, kör hikmetli, göbek hidâyetli zamanı. bu takım federe değil, karşıyaka'nın genç takımı gibi, bir mektepli takımı; başlıca rakibi alaybey'dir ki, o naldöken palamut fabrikasındaki, bazı işçilerin de oynadığını sandığım, bir halk takımıydı. duvarların tepesine çıkıp, yıldırımspor-alaybey maçlarını seyrettiğimiz; eski mahfel'deki, uyduruk (toprak) sahada ağabeylerden birisi, muammayı benim için, yarı yarıya çözmüştü; kulübün adı karşıyaka spor kulübü, baş harfleri ksk, eski alfabeyle okudun mu, kaf sin kaf! işte o kadar!
golden ya da galibiyetten sonra, taraftarların coşturucu bağırışı da, zaten bunun üzerine kurulmamış mı? kaf kaf kaf simsinsin kafsin kafsin kaf! o yıllarda öteki izmir takımlarının böyle özel bir bağırış biçimleri yoktu; ya ya ya, şa şa şa diye bir ağızdan bağırıp, futbolcularını yüreklendiriyorlar; doğrusu, bizim farklı bağırış tarzımız hoşuma gidiyor ama; sebebini de merak etmiyor değilim: meğerse, neymiş!
batı özentisi olmak ya da olmamak!
bunu galatasaray taraftarı olunca anladım. ne yani döneklik mi yapıyoruz? hayır, o zaman türkiye ligi oynanmıyor, çünkü imkânsız; ne ulaştırma var, ne ulaşım, yollar berbat deplasman, akla ziyan bir iş! o yüzden büyük şehirlerin, kendi ligleri oynanıyor: izmir, ankara, istanbul vs. her şehrin çocuğu, kendi liginden bir takıma sahip çıkıyor ama; ülkeye istanbul basını hâkim istanbul ligi'ni de izlemeye adeta mecbur, öyle ki, aramızda, izmir'dekinden başka, bir de istanbul takımını desteklemek âdet oluyor.
ben galatasaray'ı seçmiştim, neden seçmiştim, bunun ayrı ve duygusal bir nedeni vardır ama seçtiğim anda, şaşırdım; bu takım taraftan da oyuncusunu, -aynen ksk gibi- özel bir tekerlemeyi bir ağırdan tekrarlayarak coşturuyordu; üstelik, tuhaftı da bu tekerleme: "re re re, re ra ra, gas'saray, gas'saray cim bombom"! ne yalan söylemeli, öğrendiğimde bunu, türkçe'den çok frenkçe sanmıştım. istanbul'da uzun bir gençlik yaşantısı olan babama söylediğim zaman, bana hak verdi: "...benzer" dedi, "- ...mekteb-i sultan-i'nin takımıdır o, tedrisatı fransızca olan bir mektep, şehzadeler için açıldığı rivayet edilirdi, hâlâ da memleketin en iyi mektebidir!"
futbol tarihimizi kurcaladıkça, muammayı büsbütün çözer gibi oldum. galatasaray, türkiye'nin en eski futbol kulübü: alafranga, kendisini batılı sayan bir kremanın takımı; esasen o tarihte futbol da, alafranga komprador kültürüne dahil bir spor gösterisi; dahası bu takım, payitahttaki ecnebi ve ekalliyet futbol takımlarına özenilerek kurulmuş; alafrangalığını bir şekilde göstermesi lâzım: türkçe'nin fonetiğine ters bir teşci sloganıyla bunu yaptığını sanıyor. ksk, eskilikte galatasaray'ın izmir'deki muadili (1912), işin ilginç yanı, o da izmir'deki ecnebi ve ekalliyet (mesela, pani-yoniyon) takımlarına özenilerek tesis edilmiş; fakat ilkinin tersine, izmir'dekilerin teşci bağırışı alafranga değil; onlar alaturkayı seçiyor; "ya, ya, ya/şa, şa, şa" demiyorlar ama,
osmanlı alfabesine dayanarak, günümüzde bile geçerli olan bağırışı buluyorlar: kaf kaf kaf sin sin sin.
galatasaray'ın tutumunda, bir bakıma j.m. albertini'nin azgelişmişliğin mekanizmasında altını kalın kalın çizdiği, seçkinci alafrangalığa ciddi bir özenti sezilivor. ksk'nin seçtiğindeyse, o özentiye ciddi bir direniş... böyle temel bir tespit...
attila ilhan
ilk kez cumhuriyet gazetesinin 11 eylül 2000 tarihli nüshasında, attila ilhan'ın söyleşi adlı köşesinde yayınlanmıştır.
not: milli ligde oynanan ilk galatasaray - karşıyaka maçına yazdım.