halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
izmir alsancak stadı'ndan yaptığım bir yayın spikerlik yaşantımın en güzel anılarından birini yaratmıştı. başka bakımdan da, futbolumuzun büyük bir zaferiydi bu... o mevsim avrupa kupalarında işler iyi gitmemişti. beşiktaş, şampiyon kulüpler turnuvasında yine avusturya'nın rapid'ine düşmüş, iki maçı da (1-0 ve 3-0) kaybederek elenmişti. kupa galibimiz altay da belçika'nın güçlü ekibi standard liege önünde iyi futbol oynamış, ama iki maçın birinde 0-0'ı aşamamış, ötekinne de 3-2 yenilmekten kurtulamamıştı. fakat fuar şehirleri tumuvası'ndaki temsilcimiz, göztepe yüzümüzü güldürüyordu.
işte ilk turda belçika'nın anvers takımını 0-0 ve 3-1'lik sonuçlarlar eleyen göztepe, ikinci tura çıkmayı başarmıştı. şimdi ise karşısında atletico madrid vardı. kuvvetli ispanyol takımı madrid'deki maçta 2-0'lık net galibiyet alınca, göztepe'nin işi bitti sanılmıştı. böyle düşünenler pek de haksız değildi. çünkü göztepe'nin rakibini eleyebilmesi için izmir'de en az 3 farklı bir galibiyet alması gerekiyordu. atletico madrid de öyle kolay kolay 3 farkla altedilecek bir takım değildi.
ne var ki, göztepeliler ümitliydi. sadece göztepe'nin değil, izmir'in de sevimli siması hasmet uslu, bergama restoranı nda altaylı mazhar zorlu, izmirsporlu fevzi kaya ve diğer izmirli yöneticileri kızdırıyor, "bizim göztepe'nin bir minibüstük taraftarı vardır, ama hiçbirinin yapamadığını yapar. göreceksiniz ispanyolları da haklayacağız," diyordu. göztepe'nin yönetiminde söz sahibi zeki çırpıcılar, ahmet sevil'ler, muhittin ekiz'ler, şakir sözügür'ler, sabahattin süvari'ler, adnan süvariler ve diğer dostlar elele vermiş, takıma moral aşısı yapıyorlardı.doğrusu türk basını da karşılaşmayı bir milli maç havasına sokmuştu.
giderek herkes "göztepeli" oldu. atletico madrid büyüktü büyüklüğüne.. fakat "niçin olmasın?" çoğu milli takımda uluslararası maç deneyimi kazanmış göztepe futbolcuları, kendi evlerinde kendi seyircileri önünde oyuna sakin, telaşsız götürmekle başarıya ulaşabilirlerdi.
gerçekten öyle oldu. göztepe ne denli sakinse, ispanyollar o derece telaşlıydı. hele 2-0 dan sonra iyice paniğe kapıldı ve türk temsilcisinin işini kolaylaştırdılar. atletico madridlilerin bir hatası da, oyunu bırakıp hakemle uğraşmaları oldu. bu, kendilerine pahalıya patladı. tabii, herşeyden önce ispanyolların ağır yenilgiye uğramalarındaki ilk neden göztepe'yi çok hafife almış olmalarıydı. bir atletico madrid yöneticisinin "izmir'e turistik geziye geldik" demesi bile, bu hafife alışın canlı deliliydi.
adnan süvari'nin öğrencileri maça hızlı girmiş ve bu hızı hiç eksiltmeden sürdürmüşlerdi. ispanyollar bu ilk hızı sertlikle kapamaya kalkışınca, bir penaltı golünü ağlarında buluverdiler. 15'inci dakikada topla dalan fevzi itilerek düşürüldü. yugoslav hakem de haklı penaltıyı vermekte tereddüt göstermedi. halil'in sert şutu, göztepe'nin ilk golüydü. çok geçmeden kaptan gürsel kafayla ikinci golü ağlara yollamıştı. bu arada bir ispanyol oyuncusunun hakeme saldırısı, oyunu durduruyor, hakem futbolcuyu dışarı atıyordu. ispanyolların uluslararası piyasada bu yoldaki şöhreti bilinirdi. yenilmeye başladılar mı, sertliğe, kavgaya, olaya saparlardı. izmir'de de böyle yapıyorlardı. göztepe'nin 2-0 galip duruma yükselmesiyle, madrid'de sağladıkları avantaj yok olmuştu. şimdi izmir takımı kendi evinde bir üçüncü gol attı mıydı, her şey bitecekti. işte bu düşünce atletico madridlileri iyice çileden çıkarıyor, futbollarını büsbütün kaybediyorlardı.
göztepe'nin bu büyük zaferi yıllar yılı unutulmayacak, kuşaktan kuşağa bir efsane gibi anlatılacaktı. türkiye'de futbolun doğduğu şehir olan izmir'de futbolda iddialı bir ülkenin temsilcilerini alaşağı etmiştik. kolay başarılır, kolay yaşanır bir olay mıydı bu?..