maç hafta içi ve saat 18'de olunca ancak 5. dakikasında falan yerimi alabildim. benzer sebeplerden ötürü tribünde çok az taraftar vardı.
son 12 günde 4. maçımıza çıkıyorduk.
sezon başından itibaren evinde iyi sonuç alan fakat deplasmanda kayıp olan ekibimizin trabzon ve manisa deplasmanları ile ankara’da oynanan orduspor maçlarından aldığı 9 puan ve 4 yıl sonra ligde 3’de 3 yapmasının morali hem futbolcularımız hem de taraftarlarımızın üstünde belirgin bir motivasyon sağlamıştı.
son zamanlarda alınan iyi sonuçların bir seri haline gelmesi ve puan cetvelinde yaşanan hızlı tırmanışın şans ya da dönemli ilgili değil de, kırmızı-siyahlıların kalesinden forvetine kadar tüm futbolcuların her maçtan sonra “takım” ve kişisel oyunlarının üzerlerine koymaları sonucunda alınması çok büyük bir önem taşıyordu.
takım bilinçli bir şekilde defans yapıyor, bilinçli bir şekilde rakibine pres yapıyor, oyununu bozuyor, ve aynı zamanda “akıllıca” ve her iki kanadı kullanarak, ne yaptığını bilir bir şekilde ataklara kalkıyordu.
bu sezon oynadığı ilk 16 maçta 16 gol yiyen ve puan cetvelinde üstlerde yer alan istanbul bb’ye karşı maçın ilk dakikasından itibaren oynanan oyun daha önceki haftalara çok benziyordu. gençlerbirlikliler çok istekli, arzulu ve takım olarak oynuyordu. hem topluca pres yapılıyor, hem rakibin oyunu bozuluyor, hem de ataklara bilinçlice çıkılıyordu. derken 7 ve 23. dakikada gelen goller bir anda maçı koparttı. 43. dakikada atılan gol ise iyice maçı koparttı.
ikinci yarı ibb daha etkili olmaya çalıştı. takım olarak ilk 10 dakikada biraz baskı yedik ama yine de net pozisyon vermedik. sonrasında dengeyi kurup gol denemeye başladık. o süreçte karşılıklı olarak ataklar yaşanmaya başlandı. ante’nin, mehmet sedef, aykut ve cem can’ın yerinde müdahaleleri ve topu kazanır kazanmaz soğukkanlı topu orta sahaya aktarmaları son derece güzeldi. 3-0 iken ramazan’ın uçarak ve son anda resmen “uzayarak” yaptığı kurtarış uzun süre alkışlandı. zec’in golü ile skor 4-0 olduktan sonra ise maç iyice koptu. takım olarak tüm oyuncular son vuruşlarda biraz daha bencilleşti. rakip ise inanılmaz net bir pozisyonda daha ramazan’ın bir kere daha “uzayarak” kurtardığı kafa şutu sonucunda sahadan gol atamadan ayrıldı.
maçtan önce çoğu taraftarımız maçı kazanacağımızı düşünüyordu ama maçın bu kadar kolay geçeceğini de beklemiyordu açıkçası. ama özellikle ilk yarıda ortaya koyulan futbol gerçekten çok göz kamaştırıcıydı. sonuçta ilk 16 maçta gol yeme oranı 16 olan ibb’ye 90 dakikada 4 gol atmak bile son derece önemli bir sonuç. ayrıca hem serinin devamı hem de ibb gibi play-off’da rakibimiz olan bir takımı net bir skorla ve güzel bir oyunla yenmek çok önemli.
tum’un her iki golünden sonra hepimiz tum’u sezon başından beri sevmediğini söyleyen orcan’a “adam daha ne yapsın senin sevmen için” diye yükleniyorduk. hurşut’un sol kanatta perişana çevirdiği gökhan süzen’in sert faullerinden sadece bir sarı kart görmesi ise ibb için şanstı. özellikle ilk sarı kartından sonra hurşut’a arkadan kaydığı pozisyon çok kötü idi. zaten bu pozisyonun akabinde arif erdem’in daha maçın 38. dakikasında 2 oyuncu birden değiştirip gökhan’ı hurşut’tan uzağa alması enteresandı.
takımın oynadığı oyunla paralel olarak gençlerbirliklilerin sahaya etkileri ise giderek artıyor. bu maçta da iyi hareket yapan futbolcunun adının tezahürat haline söylenmesi ve oyuncunun oyun içinde elini kaldırıp teşekkür etmesi son derece güzel olmaya başladı.
maçın ardından konuştuğumuz en önemli konu 2002-03 sezonundan bugüne kadar ilk devreyi iyi yerde bitirdiğimiz 2006-07 (mesut bakkal ile 27 puan) ve 2009-10 (thomas doll ile 26 puan) sezonlarında oynadığımız takım oyunu ile bugün oynadığımız takım oyunu karşılaştırınca dağlar kadar fark olduğu görülüyor.
tanıl bora’nın da maçtan sonra söylediği gibi 2002-04 sürecinden bugüne kadar ilk kez “karakteristik özelliği olan bir futbol oynuyoruz.”