verilen milli maç arasından önce oynadığımız son lig maçımızda ankara'da beşiktaş'ı 0-2'den 4-2 yendikten sonra gençlerbirliği hakkında yapılan eleştiriler çok olumlu idi. en son 2002-04 sürecinde yaşadığımız "korkulan gençlerbirliği" durumuna tekrar dönmeye başlamıştık...
işte sırf bu yüzden bile maç çok önemliydi.
istanbul'da toplantıda olduğundan maçı izleyemeyecek olan tanıl abinin maçtan önce "mali bir uğur deneyelim. ben maçı izleyemeyeceğim. bitince bana mesaj at lütfen. sonucu sadece o mesajdan öğreneceğim" görevini not ettim. pınar’a “unutmamalıyız” diye bahsedince “benim işim bu mali” sözlerine bir yandan çok gülmüş, bir yandan da içimden “sen bir unut da” diye geçirmiştim...
samsun'da yaşayan abreg'in alkaralar'a maçtan önce yazdığı ve kısaca "en son geldiğim maçta 0-2'den 4-2 oldu. bugün tribünde olmayacağım, öyle çok büyük işler yapmayın. 1-0 yenin yeter" cümleleri aklımda dolaşırken ve elbette ankara ayazında titreyerek pınar ve mahir'in ayırdığı koltukta yerimi aldım...
ural ve zeynep'in "aksaklıklar" nedeniyle olmaması bana göre tribünün en büyük eksikliklerden biri idi.
maçtan önce çok büyük bir içtenlik ve samimiyetle tribüne çağırılan fuat çapa'nın maratona gelmesi ve taraftarı alkışlaması son derece güzeldi... maçtan sonra ozan ve necdet abilerinde de katıldığı gibi, tribüne samimiyetle çağırılan ve samimiyetle gelen ilk teknik direktörümüzün fuat çapa olduğunu konuştuk…
ankara 19 mayıs'ta ilk kez "orjinal" bir şeye imza atıldı ve behzat ç.'nin müziklerini yapan ankaralı rock grubu pilli bebek'in şarkıları çalındı...
futbolcu olarak en önemli eksiğimiz bir önceki hafta oynanan ve 1-1 biten sivas maçında "safca" bir sarı kart görüp cezalı duruma düşen yasin idi...
maçın başından itibaren "takım oyunu" oynamaya çalışan, pres yapan, birbirini kapatan, seri paslara ve kontrataklara önem veren kırmızı-siyahlıları görünce iştahımız kabardı doğrusu... bir yandan fenerbahçe'nin kilit adamlarını kapatan bir yandan da atak yapmaya çalışan oyuncuların mücadelesi görülmeye değerdi.
ilk yarıda, o ana kadar hiç pozisyonu olmayan fenerbahçe'den emre'nin şutunun direkten dönmesi ise karşılaşmanın, iyi oynayan ama gol atamayan anadolu takımı ile kişisel beceri ile pozisyona bile giremeden gol atıp kazanan istanbul takımı maçlarından biri haline dönmesini engelledi...
devre arasında tüm taraftarlar oynanan oyundan, mücadeleden son derece mutlu idi. yasin'in olmayışı ise en büyük üzüntü kaynağı... çünkü onun kanadından önce mehmet sedef, sonra da erdal 2 gol kaçırdı...
ikinci yarıda pınar ve safiye ile birlikte gol dakikalarını tahmin etmeye çalıştık. ben 71, pınar 75 ve safiye 78 dedi... ilginçtir her üç dakikada da inanılmaz pozisyonlar kaçtı. azo'un direkten dönen şutu, tum'un kaçırdığı gol, oktay'ın kötü vuruşu...
maç 0-0 bittiği anda tribünler hep bir ağızdan "burası ankara buradan çıkış yok" diye bağırıyordu. neredeyse nefret derecesinde sevmediğim bu tezahüratı hayatımda ilk kez "bu kadar cuk otururken" duyuyordum. zira gençlerbirliği, “sınırlı kadrosu” ile ankara'da oynadığı 6 maçta 4g, 2b ile 14 puan yapmıştı ve evinde yenilgisiz liderdi. bu 6 maçın ikisinin beşiktaş ve fenerbahçe ile olması da çok önemli ayrıntılar..
maçın hakemi tribünden gördüğümüz kadarıyla ne gördüyse onu çaldı. bence hakem konusunda en önemli olay, agresif tavırları ile tanınan emre'nin 1-2 pozisyonunda ortamı geren hareketlerine, hakemin itibar etmemesi üzerine emre'nin çok sakin ve sadece "oyununu oynamaya çalışan" bir futbolcu haline dönüşmesi idi...
maçtan sonra pınar’ın hatırlatması ile tanıl abiye attığım “0-0. yenilmezliğe devam” mesajına tanıl abinin, “seni kucaklıyorum malicim!” cevabı…
maçtan sonra necdet abinin 2005'de yayınladığı ve imzaladığı "yenilsen de yensen de" kitaplarını banu yelkovan, bağış erten ve fuat çapa'ya vermek üzere yanıma aldım ve bir sonraki gün ntvspor'da canlı yayınlanacak ve fuat çapa'nın konuk olacağı "yenilsen de yensen de" programa katılmak üzere necdet abi ve ozan abi ile muhabbet ederek yola koyuldum...