o yıllar da antalya'da türkiye’nin en önemli ve en büyük otellerinden birinde çalışıyordum, otelde bırakın yabancıların gençlerbirliği’ni tanıması, türk çalışanların bile gençlerbirliği’ni tutan bir tanıdıkları dahi yoktu. bana "gençlerbirliği neden tutulur ki, şampiyon olamıyorsunuz?" diyorlardı. avrupalı, futbolu seven, dünya liglerini takip eden turistlerin dahi bir çoğu gençlerbirliği’ni tanımıyor adını beceriksizce söyleyemiyor ve tekrar tekrar bana sorup gülüyorlardı.
bir hafta önce iş arkadaşlarımdan biri işten ayrıldığı için maça, ankara’ya gelme hayallerim suya düşmüştü. madem öyle başka bir şeyler yapmalıydım.
maçtan bir iki gün önce bu maçın, sadece bazı şampiyonlar ligi ve çok önemli milli maçların gösterilmesine müsaade edilen, otelin de merkezi sayılabilecek, bowling salonunda yayınlanması konusunda yürüttüğüm lobi çalışmaları olumlu sonuç verdi ve maç bowling salonuna alındı. bu benim için hep bir hayaldi "benim takımımın maçını da bir gün burada izleyeceğim" diyordum hep hırsla ve işte olmuştu.
maçla ilgili afişler hazırlandı yazılar asıldı her yere otel içinde, her şey tam istediğim gibi gidiyordu. ingilizler bir gün önce bütün ön sıraları rezerve ettirmişlerdi bile, mutlak galibiyetin keyfini sürecek sabaha kadar yine içeceklerdi, iddia ya giriyorlardı 3 mü 5 mi atarız diye….
her maçta olduğu gibi bu maçın sabahı da ingilizler bayraklarını otelin balkonlarından sarkıtmışlardı gururla. çok heyecanlıydım daha 5 saat vardı başlamasına….
maç saatine yakın atkımı blackburn ve ingiliz bayraklarının karşısına, salonun girişine astım, otelde bulunan az sayıda türk misafir hayatlarında ilk defa bir gençlerbirliği atkısı görmüşlerdi. çoğu biiraz utangaçlıktan birazda gençlerbirliğine güvenemediklerinden maçı çok da umursamaz görünüyordu, nasıl olsa 3-5 yerdi gençler, durduk yere ingilizlerin maskarası olmaya ne gerek vardı…
ingilizlerin alkışlarıyla bağırışlarıyla maç başladı… daha önce anlaştığım 15 kadar “filiph’in” hemşerisiyle biz beraber oturduk. klasik ingiliz terbiyesizliği maçın ilk yarım saatinde kendini hissettirmeye başlamış, 19 mayıs stadını mahalle sahasına, oyuncularımızı köylülere falan benzetmeye başlamışlardı. hatta 42. dk gelen gole “heeyyy goolll bravooo” diye sevinmişlerdi, ama youla’nın 1 dk sonraki golü ile belçikalı, ukraynalı ve rus arkadaşlarım beni öyle şaşırttılar ki kendimi 19 mayıs stadında hissetim. türkler inanamıyordu olanlara, herkes, adını bile söyleyemedikleri takımın gölüyle havalara sıçrıyor, birbirlerine sarılıyor sanki nefretlerini kusuyorlardı ingilizlere karşı, ingilizler çoktan buz gibi olmuşlardı... belki hayatlarında ilk defa bu kadar çok ürkmüşlerdi başka bir takımın taraftarından.
gs, fb, bjk taraftarı olan türkler sonunda salona teşrif etmişler ancak yer bulamamışlardı…. ilk yarı bitti…
maçın geri kalan kısmını inanın hatırlayamıyorum… maç sonucu, 3-1… rüya gibiydi…
ama bu maçı o gün orada o salonda olanlar, stadyumda izleyenler, blackburn’de bir pub da veya evinin oturma odasında seyredenler hayatları boyunca unutamayacaklar.