50. millî maçına kaptan olarak çıkan ve çiçek yağmuruna tutulan lefter, oynadığı müddetçe forvetin en muvaffak elemanı idi
kapalı defans yapan romen takımı karşısında ikinci devrede daha üstün oynamamıza rağmen gol atamadık
kahraman bapçum ankara'dan bildiriyor
zangır zangır titriyorlardı hepsi... tam şeref tribünü önünde pistin kenarına gelip de dizildikleri zaman çocukların hepsi zangır zangır titriyordu. hiç bir maçta, hiç bir takım böyle bütün halinde sapsarı renkli olmamıştır.
ama biz o andaki lefter gibi heyecanın en yukarı noktasını yaşayan bir sporcuyu hiç, ama hiç görmemişlik... biraz sonra federasyon başkanından başlıyan bir «hâtıra ve hediye vericiler» kalabalığı kaptan lefter'i adeta bunaltacak ve foto muhabirleri arasında kaybolan lefter ancak arkadaşlarının omuzlarında iken nefes alabilecekti.
ve biz bunca milli maç ve bunca milli tören içinde bu kadar kalabalık bir koronun istiklâl marşını böyle mükemmel ve heyecanlı söylediğine hiç şahit olmamıştık
ve biz bunca senelik turgay'ı bir milli marş çalınırken böyle hüngür hüngür ağlar görmemiştik.
eeee! böyle bir hava içinde başlıyan milli maçta türk futbolcuları ne olur? şahlanır diyeceksiniz ama... yok böyle şey futbolda. futbol, hatta daha genel deyişle spor, böyle bir heyecana dayanamaz. işte ilk devrede istisnasız bütün elemanlarımızda görülen tutukluk asla bir fizik eksikliği değildi. bu, düpedüz bir sinir sistemi bozukluğu idi. siz metin'in, tarık'ın, ugur'un, birol'un çok yakınlarından geçen toplara ayak uzatamayışlarında başka sebep bulabilir misiniz?
sahadaki ay-yıldızlı takımda iki kişi vardı ki, heyecanı bir anda bırakabilmişler ve kendilerini rahatlatmışlardı: candemir ve suat...
romenler için oyunu yavaşlatmak, seyircinin kabına sığmayan coşkunluğunu de sindirmek bakımından, ideal yoldu. bizimkilerin anlattığımız tutukluğu ile rakiplerin akıllı yavaşlığı, oyunu ister istemez rolântiye düşürdü. dakikalar geçtikçe seyirci de oyun başlamadan önceki hızını kaybetti... sonra olaylar birbirini kovaladı:
dak. 4: yalçın sağaçığı kaçırdı. yetişemedi. ortada santrforun dalışını candemir kornerle kesti ama, çok yürekler ağızlara geldi.
dak. 6: sağiç ortadan daldı. santrfora geçirdi. aradan ne güzel sıyrıldılar... turgay çıkıyor. iyi kapadı kaleyi. dizine çarpan top geri döndü. karambol çözülüp top çıktı ama..
dak. 12: metin kafa ile topu lefter'in önüne düşürdü. kaptan meşin yuvarlağı yere indirirken tek hareketle yapıştırdı şutunu. mesafe uzakfakat şut nefisti. aut.
dak: 18: gerilerden sokulan candemir bir sert burunla şut deniyor. bu da güzel fakat aut.
dak: 19 ve sonrası: yalçın neden hasmını ilk pozisyonda bastırmıyor, üstelik sağaçık kendisinden çok hızlı ve orta saha adamlarımız «açıkça konuşmalı» neden hafif kalıyorlar? ama obür tarafta candemir balyoz gibi bir defans adamı rolünde. aferin candemli.
dak. 25: uğur köşeye yakın yerden taç attı. lefter aldı. sıyrıldı. düzeldi. yeniden doğruldu. kaleye sokuldu. tekrar sola kaydı ve vurdu. ahhh! büyük usta.. kapalı köşeye değil de ters tarafa plâse edebilsen ne muhteşem bir gol olurdu.
dak. 27: yalçının kesemediği topu sabahattin sert bir kafa ile kısa düşürdü. solaçığın şutu. turgay yerden kornere çıkardı.
dak. 35: lefter, metin'e uzattı o da aradan aradan yuvarladı ileriye. tarık stop ederken açtı topu. halbuki tam kale ağzında idi.
dak. 40: solaçık aşırtma bir pas aldı ve... kurşun gibi fırladı. candemlr «sahanın en iyisi olan candemir» başka çaresi olmadığı için beline sarılıyor rakibinin. taa orta çizgiye yakın...
dak. 41: solaçık daldı gene. bu sefer ortadan. turgay fırlıyor ve kesiyor güç topu...
ikinci devreye yalçın'ın yerinde süreyya ile başladık. ve ilk devrenin fert olacak durgun adamlarının hepsi maç başındaki heyecanı atmış olarak rahat rahat futbol oynamağa başladılar. candemir gittikçe açılıyor. suat ortalarda her ayak uzattığı topu alabiliyor, düzeltip aşırabiliyordu. ilk devrenin tarık, metin, uğur. birol gibi adamları da canlanmışlardı. gelgeldim romenler çok üstün fizikleri ve takım halindeki ahenkleri ile bizden çok daha iyi idiler. ama ister istemez defansı kabul etmişlerdi. bu sıralarda forvetimiz biraz şanslı olsa çok şey değişirdi. nitekim dördüncü dakikada metin'e yapılan faulde lefter'in frikiği direği mermi gibi sıyırarak dışarı gitmeyebilir ve 3 ünci dakikada yine lefter'in pası ile kalenin ağzına kadar sokulan metin çift ayağına yediği tırpanla yuvarlanınca hakem penaltı verebilirdi. hattâ vermeliydi de... bundan bir dakika sonra da yine ihtiyar usta birbiri üstüne dört kişiyi çalımlayarak sıyrılacak ve metin'e yuvarladığı top ortalığı yine karıştıracaktı.
artık oyunda heyecan normalin çok üstüne çıkmıştı. ama maç başındaki asap yorucu heyecan değil, futbolun süratinden doğan bir heyecandı bu...
onbirinci dakikada metin'in yerine nedim girecek ve nedim - lefter kombinezonu o anda ortalığı allak bullak edecekti. sonra lefter artık oyundan çıkmak istediğini işaretle anlatmaya başladı. 27 nci dakikada da çıktı ve yerine şenol girdi.
işte şimdi oyun birdenbire duruverdi. sanki gün hakikaten lefter'in günü idi ve sanki lefter takımdan çıkınca bu takım başsız kalmıştı. dağıldık. gene iyi çalışıyorduk. yine hareketliydik. fakat oyunda şeref'in taşıyıcılığına, suat'ın hazırlayıcılığına rağmen -nasıl demeli- boşluk vardı.
belki de bu hakiki bir boşluk değildi belki de gözlerimiz lefter'i bulamadığı için bir boşluk hayal ediyorduk.