ne zaman kötüsünüz deseler... şahlanıverir bizim takım, dedi. sonra gözlerini birkaç yıl evvele çevirdi ve devam etti: «sıcak bir bahar günüydü. varşova sokaklarında ümitsiz dolaşıyorduk. ev sahipleri bazan bir elinin parmaklarını açıp «beş» gösteriyorlar. bâzan daha da ileri giderek iki ellerini birden işaret ediyorlardı...
ne yalan söyleyeyim bu en çok bana tesir ediyordu. zira kadroya alınışım bir hadise teşkil etmişti. basın, seyirci, «burada bir de mehmet ali var» diyordu. halbuki ben adalet takımının kadrosunda bile yer alamamıştım o hafta. nihayet tek seçici aykaç, beni çağırdı. o da güç durumdaydı. çalıştığı yerde müşkülünü bana anlattı «seni» dedi, «beyoğluspor ile yapacağımız deneme maçında göreceğim.» nihayet namzet kadroya çağrılmıştım ve oynayacaktım. halbuki fenerbahçe'den ayrılalı, kimse bana önem vermiyor. milli takım tribünden seyrediyordum. ondan geçti diyenler de çoktu. işte varşovalıların her elini kaldırışında bütün bu hadiseleri bir sinema şeridi üzerinde hatırlar gibi oluyordum.
birşeyler yapmalıydım. varşovalılar, tarihteki harplere kadar iniyorlar, «biz polonyalılar türkleri ezeceğiz» diyorlardı... her şey ama her şey moralimi yıkmak için hazırlanmıştı sanki.
ah o gün
19 mayıs günü varşova'nın santral stadyomunda 70.000 polonyalının önüne çıkarken heycanımdan titriyordum. yalnız ben mi ya... turhgay - ahmet, basri - mustafa, ergun, nejat - isfendiyar, ben, metin, kadri, lefter bütün takım heyecandan titriyordu. oyun başlar başlamaz kuvvetli rakiplerimiz karşısında kapanıverdik. turgay, ilk dakikalarda rakip forvetin ayaklarına yatarak, muhakkak golleri önledi. onun bu hareketi bizi kamçıladı. 38 inci dakikada sakatlanan turgay iki dakika sonra kalesini terkedeip yerine şükrü geçince, forvet endişelendi. işte tam bu sıradaydı. mustafa bizim ceza sahasından bir top çıkarıp, lefter'e uzattı. lefter, tam santrada beni gördü. ben topu onun önüne bıraktım. lefter kendine has stil içerisinde şöyle bir kafasını kaldırdı. boş sahayı gördü ve benim yetişebileceğim yere topu tekrar ustalıkla bıraktı. bir deparla topu sol iç mevkiinde yakaladım. gelen santrhafı uzaktan çalımladım. şimdi ceza sahası içersine dalıyordum. sağhaf ve beklerinin yanından süratle geçerken, topu kalecinin açtığı köşeye plâseleyiverdim. top ağlarda idi. takımımız 1-0 galip duruma yükselmişti. doğrusunu söylemek lâzım gelinse, lefter ile oynadığıö bütün yıllar içerisinde böylesine deplâsmana girmemiştik.
ikinci devrede nejat'ın yerine ali, isfendiyar ve metin de sakatlanınca hilmi ile abdullah girmişlerdi oyuna... maça asıldık ve kazandık.
19 mayıs spor ve gençlik bayramındaki bu zaferimiz unutamadığım milli maçlarımızdan biridir.»
polonya'yı kendi sahasında mağlûbiyete sürükleyen golü atan mehmet ali, o günün heyecanını yaşamış bir futbolcu olarak, bugünkü takım hakkındaki görüşünü şöyle açıkladı: «elbetteki o günün takımı daha teknikti. form durumuna gelince, bugünkünün çok daha üzerinde idi. fakat bizim için form bir ölçü olamaz. bizim havamız içersine giren bir takım, bu cereyandan zor kurtarır kendisini. işte polonya maçı da böyle oldu. rusya'yı mağlûp eden, büyük takım polonya, bir hafta sonra sahayı gözleri yaşlı terketti. bizler ise birbirimize kenetlenmiş, sevinç içinde ay-yıldızlı takımın zaferini kutluyorduk.
şimdi altı yıl sonra aynı memlekette ve aynı rakip karşısında mücadele edecek kardeşlerime güveniyor ve futbol tarihimize yeni bir zafer ekleyebilmeleri için, allah'a dua ediyorum.»