yaa... işte böyle... galatasaray, dev adımlarla yürüyerek hem milli lig, hem de türkiye kupası şampiyonu oldu.
kim ne derse desin, talih, hakem, şans, manş... lâf bunların hepsi. artık netice de gösteriyor ki, sarı - kırmızılı ekip, hem fizikman, hem de klâs itibariyle diğer takımlardan üstün.
bugüne kadar denilegelen bir lâf daha, «galatasaray, final takımı değil» sözü artık iflas etmiştir.
dedelerimiz «bükemediğin eli öp!» demişler. türk sporunda uzun yıllar bir rekabeti ayakta tutan üç büyüklerden diğer ikisine ve hattâ, her zaman bu yarışmaya katılmalarını arzu ettiğim takımlara tavsitemiz: «sizler de bir şampiyonaya böyle çalışınız. neticeye varmak için maddi va manevi bakımdan, en baştaki şahıstan, dümen neferinize kadar böyle seferber olunuz.»
göreceksiniz. pek çok kimsenin kabul etmediği ve «şans» la vasıflandırdığı parlak neticeler sizlere de gülecektir.
dile kolay bu! galatasaray kulübü, şu anda türkiyeyi dış memleketlerde beş branşta temsil etmek hakkına sahip bulunuyor. şans bu mu? tesadüf bu mu? «ah, 500.000'lik o penaltıyı, hakem vermeseydi». «ah, basri'nin geri pası olmasaydı» ve dün geceki maçta «hakem o düdüğü çalmasaydı. sonra da oyuna devam ettirmeseydi...» şeydi, şeydi. şeydi.
bunlar teselli edebiyatının tipik örneklendir. bir fenerbahçe'yi ikinci yarıda hallaç pamuğu gibi sahdan atan galatasaray'ı, çifte şampiyonluğundan dolayı candan tebrik ediyoruz.