«ezelî rekabet» le perçinlenen «federasyon kupası » dömifinali:
f. bahçe - g. saray karşı karşıya...
mithatpaşa stadındaki bugünkü mühim maça saat 13.30 da başlanacak
namık sevik
nakıs 15 derecelik soğuk, şiddetli fırtına ve hokey oynamaya müsait donmuş bir saha üzerinde kendilerinden katbekat üstün olan kuvvetli bir rakibe karşı birbuçuk saatlik çetin bir mücadele muvaffakiyetle sona ermiş, milli takım futbolcu ve idarecileri birbirlerini kucaklıyor, hararetle tebrik ediyorlardı. tam bu sırada bir futbolcunun sesi söyle yükseldi: «ee... bu iş de allahın izni ile bitti çocuklar. gelelim cumartesi günü istanbuldaki büyük maça…»
evet, o âna kadar - mustafa ve kasapoğlu hariç - milli takımı teşkil eden fenerbahçeli ve galatasaraylı futbolcular bugün mithatpaşa stadında oynayacakları maçı hatırlarından dahi geçirmemişlerdi. bu heyecanlı hava içersinde yükselen ses her iki takımın futbolcularını bir an düşündürdü.
«— zaten mühim olmayan maç yok ki. ama bu yorgunluğun üzerine hiç olmazsa bu maçı başka bir tarihte oynasaydık. çünkü taraftarlarımız muhakkak kazanmalarımızı arzu ediyorlar.» şeklinde devam etti.
bu sebeble otelin yolunu tutan futbolcular saat 22.30 da şehre inmeden, herhangi bir eğlence yerine gitmeden odalarına çıkıp istirahate çekildiler. buna yakından şahit olmasaydım ben de inanmayabilirdim. ama hakikat tıpatıp böyle idi. ertesi günü dokuz saatlik otobüs yolculuğu viyana'da yine futbolcuların otellerine kapanıp istirahat etmeleri ve tayyarede maç hakkındaki konuşmaları uzun senelerin renk mücadelelerinin futbolcular üzerindeki endişesi ve tezahürleri idi.