bologna bozgunundan sonra, terkos suyu kadar yavan kalan havasız heyecansız bir milli maç seyrettik...
maksatsız demiyoruz, zira bizim milli takımın yöneticileri fabbri'yi kendilerine örnek alarak bir gençleştirme yolu tutmuşlar... o halde geç de olsa, yanlış hesap bağdattan dönse de yine de yapılan harekette bir maksat ve bir gaye var demektir.
ancak, bu tutumda ne kadar ispat edilir ve nasıl bir neticeye varılır? bunu şimdiden tâyin etmek güç. dünkü maçta takdir ettiğimiz husus milli formayı sırtına giyen futbolcuların canlarını dişlerine takarak tam 90 dakika mücadele etmeleri oldu. hemen hepsi kendilerini kabul ettirme nin ve milli takıma kadar attıkları adımdan geri dönmemenin gayreti içinde gözüktüler. temenni edilir ki bu hava devam etsin.
maç için söylenecek söz: vasatın altında bir futbol gösterisi.. danimarka için söylenecek söz: kollektif oyun ve futbol anlayışı bakımından bizden üstün. ancak enerji ve mücadele bakımından bizden zayıf demek olacaktır. aradık, tarafık, rakiplerimiz içinde göze batan bir futbolcu göremedik. hemen hepsi bir turnadan çıkmışcasına aynı klasta elemanlar. bizim takımda ise, geçen yıllara nispetle büyük bir düşme olduğu şüphe götürmez.
macaritan'ı 3-1 yenen milli takımın iskeleti bir asit kazanı içerisine düşen bir kemik gibi zamanla eriyip gitti. lefterler, naciler, canlar, mustafalar, kadriler ve diğerleri... böyle bir ekibi yeniden kurmak ve yeniden bir araya getirmek bugünün anlayışı içersinde çok ama çok güç.
bu sebeple, bozgunlar için «vah, vah» az farklı mağlubiyetler için «normal» ve galibiyetler için de «anormal» demek bizce türk futbolunun durumunu en iyi şekilde ifade etmek olacaktır.