tribünde her zamanki yerimize giderken bir de ne görelim: bizim alkaralar, maraton’un solu’nda sahaya yakın bir yerde konuşlanmamışlar mı?!. acaba bunun sebebi neydi? hangi önemli etmenler onları buraya çekmişti? evet, bunun sebebi şuydu: -4 derecede ısınmanın yanı sıra kış güneşinin sağlık ve güzelliği olumlu yönde etkileyen ultraviyole ışınlarından daha fazla yararlanmak. tabii bu son derece makul sebep karşısında biz de onlara hak verdik ve hemen yanlarına çömelip stadyumdaki 2000 kişilik muhteşem seyirci topluluğuna biz de dahil olduk.
cumartesi – saat: 13.30
ve orta hakemliğini ünsal çimen, yancılıklarını da baki tuncer akın ve mete kalkavan’ın üstlendiği kırmızı-siyah formalı gençlerbirliği ile yeşil beyaz çizgili, şık formalı bursaspor arasındaki lig maçı 0-0 başladı. “0-0 başladı” diyorum, çünkü her iki takım da ligdeki durumları ve hedefleri nedeniyle birbirlerine avans vermeye yanaşmadı.
maçın başlamasıyla birlikte, gecekondu tarafındaki kaleyi alan gençlerbirliği saha avantajını kullanarak ve muhteşem seyircisini de arkasına alarak sağlı sollu ataklarla bursaspor kalesine akmaya başladı. biz de geçen hafta sürgüne yollandığımız kapalı’da sahadaki galatasaraylı futbolcular yerine saha dışında önümüzde ısınmakta olan galatasaray yedekleri volkan ve suat’ı marke ederek ve bizi de pavyona götürmelerini isteyerek yaptığımız hatayı bu kez tekrarlamadık ve ali tandoğan’ın yükünü biraz olsun hafifletmek amacıyla sol açık olarak önümüzde oynayan bursaspor’un acar 11 numarası sertan’ı direkman yakın markaja aldık. sertan, doğası gereği bu yakın markaja fazla dayanamadı ve şortunu tutarak bize hareket çekti. tabii biz de bir yandan orta hakem ve yancıyı uyarırken bir yandan da “sertan poşete, sertan poşete!...” diye tezahürat yaparak başbakanlık muzır neşriyatla mücadele kurulu’nu göreve davet ettik. bu uyarılarımız semeresini vermiş olacak ki ümit hoca sertan’ı görevden alarak sağaçığa tayin etti. ser
tan, hocasından hiç beklemediği bu davranışa çok bozulmakla birlikte hiç belli etmedi ve kuzu kuzu yeni görev yerine giderek sağaçıkta oynamaya başladı ama bundan sonra iyi oynamayarak ve gençlerbirliği ceza sahasında koftiden penaltı kazanmak için kendini yere atıp sarı kart görerek hocasını cezalandırdı. sen misin böyle yapan?!. ümit hoca da bu davranışa çok bozuldu ve ikinci yarıda sertan’ı oyundan çıkararak refakatine aldı. neyse, biz maça gelelim. bir türlü maça geçemedik yahu!.. gerçi maçla ilgili yorum ve değerlendirmelerimi yazmak için çok geç kaldım. ben yazıyı tamamlayana kadar maç haberi bayatladı bile… futbolseverler de maçla ilgili yorumları hürriyet’te serdar uluer’in, milliyet’te de cemal ersen’in kıvrak kalemlerinden okuyup bilgilendiler. ben ise paraya kıyamayıp “biraz daha ucuzlasın öyle alayım… biraz daha ucuzlasın öyle alayım…” diye diye hala eve bir bilgisayar alamadığım için ne yazık ki sayın ecevit gibi erika marka daktilonun başında ikide bir takılan ve atlayan tuşlarla parmak paralamaya devam ediyorum. bununla birlikte benim de önemli bir avantajım olduğu kanaatindeyim ki o da şudur: sahada kimsenin görmediğini görebiliyor, duymadığını duyabiliyorum.
teknik analiz
şimdi teknik analiz deyince şöyle oldu, böyle oldu, dar alan, geniş alan, bloklararası bağlantılar, kanatlardan geliştirilen ataklar, topun oyunda kaldığı süre ve takımların topla oynama yüzdelerine ilişkin istatistikler gibi derin konulara girerek o çok değerli vakitlerinizi almak istemiyorum. kısa ve öz bir teknik analiz yapacak olursak: soğuk fakat açık ve güneşli bir havada güzel bir maç oldu. gençlerbirliği ilk yarıda serkan’ın, ikinci yarıda da filip’in şık golleriyle maçı 2-0 kazanmayı başardı ve parma maçı için büyük bir moral depoladı. bursaspor da ortaya koyduğu futbolla “artık önümüzdeki maçlara bakacağız” der gibiydi sanki…
adaccio penaltetto
maçın son dakikalarında saatli tarafındaki gençlerbirliği ceza sahası içinde erkan ile okan arasındaki bir hava topu mücadelesinde okan yere düştü. tribünden bakınca sanki erkan da okan’ı biraz itti gibi görünüyordu. orta hakem sayın ünsal çimen de takdir hakkını kullanıp penaltı verince saha bir anda karıştı. gençlerbirliği’nin bütün futbolcuları –ki bunlara ileride oynayan ve o anda bursaspor yarı sahasında olan m’bayo ve veysel de dahildir- olay mahalline doğru seğirtip hakemin çevresini sardılar. ortam öyle kalabalık oldu ki hakem futbolcuların arasında kayboldu.
okan topu penaltı noktasına dikti ve ceza sahası yayının içine kadar gerildi. kaleci gökhan da iki kale direğinin tam ortasında, kale çizgisinin üzerinde yerini aldı ve atışı beklemeye başladı. işte o anda iki futbolcu göz göze geldiler. ikisi de çok tedirgindi ama içlerinde de birer umut taşımıyor değillerdi. okan, bu penaltıyı gole çevirirse, kim bilir belki de kalan zaman içinde bir gol daha atıp beraberliği yakalayabilirlerdi. ama ya atamazsa! işte bu düşünce ile bacakları titremeye ve kalbi heyecandan hızla atmaya başladı. kaleci gökhan’ın durumu da çok farklı değildi. penaltıyı kurtarırsa kendine güveni sağlamlaşacak ve kalecilik kariyerinde daha güçlü adımlarla ilerleyebilecekti. ama ya kurtaramazsa! acaba kaleyi tamamen damir’e kaptırır mıydı? böyle bir olasılık var mıydı? ersun hoca, penaltıyı kurtaramadı diye kendisini kaleden keser miydi? onun da bacakları bu düşünce ile titremeye ve kalbi heyecandan hızla atmaya başladı. okan,bu duygu ve düşünceler içinde gençlerbirliği taraftarlarının şiddetli ıslıkları altında koşarak topa doğru hareketlendi ve gökhan’ın sağına yerden bir plase yaptı. gökhan da zaten o köşeyi tutmuştu ve çok spektaküler bir hareketle yere yatarak sağ eliyle topu tokatladı ama fazla uzaklaştıramadı. sonrasında bursasporlu bir futbolcu topa hamle yapıp vurmak istedi ve vurdu da. ancak top bir kez daha gökhan’a çarparak dışarı çıktı. gençlerbirliği taraftarları sevinçle ayağa fırlarken, gökhan da mutlu ve gururlu bir şekilde arkadaşlarının tebriklerini kabul ediyordu!...