atilla türker'in 2003 yılında ümit yayıncılık tarafından yayınlanan, "ah şu futbolcular" kitabında yer alan sadık deda biyografisi ve bu maçla ilgili sadık deda'nın anısı şöyle;
müthiş bir hakemdi... çok koşardı, pozisyonları yakından takip ederdi. özellikle ceza alanı içinde acımasız davranır, penaltıyı anında çalardı. bu yüzden adı yıllarca “penaltıcı sadık” olarak anıldı. türk futbol tarihinin en popüler hakemlerinden biri oldu. cesur kararları ile bir döneme damgasını vurdu. kendi vurduğu damga yetmemiş olacak ki, oğlu cem de hakemliğe soyundu. hem de çok soyundu... sadık oğlu cem, 20’li yaşın ortalarında a klasmanını zorlayan isim oldu.
öyle bir dönem yaşıyordum ki... çok formdaydım... derby maçlarının önemli bölümünü ben yönetiyordum. sezon 80 - 81 olsa gerek... fenerbahçe-adanaspor maçında görevliydim... selçuk yula'yı bilirsiniz tabii... halen futbol yazarlığı yapan selçuk, o sıralarda fırtına gibi esiyordu. müthiş driplingi, zekası, çabukluğu ve fırsatçılığı ile rakip savunmaları hallaç pamuğu gibi dağıtıyordu. işte bu selçuk, müsabakanın sonlarına doğru topla buluştu ve driplinge başladı. karşısına timuçin çuğ çıktı. timuçin de çabuk bir futbolcuydu. selçuk topu biraz açtı... timuçin de seri bir hareketle çift daldı ve... selçuk'un topa hafif bir dürtmesi ile timuçin adeta taça çıktı. ben de pozisyonu yakından takip ediyorum ya... önümden yatarak geçen timuçin'e çarpmayayım dedim... aniden üzerinden atladım. işte olay bundan sonra başlıyor. hızımı alamadım... duramadım... adeta freni patlamış araba gibi bodoslama gitmeye başladım. sonunda da... inanılacak gibi değil ama... hangi adi görevli açık bırakmışsa bırakmış... açık olan çıkış tü nelinden içeri tepetaklak düştüm... resmen tepetaklak düştüm... insan bir kere düşmeye görsün!.. merdivenlerden aşağı baş aşağı indim. indim indim... kıç üstü oturdum... çıkış tünelinin içindeydim artık... ne olduğunu anlayamadan, dünyam kararmıştı. her yer karanlıktı. ışık yoktu. saha ile ilişkim kesilmişti. hiç bir şey göremiyordum. kaderim ile baş başaydım. hemen elimi yüzüme götürdüm... elime kan geldi... ciddi şekilde yaralanmıştım... ağzım burnum kan içindeydi. mendilimi çıkarttım... kanı sildim... aradan yaklaşık bir dakika falan geçti... ne gelen vardı ne giden... ben hala tüneldeydim!.. çok sinirlendim... hızla merdivenleri çıktım... saha kenarına geldim. ya, yok böyle bir şey... niye biliyor musunuz?.. oyun devam ediyordu... evet evet, sahada hakem yoktu ama oyun devam ediyordu. ve top fenerbahçe yarı alanında oynanıyordu. ne acı... ne garip... ne ilginç... kimse benim eksikliğimi hissetmemişti!.. yazıklar olsun!..
hızla sahaya girdim... mücadelenin olduğu yere gittim... düdüğü çaldım. oyun durdu... herkes şaşırdı... öyle ya onlara göre oyunun durması için hiç bir sebep yoktu. benim için ise çok sebep vardı!.. adanasporlu futbolcular etrafımı sardı: "hocam ne oldu?.." utanmadan bir de soruyorlardı. sert bir karşılık verdim: "fazla konuşmayın... boşuna düdük çalacak değiliz ya!.." fenerbahçeli futbolculara döndüm ve uyardım: "ofsayt var... hem de açık ofsayt... endirekt serbest vuruş ile oyunu başlatın..." otoriter oluşumun faydasını gördüm... kimse itiraz etmedi!.. edemedi!.. oyun o şekilde başladı. kazasız belasız da bitti!.. ama en ilginci ertesi gün oldu... maçı yorumlayan spor yazarı togay bayatlı, benim çok iyi bir yönetim gösterdiğimi belirtiyordu. methiyeler düzüyordu... halen dünya spor yazarları birliği başkanı olan bayatlı, beni yere göğe sığdıramıyordu. son cümlede de "sadık deda o kadar iyi bir yönetim gösterdi ki varlığı ile yokluğu hiç hissedilmedi" şeklinde ifade kullanıyordu... yazısının başlığı ise aynen şuydu: "hakem sahada yoktu!..