fenerbahçe suphi, savaş ve metin’in gollerine boyun eğdi: 3 - 0
galatasaray kazandı… kazanmak için hiçbir şey yapmamışken kazandı galatasaray… sonucu hazırlamak için futbolun aradığı çalışmaların hiçbirini yapmadan… bir takım olarak çok kötü bir futbol oynayarak… ama gene de kazandı galatasaray.. üstelik üç de gol atarak kazandı…
üç farklı bir galibiyetin böylesine küçümsenmesi görülmüş şeylerden midir? şu halde bu net, bu açık, bu takır takır galibiyeti ne hakla küçümsüyoruz?
haaa! kazandı, kazanmasına galatasaray. ama bu kadar silik bir fenerbahçe karşısında davleşmesi gerekirdi, orta karar bir galatasaray’ın.
çünkü fenerbahçe ne bundan otuz yıl kadar önce seri halindeki dört gollük yenilgilerde. ne de daha yakınlardaki beş gollük ezilişte bu kadar âciz, bu kadar beceriksiz kalmamıştı.
dün geceki maçın anlatılacak «olay» ları sadece atılan üç golün hikâyesidir bizce... ama, maçı yan yana seyrettiğimiz gündüz kılıç'ın kullandığı deyimle bunlar da «gol popozisyonu bile olmadan atılmış garip» gollerdi.
43’üncü dakikada ortadan sola yuvarlanan bir topu suphi ceza sahasının hemen içinde aldı. düzeltti. bekledi. kimse üstüne gelmeyince vurdu topa: yerden datcu’nun solundan içeri…
55’inci aydın’ın ortalardan tâ solaçık verindeki boşluğa doğru kaldırdığı topa, yetişen metin, ümran’ı atladı ve havalandırmadan ortaya gönderdi. pişek gibi koptu savaş ve kale ağzında çaktı topa. çevresindeki defans adamları seyrediyordu savaş’ı. datcu da öylesine bir plonjon yaptı.
61’inci dakikada metin sağdan ergün’ün yaptığı ortaya kale önünde sıçradı ve vurdu kafasını. işte o kadar… ne fenerbahçe defansı vardı ortalıktai ne de bu kafayı vurduramayacak bir kaleci…
galatasaray kazandı maçı ve kupayı…
ve galatasaray dünkünden daha iyi futbol oynıyacak kanısını verdi bize fenerbahçe işe!... dedik ya! kadere bağlı onların işi. tanrı korusun...