stada geldiğimde çorba yani amatör küme maçı bitmiş, tribün boşalmıştı. anlaşılan bizimkiler de “etli ekmek” yemek için içeri girmişlerdi. “inşallah stad görevlileri ufuk bey’in maraton’un ortasında oturacağımıza ilişkin sözlerini boşa çıkarmamıştır” diye dua ederek kombine biletimle 8 numaralı kapıdan içeri girdim.
evet, sorun nihayet çözülmüştü. maraton’un solu ile ortasını ayıran tellere kaynak yapılarak bağlanan kapı açılmış ve maraton’un solu mağdurlarının çilesine son verilmişti. bu kadar basitti işte! aralarında semerkaw ve bizim sitenin yürütücülerinden bülent'in de bulunduğu maraton korosu ile alkaralar.com üyeleri de davulları, tokmakları ve alkaralar tişörtleri ile tribünde yerlerini almış, maçın ikinci yarısında kendilerine yapacağımız sürprizden habersiz tezahürata hazırlanıyorlardı. emre 82 ile babası da üzerlerindeki alkaralar tişörtü ile maraton’un tam ortasında en üst katlara oturmuşlardı ve neşe içinde bana el sallıyorlardı. yanlarında genç taraftar ile babası vardı ve bana da yer ayırmışlardı. oturduğumuz yer o kadar güzeldi ki protokol tribününün tam karşısındaydı ve görüş zenginliği açısından protokol tribününden bile daha iyiydi.
staddaki seyircilerin büyük bölümü gecekondu ile maraton’un ortasında, az sayıdaki konyaspor taraftarı da saatli’de konuşlanmış, heyecanla maç saatini bekliyordu.
allegro maratonetto – kar, fırtına, bora ve bir baba hindi
ve orta hakemliğini bülent demirlek’in, laynsmenliklerini yani yancılıklarını koray gencerler ve can filak’ın yaptığı maç nihayet başladı. gençlerbirliği, gecekondu ve maraton’un ortasındaki taraftarların da müthiş desteğini arkasına almış yükleniyordu. bu yüklenme sırasında bizim taraftaki yancı iki defa yanlış ofsayt bayrağı çekince, emre’nin babası ve ben kendisini bir daha böyle yapmaması, bayrağını kaldırırken pozisyonu iyi izlemesi, yalan yanlış her şeye bayrak çekmemesi, futbolcuların da bu işten ekmek yediğini düşünmesi ve yanlış bayraklarla bir takımın kaderiyle oynamaması konusunda uygun bir dille ve uygun bir ıslıkla uyardık. nitekim yancı arkadaş bu uyarımızı dikkate almış olacak ki bir daha hata yaptığına ve yanlış bayrak kaldırdığına şahit olmadık.
geçen sezonda olduğu gibi artık kendi oyununu oynamaya başlayan gençlerbirliği daha 10. dakikada filip’in ara pasında topla buluşan demarke vaziyetteki deniz’in plase vuruşuyla 1-0 öne geçince bizi de bir neşe ve coşku dalgası sardı ki demeyin gitsin.
maç 1-0 devam ederken ilk iki maçta yoğun işleri nedeniyle aramızda olmayan hamdi nerkiz de teşrif etti ve onun gelişiyle birlikte tribün de hareketlendi. bu arada serkan’ın ara pasıyla konyaspor savunmasının arasından çıkan mustafa özkan allum’un yanından topu filelere gönderince durum 2-0 oldu ve tabii biz de haklı olarak “üç… üç… üç… üç…” diye tezahürata başlayarak futbolculardan küçük bir istekte bulunduk. durum 1-0 iken stada gelen ve skorboarda bakmayan hamdi bey ise bu sırada taraftarları uyarıyor ve mantıken “üç… üç… üç… üç…” diye bağırılabilmesi için önce bir gol daha atılması ve durumun 2-0 olması gerektiğini anlatmaya çalışıyordu ki genç bir alkara’nın skorboardaki skoru göstermesiyle birlikte önce çok şaşırdı ve hemen şaşkınlığı üzerinden atarak neşeyle tezahürata katıldı. ilk devrenin sonuna doğru ali tandoğan’ın sağdan ortasında youla, kendisine “kafa özürlü” diyenlere nazire yaparcasına nefis bir kafa vuruşuyla durumu 3-0 yaptı.
ikinci yarıda da gençlerbirliği geçen sezon yaptığı gibi kendi oyununu oynamaya devam etti ve blackburn rovers maçını da düşünerek kendini fazla sıkmadı. artık biz de sahada oynanan güzel futbolun da verdiği keyifle coşmuş, neşe içinde tezahürata devam ediyorduk ki bir anda bizim emre’nin babası ile göz göze geldik. maraton korosuna sürpriz yapmanın zamanı gelmişti. biz: “her yerde inlesin gürleyen sesin… ankara yıldızı gençlerbirliği” diye tezahürata başlayınca hemen barış ve hamdi bey de bize katıldı ve büyük bir iştah içinde marşı durmaksızın söylemeye devam ettik. aşağıdaki maraton korosu da bir süre bizi dinledikten sonra büyük bir istekle marşa katılınca müthiş bir heyecan dalgası tüm tribüne yayılmaya başladı ve gelecekte bütün gençlerbirliği taraftarlarının stadyumda haykıracağına inandığım özgün marş iyice ortaya çıktı: “kar fırtına bora sükun bulacak… sana yıldırımlar, sana yıldırımlar selam duracak… her yerde inlesin gürleyen sesin… ankara yıldızı gençlerbirliği!…”
artık keyfimiz iyice yerine gelmişti. emre’nin babası, ben, barış, hamdi bey, genç taraftar, night fall ve diğer arkadaşlar trans halindeydik. şimdi düşündüğümüzü uygulamanın ve çocukluğumdaki tezahüratı haykırmanın tam zamanıydı. takım nasıl olsa 3-0 galipti ve biraz da kendimize zaman ayırıp neşelenmemiz gerekiyordu. emre’nin babasını dürttüm: “babadostu, bir baba hindi çekelim mi, ne dersin?” diye sordum. dediğim gibi bizimki zaten trans halindeydi ve ne desem hayır diyemeyecek durumdaydı. bağırarak, ıslık çalarak, el işaretleri yaparak aşağıdaki maraton korosuna ulaştık ve isteğimizi ilettik. sağ olsunlar, arkadaşlar da memnuniyetle kabul edip hazırlanınca atışa başladık: “bir baba hindi… heeey allah!... olaydı şimdi… heeey allah!... pilavı da benden… heeey allah!... kaşığı da sizden… heeey allah!... yallah, yallah… heeey allah!...”
gerisini ise barış getirdi; zavallı baba hindiyi daha bir çok kişinin tepesinde dolaştırdı, indirdi, bindirdi. çok muhteşemdi, artık iyice kendimizden geçmiştik. üzerine bir kaç defa da aşağıdan yukarıya doğru mexico hareketi yaparak güzel bir cila çektik vedünyada bir ilki de böylece gerçekleştirmiş olduk.
allegro allumbukeretto ve adagio folluqetto – maçın sonları
artık maçın sonları yaklaşmıştı. bülent akın’ın kendi yarı sahasından derinlemesine pasına m’bayo hareketlenince, bir libero gibi kendi ceza sahasının dışında pozisyonu izleyerek oyuna katkı sağlayan kaleci allum topu mecburen kafayla uzaklaştırmak istedi. boşta kalan topu yakalayan mustafa özkan tam 38 metreden boş kaleye düzgün bir vuruş yaptı, top dördüncü gol olarak kaleye giderken kaleci allum’un, yetişemeyeceğini bile bile umutsuzca topun arkasından koşması görülmeye değerdi.
gençlerbirliği’nin bütün futbolcuları çok iyi oynadı, kötü denebilecek futbolcu yoktu. maç boyunca sahada basmadık yer bırakmayıp adeta döktüren serkan ise kelimenin tam anlamıyla mükemmeldi. tabii burada konyaspor’un futbolu çirkinleştirmeyen açık oyununu da övmeden geçemeyeceğim. ayrıca kalede panterleşen ve adeta yüksek bir duvar örerek gençlerbirliği forvetine göz açtırmayan, boş zamanlarında da ceza sahası dışına çıkarak bir libero gibi oyuna katkı sağlayan sahanın yıldızı allum, tecrübesi, tekniği ve klasıyla yıldızlaşan ogün ve yerinde müdahaleleriyle ünsal cansiparane bir şekilde defansta mükemmel kapanarak konyaspor’un farklı mağlup olmasını (ki bu durumtaraftar literatüründe “folluk olmak” şeklinde tanımlanıyor) önlediler ve maçın 4-0 bitmesinde büyük pay sahibi oldular.
allegro hakemetto – bir hakem ve bir kaleci
hakem bülent demirlek genelde iyi bir maç yönetti. maç 4–0 devam ederken aut atışını geç kullanarak vakit geçiren ve zamandan çalan (!) gençlerbirliği kalecisi gökhan’a gösterdiği sarı kart son derece yerindeydi. öyle ki aralarında geçen konuşmayı duysaydınız siz de hakeme hak verirdiniz. işte o konuşma:
hakem: (kızgın) hey sen, iki saatten beri ne yaptığını zannediyorsun orada?
gökhan: (gülümseyerek) hiç hocam, topu dikiyorum. aut atacağım da…
hakem: bir top bu kadar zamanda mı dikilir? sen kimi kandırdığını sanıyorsun? niçin atışı geciktirip zamandan çalıyorsun? ayıp değil mi?
gökhan: (ellerini iki yana açarak) hocam teessüf ederim, atışı niye geciktireyim? atışın gecikmesinde benim ne gibi bir menfaatim olabilir ki? üstelik 4-0 galibiz. sadece topu koyabilmek için düzgün bir yer arıyordum, o kadar…
hakem: (sağ elinin işaret parmağını yukarı kaldırıp gökhan’a doğru sallayarak) 4–0 galip durumda olmanız, atışı geciktirmeni gerektirmez. bu hareketinle arkadaşlarının bir gol fazla atmasını engellediğinin farkında mısın? seyircilerin “beş... beş... beş... beş...” diye bağırdığını da mı duymuyorsun?
gökhan: (üzgün) ama hocam!...
hakem: (sağ eliyle şortunun arka cebinden sarı kartını çıkararak) tamam kes, gördüğünü çalan bir hakem olarak sana zamandan çaldığın ve oyunu geciktirdiğin için şu elimde gördüğün sarı kartı gösteriyorum. bu sana bir ders olsun!…
gördüğünüz gibi hakem bülent demirlek bu konuda son derece haklı, öyle değil mi? başka da ne söylenebilir ki zaten!...