eray özer'in piknikte dömivole kitabında yer alan "almanya... (benim için) pek tatlı vatan" yazısından;
bu yazı, bir dünya kupası finali izlediğine hala inanamayan 28 yaşındak genç bir spor yazarının almanya'da -kimileri için acı ama bu genç bünye için tatlı vatanda- geçen günlerin bir özeti...
sırada ingiltere-portekiz maçı var. mekan gelsenkirchen... kutu gibi sevimli bir stat burası. bir stadı güzel yapan şeyin sadece büyüklük olmadığını gösteriyor. yanlış anlaşılmasın, "büyük değil" demiyorum. tek kriter büyüklük dedğil... yoksa 52 bin kapasiteyle maşallahı var. maçta yanıma bir avustralyalı kadın gazeteci oturuyor. ağzı bozuk bir arkadaşımız. sürekli ingilizlere küfrediyor. avustralyalıların ingilizlerden nefret ettiğini bilmiyordum, orada öğrendim. aslında ingilizler avustralyalılara "aptal" diyormuş, tabi onlarda sinir yapıyor. e, ama ben de portekiz'e gıcığım. haksız mıyım? işte ronaldo... o maçtan sonra adada istenmeyen adam ilan edilmedi mi? bana ingiltere'yi bile tutturdun ya, alacağın olsun scolari. bir de galiba yanımdaki ablaya biraz hiddetlendim. bu kadar da küfür edilmez ki ama ya!
bu maçın ardından komik bir hikayem daha var. trenle frankfurt'a dönüyorum, trenin koridorunda önce çekik gözlü bir abi, arkada ben yürüyoruz arkalara doğru. bizi gören çekik gözlü kızlar çığlık atıyor. ama ne çığlık, arkama dönüp bakıyorum, bir şey mi oldu acaba diye... yok! meğer önümüzdeki abi güney kore'nin en ünlü futbolcu yorumcusu ve eski yıldızı imiş. sevgi ona... kızların hepsi arkamıza takılıyor. "bir imza" diye bağrışıyorlar (korece bilmiyorum tabi, elde kalem kağıtla "resim yap" demiyorlar herhalde). adamcağız girecek delik arıyor, çünkü kalabalık arttıkça artıyor. ben yine şoktayım. kore'de erman toroğlu-ibrahim tatlıses arası bir insan herhalde bu abi.
penaltılarla ingiltere eleniyor. maçtan hemen sonra 2008 avrupa şampiyonası'nda nasıl şampiyon olacaklarını konuşan iki ingiliz görüyorum. ikinci şok!