galatasaray profesyonel futbol takımı uluslararası mühim bir şampiyonanın eşiğinde bulunuyor. daha doğrusu bir adımını eşikten de içeri atmış vaziyette. şimdi eminim ki, bütün futbolseverlerimiz, hatta birçok futbol sevmeyenlerimiz merakla galatasarayın atacağı ikinci adımı gözlüyorlar. o adım atılan birincinin yanına gelip mıhlanan bir adım da olabilir, onu geçip ileriye uzayacak bir hamle de... bu umumi ilgi ve merak karşısında işin tam içinde bulunan birisi olmam dolayısiyle bazı düşüncelerimi bildirmem gerekiyor gibi geliyor bana. bytom'a karşı galatasaray cephesinde ne var ne yok? galatasaraydan yana ve galatasaraya karşı olan hususlar nelerdir? moda olan bir deyimle galatasarayın zinde kuvvetleri diyebileceğimiz galatasaraylı futbolcular ne alemde? gibi soruları cevaplandırmak için bazı şeyler anlatmağa çalışacağım sizlere.
maalesef...
şampiyonanın statüsü icabı ve temennilerimizin aksine ilk maç maalesef istanbul'da olacak. istanbulun vefakar, ateşli, kendi takımına daima yardıma hazır, kıymetli futbol seyircilerinden şu «maalesef» kelimesini kullanmağa mecbur kalışımdan dolayı özür dilerim. fakat bu esef edişimin sebeplerini açıkladıktan sonra herhalde bana hak vereceklerdir sanırım... bytom kudreti, kuvveti, elemanları, tekniği, sistemi, hususi taktiği hakkında pek az bilgiye sahio olduğumuz bir takım. kendi çöplüğümüzün verdiği rahatlıkla öterek bu takımı yenmemiz hem de mümkün olduğu kadar fazla gol atıp az hatta hiç gol yemeden yenmemiz gerekiyor. bu karşılıklıksız bir maç olsa haydi neyse... baştan işi sağlam tutarsın. hasmını şöyle yoklarsın, ona göre adımını temkinli atarsın. en nihayet bir beraberliğe bile pek üzülmezsin. filan, filan... fakat rakibinin çöplüğüne de gidileceğini bildiğinden burada «ne koparırsan kardır» diye her dakikanın kıymetini vermeğe mecbursun. bunu idareci böyle bilecek, futbolcu böyle bilecek, seyirci böyle bilecek ve hepsi böyle isteyecekler... işte bu atmosfer içinde bir futbol takımında gerekli müdafaa emniyetini sağlamak çok zordur inanın... bütün hatlarıyla bildiğimi bir rakibe karşı sadece ve bir an evvel gol atmak düşünen bir takım kolaylıkla kontraya da düşebilir. bundan sonrası ise büsbütün güçtür. zira artık ikinci bir gol yemeğe hiç tahammülünüz yok. üstelik de bir an evvel beraberlik, sonra da galibiyet golünü atmağa mecbursunuz. kapanmanın ve açılmanın ölçüsünü ayarlamak öylesine zordur ki, böyle bir durumda. bir de rakibin moralman şahlanışını düşünün. çünkü mantıki olarak onun düşündüğü ne yapıp edip gol yememek, yese bile ikinciyi yememek için direnmektir. bir gol ilerde olma rahatlığının da iyice bildiği müdafaa gücüyle hiç de kolay değildir başa çıkmak.
beş ihtimal
zannedersem «sen de pek kötümser tarafından ele alıyorsun işleri» diyorsunuz içinizden. belki de haklısınız. işler yukarıda düşündüklerimin tamamıyla tersine de olabilir. amma nasıl biliyorsunuz. ne zaman ki, futbolcularımız herşeye rağmen oyun içi disiplinine sadık kalıp oyunun her anında ve oyunun sonuna kadar gerekli müdafaa emniyetinin bozmayıp iyice emniyet alınmış bir müdafaadan hücumlarını bıkmadan, usanmadan tazeliyebililirse işte ancak o zaman... böyle mantıklı ve şuurlu bir oyun tarzı kendi seyircisi önünde bir takımı pek tabiidir ki, rahat ve mükemmel zaferlerler de eriştirebilir. «ikinci maç istanbulda olsa dezavantaj diye saydıklarım gene varit olmaz mı?» diye de soracaksınız biliyorum. bunda birinci maçtaki neticenin büyük rolü vardır. rakibimiz istanbula kendi sahasında sağlayacağı aşağıda sıralayacağım beş ihtimalden birisiyle gelecektir.
1- açık farkla kazanıp gelecektir. 2- az farkla kazanıp gelecektir. 3- berabere kalıp gelecektir. 4- az farkla yenilip gelecektir. 5- açık farkla yenilip gelecektir.
ilk önce elinizde hasmı tanımak ve oradaki neticeye göre kesin bir oyun tarzı düşünmek gibi ölçüleriniz vardır. seyircileriniz de alınması gereken neticeyi, atılacak ve yenilecek yeteri kadar gole kadar iyi bileceklerinden sizi muhakkak ki, daha şuurlu teşvik edeckelerdir. mesela eğer bir beraberlik tur atlamak için kafi ise seyirci beraberlik bozulmadıkça bile bütün kalbiyle arkanızda olacaktır. sonra yukarıda sıralanan beş ihtimalden rakibiniz ancak birincisini sağlayıp gelmişse istanbulda içi rahat oynayabilecektir. diğer ihtimallerin hangisiyle gelirse gelsin ruhen ve moralman ezil olarak karşınıza çıkacağı muhakkaktır.
zinde kuvvetler
gelelim bütün bu hesaplara, ihtimallere rağmen o maçlarda gösterecekleri azimi arzu, form, feragat ve fedekarlıklayırla en büyük rolleri oynayp peşin hesapları altüst edebilecek futbolcularımıza... futbol takım oyunudur. futbol yardımlaşma oyunudur. bir futbolcuyla maç kazanılmaz. evet... fakat olağanüstü şahlanıp coştukları günlerde tek başlarına takımlarını kurtaran adeta kıvılcımlaşıp bütün takımı da tutuşturan futbolcular da yok mudur. pek tabiidir ki, vardır. hem çok şükür galatasaray takımında da böyleleri var. gelecek günlerin, gelecek maçların nelere gebe olacaklarını şimdiden bilmemize, kestirmemize imkan olmadığından bugün oturup bytom maçlarına çıkacak takımları kurarak üzerlerinde tahlil ve tenkidlere ve içindekilerin namına sayın futbolseverlerimize ve futbol sevmeseler bile milli hislerle bytom maçlarımızı merak edenlere bir kaç laf söylemek isterim.
ellerimizdeki her imkandan azami derece faydalanıp 24.11.962 günkü olimpiyakos maçından hemen sonra en titiz bir hazırlık devresine gireceğiz. istanbul'da 7.11.962 günü yapacağımız üç maçta ise sizlerin bizlerle iftihar etmeniz için sahada didinip çırpınacağız ve büyük allahın inayetiyle oradan mahçup ayrılmıyacağız. inanın o gün galatasaray formalarımızın altlarında sanki milli ofrmalar varmış gibi oynayacağız. ve gelecek seneler aynı yolda ilerleyecek belki beşiktaşlı, belki fenerbahçeli, belki altaylı, belki gençlerbirlikli ve belki de diğer bütün kulüplerdeki futbolcu kardeşlerimize inşallah hayli ilerlenmiş emin bir yol bırakmağa çalışacağız.