bir firmanın sponsorluğunda liverpool-galatasaray maçını izlemek üzere pazartesi günü ingıltere'ye doğru yola çıktık. futbolcuların gerginliği gözlerinden okunuyordu. uçakta benden daha kıdemli spor yazarları ve muhabirleri de vardı. usta kalemlerden ahmet çakır'a göre galatasaray'ın çok dezavantajı vardı, ki bu onun avantajı olabilirdi... spor muhabirleri kendi aralarında kadroyu tartışıyorlardı. şu oynar, bu oynar muhabbetleri, sektörel dedikodular ve espriler, uçuşumuzu keyifli hale getiriyordu.
liverpool'daki şehir gezilerimizden birinde futbolculara ve teknik kadroya rastladık. mersey nehrine bakarak stres atmaya çalışıyorlardı. derken maç günü geldi, çattı. maç havasına girdik, stada doğru yola koyulduk.
maçı herkes izledi, futbolla ilgili söylenecekler belli: ilk yarıda liverpool, ikinci yarıda galatasaray üstün; gerets 2.yarıya dogru değişikliklerle başladı, fakat arda'yı oyundan alması hataydı, beraberliğe zaman kalmadı...
dikkatimi çeken şeylerden bahsetmek istiyorum... bir kere stad gayet güzel... herşey intizamli, taraftarlar kısa sürede girdikleri tribünlerden kısa sürede ayrılabiliyor. maç öncesi statta çalan müzik insanı rahatlatıyor ve keyiflendiriyor... ingilizler, takımlarını desteklerken içten gelen öylesine bir ses çıkartıyorlar ki, adeta içinize işliyor. bir başka güzellik ise, maç sonrasında yanınızdan geçerken sizi tebrik etmeleri.
keşke biz de böyle olabilsek. statlarımız güzel olsa, taraftar sadece futbol keyfi tatmaya gelse, olay çıkarmanın bize hayatı zehir etmekten başka bir işe yaramadığını anlasa, rakibini takdir ve tebrik etse. çok şey istediğimi biliyorum. umarım 27 yaşında biri olarak bunu görmek bana nasip olabilir!
teşekkürler galatasaray. yenemesen de rakip seyirciler tarafından takdir edilmeyi sağlayacak kadar mücadele ettiğin için...